Al-Isra—الإسراء

vemâ mene`anâ en nürsile bil'âyâti illâ en keẕẕebe bihe-l'evvelûn. veâteynâ ŝemûde-nnâḳate mübṣiraten feżalemû bihâ. vemâ nürsilü bil'âyâti illâ taḫvîfâ.

Türkçe:
Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.
İngilizce:
And We refrain from sending the signs, only because the men of former generations treated them as false: We sent the she-camel to the Thamud to open their eyes, but they treated her wrongfully: We only send the Signs by way of terror (and warning from evil).
Fransızca:
Rien ne Nous empêche d'envoyer les miracles, si ce n'est que les Anciens les avaient traités de mensonges. Nous avions apporté aux Tamud la chamelle qui était un [miracle] visible : mais ils lui firent du tort. En outre, nous n'envoyons de miracles qu'à titre de menace.
Almanca:
Und es hielt Uns nichts zurück, Gesandte mit den Ayat zu entsenden, außer daß die Früheren sie als Lüge erklärten. Und WIR ließen Thamud das Kamelweibchen als Erläuterung zuteil werden, so begingen sie mit ihm Unrecht. Und WIR entsenden mit den Ayat nur Ermahnung.
Rusça:
Мы не отправили знамения только потому, что прежние поколения не уверовали в них. Мы даровали самудянам верблюдицу как наглядное знамение, но они поступили с ней несправедливо. Мы ниспосылаем Наши знамения только для устрашения.
Arapça:
وَمَا مَنَعَنَا أَن نُّرْسِلَ بِالْآيَاتِ إِلَّا أَن كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ ۚ وَآتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا ۚ وَمَا نُرْسِلُ بِالْآيَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz.
Diyanet Vakfı:
Bizi, ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu ayetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semud kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.

veiẕ ḳulnâ leke inne rabbeke eḥâṭa binnâs. vemâ ce`alne-rru'ye-lletî eraynâke illâ fitnetel linnâsi veşşecerate-lmel`ûnete fi-lḳur'ân. venüḫavvifühüm femâ yezîdühüm illâ ṭugyânen kebîrâ.

Türkçe:
Hani, sana: "Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor.
İngilizce:
Behold! We told thee that thy Lord doth encompass mankind round about: We granted the vision which We showed thee, but as a trial for men,- as also the Cursed Tree (mentioned) in the Qur'an: We put terror (and warning) into them, but it only increases their inordinate transgression!
Fransızca:
Et lorsque Nous te disions que ton Seigneur cerne tous les gens (par Sa puissance et Son savoir). Quant à la vision que Nous t'avons montrée, Nous ne l'avons faite que pour éprouver les gens, tout comme l'arbre maudit mentionné dans le Coran. Nous les menaçons; mais cela ne fait qu'augmenter leurs grande transgression .
Almanca:
Und (erinnere daran), als WIR dir sagten: "Gewiß, dein HERR wird die Menschen zugrunde richten!" Und WIR machten das Traumgesicht, dasWIR dich sehen ließen, nur als Fitna für die Menschen, so auch den verfluchten Baum im Quran. Und WIR ermahnen sie, doch dies bestärkt sie nur zu einer noch größeren Übertretung.
Rusça:
Вот Мы сказали тебе: "Воистину, твой Господь объемлет людей". Мы сделали показанное тебе видение и дерево, проклятое в Коране, искушением для людей. Мы устрашаем их, но это лишь увеличивает их великую непокорность.
Arapça:
وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ ۚ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤْيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلَّا فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي الْقُرْآنِ ۚ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا طُغْيَانًا كَبِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Vaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: "Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır." (İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lanet edilen ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor.
Diyanet Vakfı:
Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lanetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.

veiẕ ḳulnâ lilmelâiketi-scüdû liâdeme fesecedû illâ iblîs. ḳâle eescüdü limen ḫalaḳte ṭînâ.

Türkçe:
Hani, meleklere: "Âdem'e secde edin!" demiştik; onlar da secde etmişlerdi. Ama İblis secde etmemiş, şöyle demişti: "Çamur olarak yarattığın kişiye secde mi ederim?"
İngilizce:
Behold! We said to the angels: "Bow down unto Adam": They bowed down except Iblis: He said, "Shall I bow down to one whom Thou didst create from clay?"
Fransızca:
Et lorsque Nous avons dit aux Anges : "Prosternez-vous devant Adam", ils se prosternèrent, à l'exception d'Iblis, qui dit : "Me prosternerai-je devant quelqu'un que tu as créé d'argile ? "
Almanca:
Und (erinnere daran), als WIR den Engeln sagten: "Vollzieht Sudschud für Adam!" Und sie vollzogen Sudschud, außer Iblis, er sagte: "Soll ich etwa Sudschud vor dem vollziehen, den DU aus Lehm erschaffen hast?"
Rusça:
Вот Мы сказали ангелам: "Падите ниц перед Адамом!" Они пали ниц, и только Иблис сказал: "Неужели я паду ниц перед тем, кого Ты создал из глины?"
Arapça:
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ قَالَ أَأَسْجُدُ لِمَنْ خَلَقْتَ طِينًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: "Âdem'e secde edin" demiştik. İblis'ten başka hepsi secde ettiler. O ise: "Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?" demişti.
Diyanet Vakfı:
Meleklere: Âdem'e secde edin! demiştik. İblis'in dışında hepsi secde ettiler. İblis: "Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!"

ḳâle era'eyteke hâẕe-lleẕî kerramte `aleyy. lein eḫḫarteni ilâ yevmi-lḳiyâmeti leaḥtenikenne ẕürriyyetehû illâ ḳalîlâ.

Türkçe:
Yine dedi: "Şu benden üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım."
İngilizce:
He said: "Seest Thou? this is the one whom Thou hast honoured above me! If Thou wilt but respite me to the Day of Judgment, I will surely bring his descendants under my sway - all but a few!"
Fransızca:
Il dit encore : "Vois-Tu ? Celui que Tu as honoré au-dessus de moi, si Tu me donnais du répit jusqu'au Jour de la Résurrection; j'éprouverai, certes sa descendance, excepté un petit nombre [parmi eux]".
Almanca:
Er sagte: "Wie siehst DU es mit diesem, den DU mehr als mich würdigst? Wenn DU mir bis zum Jüngsten Tag Aufschub gewährst, dann werde ich unweigerlich seine Nachkommenschaft zugrunde richten - außer Wenigen."
Rusça:
Он сказал: "Посмотри на того, кому Ты отдал предпочтение предо мною. Если ты дашь мне отсрочку до Последнего дня, то я покорю его потомство, за исключением немногих".
Arapça:
قَالَ أَرَأَيْتَكَ هَٰذَا الَّذِي كَرَّمْتَ عَلَيَّ لَئِنْ أَخَّرْتَنِ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَأَحْتَنِكَنَّ ذُرِّيَّتَهُ إِلَّا قَلِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Yine İblis) dedi ki: "Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım."
Diyanet Vakfı:
Dedi ki: "Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!"

ḳâle-ẕheb femen tebi`ake minhüm feinne cehenneme cezâüküm cezâem mevfûrâ.

Türkçe:
Allah buyurdu: "Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır. Ne de mükemmel ceza."
İngilizce:
(Allah) said: "Go thy way; if any of them follow thee, verily Hell will be the recompense of you (all)- an ample recompense.
Fransızca:
Et [Allah] dit : "Va-t-en ! Quiconque d'entre eux te suivra ... votre sanction sera l'Enfer, une ample rétribution.
Almanca:
ER sagte: "Geh! Wer dir von ihnen folgt, dann ist Dschahannam gewiß eure Vergeltung - eine ausreichende Vergeltung!
Rusça:
Он сказал: "Ступай! И если кто последует за тобой, то Геенна будет для вас воздаянием, полным воздаянием.
Arapça:
قَالَ اذْهَبْ فَمَن تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَاؤُكُمْ جَزَاءً مَّوْفُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. "
Diyanet Vakfı:
Allah buyurdu: Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir. Tam bir ceza!

vestefziz meni-steṭa`te minhüm biṣavtike veeclib `aleyhim biḫaylike veraclike veşârikhüm fi-l'emvâli vel'evlâdi ve`idhüm. vemâ ye`idühümü-şşeyṭânü illâ gurûrâ.

Türkçe:
"Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun." Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?!
İngilizce:
Lead to destruction those whom thou canst among them, with thy (seductive) voice; make assaults on them with thy cavalry and thy infantry; mutually share with them wealth and children; and make promises to them. But Satan promises them nothing but deceit.
Fransızca:
Excite, par ta voix, ceux d'entre eux que tu pourras, rassemble contre eux ta cavalerie et ton infanterie, associe-toi à eux dans leurs biens et leurs enfants et fais-leur des promesses". Or, le Diable ne leur fait des promesses qu'en tromperie.
Almanca:
Und wiegele mit deinem Aufruf auf, wen du von ihnen (aufwiegeln) kannst, mache sie scheu mit deinen Reitenden und deinen zu Fuß Gehenden, sei ihr Teilhaber an den Vermögenswerten und den Kindern, und mache ihnen Versprechungen. Und der Satan verspricht ihnen gewiß nur Fiktives.
Rusça:
Одурачивай своим голосом, кого сможешь, пусти в ход против них свою конницу и пехоту, дели с ними их богатства и детей и давай им обещания. Воистину, обещания сатаны - всего лишь обольщение.
Arapça:
وَاسْتَفْزِزْ مَنِ اسْتَطَعْتَ مِنْهُم بِصَوْتِكَ وَأَجْلِبْ عَلَيْهِم بِخَيْلِكَ وَرَجِلِكَ وَشَارِكْهُمْ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ وَعِدْهُمْ ۚ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلَّا غُرُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun. Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
Diyanet Vakfı:
Onlardan gücünün yettiği kimseleri davetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlatlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vadetmez.

inne `ibâdî leyse leke `aleyhim sülṭân. vekefâ birabbike vekîlâ.

Türkçe:
"Kuşkusuz, benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmayacaktır." Vekil olarak Rabbin yeter.
İngilizce:
As for My servants, no authority shalt thou have over them: Enough is thy Lord for a Disposer of affairs.
Fransızca:
Quant à Mes serviteurs, tu n'as aucun pouvoir sur eux". Et ton Seigneur suffit pour les protéger !
Almanca:
Gewiß, über Meine Diener hast du allerdings keinerlei Verfügung. Und dein HERR genügt als Wakil."
Rusça:
Воистину, ты не властен над Моими рабами. Довольно того, что твой Господь является их Попечителем и Хранителем".
Arapça:
إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ ۚ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ وَكِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.
Diyanet Vakfı:
Şurası muhakkak ki, benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir ağırlığın olmayacaktır. (Onları) koruyucu olarak Rabbin yeter.

rabbükümü-lleẕî yüzcî lekümü-lfülke fi-lbaḥri litebtegû min faḍlih. innehû kâne biküm raḥîmâ.

Türkçe:
Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir.
İngilizce:
Your Lord is He That maketh the Ship go smoothly for you through the sea, in order that ye may seek of his Bounty. For he is unto you most Merciful.
Fransızca:
Votre Seigneur est Celui qui fait voguer le vaisseau pour vous en mer, afin que vous alliez à la recherche de quelque grâce de Sa part; Certes Il est Miséricordieux envers vous,
Almanca:
Euer HERR ist Derjenige, Der für euch die Schiffe auf dem Meer fahren läßt, damit ihr nach Seiner Gunst strebt. Gewiß, ER ist euch gegenüber allgnädig.
Rusça:
Ваш Господь ведет для вас по морю корабли, дабы вы могли снискать Его милость. Воистину, Он милосерден к вам.
Arapça:
رَّبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ ۚ إِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَحِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbiniz, lütfundan nasib arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürüten kudret sahibidir. Şüphesiz O, size çok merhametlidir.
Diyanet Vakfı:
(Kullarım!) Rabbiniz, lütfuna nail olmanız için denizde gemileri sizin için yüzdürendir. Doğrusu O, sizin için çok merhametlidir.

veiẕâ messekümu-ḍḍurru fi-lbaḥri ḍalle men ted`ûne illâ iyyâh. felemmâ neccâküm ile-lberri a`raḍtüm. vekâne-l'insânü kefûrâ.

Türkçe:
Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O'nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür.
İngilizce:
When distress seizes you at sea, those that ye call upon - besides Himself - leave you in the lurch! but when He brings you back safe to land, ye turn away (from Him). Most ungrateful is man!
Fransızca:
Et quand le mal vous touche en mer, ceux que vous invoquiez en dehors de Lui se perdent. Puis, quand Il vous sauve et vous ramène à terre, vous vous détournez. L'homme reste très ingrat !
Almanca:
Und wenn euch der Schaden auf dem Meer trifft, gehen die verloren, an die ihr Bittgebete gerichtet habt, außer Ihm. Und nachdem ER euch an das Land errettet hat, wendet ihr euch ab. Der Mensch ist ein äußerst Kufr-Betreibender .
Rusça:
Когда беда постигает вас в море, вас покидают все, к кому вы взывали, кроме Него. Когда же Он спасает вас и выводит на сушу, вы отворачиваетесь. Воистину, человек неблагодарен.
Arapça:
وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ ۖ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ ۚ وَكَانَ الْإِنسَانُ كَفُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Denizde başınıza bir felaket geldiği zaman, Allah'tan başka yalvardığınız bütün putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.
Diyanet Vakfı:
Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, (yine eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür.

efeemintüm ey yaḫsife biküm cânibe-lberri ev yürsile `aleyküm ḥâṣiben ŝümme lâ tecidû leküm vekîlâ.

Türkçe:
Peki, kara tarafında sizi yere geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin misiniz? Sonra kendinize hiçbir vekil bulamazsınız.
İngilizce:
Do ye then feel secure that He will not cause you to be swallowed up beneath the earth when ye are on land, or that He will not send against you a violent tornado (with showers of stones) so that ye shall find no one to carry out your affairs for you?
Fransızca:
êtes-vous à l'abri de ce qu'Il vous fasse engloutir par un pan de terre, ou qu'Il envoie contre vous un ouragan (avec pluie en pierres) et que vous ne trouverez alors aucun protecteur.
Almanca:
Fühlt ihr euch etwa sicher davor, daß ER einen Teil des Festlandes mit euch versenkt, oder daß ER über euch einen Sandsturm schickt? Dann findet ihr für euch sicher keinen Wakil.
Rusça:
Неужели вы не опасаетесь того, что Он может заставить часть суши поглотить вас или низринуть на вас ураган с камнями? Ведь тогда вы не найдете себе попечителя и хранителя!
Arapça:
أَفَأَمِنتُمْ أَن يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَكِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Denizden karaya çıktığınızda) O'nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut üzerinize taş yağdıran bir kasırga gördermeyeceğinden emin misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız.
Diyanet Vakfı:
O'nun, sizi kara tarafında yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.

Pages

Al-Isra—الإسراء beslemesine abone olun.