
ẕâlike mimmâ evḥâ ileyke rabbüke mine-lḥikmeh. velâ tec`al me`a-llâhi ilâhen âḫara fetülḳâ fî cehenneme melûmem medḥûrâ.
Türkçe:
Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah'ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın.
İngilizce:
These are among the (precepts of) wisdom, which thy Lord has revealed to thee. Take not, with Allah, another object of worship, lest thou shouldst be thrown into Hell, blameworthy and rejected.
Fransızca:
Tout cela fait partie de ce que ton Seigneur t'a révélé de la Sagesse. N'assigne donc pas à Allah d'autre divinité, sinon tu seras jeté dans l'Enfer, blâmé et repoussé.
Almanca:
Dies ist von dem, was dir dein HERR von der Weisheit als Wahy zuteil werden ließ. Und geselle ALLAH keinen anderen Gott bei, sonst wirst du in Dschahannam hineingeworfen als einer, dem Vorwürfe gemacht werden, und als ein Verdammter.
Rusça:
Такова часть мудрости, которая внушена тебе в откровении от твоего Господа. Не поклоняйся наряду с Аллахом никакому другому богу, а не то будешь брошен в Геенну порицаемым и отверженным.
Arapça:
ذَٰلِكَ مِمَّا أَوْحَىٰ إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ ۗ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتُلْقَىٰ فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَّدْحُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah'la beraber başka bir ilâh uydurma. Aksi halde kötülenmiş ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.
Diyanet Vakfı:
İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilah edinme; sonra kınanmış ve (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.

efeaṣfâküm rabbüküm bilbenîne vetteḫaẕe mine-lmelâiketi inâŝâ. inneküm leteḳûlûne ḳavlen `ażîmâ.
Türkçe:
Rabbiniz, oğulları seçip size özgüledi de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? Gerçekten siz çok dehşet verici bir söz söylüyorsunuz!
İngilizce:
Has then your Lord (O Pagans!) preferred for you sons, and taken for Himself daughters among the angels? Truly ye utter a most dreadful saying!
Fransızca:
Votre Seigneur, aurait-Il réservé exclusivement pour vous des fils, et Lui, aurait-Il pris pour Lui des filles parmi les Anges ! Vous prononcez là une parole monstrueuse.
Almanca:
Begünstigte euch euer HERR etwa mit Söhnen und nahm sich von den Engeln Weibliche?! Gewiß, ihr macht bestimmt eine ungeheuerliche Aussage.
Rusça:
Неужели ваш Господь почтил вас сыновьями, а Себе взял дочерей из числа ангелов? Воистину, вы говорите ужасные слова.
Arapça:
أَفَأَصْفَاكُمْ رَبُّكُم بِالْبَنِينَ وَاتَّخَذَ مِنَ الْمَلَائِكَةِ إِنَاثًا ۚ إِنَّكُمْ لَتَقُولُونَ قَوْلًا عَظِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbiniz, size oğulları tahsis etti de, kendisi meleklerden dişiler mi edindi? Gerçekten siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz.
Diyanet Vakfı:
(Ey müşrikler!) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi! Gerçekten siz, (vebali) çok büyük bir söz söylüyorsunuz.

veleḳad ṣarrafnâ fî hâẕe-lḳur'âni liyeẕẕekkerû. vemâ yezîdühüm illâ nüfûrâ.
Türkçe:
Biz, gerçeği, Kur'an'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor.
İngilizce:
We have explained (things) in various (ways) in this Qur'an, in order that they may receive admonition, but it only increases their flight (from the Truth)!
Fransızca:
Très certainement Nous avons exposé [tout ceci] dans ce Coran afin que [les gens ] réfléchissent. Mais cela ne fait qu'augmenter leur répulsion.
Almanca:
Und gewiß, bereits erläuterten WIR vieles in diesem Quran, damit sie sich besinnen. Doch er bestärkt sie nur in der Abneigung.
Rusça:
Мы дали разъяснения в этом Коране, чтобы они помянули наставление, но это лишь увеличивает их отвращение.
Arapça:
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِيَذَّكَّرُوا وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا نُفُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz, bu Kur'ân'da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde (ikaz ve ihtarı) açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.
Diyanet Vakfı:
Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.

ḳul lev kâne me`ahû âlihetün kemâ yeḳûlûne iẕel lebtegav ilâ ẕi-l`arşi sebîlâ.
Türkçe:
De ki: "Eğer onların dediği gibi Allah'la beraber ilahlar olsaydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı."
İngilizce:
Say: If there had been (other) gods with Him, as they say,- behold, they would certainly have sought out a way to the Lord of the Throne!
Fransızca:
Dis : "S'il y avait des divinités avec Lui, comme ils le disent, elles auraient alors cherché un chemin [pour atteindre] le Détenteur du Trône".
Almanca:
Sag: "Wären mit Ihm Götter, wie sie sagen, dann würden sie einen Weg zum Herrscher über Al'ahrsch anstreben."
Rusça:
Скажи: "Если бы, как они говорят, наряду с Ним существовали другие боги, то они непременно попытались бы добраться до Господа Трона".
Arapça:
قُل لَّوْ كَانَ مَعَهُ آلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ إِذًا لَّابْتَغَوْا إِلَىٰ ذِي الْعَرْشِ سَبِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) De ki: "Eğer dedikleri gibi Allah ile birlikte ilâhlar olsaydı, o zaman bu ilâhlar Arş'ın sahibine bir yol ararlardı."
Diyanet Vakfı:
De ki: Eğer söyledikleri gibi Allah ile birlikte başka ilahlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilahlar, Arş'ın sahibi olan Allah'a ulaşmak için çareler arayacaklardı.

sübḥânehû vete`âlâ `ammâ yeḳûlûne `ulüvven kebîrâ.
Türkçe:
O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek...
İngilizce:
Glory to Him! He is high above all that they say!- Exalted and Great (beyond measure)!
Fransızca:
Pureté à Lui ! Il est plus haut et infiniment au-dessus de ce qu'ils disent !
Almanca:
Gepriesen-erhaben und erhaben ist ER in unermeßlicher Erhabenheit über das, was sie sagen.
Rusça:
Пречист Он и премного выше того, что они говорят.
Arapça:
سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, onların dediklerinden çok münezzeh ve çok yüksek, hem pek büyük bir yükseklikle yücedir.
Diyanet Vakfı:
Allah, onların söyledikleri şeylerden münezzehtir; son derece yücedir ve uludur.

tüsebbiḥu lehü-ssemâvâtü-sseb`u vel'arḍu vemen fîhinn. veim min şey'in illâ yüsebbiḥu biḥamdihî velâkil lâ tefḳahûne tesbîḥahüm. innehû kâne ḥalîmen gafûrâ.
Türkçe:
Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm'dir, Gafûr'dur.
İngilizce:
The seven heavens and the earth, and all beings therein, declare His glory: there is not a thing but celebrates His praise; And yet ye understand not how they declare His glory! Verily He is Oft-Forbear, Most Forgiving!
Fransızca:
Les sept cieux et la terre et ceux qui s'y trouvent, célèbrent Sa gloire. Et il n'existe rien qui ne célèbre Sa gloire et Ses louanges. Mais vous ne comprenez pas leur façon de Le glorifier. Certes c'est Lui qui est Indulgent et Pardonneur.
Almanca:
Die sieben Himmel, die Erde und wer in ihnen ist, preisen Ihn. Und es gibt nichts, das nicht mit Seinem Lob preist. Doch ihr begreift ihre Preisung nicht. Gewiß, ER ist immer allnachsichtig, allvergebend.
Rusça:
Его славят семь небес, земля и те, кто на них. Нет ничего, что не прославляло бы Его хвалой, но вы не понимаете их славословия. Воистину, Он - Выдержанный, Прощающий.
Arapça:
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلَٰكِن لَّا تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ ۗ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır.
Diyanet Vakfı:
Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halimdir, bağışlayıcıdır.

veiẕâ ḳara'te-lḳur'âne ce`alnâ beyneke vebeyne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati ḥicâbem mestûrâ.
Türkçe:
Kur'an okuduğunda, seninle, âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz.
İngilizce:
When thou dost recite the Qur'an, We put, between thee and those who believe not in the Hereafter, a veil invisible:
Fransızca:
Et quand tu lis le Coran, Nous plaçons, entre toi et ceux qui ne croient pas en l'au-delà, un voile invisible,
Almanca:
Und jedesmal wenn du den Quran rezitiert hast, errichteten WIR zwischen dir und denjenigen, die keinen Iman an das Jenseits verinnerlichen, einen unsichtbaren Vorhang.
Rusça:
Когда ты прочел Коран, Мы воздвигли между тобой и теми, кто не верит в Последнюю жизнь, невидимую завесу.
Arapça:
وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ جَعَلْنَا بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ حِجَابًا مَّسْتُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına görünmez bir perde çekeriz.
Diyanet Vakfı:
Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz.

vece`alnâ `alâ ḳulûbihim ekinneten ey yefḳahûhü vefî âẕânihim vaḳrâ. veiẕâ ẕekerte rabbeke fi-lḳur'âni vaḥdehû vellev `alâ edbârihim nüfûrâ.
Türkçe:
Kalpleri üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Rabbini yalnız Kur'an'da andığın zaman/Kur'an'da yalnız O'nu andığın zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar.
İngilizce:
And We put coverings over their hearts (and minds) lest they should understand the Qur'an, and deafness into their ears: when thou dost commemorate thy Lord and Him alone in the Qur'an, they turn on their backs, fleeing (from the Truth).
Fransızca:
Nous avons mis des voiles sur leurs coeurs, de sorte qu'ils ne le comprennent pas : et dans leurs oreilles, une lourdeur. Et quand, dans le Coran, tu évoques Ton Seigneur l'Unique, ils tournent le dos par répulsion.
Almanca:
Und WIR umhüllten ihre Herzen mit Bedeckung, damit sie ihn nicht begreifen, und machten ihre Ohren schwerhörig. Und jedesmal wenn du deinen HERRN im Quran als Einen Einzigen erwähnt hast, kehrten sie ihre Rücken flüchtend in Abgeneigtheit.
Rusça:
Мы набросили на их сердца покрывала, дабы они не могли понять его (Коран), и лишили их уши слуха. Когда ты поминаешь в Коране своего Единственного Господа, они отворачиваются, испытывая к этому отвращение.
Arapça:
وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı anlamalarına engel perdeler geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini Kur'ân'da bir tek olarak andığın zaman da ürkerek arkalarına döner kaçarlar.
Diyanet Vakfı:
Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin birliğini yadettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler.

naḥnü a`lemü bimâ yestemi`ûne bihî iẕ yestemi`ûne ileyke veiẕ hüm necvâ iẕ yeḳûlu-żżâlimûne in tettebi`ûne illâ racülem mesḥûrâ.
Türkçe:
Onların seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: "Büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz!"
İngilizce:
We know best why it is they listen, when they listen to thee; and when they meet in private conference, behold, the wicked say, "Ye follow none other than a man bewitched!"
Fransızca:
Nous savons très bien ce qu'ils écoutent. Quand ils t'écoutent et qu'ils chuchotent entre eux, les injustes disent : "Vous ne suivez qu'un homme ensorcelé".
Almanca:
WIR wissen besser, weshalb sie zuhören, wenn sie dir zuhören, und wenn sie heimlich sich unterhalten, wenn die Unrecht-Begehenden sagen: "Ihr folgt doch nur einem verzauberten Mann!"
Rusça:
Мы лучше знаем, что именно они слушают, когда слушают тебя. А когда они совещаются втайне, то беззаконники говорят: "Вы следуете всего лишь за околдованным человеком".
Arapça:
نَّحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَسْتَمِعُونَ بِهِ إِذْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ وَإِذْ هُمْ نَجْوَىٰ إِذْ يَقُولُ الظَّالِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onların, seni dinlerken nasıl dinlediklerini çok iyi biliriz. Birbiriyle fısıldaşırlarken de o zalimlerin: "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini biz çok iyi biliriz.
Diyanet Vakfı:
Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin: "Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi biliriz.

ünżur keyfe ḍarabû leke-l'emŝâle feḍallû felâ yesteṭî`ûne sebîlâ.
Türkçe:
Bak nasıl örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.
İngilizce:
See what similes they strike for thee: but they have gone astray, and never can they find a way.
Fransızca:
Vois ce à quoi ils te comparent ! Ils s'égarent donc et sont incapables de trouver un chemin (vers la vérité).
Almanca:
Siehe, wie sie dir die Gleichnisse prägten, so sind sie irregegangen und fanden nicht zum Weg.
Rusça:
Посмотри, какие притчи они приводят тебе. Они впали в заблуждение и не могут найти дорогу.
Arapça:
انظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْأَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bak senin için nasıl misaller verdiler de bu yüzden nasıl sapıklığa düştüler! Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.
Diyanet Vakfı:
Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır.
Pages
