
veḳâlet liuḫtihî ḳuṣṣîh. febeṣurat bihî `an cünübiv vehüm lâ yeş`urûn.
Türkçe:
Annesi, Mûsa'nın kızkardeşine, "onu izle" dedi. O da onu kenardan gözledi. Onlarsa işin farkında olmuyorlardı.
İngilizce:
And she said to the sister of (Moses), "Follow him" so she (the sister) watched him in the character of a stranger. And they knew not.
Fransızca:
Elle dit à sa sur : "Suis-le"; elle l'aperçut alors de loin sans qu'ils ne s'en rendent compte.
Almanca:
Und sie sagte zu seiner Schwester: "Folge seinen Spuren! Dann sah sie ihn von der Seite, während sie nichts merkten.
Rusça:
Она сказала его сестре: "Следуй за ним". Она наблюдала за ним издали, и они не замечали этого.
Arapça:
وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ ۖ فَبَصُرَتْ بِهِ عَن جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Annesi Musa'nın ablasına, "Onun izini takip et" dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.
Diyanet Vakfı:
Annesi Musa'nın ablasına: Onun izini takip et, dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.

veḥarramnâ `aleyhi-lmerâḍi`a min ḳablü feḳâlet hel edüllüküm `alâ ehli beytiy yekfülûnehû leküm vehüm lehû nâṣiḥûn.
Türkçe:
Biz daha önce ona, süt emziren kadınları haram kılmıştık. Bu sırada kızkardeşi dedi ki: "Onun bakımını sizin için üstlenecek, onu eğitip öğretmeyi yüklenecek bir ev halkını size tanıtayım mı?"
İngilizce:
And we ordained that he refused suck at first, until (His sister came up and) said: "Shall I point out to you the people of a house that will nourish and bring him up for you and be sincerely attached to him?"...
Fransızca:
Nous lui avions interdit auparavant (le sein) des nourrices. Elle (la sur de Moïse) dit donc : "Voulez-vous que je vous indique les gens d'une maison qui s'en chargeront pour vous tout en étant bienveillants à son égard ? "...
Almanca:
Und WIR machten für ihn die Stillenden vorher haram. Dann sagte sie (die Schwester): "Soll ich euch zu einer Familie führen, die ihn für euch betreut? Und sie werden auf ihn aufpassen."
Rusça:
Мы запретили ему брать грудь кормилиц, пока она (сестра Мусы) не сказала: "Показать ли вам семью, которая будет заботиться о нем для вас и будет желать ему добра?"
Arapça:
۞ وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِن قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz (annesine geri vermezden) daha önce, onun süt analarının sütünü kabulüne müsade etmedik. Bunun üzerine ablası, "Size, onun bakımını sizin namınıza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.
Diyanet Vakfı:
Biz daha önceden (annesine geri verilinceye kadar) onun süt analarını kabulüne (emmesine) müsaade etmedik. Bunun üzerine ablası: Size, onun bakımını namınıza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi? dedi.

feradednâhü ilâ ümmihî key teḳarra `aynühâ velâ taḥzene velita`leme enne va`de-llâhi ḥaḳḳuv velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.
Türkçe:
Nihayet Mûsa'yı öz anasına geri çevirdik ki, o ananın gözü aydın olsun, kederlenmesin ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilsin. Fakat çokları bunu bilmezler.
İngilizce:
Thus did We restore him to his mother, that her eye might be comforted, that she might not grieve, and that she might know that the promise of Allah is true: but most of them do not understand.
Fransızca:
Ainsi Nous le rendîmes à sa mère, afin que son oeil se réjouisse, qu'elle ne s'affligeât pas et qu'elle sût que la promesse d'Allah est vraie. Mais la plupart d'entre eux ne savent pas.
Almanca:
So brachten WIR ihn zu seiner Mutter zurück, damit sie sich erfreut und nicht traurig wird und damit sie zweifelsohne weiß, daß ALLAHs Versprechen wahr ist. Doch die meisten von ihnen wissen es nicht.
Rusça:
Так Мы вернули его матери, чтобы утешились ее глаза, чтобы она не печалилась и знала, что обещание Аллаха истинно. Но большинство их не ведает этого.
Arapça:
فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin, diye anasına geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Böylelikle biz onu, anasına, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vadinin gerçek olduğunu bilsin diye geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.

velemmâ belega eşüddehû vestevâ âteynâhü ḥukmev ve`ilmâ. vekeẕâlike neczi-lmuḥsinîn.
Türkçe:
Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz.
İngilizce:
When he reached full age, and was firmly established (in life), We bestowed on him wisdom and knowledge: for thus do We reward those who do good.
Fransızca:
Et quand il eut atteint sa maturité et sa plein formation, Nous lui donnâmes la faculté de juger et une science. C'est ainsi que Nous récompensons les bienfaisants.
Almanca:
Und nachdem er erwachsen und reif geworden ist, ließen WIR ihm Weisheit und Wissen zuteil werden. Und solcherart vergelten WIR es den Muhsin.
Rusça:
Когда он достиг зрелого возраста, Мы даровали ему власть (мудрость или пророчество) и знание. Так Мы воздаем творящим добро.
Arapça:
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَىٰ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa yiğitlik çağına girip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız.
Diyanet Vakfı:
Musa yiğitlik çağına erip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böylece mükafatlandırırız.

vedeḫale-lmedînete `alâ ḥîni gafletim min ehlihâ fevecede fîhâ racüleyni yaḳtetilân. hâẕâ min şî`atihî vehâẕâ min `adüvvih. festegâŝehü-lleẕî min şî`atihî `ale-lleẕî min `adüvvihî fevekezehû mûsâ feḳaḍâ `aleyh. ḳâle hâẕâ min `ameli-şşeyṭân. innehû `adüvvüm müḍillüm mübîn.
Türkçe:
Halkının habersiz olduğu bir sırada kente girdi. Orada iki adam buldu, dövüşüyorlardı. Bu, Mûsa'nın halkından, şu da düşmanlarındandı. Kendi halkından olan, düşmanından olana karşı Mûsa'dan yardım istedi. Mûsa ona bir yumruk indirdirip işini bitirdi. Dedi: "Bu yaptığım, şeytanın amellerindendir. İnsanı saptıran açık bir düşmandır o."
İngilizce:
And he entered the city at a time when its people were not watching: and he found there two men fighting,- one of his own religion, and the other, of his foes. Now the man of his own religion appealed to him against his foe, and Moses struck him with his fist and made an end of him. He said: "This is a work of Evil (Satan): for he is an enemy that manifestly misleads!"
Fransızca:
Il entra dans la ville à un moment d'inattention de ses habitants; il y trouva deux hommes qui se battaient, l'un était de ses partisans et l'autre de ses adversaires. L'homme de son parti l'appela au secours contre son ennemi. Moïse lui donna un coup de poing qui l'acheva. - [Moïse] dit : "Cela est l'oeuvre du Diable. C'est vraiment un ennemi, un égareur évident".
Almanca:
Und (eines Tages) trat er in die Stadt, ohne von ihren Einwohnern bemerkt zu werden, dann fand er zwei Männer, die gegeneinander kämpften, dieser gehörte seiner Partei an und jener war von seinen Feinden, dann bat ihn derjenige, der seiner Partei angehörte, um Hilfe gegen denjenigen, der von seinen Feinden war, dann schlug Musa mit der Faust auf ihn, dann tötete er ihn. Er sagte: "Dies ist vom Werk des Satans, gewiß, er ist ein verleitender, entschiedener 2 Feind."
Rusça:
Войдя в город, когда его жители были невнимательны, он встретил двух мужчин, которые дрались друг с другом. Один был из числа его сторонников, а другой был из числа его врагов. Тот, кто был из числа его сторонников, попросил его помочь ему против того, кто был из числа его врагов. Муса (Моисей) ударил его кулаком и прикончил. Он сказал: "Это - одно из деяний сатаны. Воистину, он является явным врагом, вводящим в заблуждение".
Arapça:
وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَىٰ حِينِ غَفْلَةٍ مِّنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَٰذَا مِن شِيعَتِهِ وَهَٰذَا مِنْ عَدُوِّهِ ۖ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِن شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَىٰ فَقَضَىٰ عَلَيْهِ ۖ قَالَ هَٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ ۖ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُّضِلٌّ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. "Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır" dedi.
Diyanet Vakfı:
Musa, ahalisinin habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından, diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından olanı, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu. (Bunun üzerine:) Bu şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşman, dedi.

ḳâle rabbi innî żalemtü nefsî fagfir lî fegafera leh. innehû hüve-lgafûru-rraḥîm.
Türkçe:
"Rabbim, öz benliğime zulmettim, beni affet" diye yakardı da Allah onu affetti. Gafûr O'dur, Rahîm O'dur.
İngilizce:
He prayed: "O my Lord! I have indeed wronged my soul! Do Thou then forgive me!" So (Allah) forgave him: for He is the Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
Il dit : "Seigneur, je me suis fait du tort à moi-même; pardonne-moi". Et Il lui pardonna. C'est Lui vraiment le Pardonneur, le Miséricordieux !
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR! Gewiß, ich tat mir selbst Unrecht an, so vergib mir!" Dann vergab ER ihm. Gewiß, ER ist Der Allvergebende, Der Allgnädige.
Rusça:
Он сказал: "Господи! Я поступил несправедливо по отношению к себе. Прости же меня!" Он простил его, ибо Он - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa, "Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi; Allah da, onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olan ancak O'dur.
Diyanet Vakfı:
Musa: Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim (başıma iş açtım). Beni bağışla dedi, Allah da onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olan ancak O'dur.

ḳâle rabbi bimâ en`amte `aleyye felen ekûne żahîral lilmücrimîn.
Türkçe:
Dedi: "Rabbim, bana lütfettiğin nimete yemin ederim ki, bir daha suçlulara asla arka çıkmayacağım."
İngilizce:
He said: "O my Lord! For that Thou hast bestowed Thy Grace on me, never shall I be a help to those who sin!"
Fransızca:
Il dit : "Seigneur, grâce au bienfaits dont tu m'as comblé, jamais je ne soutiendrai les criminels".
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR! Bei dem, was du mir an Wohltaten erwiesen hast, ich werde niemals ein Rückenstärkender für die schwer Verfehlenden sein."
Rusça:
Он сказал: "Господи, за то, что Ты оказал мне милость, я никогда не буду пособничать грешникам".
Arapça:
قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِّلْمُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa, "Rabbim! Bana lutfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara asla arka olmayacağım" dedi.
Diyanet Vakfı:
Musa: Rabbim! Bana lütfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara (ve suça itenlere) asla arka çıkmayacağım, dedi.

feaṣbeḥa fi-lmedîneti ḫâifey yeteraḳḳabü feiẕe-lleẕi-stenṣarahû bil'emsi yestaṣriḫuh. ḳâle lehû mûsâ inneke legaviyyüm mübîn.
Türkçe:
Kentte, korku içinde sabahladı, göz-kulak kesiliyordu. Bir de baktı ki, dün ondan yardım isteyen adam yine onu yardıma çağırıyor. Mûsa ona dedi ki: "Anlaşıldı, sen, tam azmış bir adamsın."
İngilizce:
So he saw the morning in the city, looking about, in a state of fear, when behold, the man who had, the day before, sought his help called aloud for his help (again). Moses said to him: "Thou art truly, it is clear, a quarrelsome fellow!"
Fransızca:
Le lendemain matin, il se trouva en ville, craintif et regardant autour de lui, quand voilà que celui qui lui avait demandé secours la veille, l'appelait à grand cris. Moïse lui dit : "Tu es certes un provocateur déclaré".
Almanca:
Dann wurde er in der Stadt angsterfüllt und beobachtete, da hat derjenige, der ihn tags zuvor um Beistand bat, laut um Hilfe gerufen. Musa sagte ihm: "Gewiß, du bist ein eindeutiger Fehlgehender."
Rusça:
Утром он отправился в город, оглядываясь со страхом, и вдруг тот, кто попросил его о помощи накануне, вновь позвал его на помощь. Муса (Моисей) сказал ему: "Ты являешься явным заблудшим".
Arapça:
فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ ۚ قَالَ لَهُ مُوسَىٰ إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse feryad ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona dedi ki: "Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!"
Diyanet Vakfı:
Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryat ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona (yardım isteyene) dedi ki: Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!

felemmâ en erâde ey yebṭişe billeẕî hüve `adüvvül lehümâ ḳâle yâ mûsâ etürîdü en taḳtülenî kemâ ḳatelte nefsem bil'ems. in türîdü illâ en tekûne cebbâran fi-l'arḍi vemâ türîdü en tekûne mine-lmuṣliḥîn.
Türkçe:
Mûsa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince o şöyle dedi: "Dün bir adamı öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde zorba olmaktan başka bir şey istemiyorsun. Barışseverlerden olmak gibi bir niyetin yok."
İngilizce:
Then, when he decided to lay hold of the man who was an enemy to both of them, that man said: "O Moses! Is it thy intention to slay me as thou slewest a man yesterday? Thy intention is none other than to become a powerful violent man in the land, and not to be one who sets things right!"
Fransızca:
Quand il voulut porter un coup à leur ennemi commun, il (l'Israélite) dit : "ô Moïse , veux-tu me tuer comme tu as tué un homme hier ? Tu ne veux être qu'un tyran sur terre; et tu ne veux pas être parmi les bienfaiteurs".
Almanca:
Und als er demjenigen, der ein Feind beider war, Gewalt antun wollte, sagte er: "Musa! Willst du mich erschlagen, wie du einen Menschen gestern erschlugst? Du willst nur ein rücksichtsloser Gewalttäter im Lande sein, und du willst keineswegs von den gottgefällig Guttuenden sein."
Rusça:
Когда же он захотел схватить того, кто был их врагом, тот сказал: "О Муса (Моисей)! Неужели ты хочешь убить меня, как убил человека вчера? Ты лишь хочешь стать тираном на земле и не хочешь быть в числе тех, кто примиряет людей".
Arapça:
فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَن يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَّهُمَا قَالَ يَا مُوسَىٰ أَتُرِيدُ أَن تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ ۖ إِن تُرِيدُ إِلَّا أَن تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَن تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek arabuluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!"
Diyanet Vakfı:
Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek, düzelticilerden olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!

vecâe racülüm min aḳṣe-lmedîneti yes`â. ḳâle yâ mûsâ inne-lmelee ye'temirûne bike liyaḳtülûke faḫruc innî leke mine-nnâṣiḥîn.
Türkçe:
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi: "Ey Mûsa, kentin ileri gelenleri seni öldürmeyi planlıyorlar. Çık buradan! Ben sana öğüt verenlerdenim."
İngilizce:
And there came a man, running, from the furthest end of the City. He said: "O Moses! the Chiefs are taking counsel together about thee, to slay thee: so get thee away, for I do give thee sincere advice."
Fransızca:
Et c'est alors qu'un homme vint du bout de la ville en courant et dit : "ô Moïse, les notables sont en train de se concerter à ton sujet pour te tuer. Quitte (la ville). C'est le conseil que je te donne".
Almanca:
Da kam ein Mann vom anderen Ende der Stadt angelaufen, er sagte: "Musa! Gewiß, die Entscheidungsträger beraten sich gegenseitig wegen dir, um dich zu töten, also geh fort! Ich bin für dich doch einer von den guten Ratgebern."
Rusça:
С окраины города второпях пришел мужчина и сказал: "О Муса (Моисей)! Знать договаривается о том, чтобы убить тебя. Уходи! Воистину, я даю тебе добрый совет".
Arapça:
وَجَاءَ رَجُلٌ مِّنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَىٰ قَالَ يَا مُوسَىٰ إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve dedi ki: "Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim."
Diyanet Vakfı:
Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi: Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim, dedi.
Pages
