
elleẕîne yelmizûne-lmüṭṭavvi`îne mine-lmü'minîne fi-ṣṣadeḳâti velleẕîne lâ yecidûne illâ cühdehüm feyesḫarûne minhüm. seḫira-llâhü minhüm. velehüm `aẕâbün elîm.
Türkçe:
Sadakalar hususunda içten bir cömertlik göstermiş müminlere laf atanlarla, öz gayretlerinden başkasını bulamayanları alay konusu edenlere gelince, Allah onları maskaraya çevirecektir. Onlar için acıklı bir azap da vardır.
İngilizce:
Those who slander such of the believers as give themselves freely to (deeds of) charity, as well as such as can find nothing to give except the fruits of their labour,- and throw ridicule on them,- Allah will throw back their ridicule on them: and they shall have a grievous penalty.
Fransızca:
Ceux-là qui dirigent leurs calomnies contre les croyants qui font des aumônes volontaires et contre ceux qui ne trouvent que leurs faibles moyens (à offrir), et ils se moquent alors d'eux. Qu'Allah les raille. Et ils auront un châtiment douloureux.
Almanca:
Diejenigen, welche die freiwillig Spendenden unter den Mumin wegen ihrer Spenden schmähen - solche (Mumin), die nur das spenden, was sie vermögen, und deshalb diese sich über sie lustig machen - ALLAH machte sie lächerlich und für sie ist eine qualvolle Peinigung bestimmt.
Rusça:
Они поносят тех, кто раздает добровольные пожертвования, и тех, кто с трудом находит средства для пожертвований. Они глумятся над ними, а Аллах поглумится над ними. Им уготованы мучительные страдания.
Arapça:
الَّذِينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّعِينَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذِينَ لَا يَجِدُونَ إِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْ ۙ سَخِرَ اللَّهُ مِنْهُمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Müminlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara, bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azap vardır.
Diyanet Vakfı:
Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap vardır.

istagfir lehüm ev lâ testagfir lehüm. in testagfir lehüm seb`îne merraten feley yagfira-llâhü lehüm. ẕâlike biennehüm keferû billâhi verasûlih. vellâhü lâ yehdi-lḳavme-lfâsiḳîn.
Türkçe:
İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah onları affetmeyecktir. Çünkü onlar Allah'ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez.
İngilizce:
Whether thou ask for their forgiveness, or not, (their sin is unforgivable): if thou ask seventy times for their forgiveness, Allah will not forgive them: because they have rejected Allah and His Messenger: and Allah guideth not those who are perversely rebellious.
Fransızca:
Que tu demandes pardon pour eux, ou que tu ne le demandes pas - et si tu demandes pardon pour eux soixante dix fois - Allah ne leur pardonnera point. Et ce parce qu'ils n'ont pas cru en Allah et en Son messager et Allah ne guide pas les gens pervers.
Almanca:
Ob du für sie um Vergebung bittest oder nicht bittest, selbst dann, solltest du siebzig Mal für sie um Vergebung bitten, ALLAH wird ihnen sicher nie vergeben. Dies ist so, weil sie Kufr ALLAH und Seinem Gesandten gegenüber betrieben haben. Und ALLAH leitet die fisqbetreibenden Leute nicht recht.
Rusça:
Будешь ли ты просить прощения для них или не будешь делать этого, Аллах все равно не простит их, даже если ты попросишь для них прощения семьдесят раз, ибо они не уверовали в Аллаха и Его Посланника. Аллах не ведет прямым путем нечестивых людей.
Arapça:
اسْتَغْفِرْ لَهُمْ أَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ إِن تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعِينَ مَرَّةً فَلَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar için Allah'dan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.
Diyanet Vakfı:
(Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resulünü inkar etmelerinden ötürüdür. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

feriḥa-lmüḫallefûne bimaḳ`adihim ḫilâfe rasûli-llâhi vekerihû ey yücâhidû biemvâlihim veenfüsihim fî sebîli-llâhi veḳâlû lâ tenfirû fi-lḥarr. ḳul nâru cehenneme eşeddü ḥarrâ. lev kânû yefḳahûn.
Türkçe:
Allah'ın resulüne ters düşmek için arkada kalanlar, çöküp oturdukları için sevindiler; Allah yolunda, mallarıyla canlarıyla cihadı tiksindirici bulup şöyle dediler: "Bu sıcakta seferber olmayın!" De ki: "Hararet bakımından cehennem daha zorludur." Bir anlayabilselerdi!
İngilizce:
Those who were left behind (in the Tabuk expedition) rejoiced in their inaction behind the back of the Messenger of Allah: they hated to strive and fight, with their goods and their persons, in the cause of Allah: they said, "Go not forth in the heat." Say, "The fire of Hell is fiercer in heat." If only they could understand!
Fransızca:
Ceux qui ont été laissés à l'arrière se sont réjouis de pouvoir rester chez eux à l'arrière du Messager d'Allah, ils ont répugné à lutter par leurs biens et leurs personnes dans le sentier d'Allah, et ont dit : "Ne partez pas au combat pendant cette chaleur ! " Dis : "Le feu de l'Enfer est plus intense en chaleur." - S'ils comprenaient ! -
Almanca:
Die (als Drückeberger) Zurückgebliebenen freuten sich über ihr Zurückbleiben in Auflehnung gegen den Gesandten ALLAHs, lehnten ab, fi-sabilillah mit ihrem Vermögen und mit sich selbst Dschihad zu leisten und sagten: "Brecht bei der Hitze nicht auf!" Sag: "Das Feuer von Dschahannam ist noch heißer." Würden sie es doch nur begreifen!
Rusça:
Оставшиеся позади (не принявшиеся участие в походе на Табук) радовались тому, что они остались позади Посланника Аллаха. Им было ненавистно сражаться своим имуществом и своими душами на пути Аллаха, и они говорили: "Не отправляйтесь в поход в такую жару". Скажи: "Огонь Геенны еще жарче!" Если бы они только понимали!
Arapça:
فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلَافَ رَسُولِ اللَّهِ وَكَرِهُوا أَن يُجَاهِدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَقَالُوا لَا تَنفِرُوا فِي الْحَرِّ ۗ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا ۚ لَّوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Savaştan geri kalan münafıklar, Resulullah'ın hilafına, onun savaşa gitmesine karşılık, oturup kalmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar, üstelik "Bu sıcakta savaşa gitmeyin." dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır." Keşke anlayabilselerdi.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın Resulüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; "bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır!" Keşke anlasalardı!

felyaḍḥakû ḳalîlev velyebkû keŝîrâ. cezâem bimâ kânû yeksibûn.
Türkçe:
Kazanır oldukları yüzünden artık az gülsünler, çok ağlasınlar.
İngilizce:
Let them laugh a little: much will they weep: a recompense for the (evil) that they do.
Fransızca:
Qu'ils rient un peu et qu'ils pleurent beaucoup en récompense de ce qu'ils se sont acquis .
Almanca:
So sollen sie sich ein wenig freuen, aber dann sollen sie viel weinen als Vergeltung für das, was sie (an Verfehlungen) zu erwerben pflegten.
Rusça:
Пусть они мало смеются и много плачут в воздаяние за то, что они приобретали!
Arapça:
فَلْيَضْحَكُوا قَلِيلًا وَلْيَبْكُوا كَثِيرًا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.
Diyanet Vakfı:
Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar!

feir race`ake-llâhü ilâ ṭâifetim minhüm feste'ẕenûke lilḫurûci feḳul len taḫrucû me`iye ebedev velen tüḳâtilû me`iye `adüvvâ. inneküm raḍîtüm bilḳu`ûdi evvele merratin faḳ`udû me`a-lḫâlifîn.
Türkçe:
Bundan böyle Allah, seni onlardan bir zümrenin yanına döndürür de savaşa çıkmak için senden izin isterlerse şöyle söyle: "Benimle birlikte asla çıkmayacaksınız, benimle birlikte herhangi bir düşmanla savaşmayacaksınız. İlk defasında oturup kalmayı yeğlemiştiniz. O halde geri kalanlarla birlikte oturadurun."
İngilizce:
If, then, Allah bring thee back to any of them, and they ask thy permission to come out (with thee), say: "Never shall ye come out with me, nor fight an enemy with me: for ye preferred to sit inactive on the first occasion: Then sit ye (now) with those who lag behind."
Fransızca:
Si Allah te ramène vers un groupe de ces (gens-là), et qu'ils te demandent permission de partir au combat, alors dis : "Vous ne sortirez plus jamais en ma compagnie, et vous ne combattrez plus jamais d'ennemis avec moi. Vous avez été plus contents de rester chez vous la première fois; demeurez donc chez vous en compagnie de ceux qui se tiennent à l'arrière" .
Almanca:
Und wenn ALLAH dich zu einer Gruppe von ihnen wiederkehren läßt und diese dich um Erlaubnis (zur Teilnahme) am Aufbruch bitten, dann sag: "Ihr werdet mit mir nie und nimmer aufbrechen und den bewaffneten Kampf gegen keinen Feind mit mir aufnehmen. Ihr wart das erste Mal doch mit dem Zurückbleiben einverstanden, so bleibt (als Drückeberger) mit denjenigen zurück, die zurückbleiben!"
Rusça:
Если Аллах возвратит тебя к некоторым из них, и они попросят у тебя дозволения отправиться в поход, то скажи: "Вы никогда не отправитесь со мной в поход и никогда не будете сражаться вместе со мной против врага. Вы были довольны тем, что отсиделись в первый раз. Посему отсиживайтесь вместе с теми, кто остается".
Arapça:
فَإِن رَّجَعَكَ اللَّهُ إِلَىٰ طَائِفَةٍ مِّنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُل لَّن تَخْرُجُوا مَعِيَ أَبَدًا وَلَن تُقَاتِلُوا مَعِيَ عَدُوًّا ۖ إِنَّكُمْ رَضِيتُم بِالْقُعُودِ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُوا مَعَ الْخَالِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer Allah, seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de onlar başka bir cihada seninle birlikte çıkmak için senden izin isterlerse, de ki; "Artık siz hiçbir zaman benimle çıkamayacaksınız. Daha önce oturup kalmaktan hoşlanıyordunuz. Bundan böyle artık geride kalanlarla beraber oturup kalın."
Diyanet Vakfı:
Eğer Allah seni onlardan bir gurubun yanına döndürür de (Tebük seferinden Medine'ye döner de başka bir savaşa seninle beraber) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: Benimle beraber asla çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle beraber asla savaşmayacaksınız! Çünkü siz birinci defa (Tebük seferinde) yerinizde kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!

velâ tüṣalli `alâ eḥadim minhüm mâte ebedev velâ teḳum `alâ ḳabrih. innehüm keferû billâhi verasûlihî vemâtû vehüm fâsiḳûn.
Türkçe:
Onlardan ölen biri üzerine asla dua etme; böyle birinin mezarı başında da durma. Bunlar Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış olarak ölüp gittiler.
İngilizce:
Nor do thou ever pray for any of them that dies, nor stand at his grave; for they rejected Allah and His Messenger, and died in a state of perverse rebellion.
Fransızca:
Et ne fais jamais la Salat sur l'un d'entre eux qui meurt, et ne te tiens pas debout auprès de sa tombe, parce qu'ils n'ont pas cru en Allah et en Son messager, et ils sont morts tout en étant pervers .
Almanca:
Und verrichte niemals für einen von ihnen, der verstarb, das rituelle Totengebet und stehe nicht an seinem Grab! Gewiß, sie haben Kufr ALLAH und Seinem Gesandten gegenüber betrieben und sind verstorben, 1 während sie noch Fasiq sind.
Rusça:
Никогда не совершай намаз по кому-либо из них и не стой над его могилой, ведь они не уверовали в Аллаха и Его Посланника и умерли нечестивцами.
Arapça:
وَلَا تُصَلِّ عَلَىٰ أَحَدٍ مِّنْهُم مَّاتَ أَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلَىٰ قَبْرِهِ ۖ إِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.
Diyanet Vakfı:
Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkar ettiler ve fasık olarak öldüler.

velâ tü`cibke emvâlühüm veevlâdühüm. innemâ yürîdü-llâhü ey yü`aẕẕibehüm bihâ fi-ddünyâ vetezheḳa enfüsühüm vehüm kâfirûn.
Türkçe:
Malları da evlatları da seni imrendirmesin. Allah bunlarla, dünyada onlara azap etmek istiyor. Kâfir olarak çıkaracaktır canları.
İngilizce:
Nor let their wealth nor their (following in) sons dazzle thee: Allah's plan is to punish them with these things in this world, and that their souls may perish in their (very) denial of Allah.
Fransızca:
Et que ni leurs biens ni leurs enfants ne t'émerveillent ! Allah ne veut par là, que les châtier ici-bas, et qu'ils rendent péniblement l'âme en mécréants .
Almanca:
Auch finde keinen Gefallen an ihrem Vermögen und an ihren Kindern! ALLAH will sie damit im Diesseits nur peinigen und (will), daß ihre Seelen (ihren Körper) beschwerlich verlassen, während sie noch Kafir sind.
Rusça:
Пусть не восхищают тебя их имущество и дети. Аллах желает только подвергнуть их мучениям имуществом и детьми в этом мире, дабы они расстались со своими душами неверующими.
Arapça:
وَلَا تُعْجِبْكَ أَمْوَالُهُمْ وَأَوْلَادُهُمْ ۚ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ أَن يُعَذِّبَهُم بِهَا فِي الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ أَنفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor, başka değil.
Diyanet Vakfı:
Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah, bunlarla ancak dünyada onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kafir olarak canlarının güçlükle çıkmasını istiyor.

veiẕâ ünzilet sûratün en âminû billâhi vecâhidû me`a rasûlihi-ste'ẕeneke ülu-ṭṭavli minhüm veḳâlû ẕernâ neküm me`a-lḳâ`idîn.
Türkçe:
"Allah'a inanın, O'nun resulüyle yan yana cihat edin!" anlamında bir sure indirildiği zaman, onların imkân ve servet sahibi olanları, senden izin isteyerek şöyle demişlerdi: "Bırak bizi, oturanlarla beraber olalım!"
İngilizce:
When a Sura comes down, enjoining them to believe in Allah and to strive and fight along with His Messenger, those with wealth and influence among them ask thee for exemption, and say: "Leave us (behind): we would be with those who sit (at home)."
Fransızca:
Et lorsqu'une Sourate est révélée : "Croyez en Allah et luttez en compagnie de Son messager", les gens qui ont tous les moyens (de combattre) parmi eux te demandent de les dispenser (du combat), et disent : "Laisse-nous avec ceux qui restent".
Almanca:
Und als eine Sura hinabgesandt wurde: "Verinnerlicht den Iman an ALLAH und leistet Dschihad mit Seinem Gesandten", baten dich die Vermögenden unter ihnen um Erlaubnis und sagten: "Laß uns unter den Zurückbleibenden sein!"
Rusça:
Когда была ниспослана сура с повелением уверовать в Аллаха и сражаться вместе с Его Посланником, обладающие богатством среди них стали просить тебя позволить им остаться и сказали: "Оставь нас, мы будем в числе тех, кто остался сидеть".
Arapça:
وَإِذَا أُنزِلَتْ سُورَةٌ أَنْ آمِنُوا بِاللَّهِ وَجَاهِدُوا مَعَ رَسُولِهِ اسْتَأْذَنَكَ أُولُو الطَّوْلِ مِنْهُمْ وَقَالُوا ذَرْنَا نَكُن مَّعَ الْقَاعِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a iman edin ve Resulü ile birlikte cihada gidin. diye bir sûre indirildiği zaman, içlerinden mal mülk sahibi olanlar senden izin istediler ve "Bırak bizi oturanlarla beraber oturalım." dediler.
Diyanet Vakfı:
"Allah'a inanın, Resulü ile beraber cihad edin" diye bir sure indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve: Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla beraber olalım, dediler.

raḍû biey yekûnû me`a-lḫavâlifi veṭubi`a `alâ ḳulûbihim fehüm lâ yefḳahûn.
Türkçe:
Geride kalan kadınlarla beraber olmayı yeğlediler. Kalpleri üzerine mühür basılmıştır. Artık anlayıp kavrayamazlar.
İngilizce:
They prefer to be with (the women), who remain behind (at home): their hearts are sealed and so they understand not.
Fransızca:
Il leur plaît, (après le départ des combattants) de demeurer avec celles qui sont restées à l'arrière. Leurs coeurs ont été scellés et ils ne comprennent rien .
Almanca:
Sie waren einverstanden, mit den Zurückgebliebenen zu sein. Und ihre Herzen wurden versiegelt, so begreifen sie nicht.
Rusça:
Они были довольны тем, что оказались среди тех, кто остался позади. Их сердца запечатаны, и они не понимают истины.
Arapça:
رَضُوا بِأَن يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِعَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, oturanlarla beraber oturmaktan hoşlandılar. Kalblerine mühür vuruldu. Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar.
Diyanet Vakfı:
Geride kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular, onların kalplerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar.

lâkini-rrasûlü velleẕîne âmenû me`ahû câhedû biemvâlihim veenfüsihim. veülâike lehümü-lḫayrât. veülâike hümü-lmüfliḥûn.
Türkçe:
Fakat resul ve onunla birlikte iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. İşte bunlarındır tüm hayırlar. İşte bunlardır tam kurtulanlar.
İngilizce:
But the Messenger, and those who believe with him, strive and fight with their wealth and their persons: for them are (all) good things: and it is they who will prosper.
Fransızca:
Mais le Messager et ceux qui ont cru avec lui ont lutté avec leurs biens et leurs personnes. Ceux-là auront les bonnes choses et ce sont eux qui réussiront .
Almanca:
Doch der Gesandte und diejenigen, die den Iman mit ihm verinnerlichten, haben Dschihad mit ihrem Vermögen und mit sich selbst geleistet. Für diese sind die guten Dinge bestimmt und diese sind die wirklichen Erfolgreichen.
Rusça:
Однако Посланник и те, которые уверовали вместе с ним, сражались своим имуществом и своими душами. Им уготованы блага. Именно они являются преуспевшими.
Arapça:
لَٰكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ ۚ وَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Peygamber ve onunla beraber olan müminler mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır. Murada erenler de işte onlardır.
Diyanet Vakfı:
Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir.
Pages
