At-Taubah--التوبة

velev ennehüm raḍû mâ âtâhümü-llâhü verasûlühû veḳâlû ḥasbüne-llâhü seyü'tîne-llâhü min faḍlihî verasûlühû innâ ile-llâhi râgibûn.

Türkçe:
Ne olurdu, bunlar, Allah ve resulünün kendilerine verdiklerine razı olsalardı da şöyle deselerdi: "Allah bize yeter. Allah bize lütfundan verecektir; resulü de. Zaten biz, gönlümüzü yalnız Allah'a bağlamışız."
İngilizce:
If only they had been content with what Allah and His Messenger gave them, and had said, "Sufficient unto us is Allah! Allah and His Messenger will soon give us of His bounty: to Allah do we turn our hopes!" (that would have been the right course).
Fransızca:
S'ils s'étaient contentés de ce qu'Allah leur avait donné ainsi que Son messager et avaient dit : "Allah nous suffit. Bientôt Allah nous accordera Sa faveur de même que Son messager ! ... C'est vers Allah que va tout notre désir ".
Almanca:
Und wären sie doch zufrieden damit, was ALLAH und Sein Gesandter ihnen zuteil werden ließen, und hätten sie doch gesagt: "Uns genügt ALLAH. ALLAH wird uns von Seiner Gunst zuteil werden lassen sowie Sein Gesandter. Wir sind ALLAH gegenüber Bittsteller." (So wäre dies gewiß besser für sie).
Rusça:
Лучше бы они довольствовались тем, что дали им Аллах и Его Посланник, и сказали: "Нам достаточно Аллаха. Аллах одарит нас из Своей милости, а также Его Посланник. Воистину, мы устремляемся к Аллаху!"
Arapça:
وَلَوْ أَنَّهُمْ رَضُوا مَا آتَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ سَيُؤْتِينَا اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَرَسُولُهُ إِنَّا إِلَى اللَّهِ رَاغِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da "Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah'adır" deselerdi.
Diyanet Vakfı:
Eğer onlar Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olup, "Allah bize yeter, yakında bize Allah da lütfundan verecek, Resulü de. Biz yalnız Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (daha iyi olurdu).

inneme-ṣṣadeḳâtü lilfüḳarâi velmesâkîni vel`âmilîne `aleyhâ velmüellefeti ḳulûbühüm vefi-rriḳâbi velgârimîne vefî sebîli-llâhi vebni-ssebîl. ferîḍatem mine-llâh. vellâhü `alîmün ḥakîm.

Türkçe:
Sadakalar/zekât malları Allah'tan bir farz olarak sadece şunlar içindir: Fakirler, düşkünler, sadakalarla ilgilenmeye memur edilenler, kalpleri yakınlaştırılıp ısındırılacak olanlar, özgürlüğünü yitirmiş olanlar, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmış kişi. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
İngilizce:
Alms are for the poor and the needy, and those employed to administer the (funds); for those whose hearts have been (recently) reconciled (to Truth); for those in bondage and in debt; in the cause of Allah; and for the wayfarer: (thus is it) ordained by Allah, and Allah is full of knowledge and wisdom.
Fransızca:
Les Sadaqats ne sont destinés que pour les pauvres, les indigents, ceux qui y travaillent, ceux dont les coeurs sont à gagner (à l'Islam), l'affranchissement des jougs, ceux qui sont lourdement endettés, dans le sentier d'Allah, et pour le voyageur (en détresse). C'est un décret d'Allah ! Et Allah est Omniscient et Sage .
Almanca:
Die Zakat-Mittel sind ausschließlich bestimmt für die Mittellosen, für die Bedürftigen, für die Zakat-Beauftragten, für diejenigen, deren Herzen gewonnen werden sollen , für die (Befreiung von) Unfreien, für die (Entschuldung der) Schuldner, fi-sabilillah und für den (in Not geratenen) Reisenden. (Dies ist) eine Verpflichtung von ALLAH, und ALLAH ist allwissend, allweise.
Rusça:
Пожертвования предназначены для нищих и бедных, для тех, кто занимается их сбором и распределением, и для тех, чьи сердца хотят завоевать, для выкупа рабов, для должников, для расходов на пути Аллаха и для путников. Таково предписание Аллаха. Воистину, Аллах - Знающий, Мудрый.
Arapça:
۞ إِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَاءِ وَالْمَسَاكِينِ وَالْعَامِلِينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِمِينَ وَفِي سَبِيلِ اللَّهِ وَابْنِ السَّبِيلِ ۖ فَرِيضَةً مِّنَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefei kulûb (kalbleri İslâm'a ısındırılacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslam'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.

veminhümü-lleẕîne yü'ẕûne-nnebiyye veyeḳûlûne hüve üẕün. ḳul üẕünü ḫayril leküm yü'minü billâhi veyü'minü lilmü'minîne veraḥmetül lilleẕîne âmenû minküm. velleẕîne yü'ẕûne rasûle-llâhi lehüm `aẕâbün elîm.

Türkçe:
İçlerinden bazıları da o Peygamber'i incitirler ve şöyle derler: "O, her şeye kulak kesilir." De ki: "Hayır kulağıdır sizin için o; Allah'a iman eder, müminlere güvenir. İnananlarınız için de bir rahmettir o." Allah'ın resulüne eza edenler için korkunç bir azap öngörülmüştür.
İngilizce:
Among them are men who molest the Prophet and say, "He is (all) ear." Say, "He listens to what is best for you: he believes in Allah, has faith in the Believers, and is a Mercy to those of you who believe." But those who molest the Messenger will have a grievous penalty.
Fransızca:
Et il en est parmi eux ceux qui font du tort au Prophète et disent : "Il est tout oreille" . - Dis : "Une oreille pour votre bien. Il croit en Allah et fait confiance aux croyants, et il est une miséricorde pour ceux d'entre vous qui croient. Et ceux qui font du tort au Messager d'Allah auront un châtiment douloureux.
Almanca:
Und manche von ihnen sind diejenigen, die den Propheten belästigen und sagen: "Er ist (wie) ein Ohr ." Sag: "Ja, ein Ohr des Guten für euch, er verinnerlicht den Iman an ALLAH und glaubt den Mumin und er ist eine Gnade für diejenigen von euch, die den Iman verinnerlicht haben." Und diejenigen, die ALLAHs Gesandten belästigen, für diese ist eine qualvolle Peinigung bestimmt.
Rusça:
Среди них есть такие, которые обижают Пророка и говорят: "Он есть ухо (выслушивает любые новости)". Скажи: "Он слушает только то, что лучше для вас. Он верует в Аллаха и доверяет верующим. Он является милостью для тех, которые уверовали". Тем же, которые обижают Посланника Аллаха, уготованы мучительные страдания.
Arapça:
وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ ۚ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ ۚ وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine onların içinde öyleleri vardır ki, Peygamber'i incitiyorlar ve "O her söyleneni dinleyen bir kulaktır." diyorlar. De ki; "Sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır, müminlere inanır, ayrıca sizden iman edenlere de bir rahmettir". Allah'ın Resulünü incitenlere acıklı bir azap vardır.
Diyanet Vakfı:
(Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a inanır, müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.

yaḥlifûne billâhi leküm liyürḍûküm. vellâhü verasûlühû eḥaḳḳu ey yürḍûhü in kânû mü'minîn.

Türkçe:
Sizin gönlünüzü hoş etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler Allah'ın ve resulünün hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer.
İngilizce:
To you they swear by Allah. In order to please you: But it is more fitting that they should please Allah and His Messenger, if they are Believers.
Fransızca:
Ils vous jurent par Allah pour vous satisfaire. Alors qu'Allah - ainsi que Son messager - est plus en droit qu'ils Le satisfassent, s'ils sont vraiment croyants.
Almanca:
Sie schwören euch bei ALLAH, damit sie euch zufriedenstellen, während ALLAH und Sein Gesandter doch berechtigter sind, zufriedengestellt zu werden, sollten sie Mumin sein.
Rusça:
Они клянутся Аллахом, чтобы угодить вам. Но для них было бы лучше, если только они являются верующими, угождать Аллаху и Его Посланнику.
Arapça:
يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْ وَاللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَقُّ أَن يُرْضُوهُ إِن كَانُوا مُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gönlünüzü hoş etmek için gelir size yemin ederler. Bunlar eğer mümin iseler Allah'ı ve Resulünü razı etmeleri daha doğrudur.
Diyanet Vakfı:
Rızanızı almak için size (gelip) Allah'a and içerler. Eğer mümin iseler Allah ve Resulünü razı etmeleri daha doğrudur.

elem ya`lemû ennehû mey yüḥâdidi-llâhe verasûlehû feenne lehû nâra cehenneme ḫâliden fîhâ. ẕâlike-lḫizyü-l`ażîm.

Türkçe:
Bilmediler mi ki, her kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa ona, içinde uzun süre kalacağı cehennem ateşi vardır. Büyük utanç işte budur.
İngilizce:
Know they not that for those who oppose Allah and His Messenger, is the Fire of Hell?- wherein they shall dwell. That is the supreme disgrace.
Fransızca:
Ne savent-ils pas qu'en vérité quiconque s'oppose à Allah et à Son messager, aura le feu de l'Enfer pour y demeurer éternellement ? Et voilà l'immense opprobre.
Almanca:
Haben sie etwa nicht gewußt, daß für denjenigen, der ALLAH 1 und Seinem Gesandten entgegenwirkt, doch das Feuer von Dschahannam bestimmt ist – als Ewiger darin?! Dies ist die übergroße Erniedrigung.
Rusça:
Разве они не знали, что тому, кто проявляет враждебность к Аллаху и Его Посланнику, навеки уготован огонь Геенны? Это - великое бесчестие.
Arapça:
أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّهُ مَن يُحَادِدِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَأَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا فِيهَا ۚ ذَٰلِكَ الْخِزْيُ الْعَظِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bilmiyorlar mı ki, kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, ona muhakkak ki içinde ebedi kalınacak cehennem ateşi vardır. İşte rüsvaylığın büyüğü de budur.
Diyanet Vakfı:
(Hala) bilmediler mi ki, kim Allah ve Resulüne karşı koyarsa elbette onun için, içinde ebedi kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu büyük rüsvaylıktır.

yaḥẕeru-lmünâfiḳûne en tünezzele `aleyhim sûratün tünebbiühüm bimâ fî ḳulûbihim. ḳuli-stehziû. inne-llâhe muḫricüm mâ taḥẕerûn.

Türkçe:
İkiyüzlüler, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin tepelerine inmesinden çekinir dururlar. De ki: "Siz alay edin! Allah, o çekinip durduklarınızı ortaya çıkaracaktır."
İngilizce:
The Hypocrites are afraid lest a Sura should be sent down about them, showing them what is (really passing) in their hearts. Say: "Mock ye! But verily Allah will bring to light all that ye fear (should be revealed).
Fransızca:
Les hypocrites craignent que l'on fasse descendre sur eux une Sourate leur dévoilant ce qu'il y a dans leurs coeurs. Dis : "Moquez-vous ! Allah fera surgir ce que vous prenez la précaution (de cacher)".
Almanca:
Die Munafiq fürchten, daß ihnen eine Sura hinabgesandt wird, die sie darüber in Kenntnis setzt, was in ihren Herzen ist. Sag: "Spottet nur! Gewiß, ALLAH wird das hervorbringen, was ihr fürchtet."
Rusça:
Лицемеры опасаются, что им будет ниспослана сура, которая поведает о том, что в их сердцах. Скажи: "Насмехайтесь! Аллах непременно выведет наружу то, чего вы опасаетесь".
Arapça:
يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ أَن تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُم بِمَا فِي قُلُوبِهِمْ ۚ قُلِ اسْتَهْزِئُوا إِنَّ اللَّهَ مُخْرِجٌ مَّا تَحْذَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Münafıklar, kalblerindekileri bütünüyle haber verecek bir sûrenin tepelerine inmesinden çekinirler. De ki, alay edip durun bakalım, Allah o sizin çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.
Diyanet Vakfı:
Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin müminlere indirilmesinden çekinirler. De ki: Siz alay edin! Allah o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır.

velein seeltehüm leyeḳûlünne innemâ künnâ neḫûḍu venel`ab. ḳul ebillâhi veâyâtihî verasûlihî küntüm testehziûn.

Türkçe:
Onlara sorarsan elbette şöyle diyeceklerdir: "Lakırdıya dalmış, şakalaşıyorduk, hepsi bu!" De ki: "Allah ile, O'nun ayetleriyle, O'nun resulüyle mi eğleniyordunuz?"
İngilizce:
If thou dost question them, they declare (with emphasis): "We were only talking idly and in play." Say: "Was it at Allah, and His Signs, and His Messenger, that ye were mocking?"
Fransızca:
Et si tu les interrogeais, ils diraient très certainement : "Vraiment, nous ne faisions que bavarder et jouer." Dis : "Est-ce d'Allah, de Ses versets (le Coran) et de Son messager que vous vous moquiez ? "
Almanca:
Und würdest du sie (danach) fragen, würden sie sagen: "Wir haben uns doch nur unterhalten und Unfug getrieben." Sag: "Etwa über ALLAH, Seine Ayat und Seinen Gesandten pflegtet ihr zu spotten?!"
Rusça:
Если ты их спросишь, они непременно скажут: "Мы только болтали и забавлялись". Скажи: "Неужели вы насмехались над Аллахом, Его аятами и Его Посланником?
Arapça:
وَلَئِن سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ ۚ قُلْ أَبِاللَّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنتُمْ تَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer kendilerine sorarsan, "Biz sırf lafa dalmış, şakalaşıyorduk." derler. De ki: "Allah ile, âyetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?"
Diyanet Vakfı:
Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun ayetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz?

lâ ta`teẕirû ḳad kefertüm ba`de îmâniküm. in na`fü `an ṭâifetim minküm nü`aẕẕib ṭâifetem biennehüm kânû mücrimîn.

Türkçe:
Özür beyan etmeyin; imanınızdan sona küfre saptınız. İçinizden bir grubu affetsek bile diğer bir grubu, günaha batmış kişiler oldukları için azaba uğratacağız.
İngilizce:
Make ye no excuses: ye have rejected Faith after ye had accepted it. If We pardon some of you, We will punish others amongst you, for that they are in sin.
Fransızca:
Ne vous excusez pas : vous avez bel et bien rejeté la foi après avoir cru. Si Nous pardonnons à une partie des vôtres , Nous en châtierons une autre pour avoir été des criminels.
Almanca:
Entschuldigt euch nicht, ihr habt bereits Kufr nach eurem Iman betrieben! Würden WIR einer Gruppe von euch vergeben, so würden WIR eine andere Gruppe peinigen, weil sie doch schwer Verfehlende zu sein pflegten.
Rusça:
Не извиняйтесь. Вы стали неверующими после того, как уверовали". Если Мы простим некоторых из вас, то непременно подвергнем мучениям остальных за то, что они стали грешниками.
Arapça:
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ ۚ إِن نَّعْفُ عَن طَائِفَةٍ مِّنكُمْ نُعَذِّبْ طَائِفَةً بِأَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Boşuna özür dilemeyin, iman ettik dedikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affetsek bile bir kısmını suçlarında ısrar ettikleri için azabımıza uğratacağız.
Diyanet Vakfı:
(Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir gurubu bağışlasak bile, bir guruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.

elmünâfiḳûne velmünâfiḳâtü ba`ḍuhüm mim ba`ḍ. ye'mürûne bilmünkeri veyenhevne `ani-lma`rûfi veyaḳbiḍûne eydiyehüm. nesü-llâhe fenesiyehüm. inne-lmünâfiḳîne hümü-lfâsiḳûn.

Türkçe:
İkiyüzlülerin erkekleri de kadınları da birbirinin aynıdır: Kötülüğe özendirirler, iyilikten alıkoyarlar, harcamamak için ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu. İkiyüzlüler, yoldan sapmışların ta kendileridir.
İngilizce:
The Hypocrites, men and women, (have an understanding) with each other: They enjoin evil, and forbid what is just, and are close with their hands. They have forgotten Allah; so He hath forgotten them. Verily the Hypocrites are rebellious and perverse.
Fransızca:
Les hypocrites, hommes et femmes, appartiennent les uns aux autres. Ils commandent le blâmable, interdisent le convenable, et replient leurs mains (d'avarice). Ils ont oublié Allah et Il les a alors oubliés. En vérité, les hypocrites sont les pervers.
Almanca:
Die Munafiq-Männer und die Munafiq-Frauen, die einen von ihnen sind wie die anderen. Sie rufen zum Mißbilligten auf und raten vom Gebilligten ab und sind geizig. Sie haben ALLAH vergessen, so ließ ER sie vergessen werden. Gewiß, die Munafiq sind die wirklichen Fasiq.
Rusça:
Лицемеры и лицемерки подобны друг другу. Они велят совершать предосудительное, запрещают одобряемое и сжимают свои руки (скупятся делать пожертвования). Они предали забвению Аллаха, и Он предал их забвению. Воистину, лицемеры являются нечестивцами!
Arapça:
الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُم مِّن بَعْضٍ ۚ يَأْمُرُونَ بِالْمُنكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ أَيْدِيَهُمْ ۚ نَسُوا اللَّهَ فَنَسِيَهُمْ ۗ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Allah'ı unuttular da, Allah da onları unuttu. Gerçekten de münafıklar hep fâsık kimselerdir.
Diyanet Vakfı:
Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fasıkların kendileridir.

ve`ade-llâhü-lmünâfiḳîne velmünâfiḳâti velküffâra nâra cehenneme ḫâlidîne fîhâ. hiye ḥasbühüm. vele`anehümü-llâh. velehüm `aẕâbüm müḳîm.

Türkçe:
Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da küfre sapanlara da içinde uzun süre kalacakları cehennem ateşini vaat etmiştir. O yeter onlara. Allah lanet etmiştir onlara. Köklü bir azap var onlar için.
İngilizce:
Allah hath promised the Hypocrites men and women, and the rejecters, of Faith, the fire of Hell: Therein shall they dwell: Sufficient is it for them: for them is the curse of Allah, and an enduring punishment,-
Fransızca:
Aux hypocrites, hommes et femmes, et aux mécréants, Allah a promis le feu de l'Enfer pour qu'ils y demeurent éternellement. C'est suffisant pour eux. Allah les a maudits. Et pour eux, il y aura un châtiment permanent.
Almanca:
ALLAH versprach den Munafiq-Männern, den Munafiq-Frauen und den Kafir das Feuer von Dschahannam - darin werden sie ewig bleiben. Es genügt ihnen. Und ALLAH hat sie verflucht, und für sie ist eine bleibende Peinigung bestimmt.
Rusça:
Лицемерам, лицемеркам и неверующим Аллах обещал огонь Геенны, в котором они пребудут вечно. Довольно с них этого! Аллах проклял их, и им уготованы вечные мучения.
Arapça:
وَعَدَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ هِيَ حَسْبُهُمْ ۚ وَلَعَنَهُمُ اللَّهُ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُّقِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, erkek kadın bütün münafıklara ve bütün kâfirlere cehennem ateşini ebedî olarak vaad buyurdu. O ateş onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir. Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da kafirlere de içinde ebedi kalacakları cehennem ateşini vadetti. O, onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.

Pages

At-Taubah--التوبة beslemesine abone olun.