025. Furkan - (Yasalar Kitabı) Al-Furqan -- الفرقان

vekeẕâlike ce`alnâ likülli nebiyyin `adüvvem mine-lmücrimîn. vekefâ birabbike hâdiyev veneṣîrâ.

Türkçe:
Biz böylece her peygambere, suçlulardan bir düşman musallat ettik. Kılavuz ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
İngilizce:
Thus have We made for every prophet an enemy among the sinners: but enough is thy Lord to guide and to help.
Fransızca:
C'est ainsi que Nous fîmes à chaque prophète un ennemi parmi les criminels. Mais ton Seigneur suffit comme guide et comme soutien.
Almanca:
Und solcherart machten WIR für jeden Propheten Erzfeinde von den schwer Verfehlenden. Und dein HERR genügt als Rechtleitender und als Beistehender.
Rusça:
Так для каждого пророка Мы создали врагов из числа грешников, но довольно того, что твой Господь наставляет на прямой путь и помогает.
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا مِّنَ الْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) Ve işte biz böyle her peygamber için günahkarlardan bir düşman yapmışızdır. Bununla beraber hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peyda ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

veḳâle-lleẕîne keferû levlâ nüzzile `aleyhi-lḳur'ânü cümletev vâḥideh. keẕâlike linüŝebbite bihî füâdeke verattelnâhü tertîlâ.

Türkçe:
Gerçeği örten nankörler/inkârcılar dediler ki: "Kur'an ona toptan, bir kerede indirilsedi ya!" Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça/ayet ayet okuduk.
İngilizce:
Those who reject Faith say: "Why is not the Qur'an revealed to him all at once? Thus (is it revealed), that We may strengthen thy heart thereby, and We have rehearsed it to thee in slow, well-arranged stages, gradually.
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas disent : "Pourquoi n'a-t-on pas fait descendre sur lui le Coran en une seule fois ? " Nous l'avons révélé ainsi pour raffermir ton cœur. Et Nous l'avons récité soigneusement .
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten: "Würde ihm der Quran doch auf einmal hinabgesandt!" Es ist so, damit WIR mit ihm dein Herz festigen. Und WIR haben ihn doch in Tartil-Form vorgetragen.
Rusça:
Неверующие сказали: "Почему Коран не ниспослан ему целиком за один раз?" Мы поступили так, чтобы укрепить им твое сердце, и разъяснили его самым прекрасным образом.
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْآنُ جُمْلَةً وَاحِدَةً ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine o inkâr edenler dediler ki: "O Kur'ân ona, hepsi birden indirilseydi ya"! Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
Diyanet Vakfı:
İnkar edenler: Kur'an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.

velâ ye'tûneke bimeŝelin illâ ci'nâke bilḥaḳḳi veaḥsene tefsîrâ.

Türkçe:
Onlar sana bir mesel getirdikçe,biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz.
İngilizce:
And no question do they bring to thee but We reveal to thee the truth and the best explanation (thereof).
Fransızca:
Ils ne t'apporteront aucune parabole, sans que Nous ne t'apportions la vérité avec la meilleure interprétation.
Almanca:
Und sie bringen dir kein Gleichnis, ohne daß WIR dir die Wahrheit und eine bessere Erläuterung zukommen ließen.
Rusça:
Какую бы притчу они ни приводили тебе, Мы открывали тебе истину и наилучшее толкование.
Arapça:
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz sana (onun karşılığında) doğrusunu ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmayalım.
Diyanet Vakfı:
Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim.

elleẕîne yuḥşerûne `alâ vucûhihim ilâ cehenneme ülâike şerrum mekânev veeḍallü sebîlâ.

Türkçe:
O yüzleri üstü cehenneme sevk edilecek olanlar, mekân bakımından en şerli, yol bakımından en sapık kişilerdir.
İngilizce:
Those who will be gathered to Hell (prone) on their faces,- they will be in an evil plight, and, as to Path, most astray.
Fransızca:
Ceux qui seront traînés [ensemble] sur leurs visages vers l'Enfer, ceux-là seront dans la pire des situations et les plus égarés hors du chemin droit.
Almanca:
Es sind diejenigen, die auf ihren Gesichtern vor Dschahannam versammelt werden, diese haben einen schlimmeren Ort und sind vom Weg weit abgeirrt.
Rusça:
Тем, которые будут собраны в Геенну ничком, уготовано наихудшее место, и они более других сбились с пути.
Arapça:
الَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar var ya! işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
Diyanet Vakfı:
Yüzükoyun cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar; işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.

veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe vece`alnâ me`ahû eḫâhü hârûne vezîrâ.

Türkçe:
Yemin olsun ki, biz Mûsa'ya Kitap verdik. Kardeşi Hârun'u da onun yanında vezir yaptık.
İngilizce:
(Before this,) We sent Moses The Book, and appointed his brother Aaron with him as minister;
Fransızca:
En effet, Nous avons apporté à Moïse le Livre et lui avons assigné son frère Aaron comme assistant.
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR Musa die Schrift zuteil werden und machten mit ihm seinen Bruder Harun als einen Assistenten.
Rusça:
Воистину, Мы даровали Мусе (Моисею) Писание и сделали его брата Харуна (Аарона) его помощником.
Arapça:
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُ أَخَاهُ هَارُونَ وَزِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık.

feḳulne-ẕhebâ ile-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. fedemmernâhüm tedmîrâ.

Türkçe:
Ardından şöyle dedik: "Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
İngilizce:
And We command: "Go ye both, to the people who have rejected our Signs:" And those (people) We destroyed with utter destruction.
Fransızca:
Puis Nous avons dit : "Allez tous deux vers les gens qui ont traité de mensonge Nos preuves". Nous les avons ensuite détruits complètement.
Almanca:
Dann sagten WIR : "Geht beide zu den Leuten, die Unsere Ayat ableugneten." Dann vernichteten WIR sie in kompletter Vernichtung.
Rusça:
Мы повелели: "Ступайте вдвоем к народу, который счел ложью Наши знамения". А потом Мы уничтожили его до основания.
Arapça:
فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik.
Diyanet Vakfı:
"Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin" dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.

veḳavme nûḥil lemmâ keẕẕebü-rrusüle agraḳnâhüm vece`alnâhüm linnâsi âyeh. vea`tednâ liżżâlimîne `aẕâben elîmâ.

Türkçe:
Ve Nûh kavmi... Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
İngilizce:
And the people of Noah,- when they rejected the messengers, We drowned them, and We made them as a Sign for mankind; and We have prepared for (all) wrong-doers a grievous Penalty;-
Fransızca:
Et le peuple de Noé, quand ils eurent démenti les messagers, Nous les noyâmes et en fîmes pour les gens un signe d'avertissement. Et Nous avons préparé pour les injustes un châtiment douloureux.
Almanca:
Und die Leute von Nuh, als sie den Gesandten der Lüge bezichtigten, ertränkten WIR sie und machten sie zu einer Aya für die Menschen. Und WIR bereiteten für die Unrecht-Begehenden eine qualvolle Peinigung.
Rusça:
Мы потопили народ Нуха (Ноя), когда они сочли лжецами посланников, и сделали их знамением для людей. Мы приготовили беззаконникам мучительные страдания.
Arapça:
وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ آيَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab hazırlamışızdır.
Diyanet Vakfı:
Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.

ve`âdev veŝemûde veaṣḥâbe-rrassi veḳurûnem beyne ẕâlike keŝîrâ.

Türkçe:
Âd'ı, Semûd'u, Ress, halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri yere batırdık.
İngilizce:
As also 'Ad and Thamud, and the Companions of the Rass, and many a generation between them.
Fransızca:
Et les Aad, les Tamud, les gens d'Ar-Rass et de nombreuses générations intermédiaires !
Almanca:
Sowie 'Aad, Thamud, die Weggenossen von Ar-rass und viele Generationen zwischen diesen.
Rusça:
А также адитов, самудян, жителей Расса и многие поколения, которые были между ними.
Arapça:
وَعَادًا وَثَمُودَ وَأَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُونًا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha bir çok nesilleri de (inkârcılıkları yüzünden helak ettik)
Diyanet Vakfı:
Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkarcılıklarından ötürü helak ettik).

veküllen ḍarabnâ lehü-l'emŝâl. veküllen tebbernâ tetbîrâ.

Türkçe:
Bunların her birine türlü türlü örnekler verdik. Ve bunların hepsini perişan edip batırdık.
İngilizce:
To each one We set forth Parables and examples; and each one We broke to utter annihilation (for their sins).
Fransızca:
A tous, cependant, Nous avions fait des paraboles et Nous les avions tous anéantis d'une façon brutale.
Almanca:
Und allen prägten WIR die Gleichnisse. Und alle haben WIR in Stückchen zerstückelt.
Rusça:
Каждому из них Мы приводили притчи, и каждый из них Мы подвергли полному истреблению.
Arapça:
وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ الْأَمْثَالَ ۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların herbirine misaller getirdik; (ama ögüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
Diyanet Vakfı:
Onların her birine (uymaları için) misaller getirdik; (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.

veleḳad etev `ale-lḳaryeti-lletî ümṭirat meṭara-ssev'. efelem yekûnû yeravnehâ. bel kânû lâ yercûne nüşûrâ.

Türkçe:
Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı.
İngilizce:
And the (Unbelievers) must indeed have passed by the town on which was rained a shower of evil: did they not then see it (with their own eyes)? But they fear not the Resurrection.
Fransızca:
Ils sont passés par la cité sur laquelle est tombée une pluie de malheurs. Ne la voient-ils donc pas ? Mais ils n'espèrent pas de résurrection !
Almanca:
Und gewiß, bereits kamen sie doch zur Ortschaft, die mit dem Regen des Unheils beregnet wurde. Haben sie sie etwa noch nicht gesehen?! Nein, sondern sie pflegten auf keine Erweckung zu hoffen.
Rusça:
Они уже проходили мимо селения, на которое выпал недобрый дождь. Разве они не видели его? О нет! Они не надеялись на то, что будут воскрешены.
Arapça:
وَلَقَدْ أَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّتِي أُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), bela ve felaket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.

Pages

025. Furkan - (Yasalar Kitabı) Al-Furqan --  الفرقان beslemesine abone olun.