025. Furkan - (Yasalar Kitabı) Al-Furqan -- الفرقان

veḳâle-lleẕîne lâ yercûne liḳâenâ levlâ ünzile `aleyne-lmelâiketü ev nerâ rabbenâ. leḳadi-stekberû fî enfüsihim ve`atev `utüvven kebîrâ.

Türkçe:
Bize kavuşmayı ummayanlar dediler ki: "Üstümüze melekler inse, yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?" Yemin olsun ki, kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar.
İngilizce:
Such as fear not the meeting with Us (for Judgment) say: "Why are not the angels sent down to us, or (why) do we not see our Lord?" Indeed they have an arrogant conceit of themselves, and mighty is the insolence of their impiety!
Fransızca:
Et ceux qui n'espèrent pas Nous rencontrer disent : "Si seulement on avait fait descendre sur nous des Anges ou si nous pouvions voir notre Seigneur ! " En effet, ils se sont enflés d'orgueil en eux-mêmes, et ont dépassé les limites de l'arrogance.
Almanca:
Und diejenigen, die auf Unsere Begegnung nicht hoffen, sagten: "Würden zu ihm doch Engel hinabgesandt werden! Oder würden wir doch unseren HERRN sehen!" Gewiß, bereits erhoben sie sich in Arroganz in ihren Inneren und übertrieben doch eine große Übertreibung.
Rusça:
Те, которые не надеются на встречу с Нами, говорят: "Почему к нам не ниспосланы ангелы? И почему мы не видим нашего Господа?" Они надменно возгордились собой и совершили великое преступление.
Arapça:
۞ وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar "Bize ya melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik" dediler. Andolsun ki, doğrusu nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler.
Diyanet Vakfı:
Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibire kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.

yevme yeravne-lmelâikete lâ büşrâ yevmeiẕil lilmücrimîne veyeḳûlûne ḥicram maḥcûrâ.

Türkçe:
Melekleri görecekleri günde, o günahkârlara hiçbir müjde yoktur. Şöyle diyecekler: "Yasaktır, yasaklanmıştır!"
İngilizce:
The Day they see the angels,- no joy will there be to the sinners that Day: The (angels) will say: "There is a barrier forbidden (to you) altogether!"
Fransızca:
Le jour où ils verront les Anges, ce ne sera pas une bonne nouvelle, ce jour-là, pour les injustes, ils (les Anges) diront : "Barrage totalement défendu" !
Almanca:
Am Tage, wenn sie die Engel sehen werden, gibt es keine frohe Botschaft an jenem Tag für die schwer Verfehlenden. Und sie (die Engel) sagen: "(Die Dschanna ist für euch) gänzlich verboten."
Rusça:
В тот день, когда они увидят ангелов, для грешников не будет никакой благой вести, и они (ангелы) скажут: "Вот преграда непреодолимая!"
Arapça:
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلَائِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir.
Diyanet Vakfı:
(Fakat) melekleri görecekleri gün, günahkarlara o gün hiçbir sevinç haberi yoktur ve: (Size, sevinmek) yasaktır, yasak! diyeceklerdir.

veḳadimnâ ilâ mâ `amilû min `amelin fece`alnâhü hebâem menŝûrâ.

Türkçe:
Yaptıkları her işin önüne geçmiş, onu un-ufak hale getirip silmişizdir.
İngilizce:
And We shall turn to whatever deeds they did (in this life), and We shall make such deeds as floating dust scattered about.
Fransızca:
Nous avons considéré l'oeuvre qu'ils ont accomplie et Nous l'avons réduite en poussière éparpillée.
Almanca:
Und WIR wandten Uns zu dem, was sie an Handlungen vollbrachten, dann machten WIR sie zu verflogenem Staub.
Rusça:
Мы займемся деяниями, которые они совершили, и обратим их в развеянный прах.
Arapça:
وَقَدِمْنَا إِلَىٰ مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَاءً مَّنثُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların yaptıkları her bir iyi işi dikkate alırız, fakat onu saçılmış zerreler haline getiririz.
Diyanet Vakfı:
Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).

aṣḥâbü-lcenneti yevmeiẕin ḫayrum müsteḳarrav veaḥsenü meḳîlâ.

Türkçe:
O gün, konakladıkları yer çok hayırlı, dinlenip eğlendikleri yer çok güzel olanlar, cennet halkıdır.
İngilizce:
The Companions of the Garden will be well, that Day, in their abode, and have the fairest of places for repose.
Fransızca:
Les gens du Paradis seront, ce jour-là, en meilleure demeure et au plus beau lieu de repos.
Almanca:
Die Weggenossen der Dschanna haben an diesem Tag eine bessere Niederlassung und einen schöneren Ort zum Zurückziehen.
Rusça:
У обитателей Рая в тот день будет более хорошая обитель и более прекрасное место отдыха.
Arapça:
أَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenecekleri yer pek güzeldir.
Diyanet Vakfı:
O gün cennetliklerin kalacakları yer çok huzurlu ve dinlenecekleri yer pek güzeldir.

veyevme teşeḳḳaḳu-ssemâü bilgamâmi venüzzile-lmelâiketü tenzîlâ.

Türkçe:
Gün olur, gök, bulutlarla yarılır ve melekler ardarda indirilir.
İngilizce:
The Day the heaven shall be rent asunder with clouds, and angels shall be sent down, descending (in ranks),-
Fransızca:
Et le jour où le ciel sera fendu par les nuages et qu'on fera descendre des Anges,
Almanca:
Und an dem Tag, wenn der Himmel sich mit dicken Wolken spaltet, und die Engel wurden nach und nach hinabgesandt,
Rusça:
В тот день небо разверзнется и покроется облаками, и будут низведены ангелы.
Arapça:
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلَائِكَةُ تَنزِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.
Diyanet Vakfı:
O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.

elmülkü yevmeiẕin-lḥaḳḳu lirraḥmân. vekâne yevmen `ale-lkâfirîne `asîrâ.

Türkçe:
O gün gerçek mülk/yönetim Rahman'ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.
İngilizce:
That Day, the dominion as of right and truth, shall be (wholly) for (Allah) Most Merciful: it will be a Day of dire difficulty for the Misbelievers.
Fransızca:
ce jour-là, la vraie royauté appartient au Tout Miséricordieux, et ce sera un jour difficile aux infidèles.
Almanca:
die wahre Herrschaft an diesem Tag gehört Dem Allgnade Erweisenden. Und er ist für die Kafir ein harter Tag.
Rusça:
В тот день власть будет истинной и будет принадлежать Милостивому, и день тот будет тяжким для неверующих.
Arapça:
الْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ الْحَقُّ لِلرَّحْمَٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى الْكَافِرِينَ عَسِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte o gün gerçek hükümranlık, çok merhametli olan Allah'ındır. Kâfirler için ise o, pek çetin bir gündür.
Diyanet Vakfı:
İşte o gün, gerçek mülk (hükümranlık) çok merhametli olan Allah'ındır. Kafirler için de pek çetin bir gündür o.

veyevme ye`aḍḍu-żżâlimü `alâ yedeyhi yeḳûlü yâ leyteni-tteḫaẕtü me`a-rrasûli sebîlâ.

Türkçe:
O gün, zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: "Ne olurdu, resulle birlikte bir yol tutsaydım!"
İngilizce:
The Day that the wrong-doer will bite at his hands, he will say, "Oh! would that I had taken a (straight) path with the Messenger!
Fransızca:
Le jour où l'injuste se mordra les deux mains et dira : "[Hélas pour moi ! ] Si seulement j'avais suivi chemin avec le Messager ! ...
Almanca:
Und an dem Tag, wenn der Unrecht-Begehende sich in die Hände beißt, sagt er: "Hätte ich doch mit dem Gesandten einen (gemeinsamen) Weg eingeschlagen!
Rusça:
В тот день беззаконник станет кусать свои руки и скажет: "Лучше бы я последовал путем Посланника!
Arapça:
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!"
Diyanet Vakfı:
O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!

yâ veyletâ leytenî lem etteḫiẕ fülânen ḫalîlâ.

Türkçe:
"Ah, ne olurdu, falancayı dost edinmeseydim!"
İngilizce:
Ah! woe is me! Would that I had never taken such a one for a friend!
Fransızca:
Malheur à moi ! Hélas ! Si seulement je n'avais pas pris "un tel" pour ami ! ...
Almanca:
Mein Untergang! Hätte ich mir doch jene Person nicht zum engen Freund genommen!
Rusça:
О горе мне! Лучше бы я не брал такого-то себе в друзья!
Arapça:
يَا وَيْلَتَىٰ لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eyvah! diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim.
Diyanet Vakfı:
Yazık bana! Keşke falancayı (batıl yolcusunu) dost edinmeseydim!

leḳad eḍallenî `ani-ẕẕikri ba`de iẕ câenî. vekâne-şşeyṭânü lil'insâni ḫaẕûlâ.

Türkçe:
"Zikir/Kur'an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir."
İngilizce:
He did lead me astray from the Message (of Allah) after it had come to me! Ah! the Evil One is but a traitor to man!
Fransızca:
Il m'a, en effet, égaré loin du rappel [le Coran], après qu'il me soit parvenu". Et le Diable déserte l'homme (après l'avoir tenté).
Almanca:
Gewiß, bereits ließ er mich vom Gedenken (ALLAHs) abirren, nachdem es mir zuteil wurde." Und der Satan läßt den Menschen immer wieder im Stich.
Rusça:
Это он отвратил меня от Напоминания (Корана) после того, как оно дошло до меня". Воистину, сатана оставляет человека без поддержки.
Arapça:
لَّقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي ۗ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنسَانِ خَذُولًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.
Diyanet Vakfı:
Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.

veḳâle-rrasûlü yâ rabbi inne ḳavmi-tteḫaẕû hâẕe-lḳur'âne mehcûrâ.

Türkçe:
Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular."
İngilizce:
Then the Messenger will say: "O my Lord! Truly my people took this Qur'an for just foolish nonsense."
Fransızca:
Et le Messager dit : "Seigneur, mon peuple a vraiment pris ce Coran pour une chose délaissée ! "
Almanca:
Und der Gesandte sagte: "Mein HERR! Gewiß, meine Leute vernachlässigen den Quran."
Rusça:
Посланник сказал: "Господи! Мой народ забросил этот Коран".
Arapça:
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular."
Diyanet Vakfı:
Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terkettiler.

Pages

025. Furkan - (Yasalar Kitabı) Al-Furqan --  الفرقان beslemesine abone olun.