An-Naba-- النبأ

vefütiḥati-ssemâü fekânet ebvâbâ.

Türkçe:
Gök açılmış, kapı kapı oluvermiştir.
İngilizce:
And the heavens shall be opened as if there were doors,
Fransızca:
et le ciel sera ouvert et [présentera] des portes,
Almanca:
und der Himmel geöffnet wird, und er voller Tore wird,
Rusça:
и небо раскроется и станет вратами,
Arapça:
وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gök de açılmış, kapı kapı olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Gökyüzü açılır ve orada pek çok kapılar oluşur;

vesüyyirati-lcibâlü fekânet serâbâ.

Türkçe:
Dağlar yürütülmüş, bir serap oluvermiştir.
İngilizce:
And the mountains shall vanish, as if they were a mirage.
Fransızca:
et les montagnes seront mises en marche et deviendront un mirage.
Almanca:
und die Berge vergangen werden, und sie dann zu Fata Morgana werden.
Rusça:
и горы придут в движение и станут маревом.
Arapça:
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dağlar yürütülmüş, serap olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Dağlar yürütülür, serap haline gelir.

inne cehenneme kânet mirṣâdâ.

Türkçe:
Cehennem, bir gözetleme yeri olmuştur.
İngilizce:
Truly Hell is as a place of ambush,
Fransızca:
L'Enfer demeure aux aguets,
Almanca:
Gewiß, Dschahannam ist eine Warte,
Rusça:
Воистину, Геенна является засадой
Arapça:
إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kuşkusuz Cehennem gözetleme yeri olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir.

liṭṭâgîne meâbâ.

Türkçe:
Azgınlar için bir barınak.
İngilizce:
For the transgressors a place of destination:
Fransızca:
refuge pour les transgresseurs.
Almanca:
für die Übertretenden ein Rückkehrort.
Rusça:
и местом возвращения для тех, кто преступает границы дозволенного.
Arapça:
لِّلطَّاغِينَ مَآبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Azgınlar için son varılacak yer olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Azgınların barınacağı yerdir (cehennem).

lâbiŝîne fîhâ aḥḳâbâ.

Türkçe:
Devirlerce kalacaklardır içinde.
İngilizce:
They will dwell therein for ages.
Fransızca:
Ils y demeureront pendant des siècles successifs.
Almanca:
Sie verweilen darin Zeitspannen.
Rusça:
Они пробудут там долгие годы,
Arapça:
لَّابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada çağlarca kalacaklardır.
Diyanet Vakfı:
(Azgınlar) orada çağlar boyu kalacaklar,

lâ yeẕûḳûne fîhâ berdev velâ şerâbâ.

Türkçe:
Ne bir serinlik tadacaklar ne de bir içecek.
İngilizce:
Nothing cool shall they taste therein, nor any drink,
Fransızca:
Ils n'y goûteront ni fraîcheur ni breuvage,
Almanca:
Sie kosten darin weder Kühles, noch Getränk
Rusça:
не вкушая ни прохлады, ни питья,
Arapça:
لَّا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de içecek bir şey.
Diyanet Vakfı:
Orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar,

illâ ḥamîmev vegassâḳâ.

Türkçe:
Sadece kaynar su, atık su,
İngilizce:
Save a boiling fluid and a fluid, dark, murky, intensely cold,
Fransızca:
Hormis une eau bouillante et un pus
Almanca:
außer Siedendem und Eiter.
Rusça:
а только кипяток и гной.
Arapça:
إِلَّا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ancak bir kaynar su ve irin (içecekler).
Diyanet Vakfı:
Kaynar su ve irin (tadarlar).

cezâev vifâḳâ.

Türkçe:
Çok uygun bir karşılık olarak.
İngilizce:
A fitting recompense (for them).
Fransızca:
comme rétribution équitable.
Almanca:
Es ist eine entsprechende Vergeltung.
Rusça:
Это будет подобающим возмездием.
Arapça:
جَزَاءً وِفَاقًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir ceza ki tam yaptıklarına uygun.
Diyanet Vakfı:
Ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak.

innehüm kânû lâ yercûne ḥisâbâ.

Türkçe:
Doğrusu onlar böyle bir hesap ummuyorlardı.
İngilizce:
For that they used not to fear any account (for their deeds),
Fransızca:
Car ils ne s'attendaient pas à rendre compte,
Almanca:
Gewiß, sie pflegten auf keine Abrechnung zu hoffen,
Rusça:
Воистину, они не ожидали расчета
Arapça:
إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü onlar hiçbir hesap ummazlardı.
Diyanet Vakfı:
Çünkü onlar hesap gününü (geleceğini) ummazlardı.

vekeẕẕebû biâyâtinâ kiẕẕâbâ.

Türkçe:
Ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı.
İngilizce:
But they (impudently) treated Our Signs as false.
Fransızca:
et traitaient de mensonges, continuellement, Nos versets,
Almanca:
und leugneten Unsere Ayat mit Ableugnen ab.
Rusça:
и полностью отрицали Наши знамения.
Arapça:
وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Âyetlerimizi yalanlaya yalanlaya tam bir yalancı olmuşlardı.
Diyanet Vakfı:
Bizim ayetlerimizi yalanladıkça yalanlamışlardı.

Pages

An-Naba-- النبأ beslemesine abone olun.