Al-Jinn—الجن

veennâ lâ nedrî eşerrun ürîde bimen fi-l'arḍi em erâde bihim rabbühüm raşedâ.

Türkçe:
"Doğrusu, bilmiyoruz, yeryüzündeki şuurlulara şer mi istendi, yoksa Rableri onlar için doğru ve güzel olanı mı istemiştir."
İngilizce:
And we understand not whether ill is intended to those on earth, or whether their Lord (really) intends to guide them to right conduct.
Fransızca:
Nous ne savons pas si on veut du mal aux habitants de la terre ou si leur Seigneur veut les mettre sur le droit chemin.
Almanca:
"Und gewiß, wir wissen nicht, ob Böses für diejenigen auf der Erde gewollt wird, oder ob ihr HERR für sie Gutes wollte."
Rusça:
Мы не знаем, зло ли задумано для тех, кто на земле, или Господь пожелал направить их на прямой путь.
Arapça:
وَأَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَن فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?
Diyanet Vakfı:
Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?

veennâ minne-ṣṣâliḥûne veminnâ dûne ẕâlik. künnâ ṭarâiḳa ḳidedâ.

Türkçe:
"Şu da bir gerçek ki, bizden hayra yönelenler/barışçılar vardır; ama bizden, başka türlü olanlar da vardır. Dilim dilim yollar olmuşuz biz."
İngilizce:
There are among us some that are righteous, and some the contrary: we follow divergent paths.
Fransızca:
Il y a parmi nous des vertueux et [d'autre] qui le sont moins : nous étions divisés en différentes sectes.
Almanca:
"Und gewiß, unter uns sind die gottgefällig Guttuenden und unter uns sind manche unter diesem (Niveau), wir gehörten verschiedenen Konfessionen an."
Rusça:
Среди нас есть праведные и те, которые ниже этого. Мы были разрозненными группами.
Arapça:
وَأَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَٰلِكَ ۖ كُنَّا طَرَائِقَ قِدَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu bizler; bizden iyi olanlar da var, olmayanlar da var. Biz çeşitli yollara ayrılmışız.
Diyanet Vakfı:
Gerçekten biz, -kimimiz salih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.

veennâ żanennâ el len nü`cize-llâhe fi-l'arḍi velen nü`cizehû herabâ.

Türkçe:
"Ve biz şunu sezdik: "Biz yeryüzünde Allah'ı asla âciz bırakamayız; kaçarak da onu âciz bırakamayız."
İngilizce:
But we think that we can by no means frustrate Allah throughout the earth, nor can we frustrate Him by flight.
Fransızca:
Nous pensions bien que nous ne saurions jamais réduire Allah à l'impuissance sur la terre et que nous ne saurions jamais le réduire à l'impuissance en nous enfuyant.
Almanca:
"Und gewiß, wir glaubten, daß wir ALLAH auf Erden nicht zu schaffen machen und daß wir Ihm durch Flucht nicht zu schaffen machen."
Rusça:
Мы знали, что не спасемся от Аллаха на земле и не спасемся от Него бегством.
Arapça:
وَأَنَّا ظَنَنَّا أَن لَّن نُّعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَن نُّعْجِزَهُ هَرَبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz anladık ki, Allah'ı yerde acze düşürmemize imkân yok. Kaçmakla da O'nu asla âciz bırakamayacağız.
Diyanet Vakfı:
(Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'ı aciz bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız.

veennâ lemmâ semi`ne-lhüdâ âmennâ bih. femey yü'mim birabbihî felâ yeḫâfü baḫsev velâ raheḳâ.

Türkçe:
"Biz, doğruya ve güzele kılavuzlayanı dinleyince, ona inandık. Rabbine inanan kişi ne hakkının eksik verilmesinden korkar ne de tecavüze uğrayıp kuşatılmaktan."
İngilizce:
And as for us, since we have listened to the Guidance, we have accepted it: and any who believes in his Lord has no fear, either of a short (account) or of any injustice.
Fransızca:
Et lorsque nous avons entendu le guide [le Coran], nous y avons cru, et quiconque croit en son Seigneur ne craint alors ni diminution de récompense ni oppression.
Almanca:
"Und gewiß, als wir die Rechtleitung vernahmen, verinnerlichten wir den Iman daran. Und wer den Iman an seinen HERRN verinnerlicht, der fürchtet weder Minderung, noch Unrecht."
Rusça:
Когда же мы услышали верное руководство, то уверовали в него. А тот, кто верует в своего Господа, не должен бояться ни обиды, ни притеснения.
Arapça:
وَأَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدَىٰ آمَنَّا بِهِ ۖ فَمَن يُؤْمِن بِرَبِّهِ فَلَا يَخَافُ بَخْسًا وَلَا رَهَقًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz o hidayet rehberini dinlediğimizde ona iman ettik. Kim Rabbine inanırsa, ne hakkının eksik verilmesinden korkar, ne de kendisine kötülük edilmesinden.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu biz, o hidayeti (Kur'an'ı) işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artık ne bir (ecrinin) eksikliğe uğratılmasından ne de haksızlık edilmesinden korkar.

veennâ minne-lmüslimûne veminne-lḳâsiṭûn. femen esleme feülâike teḥarrav raşedâ.

Türkçe:
"Nihayet, bizden Allah'a teslim olanlar da var, haksızlığa sapıp çizgiden çıkanlar da var. Allah'a teslim olanlar, işte onlar, doğruyu ve hayrı aramışlardır.
İngilizce:
Amongst us are some that submit their wills (to Allah), and some that swerve from justice. Now those who submit their wills - they have sought out (the path) of right conduct:
Fransızca:
Il y a parmi nous les Musulmans, et il y en a les injustes [qui ont dévié]. Et ceux qui se sont convertis à l'Islam sont ceux qui ont cherché la droiture.
Almanca:
"Und gewiß, unter uns sind Muslime und unter uns sind Ungerechte, und wer den Islam praktizierte, diese suchten das Vernünftige.
Rusça:
Среди нас есть мусульмане и уклонившиеся. Те, которые стали мусульманами, последовали прямым путем.
Arapça:
وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ ۖ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُولَٰئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve biz, bizlerden müslümanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Müslüman olanlar, işte onlar doğru yolu arayanlardır.
Diyanet Vakfı:
İçimizde, (Allah'a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır.

veemme-lḳâsiṭûne fekânû licehenneme ḥaṭabâ.

Türkçe:
"Haksızlığa sapanlar ise cehenneme odun olmuşlardır."
İngilizce:
But those who swerve,- they are (but) fuel for Hell-fire'-
Fransızca:
Et quant aux injustes, ils formeront le combustible de l'Enfer.
Almanca:
Und hinsichtlich der Ungerechten, so sind sie für Dschahannam Brennholz."
Rusça:
Уклонившиеся же будут дровами для Геенны"".
Arapça:
وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ama yoldan çıkanlar, işte onlar cehenneme odun olmuşlardır.
Diyanet Vakfı:
Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.

veel levi-steḳâmû `ale-ṭṭarîḳati leesḳaynâhüm mâen gadeḳâ.

Türkçe:
Eğer yolda, kıvamında yürüselerdi, onları bol bir su ile suvarırdık,
İngilizce:
(And Allah's Message is): "If they (the Pagans) had (only) remained on the (right) Way, We should certainly have bestowed on them Rain in abundance.
Fransızca:
Et s'ils se maintenaient dans la bonne direction, Nous les aurions abreuvés, certes d'une eau abondante,
Almanca:
Und hätten sie den Weg (ALLAHs) eingehalten, hätten WIR sie doch (mit) reichlich Wasser getränkt,
Rusça:
Если бы они устояли на прямом пути, то Мы напоили бы их водой вволю,
Arapça:
وَأَن لَّوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُم مَّاءً غَدَقًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar gerçekten o yol üzere dosdoğru gitselerdi, elbette kendilerine bol bir su verirdik.
Diyanet Vakfı:
Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik.

lineftinehüm fîh. vemey yü`riḍ `an ẕikri rabbihî yeslükhü `aẕâben ṣa`adâ.

Türkçe:
Ki onları, onun içinde imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden/Kur'an'dan yüz çevirirse Rabbi onu, gittikçe yükselen bir azaba sokar.
İngilizce:
That We might try them by that (means). But if any turns away from the remembrance of his Lord, He will cause him to undergo a severe Penalty.
Fransızca:
afin de les y éprouver. Et quiconque se détourne du rappel de son Seigneur, Il l'achemine vers un châtiment sans cesse croissant.
Almanca:
damit WIR sie darin der Fitna unterziehen. Und wer sich vom Gedenken seines HERRN abwendet, den läßt ER in eine aufsteigende Peinigung eintreten.
Rusça:
чтобы этим подвергнуть их испытанию. А тех, кто отвращается от Напоминания своего Господа, Он ввергает в тяжкие мучения.
Arapça:
لِّنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَمَن يُعْرِضْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki onları onunla sınayalım. Kim Rabbini anmaktan yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.
Diyanet Vakfı:
Bu hususta kendilerini denememiz için, Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Rabbin) onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır.

veenne-lmesâcide lillâhi felâ ted`û me`a-llâhi eḥadâ.

Türkçe:
Hiç kuşkusuz, mescitler/secdeler Allah içindir. O halde, Allah ile birlikte bir başkasına yakarmayın/Allah'ın yanında bir başkası için çağrıda bulunmayın.
İngilizce:
And the places of worship are for Allah (alone): So invoke not any one along with Allah;
Fransızca:
Les mosquées sont consacrées à Allah : n'invoquez donc personne avec Allah.
Almanca:
"Und gewiß, alle Moscheen sind für ALLAH. So richtet keine Bittgebete an irgendeinen neben ALLAH!"
Rusça:
Мечети принадлежат Аллаху. Не взывайте же ни к кому наряду с Аллахом.
Arapça:
وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Mescitler kuşkusuz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.
Diyanet Vakfı:
Mescidler şüphesiz Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).

veennehû lemmâ ḳâme `abdü-llâhi yed`ûhü kâdû yekûnûne `aleyhi libedâ.

Türkçe:
Allah'ın kulu kalkmış O'na yakarırken, onlar onun üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı.
İngilizce:
Yet when the Devotee of Allah stands forth to invoke Him, they just make round him a dense crowd.
Fransızca:
Et quand le serviteur d'Allah s'est mis debout pour L'invoquer, ils faillirent se ruer en masse sur lui. .
Almanca:
"Und gewiß, als ALLAHs Diener aufstand, an Ihn Bittgebete zu richten, beinahe wären sie ihn Niederdrückende."
Rusça:
Когда раб Аллаха встал, обращаясь с мольбой к Нему, они столпились вокруг него (джинны столпились вокруг Пророка, чтобы послушать Коран, или неверующие ополчились против него, чтобы помешать ему).
Arapça:
وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın kulu (Hz. Peygamber) kalkmış O'na dua ederken, neredeyse (cinler) onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.

Pages

Al-Jinn—الجن beslemesine abone olun.