İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

ḳul ûḥiye ileyye ennehü-steme`a neferum mine-lcinni feḳâlû innâ semi`nâ ḳur'ânen `acebâ.
Türkçe:
De ki: "Cinlerden bir topluluğun dinleyip şunu söyledikleri bana vahyolundu: 'Gerçekten biz, hayranlık verici bir Kur'an dinledik."
İngilizce:
Say: It has been revealed to me that a company of Jinns listened (to the Qur'an). They said, 'We have really heard a wonderful Recital!
Fransızca:
Dis : "Il m'a été révélé qu'un groupe de djinns prêtèrent l'oreille, puis dirent : "Nous avons certes entendu une Lecture [le Coran] merveilleuse,
Almanca:
Sag: "Mir wurde als Wahy zuteil, daß doch eine Gruppe von den Dschinn zuhörten." Dann sagten sie: "Gewiß, wir vernahmen einen wunderbaren Quran.
Rusça:
Скажи: "Мне было открыто, что несколько джиннов послушали чтение Корана и сказали: "Воистину, мы слышали удивительный Коран.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِّنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Deki: Hakikat bir takım cinnin Kur'ân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi. Şüphesiz biz, hayret verici bir Kur'ân dinledik.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, harikulade güzel bir Kur'an dinledik.

yehdî ile-rruşdi feâmennâ bih. velen nüşrike birabbinâ eḥadâ.
Türkçe:
"Doğruya ve hayra kılavuzluyor. Biz de inandık ona. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız."
İngilizce:
It gives guidance to the Right, and we have believed therein: we shall not join (in worship) any (gods) with our Lord.
Fransızca:
qui guide vers la droiture. Nous y avons cru, et nous n'associerons jamais personne à notre Seigneur.
Almanca:
Er leitet zur Vernunft recht. Dann verinnerlichten wir den Iman an ihn, und wir werden mit niemandem Schirk unserem HERRN gegenüber betreiben."
Rusça:
Он наставляет на прямой путь, и мы уверовали в него и не будем приобщать сотоварищей к нашему Господу.
Arapça:
يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ ۖ وَلَن نُّشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O Kur'ân hidayete erdiriyor, biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.
Diyanet Vakfı:
Doğru yola iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.

veennehû te`âlâ ceddü rabbinâ me-tteḫaẕe ṣâḥibetev velâ veledâ.
Türkçe:
"Rabbimizin adı/kudreti/işi/gayreti çok yücedir. O, ne bir dişi dost edinmiştir ne de bir çocuk."
İngilizce:
And Exalted is the Majesty of our Lord: He has taken neither a wife nor a son.
Fransızca:
En vérité notre Seigneur - que Sa grandeur soit exaltée - ne S'est donné ni compagne, ni enfant !
Almanca:
"Und gewiß, allerhaben ist die Herrlichkeit unseres HERRN, ER nahm Sich weder Gefährtin, noch Kinder."
Rusça:
Величие нашего Господа превысоко, и Он не взял Себе ни супруги, ни сына.
Arapça:
وَأَنَّهُ تَعَالَىٰ جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu, Rabbimizin şanı çok yüksektir. Ne bir arkadaş edinmiştir, ne de bir çocuk.
Diyanet Vakfı:
Hakikat şu ki, Rabbimizin şanı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir.

veennehû kâne yeḳûlü sefîhünâ `ale-llâhi şeṭaṭâ.
Türkçe:
"Doğrusu, bizim beyinsiz, Allah hakkında saçma lakırdı ediyormuş."
İngilizce:
There were some foolish ones among us, who used to utter extravagant lies against Allah;
Fransızca:
Notre insensé [Iblis] disait des extravagances contre Allah.
Almanca:
"Und gewiß, der Beschränkte von uns pflegte über 3 ALLAH nur Abweichendes zu sagen."
Rusça:
Глупец среди нас (Иблис) наговаривал на Аллаха чрезмерное.
Arapça:
وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Meğer bizim beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler), Allah hakkında pekaşırı yalanlar uyduruyormuş.

veennâ żanennâ el len teḳûle-l'insü velcinnü `ale-llâhi keẕibâ.
Türkçe:
"Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler."
İngilizce:
But we do think that no man or spirit should say aught that untrue against Allah.
Fransızca:
Et nous pensions que ni les humains ni les djinns ne sauraient jamais proférer de mensonge contre Allah.
Almanca:
"Und gewiß, wir dachten, daß die Menschen und Dschinn nie über ALLAH Erlogenes sagen."
Rusça:
Мы же думали, что ни люди, ни джинны не станут говорить об Аллахе ложь.
Arapça:
وَأَنَّا ظَنَنَّا أَن لَّن تَقُولَ الْإِنسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz insanları ve cinleri Allah'a karşı asla yalan söylemez sanmışız.
Diyanet Vakfı:
Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler, sanmıştık.

veennehû kâne ricâlüm mine-l'insi ye`ûẕûne biricâlim mine-lcinni fezâdûhüm raheḳâ.
Türkçe:
"Gerçek şu ki, insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere/cinlerin şerrinden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklık ve azgınlığını artırırlardı."
İngilizce:
True, there were persons among mankind who took shelter with persons among the Jinns, but they increased them in folly.
Fransızca:
Or, il y avait parmi les humains, des mâles qui cherchaient protection auprès des mâles paris les djinns mais cela ne fît qu'accroître leur détresse.
Almanca:
"Und gewiß, einige Männer von den Menschen pflegten Schutz bei einigen Männern von den Dschinn zu suchen, dann mehrten diese sie an Unrecht."
Rusça:
Мужи из числа людей искали покровительства мужей из числа джиннов, но они только увеличивали в них страх (или беззаконие).
Arapça:
وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِّنَ الْإِنسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِّنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklıklarını artırırlardı.
Diyanet Vakfı:
Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı.

veennehüm żannû kemâ żanentüm el ley yeb`aŝe-llâhü eḥadâ.
Türkçe:
"Onlar, tıpkı sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi asla diriltmeyeceğini/peygamber göndermeyeceğini sanmışlardı."
İngilizce:
And they (came to) think as ye thought, that Allah would not raise up any one (to Judgment).
Fransızca:
Et ils avaient pensé comme vous avez pensé qu'Allah ne ressusciterait jamais personne.
Almanca:
"Und gewiß, sie dachten wie ihr dachtet, daß ALLAH niemanden erwecken wird."
Rusça:
Они думали так же, как и вы, что Аллах никого не воскресит.
Arapça:
وَأَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَبْعَثَ اللَّهُ أَحَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu onlar sizin zannettiğiniz gibi, zannetmişlerdi ki, Allah asla kimseyi Peygamber göndermeyecek.
Diyanet Vakfı:
Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.

veennâ lemesne-ssemâe fevecednâhâ müliet ḥarasen şedîdev veşühübâ.
Türkçe:
"Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk."
İngilizce:
And we pried into the secrets of heaven; but we found it filled with stern guards and flaming fires.
Fransızca:
Nous avions frôlé le ciel et Nous l'avions trouvé plein d'une forte garde et de bolides.
Almanca:
"Und gewiß, wir suchten den Himmel, dann fanden sie voll gefüllt mit starken Wächtern und Blitzflammen."
Rusça:
Мы достигли неба, но обнаружили, что оно заполнено суровыми стражами и пылающими огнями.
Arapça:
وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Cinler, dediler ki): "Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçiler ve alevlerle dolu bulduk."
Diyanet Vakfı:
Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.

veennâ künnâ naḳ`udü minhâ meḳâ`ide lissem`. femey yestemi`i-l'âne yecid lehû şihâber raṣadâ.
Türkçe:
"Biz eskiden, onun, dinlemek için oturulan yerlerinde otururduk. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev/ışık bulur."
İngilizce:
We used, indeed, to sit there in (hidden) stations, to (steal) a hearing; but any who listen now will find a flaming fire watching him in ambush.
Fransızca:
Nous y prenions place pour écouter. Mais quiconque prête l'oreille maintenant, trouve contre lui un bolide aux aguets.
Almanca:
"Und gewiß, wir pflegten auf manchen seiner Warten zum Lauschen zu sitzen, wer nun lauscht, der findet für sich eine lauernde Blitzflamme."
Rusça:
Прежде мы садились там на седалищах, чтобы подслушивать. Но тот, кто подслушает сейчас, обнаружит, что его подстерегает пылающий огонь.
Arapça:
وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ ۖ فَمَن يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَّصَدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor.
Diyanet Vakfı:
Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor.
Pages
