
em yaḥsebûne ennâ lâ nesme`u sirrahüm venecvâhüm. belâ verusülünâ ledeyhim yektübûn.
Türkçe:
Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar.
İngilizce:
Or do they think that We hear not their secrets and their private counsels? Indeed (We do), and Our messengers are by them, to record.
Fransızca:
Ou bien escomptent-ils que Nous n'entendons pas leur secret ni leurs délibérations ? Mais si ! Nos Anges prennent note auprès d'eux.
Almanca:
Oder denken sie etwa, daß WIR ihr Geheimnis und ihre heimliche Unterredung nicht hören?! Doch, mit Sicherheit! Und Unsere Boten bei ihnen schreiben es auf.
Rusça:
Неужели они полагают, что Мы не слышим их секретов и тайных переговоров? О нет! При них находятся Наши посланцы, которые записывают.
Arapça:
أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم ۚ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.
Diyanet Vakfı:
Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.

ḳul in kâne lirraḥmâni veled. feenâ evvelü-l`âbidîn.
Türkçe:
De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum."
İngilizce:
Say: "If (Allah) Most Gracious had a son, I would be the first to worship."
Fransızca:
Dis : "Si le Tout Miséricordieux avait un enfant, alors je serais le premier à l'adorer".
Almanca:
Sag: "Sollte Der Allgnade Erweisende ein Kind haben, so bin ich der Erste der Dienenden."
Rusça:
Скажи: "Если бы у Милостивого был сын, то я первым стал бы поклоняться (Аллаху или Его сыну)".
Arapça:
قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! de ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum."
Diyanet Vakfı:
De ki: Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum!

sübḥâne rabbi-ssemâvâti vel'arḍi rabbi-l`arşi `ammâ yeṣifûn.
Türkçe:
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirmelerinden arınmıştır, yücedir.
İngilizce:
Glory to the Lord of the heavens and the earth, the Lord of the Throne (of Authority)! (He is free) from the things they attribute (to him)!
Fransızca:
Gloire au Seigneur des cieux et de la terre, Seigneur du Trône; Il transcende de ce qu'ils décrivent.
Almanca:
Gepriesen-erhaben ist Der HERR der Himmel und der Erde, Der HERR von Al'ahrsch, über das, was sie (Ihm) zudichten.
Rusça:
Пречист Господь небес и земли, Господь Трона, и далек от того, что они приписывают.
Arapça:
سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.
Diyanet Vakfı:
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir.

feẕerhüm yeḫûḍû veyel`abû ḥattâ yülâḳû yevmehümü-lleẕî yû`adûn.
Türkçe:
Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar!
İngilizce:
So leave them to babble and play (with vanities) until they meet that Day of theirs, which they have been promised.
Fransızca:
Laisse-les donc s'enfoncer dans leur fausseté et s'amuser jusqu'à ce qu'ils rencontrent le jour qui leur est promis.
Almanca:
Also laß sie sich unterhalten und Unfug treiben, bis sie ihren Tag treffen, der ihnen angedroht wird.
Rusça:
Оставь же их погружаться в словоблудие и забавляться, пока они не встретят тот день их, который им обещан.
Arapça:
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.
Diyanet Vakfı:
Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar, oynaya dursunlar.

vehüve-lleẕî fi-ssemâi ilâhüv vefi-l'arḍi ilâhün. vehüve-lḥakîmü-l`alîm.
Türkçe:
Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O'dur Hakîm, O'dur Alîm.
İngilizce:
It is He Who is Allah in heaven and Allah on earth; and He is full of Wisdom and Knowledge.
Fransızca:
c'est Lui qui est Dieu dans le ciel et Dieu sur terre; et c'est Lui le Sage, l'Omniscient !
Almanca:
Und ER ist Derjenige, Der im Himmel eine Gottheit ist und auf Erden eine Gottheit ist. Und ER ist Der Allweise, Der Allwissende.
Rusça:
Он - Тот, Кто является Богом на небесах и на земле. Он - Мудрый, Знающий.
Arapça:
وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ إِلَٰهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَٰهٌ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O'dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.
Diyanet Vakfı:
Gökteki İlah da, yerdeki İlah da O'dur. O, hakimdir, her şeyi bilendir.

vetebârake-lleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍi vemâ beynehümâ. ve`indehû `ilmü-ssâ`ah. veileyhi türce`ûn.
Türkçe:
Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin mülkü/yönetimi kendine ait olan o Allah'ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O'nun katındadır. Siz de O'na döndürüleceksiniz.
İngilizce:
And blessed is He to Whom belongs the dominion of the heavens and the earth, and all between them: with Him is the Knowledge of the Hour (of Judgment): and to Him shall ye be brought back.
Fransızca:
Et béni soit Celui à qui appartient le souveraineté des cieux et de la terre et de ce qui est entre eux. Il détient la science de l'Heure. Et c'est vers Lui que vous serez ramenés.
Almanca:
Und Baraka gewährt Derjenige, Dem die Herrschaft der Himmel, der Erde und dessen, was zwischen ihnen ist, gehört. Und bei Ihm ist das Wissen über die Stunde. Und zu Ihm werdet ihr zurückgebracht.
Rusça:
Благословен Тот, Кому принадлежит власть над небесами, землей и тем, что между ними. У Него - знание о Часе, и к Нему вы будете возвращены.
Arapça:
وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O'na mahsustur. Siz O'na döndürüleceksiniz.

velâ yemlikü-lleẕîne yed`ûne min dûnihi-şşefâ`ate illâ men şehide bilḥaḳḳi vehüm ya`lemûn.
Türkçe:
O'nun berisinden yakardıkları, şefaate sahip olamaz! Hakka tanık olanlar müstesna. Onlar, ilimden nasiplenmekteler.
İngilizce:
And those whom they invoke besides Allah have no power of intercession;- only he who bears witness to the Truth, and they know (him).
Fransızca:
Et ceux qu'ils invoquent en dehors de Lui n'ont aucun pouvoir d'intercession, à l'exception de ceux qui auront témoigné de la vérité en pleine connaissance de cause.
Almanca:
Und nicht verfügen diejenigen, an die sie anstelle von Ihm Bittgebete richten, über die Fürbitte außer denjenigen, die wahrheitsgemäß Zeugnis ablegen, während sie wissen.
Rusça:
Те, к кому вы взываете помимо Него, не владеют заступничеством. Заступаться будут только за тех или только те, которые осознанно засвидетельствовали истину.
Arapça:
وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.
Diyanet Vakfı:
Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.

velein seeltehüm men ḫaleḳahüm leyeḳûlünne-llâhü feennâ yü'fekûn.
Türkçe:
Kendilerini kim yarattı diye onlara sorsan, yemin olsun, "Allah!" diyeceklerdir. Peki, nasıl döndürülüyorlar!"
İngilizce:
If thou ask them, who created them, they will certainly say, Allah: How then are they deluded away (from the Truth)?
Fransızca:
Et si tu leur demandes qui les a créés, ils diront très certainement : "Allah". Comment se fait-il donc qu'ils se détournent ?
Almanca:
Und würdest du sie fragen, wer sie erschuf, gewiß würden sie sagen: "ALLAH!" Also wie wurden sie davon abgebracht?!
Rusça:
Если ты спросишь у них, кто сотворил их, они непременно скажут: "Аллах". До чего же они отвращены от истины!
Arapça:
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?
Diyanet Vakfı:
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?

veḳîlihî yâ rabbi inne hâülâi ḳavmül lâ yü'minûn.
Türkçe:
Onun "Ey Rabbim" deyişine yemin olsun ki, bunlar iman etmez bir topluluktur.
İngilizce:
(Allah has knowledge) of the (Prophet's) cry, "O my Lord! Truly these are people who will not believe!"
Fransızca:
Et sa parole (la parole du Prophète à Allah) : "Seigneur, ce sont là des gens qui ne croient pas".
Almanca:
Und bei seiner Rede: "Mein HERR! Gewiß, diese sind Leute, die den Iman nicht verinnerlichen", (werde ICH sie strafen).
Rusça:
Он сказал: "Господи! Воистину, они - люди неверующие".
Arapça:
وَقِيلِهِ يَا رَبِّ إِنَّ هَٰؤُلَاءِ قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peygamberin sözü şu olmuştur: "Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir."
Diyanet Vakfı:
(Resulullah'ın:) "Ya Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir" demesini de( Allah biliyor)

faṣfaḥ `anhüm veḳul selâm. fesevfe ya`lemûn.
Türkçe:
Artık sen onlara aldırma, "Selam!" deyiver. Yakında bilecekler.
İngilizce:
But turn away from them, and say "Peace!" But soon shall they know!
Fransızca:
Et bien, éloigne-toi d'eux (pardonne-leur); et dit : "Salut ! " Car ils sauront bientôt.
Almanca:
So wende dich von ihnen ab und sag: "Salam (mit euch)", denn sie werden noch wissen.
Rusça:
Отвернись же от них и скажи: "Мир!" Скоро они узнают.
Arapça:
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: "Size selâm olsun." de. Onlar yakında bilecekler!
Diyanet Vakfı:
Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu.
Pages
