
veḳâlû lev şâe-rraḥmânü mâ `abednâhüm. mâ lehüm biẕâlike min `ilm. in hüm illâ yaḫruṣûn.
Türkçe:
Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar.
İngilizce:
("Ah!") they say, "If it had been the will of (Allah) Most Gracious, we should not have worshipped such (deities)!" Of that they have no knowledge! they do nothing but lie!
Fransızca:
Et ils dirent : "Si le Tout Miséricordieux avait voulu, nous ne les aurions pas adorés". Ils n'en ont aucune connaissance; ils ne font que se livrer à des conjectures.
Almanca:
Und sie sagten: "Hätte Der Allgnade Erweisende es nicht gewollt, hätten wir ihnen nicht gedient!" Darüber verfügen sie über keinerlei Wissen, gewiß, sie lügen nur.
Rusça:
Они сказали: "Если бы Милостивый пожелал, то мы не поклонялись бы им". У них нет об этом никакого знания, и они всего лишь лгут.
Arapça:
وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَاهُم ۗ مَّا لَهُم بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
Diyanet Vakfı:
Ve dediler ki: Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

em âteynâhüm kitâbem min ḳablihî fehüm bihî müstemsikûn.
Türkçe:
Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?
İngilizce:
What! have We given them a Book before this, to which they are holding fast?
Fransızca:
Ou bien, leur avions-Nous donné avant lui [le Coran] un Livre auquel ils seraient fermement attachés ?
Almanca:
Oder ließen WIR ihnen etwa eine Schrift vor ihm (dem Quran), so daß sie an ihr festhalten?!
Rusça:
Разве Мы даровали им до этого Писание, которого они придерживаются?
Arapça:
أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar?

bel ḳâlû innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim mühtedûn.
Türkçe:
Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız."
İngilizce:
Nay! they say: "We found our fathers following a certain religion, and we do guide ourselves by their footsteps."
Fransızca:
Mais plutôt ils dirent : "Nous avons trouvé nos ancêtres sur une religion, et nous nous guidons sur leurs traces".
Almanca:
Nein, sondern sie sagten: "Gewiß, wir fanden unsere Ahnen auf einem Weg vor, und wir sind ihren Spuren doch nach geleitet."
Rusça:
О нет! Они сказали: "Воистину, мы нашли своих отцов на этом пути, и мы верно следуем по их стопам".
Arapça:
بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Hayır! "Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" derler.

vekeẕâlike mâ erselnâ min ḳablike fî ḳaryetim min neẕîrin illâ ḳâle mütrafûhâ innâ vecednâ âbâenâ `alâ ümmetiv veinnâ `alâ âŝârihim muḳtedûn.
Türkçe:
İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız."
İngilizce:
Just in the same way, whenever We sent a Warner before thee to any people, the wealthy ones among them said: "We found our fathers following a certain religion, and we will certainly follow in their footsteps."
Fransızca:
Et c'est ainsi que Nous n'avons pas envoyé avant toi d'avertisseur en une cité sans que ses gens aisés n'aient dit : "Nous avons trouvé nos ancêtres sur une religion et nous suivons leurs traces".
Almanca:
Und solcherart entsandten WIR nicht vor dir zu einer Ortschaft einen Warner, ohne daß ihre Luxurierenden sagten: "Wir fanden unsere Ahnen auf einem Weg vor, und wir sind ihren Spuren folgend."
Rusça:
Таким же образом, какого бы предостерегающего увещевателя Мы ни отправляли до тебя в какое-либо селение, его изнеженные роскошью жители обязательно говорили: "Воистину, мы нашли своих отцов на этом пути, и мы верно следуем по их стопам".
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.
Diyanet Vakfı:
Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi.

ḳâle evelev ci'tüküm biehdâ mimmâ vecettüm `aleyhi âbâeküm. ḳâlû innâ bimâ ürsiltüm bihî kâfirûn.
Türkçe:
Uyarıcı dedi: "Peki, ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?" Dediler: "Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz."
İngilizce:
He said: "What! Even if I brought you better guidance than that which ye found your fathers following?" They said: "For us, we deny that ye (prophets) are sent (on a mission at all)."
Fransızca:
Il dit : "Même si je viens à vous avec une meilleure direction que celle sur laquelle vous avez trouvé vous ancêtres ? " Ils dirent : "Nous ne croyons pas au message avec lequel vous avez été envoyés" .
Almanca:
Sag: "Selbst dann, wenn ich euch etwas Rechtleitenderes brachte als das, wobei ihr eure Ahnen vorgefunden habt?" Sie sagten: "Gewiß, wir sind dem gegenüber, womit ihr entsandt wurdet, kufrbetreibend!"
Rusça:
Он сказал: "А если я принес вам то, что более верно, чем то, на чем вы нашли ваших отцов?" Они сказали: "Мы не веруем в то, с чем вы посланы".
Arapça:
۞ قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءَكُمْ ۖ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gönderilen uyarıcı; "Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz." dediler.
Diyanet Vakfı:
Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkar ediyoruz.

fenteḳamnâ minhüm fenżur keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn.
Türkçe:
Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu!
İngilizce:
So We exacted retribution from them: now see what was the end of those who rejected (Truth)!
Fransızca:
Nous Nous vengeâmes d'eux. Regarde ce qu'il est devenu de ceux qui criaient au mensonge.
Almanca:
Dann übten WIR Vergeltung an ihnen. So siehe, wie das Anschließende der äußerst Lügenden war?!
Rusça:
Мы отомстили им. Посмотри же, каким был конец обвинявших во лжи.
Arapça:
فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!
Diyanet Vakfı:
Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

veiẕ ḳâle ibrâhîmü liebîhi veḳavmihî innenî berâüm mimmâ ta`büdûn.
Türkçe:
Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
İngilizce:
Behold! Abraham said to his father and his people: "I do indeed clear myself of what ye worship:
Fransızca:
Et lorsqu'Abraham dit à son père et à son peuple : "Je désavoue totalement ce que vous adorez,
Almanca:
Und (erinnere daran), als Ibrahim zu seinem Vater und seinen Leuten sagte: "Gewiß, ich sage mich los von dem, was ihr dient,
Rusça:
Вот Ибрахим (Авраам) сказал своему отцу и народу: "Воистину, я не имею отношения к тому, чему вы поклоняетесь,
Arapça:
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِّمَّا تَعْبُدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani İbrahim babasına ve kavmine: "Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.
Diyanet Vakfı:
Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.

ille-lleẕî feṭaranî feinnehû seyehdîn.
Türkçe:
"Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir."
İngilizce:
(I worship) only Him Who made me, and He will certainly guide me.
Fransızca:
à l'exception de Celui qui m'a créé, car c'est Lui en vérité qui me guidera".
Almanca:
außer von Demjenigen, Der mich erschuf, denn ER wird mich rechtleiten."
Rusça:
кроме Того, Кто сотворил меня. Воистину, Он поведет меня прямым путем".
Arapça:
إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir." dedi.
Diyanet Vakfı:
Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.

vece`alehâ kelimetem bâḳiyeten fî `aḳibihî le`allehüm yerci`ûn.
Türkçe:
O, sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler.
İngilizce:
And he left it as a Word to endure among those who came after him, that they may turn back (to Allah).
Fransızca:
Et il en fit une parole qui devait se perpétuer parmi sa descendance. Peut-être reviendront-ils ?
Almanca:
Und er machte es zu einem bleibenden Wort unter seinen Nachkommen, damit sie umkehren.
Rusça:
Он сделал это (свидетельство о том, что нет божества, кроме Аллаха) словом, пребывающим в его потомстве, чтобы они могли вернуться на прямой путь.
Arapça:
وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.
Diyanet Vakfı:
Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler.

bel metta`tü hâülâi veâbâehüm ḥattâ câehümü-lḥaḳḳu verasûlüm mübîn.
Türkçe:
Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim.
İngilizce:
Yea, I have given the good things of this life to these (men) and their fathers, until the Truth has come to them, and a messenger making things clear.
Fransızca:
Mais à ces gens ainsi à leurs ancêtres, J'ai accordé la jouissance jusqu'à ce que leur vinrent la Vérité (le Coran) et un Messager explicite.
Almanca:
Nein, sondern ICH gewährte diesen und ihren Ahnen Verbrauchsgüter, bis zu ihnen die Wahrheit und ein deutlicher Gesandter kam.
Rusça:
Но Я позволил им и их отцам пользоваться благами до тех пор, пока к ним не явились истина и разъясняющий посланник.
Arapça:
بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Pages
