071. Nuh - (Nuh) Nooh—نوح

innâ erselnâ nûḥan ilâ ḳavmihî en enẕir ḳavmeke min ḳabli ey ye'tiyehüm `aẕâbün elîm.

Türkçe:
Biz, Nûh'u, "Toplumunu, kendilerine korkunç bir azap gelmeden önce uyar!" diye kavmine gönderdik.
İngilizce:
We sent Noah to his People (with the Command): "Do thou warn thy People before there comes to them a grievous Penalty."
Fransızca:
Nous avons envoyé Noé vers son peuple : "Avertis ton peuple, avant que leur vienne un châtiment douloureux".
Almanca:
Gewiß, WIR entsandten Nuh zu seinen Leuten: "Warne deine Leute, bevor zu ihnen eine qualvolle Peinigung kommt."
Rusça:
Мы отправили Нуха (Ноя) к его народу: "Предостереги свой народ прежде, чем их постигнут мучительные страдания".
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنذِرْ قَوْمَكَ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten biz Nûh'u kavmine gönderdik, "kavmine acı bir azap gelmezden önce onları uyar" diye.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik.

ḳâle yâ ḳavmi innî leküm neẕîrum mübîn.

Türkçe:
O dedi ki: "Ey toplumum! Hiç kuşkunuz olmasın, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
İngilizce:
He said: "O my People! I am to you a Warner, clear and open:
Fransızca:
Il [leur] dit : "ô mon peuple, je suis vraiment pour vous, un avertisseur clair,
Almanca:
Er sagte: "Meine Leute! Gewiß, ich bin für euch ein deutlicher Warner.
Rusça:
Он сказал: "О мой народ! Воистину, я для вас - предостерегающий и разъясняющий увещеватель.
Arapça:
قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dedi ki, "ey kavmim! Gerçekten ben size açık bir uyarıcıyım".
Diyanet Vakfı:
"Ey kavmim dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım"

eni-`büdü-llâhe vetteḳûhü veeṭî`ûn.

Türkçe:
"O halde, Allah'a ibadet edin! O'ndan korkun! Ve bana itaat edin ki,
İngilizce:
That ye should worship Allah, fear Him and obey me:
Fransızca:
Adorez Allah, craignez-Le et obéissez-moi,
Almanca:
Dient ALLAH und handelt Taqwa gemäß Ihm gegenüber und gehorcht mir!
Rusça:
Поклоняйтесь Аллаху, бойтесь Его и повинуйтесь мне!
Arapça:
أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şöyle ki, "Allah'a kulluk edin, ondan korkun ve bana itaat edin."
Diyanet Vakfı:
"Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin."

yagfir leküm min ẕünûbiküm veyüeḫḫirküm ilâ ecelim müsemmâ. inne ecele-llâhi iẕâ câe lâ yü'eḫḫar. lev küntüm ta`lemûn.

Türkçe:
Allah, günahlarınızı affetsin ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin. Çünkü Allah'ın eceli geldiğinde ertelenmez. Bir bilebilseydiniz!"
İngilizce:
So He may forgive you your sins and give you respite for a stated Term: for when the Term given by Allah is accomplished, it cannot be put forward: if ye only knew.
Fransızca:
pour qu'Il vous pardonne vos péchés et qu'Il vous donne un délai jusqu'à un terme fixé. Mais quand vient le terme fixé par Allah, il ne saurait être différé si vous saviez ! "
Almanca:
ER vergibt euch von euren Verfehlungen und gewährt euch Aufschub bis zu einer festgesetzten Frist. Gewiß, wenn ALLAHs Frist anbricht, wird nicht mehr vorgeschoben, würdet ihr doch nur wissen."
Rusça:
Он простит вам ваши грехи и предоставит вам отсрочку до назначенного срока. Воистину, когда срок Аллаха наступает, он уже не откладывается. Если бы вы только знали!"
Arapça:
يَغْفِرْ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ ۖ لَوْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah'ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bilseydiniz.. (inanırdınız).
Diyanet Vakfı:
"Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)" Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!"

ḳâle rabbi innî de`avtü ḳavmî leylev venehârâ.

Türkçe:
Nûh şöyle yakardı: "Ey Rabbim! Ben toplumuma gece ve gündüz çağrıda bulundum."
İngilizce:
He said: "O my Lord! I have called to my People night and day:
Fransızca:
Il dit : "Seigneur ! J'ai appelé mon peuple, nuit et jour.
Almanca:
Er sagte: "Mein HERR! Gewiß, ich machte Da'wa unter meinen Leuten nachts und tagsüber.
Rusça:
Он сказал: "Господи! Я призывал мой народ ночью и днем,
Arapça:
قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nûh dedi ki: "Ey Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim."
Diyanet Vakfı:
(Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;

felem yezidhüm dü`âî illâ firârâ.

Türkçe:
"Fakat çağrım, onların kaçışlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı."
İngilizce:
But my call only increases (their) flight (from the Right).
Fransızca:
Mais mon appel n'a fait qu'accroître leur fuite.
Almanca:
Doch meine Da'wa stärkte sie nur noch im Entweichen.
Rusça:
но мои проповеди лишь ускорили их бегство.
Arapça:
فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَارًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat benim çağırmam, onların sadece kaçmalarını artırdı.
Diyanet Vakfı:
Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı.

veinnî küllemâ de`avtühüm litagfira lehüm ce`alû eṣâbi`ahüm fî âẕânihim vestagşev ŝiyâbehüm veeṣarru vestekberü-stikbârâ.

Türkçe:
"Ben onları, sen kendilerini affedesin diye çağırdıkça, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiseleriyle sarılıp sarmalandılar, inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler."
İngilizce:
And every time I have called to them, that Thou mightest forgive them, they have (only) thrust their fingers into their ears, covered themselves up with their garments, grown obstinate, and given themselves up to arrogance.
Fransızca:
Et chaque fois que je les ai appelés pour que Tu leur pardonnes, ils ont mis leurs doigts dans leurs oreilles, se sont enveloppés de leurs vêtements, se sont entêtés et se sont montrés extrêmement orgueilleux.
Almanca:
Und immer wieder, wenn ich ihnen Da'wa machte, damit DU ihnen vergibst, steckten sie ihre Finger in ihre Ohren, umhüllten sich mit ihrer Kleidung, beharrten auf (der Verfehlung) und erhoben sich in ziemlicher Arroganz.
Rusça:
Каждый раз, когда я призывал их, чтобы Ты простил их, они затыкали пальцами уши и укрывались одеждами. Они упорствовали и надменно превозносились.
Arapça:
وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler.
Diyanet Vakfı:
Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.

ŝümme innî de`avtühüm cihârâ.

Türkçe:
"Sonra onları daha açık bir biçimde çağırdım."
İngilizce:
So I have called to them aloud;
Fransızca:
Ensuite, je les ai appelés ouvertement.
Almanca:
Dann machte ich doch ihnen Da'wa öffentlich,
Rusça:
Затем я призывал их открыто.
Arapça:
ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra ben onları açık açık çağırdım.
Diyanet Vakfı:
Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.

ŝümme innî a`lentü lehüm veesrartü lehüm isrârâ.

Türkçe:
"Daha sonra bir başka duyuru yönelttim. Ve onları gizli gizli de çağırdım."
İngilizce:
Further I have spoken to them in public and secretly in private,
Fransızca:
Puis, je leur ai fait des proclamations publiques, et des confidences en secret.
Almanca:
dann legte ich es ihnen offen und teilte es ihnen aber 3 auch heimlich mit.
Rusça:
Затем я обращался к ним всенародно и говорил с ними наедине.
Arapça:
ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli.
Diyanet Vakfı:
Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.

feḳultü-stagfirû rabbeküm innehû kâne gaffârâ.

Türkçe:
Ve şöyle dedim: "Rabbinizden af dileyin! O, bağışlamayı çok sevendir."
İngilizce:
Saying, 'Ask forgiveness from your Lord; for He is Oft-Forgiving;
Fransızca:
J'ai donc dit : "Implorez le pardon de votre Seigneur, car Il est grand Pardonneur,
Almanca:
Dann sagte ich: "Bittet euren HERRN um Vergebung! Gewiß, ER ist immer allvergebend,
Rusça:
Я говорил: "Просите у вашего Господа прощения, ведь Он - Всепрощающий.
Arapça:
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gelin, dedim, Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Çünkü o çok bağışlayıcıdır.
Diyanet Vakfı:
Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.

Pages

071. Nuh - (Nuh) Nooh—نوح beslemesine abone olun.