Al-Ankaboot—العنكبوت

velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lenüdḫilennehüm fi-ṣṣâliḥîn.

Türkçe:
İman edip hayra/barışa yönelik eylemler sergileyenlere gelince, biz onları elbette ki iyilik/barış severler arasına koyacağız.
İngilizce:
And those who believe and work righteous deeds,- them shall We admit to the company of the Righteous.
Fransızca:
Et quant à ceux qui croient et font de bonnes oeuvres, Nous les ferons certainement entrer parmi les gens de bien.
Almanca:
Und diejenigen, die den Iman verinnerlichten und gottgefällig Gutes taten, werden WIR doch unter die gottgefällig Guttuenden bringen.
Rusça:
А тех, которые уверовали и совершали праведные деяния, Мы введем в Рай вместе с праведниками.
Arapça:
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip iyi işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.
Diyanet Vakfı:
İman edip iyi işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

vemine-nnâsi mey yeḳûlü âmennâ billâhi feiẕâ ûẕiye fi-llâhi ce`ale fitnete-nnâsi ke`aẕâbi-llâh. velein câe naṣrum mir rabbike leyeḳûlünne innâ künnâ me`aküm. eveleyse-llâhü bia`leme bimâ fî ṣudûri-l`âlemîn.

Türkçe:
İnsanlar içinden öylesi vardır ki, "Allah'a inandık" der fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gelen fitneyi Allah'ın azabı gibi tutar. Ve eğer Rabbinden bir yardım gelirse kesinlikle şöyle diyeceklerdir: "Biz sizinle beraberdik." Allah, âlemlerin göğüslerindekini en iyi şekilde bilmiyor mu?
İngilizce:
Then there are among men such as say, "We believe in Allah"; but when they suffer affliction in (the cause of) Allah, they treat men's oppression as if it were the Wrath of Allah! And if help comes (to thee) from thy Lord, they are sure to say, "We have (always) been with you!" Does not Allah know best all that is in the hearts of all creation?
Fransızca:
Parmi les gens il en est qui disent : "Nous croyons en Allah"; puis, si on les fait souffrir pour la cause d'Allah, ils considèrent l'épreuve de la part des hommes comme un châtiment d'Allah. Or, s'il vient du secours de ton Seigneur, ils diront certes : "Nous étions avec vous ! " Allah n'est-Il pas le meilleur à savoir ce qu'il y a dans les poitrines de tout le monde ?
Almanca:
Und unter den Menschen gibt es manch einen, der sagt: "Ich verinnerlichte den Iman", und wenn ihm dann wegen ALLAH Schaden zugefügt wurde, läßt er die Fitna der Menschen wie die Peinigung von ALLAH sein. Und würde ein Sieg von deinem HERRN kommen, würden sie doch sagen: "Wir waren doch mit euch!" Weiß ALLAH nicht besser Bescheid über das, was in den Brüsten der Menschen ist?!
Rusça:
Среди людей есть такие, которые говорят: "Мы уверовали в Аллаха". Но стоит им пострадать ради Аллаха, как они принимают искушение людей за мучения от Аллаха. Если же явится победа от твоего Господа, то они непременно скажут: "Мы были вместе с вами". Но разве Аллаху не лучше знать, что таится в груди миров?
Arapça:
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللَّهِ وَلَئِن جَاءَ نَصْرٌ مِّن رَّبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ ۚ أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsanlardan kimi vardır ki, "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?
Diyanet Vakfı:
İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?

veleya`lemenne-llâhü-lleẕîne âmenû veleya`lemenne-lmünâfiḳîn.

Türkçe:
Allah iman edenleri elbette bilecektir. Ve münafık olanları da elbette bilecektir.
İngilizce:
And Allah most certainly knows those who believe, and as certainly those who are Hypocrites.
Fransızca:
Allah connaît parfaitement les croyants et connaît parfaitement les hypocrites.
Almanca:
Und ALLAH macht gewiß kenntlich diejenigen, die den Iman verinnerlicht haben, und ER macht gewiß kenntlich die Munafiq.
Rusça:
Аллах непременно узнает тех, кто уверовал, и непременно узнает лицемеров.
Arapça:
وَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de, iki yüzlüleri de bilir.
Diyanet Vakfı:
Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, iki yüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).

veḳâle-lleẕîne keferû lilleẕîne âmenü-ttebi`û sebîlenâ velnaḥmil ḫaṭâyâküm. vemâ hüm biḥâmilîne min ḫaṭâyâhüm min şey'. innehüm lekâẕibûn.

Türkçe:
İnkâr edenler, iman edenlere dediler ki: "Bizim yolumuzu izleyin, sizin günahlarınızı biz taşırız." Oysa onlar, iman edenlerin günahlarından hiçbir şeyin taşıyıcısı değillerdir. Gerçek şu ki, onlar tamamen yalancıdırlar.
İngilizce:
And the Unbelievers say to those who believe: "Follow our path, and we will bear (the consequences) of your faults." Never in the least will they bear their faults: in fact they are liars!
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas disent à ceux qui croient; "Suivez notre sentier, et que nous supportions vos fautes". Mais ils ne supporteront rien de leurs fautes. En vérité ce sont des menteurs.
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, sagten zu denjenigen, die den Iman verinnerlicht haben: "Folgt unserem Weg und wir werden euch doch eure Verfehlungen abnehmen." Doch sie werden ihnen von ihren Verfehlungen nichts abnehmen. Gewiß, sie sind doch Lügner.
Rusça:
Неверующие говорят тем, которые уверовали: "Следуйте нашим путем, и мы возьмем на себя ваши грехи". Они не возьмут на себя даже части их грехов. Воистину, они - лжецы.
Arapça:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُم بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُم مِّن شَيْءٍ ۖ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kâfirler, iman edenlere, "Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim" derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.
Diyanet Vakfı:
Kafirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim, derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.

veleyaḥmilünne eŝḳâlehüm eŝḳâlem me`a eŝḳâleküm. veleyüs'elünne yevme-lḳiyâmeti `ammâ kânû yefterûn.

Türkçe:
Onlar hem kendi yüklerini hem de kendi yükleriyle beraber başkalarının yüklerini taşıyacaklar. Bunda kuşku yok. Kıyamet günü de iftira edip durdukları şeylerden zorlu bir sorguya mutlaka çekileceklerdir.
İngilizce:
They will bear their own burdens, and (other) burdens along with their own, and on the Day of Judgments they will be called to account for their falsehoods.
Fransızca:
Et très certainement, ils porteront leurs fardeaux et d'autres fardeaux en plus de leurs propres fardeaux. et ils seront interrogés, le Jour de la Résurrection, sur ce qu'ils inventaient.
Almanca:
Und sie werden zweifelsohne ihre Lasten und noch (weitere) Lasten zu ihren Lasten tragen. Und am Tag der Auferstehung werden sie gewiß für das zur Rechenschaft gezogen, was sie zu erdichten pflegten.
Rusça:
Они непременно понесут свое бремя и другое бремя вместе со своим бременем. В День воскресения их непременно спросят о том, что они измышляли.
Arapça:
وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْ ۖ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri (başkalarını saptırmanın vebalini) taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.
Diyanet Vakfı:
(Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini (veballerini), kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.

veleḳad erselnâ nûḥan ilâ ḳavmihî felebiŝe fîhim elfe senetin illâ ḫamsîne `âmâ. feeḫaẕehümu-ṭṭûfânü vehüm żâlimûn.

Türkçe:
Yemin olsun, biz Nûh'u toplumuna gönderdik de o onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. Çünkü zalimlerdi onlar.
İngilizce:
We (once) sent Noah to his people, and he tarried among them a thousand years less fifty: but the Deluge overwhelmed them while they (persisted in) sin.
Fransızca:
Et en effet, Nous avons envoyé Noé vers son peuple. Il demeura parmi eux mille ans moins cinquante années. Puis le déluge les emporta alors qu'ils étaient injustes.
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR Nuh zu seinen Leuten, dann blieb er unter ihnen tausend Jahre weniger fünfzig Jahre. Dann richtete sie die Sintflut zugrunde, während sie Unrecht-Begehende waren.
Rusça:
Мы послали Нуха (Ноя) к его народу, и он пробыл среди них тысячу лет без пятидесяти годов. Они были беззаконниками, и их погубил потоп.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.

feenceynâhü veaṣḥâbe-ssefîneti vece`alnâhâ âyetel lil`âlemîn.

Türkçe:
Biz, Nûh'u ve gemi halkını kurtardık ve o gemiyi âlemlere ibret yaptık.
İngilizce:
But We saved him and the companions of the Ark, and We made the (Ark) a Sign for all peoples!
Fransızca:
Puis Nous les sauvâmes, lui et les gens de l'arche; et Nous en fîmes un avertissement pour l'univers.
Almanca:
Dann erretteten WIR ihn und diejenigen vom Schiff und machten es zur Aya für die ganze Schöpfung.
Rusça:
Мы спасли его вместе с теми, кто был в ковчеге, и сделали его (ковчег или чудесное спасение) знамением для миров.
Arapça:
فَأَنجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِّلْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.
Diyanet Vakfı:
Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu alemlere bir ibret yaptık.

veibrâhime iẕ ḳâle liḳavmihi-`büdü-llâhe vetteḳûh. ẕâliküm ḫayrul leküm in küntüm ta`lemûn.

Türkçe:
İbrahim'i de gönderdik. Toplumuna şöyle demişti: "Allah'a kulluk/ibadet edin, O'ndan sakının. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."
İngilizce:
And (We also saved) Abraham: behold, he said to his people, "Serve Allah and fear Him: that will be best for you- If ye understand!
Fransızca:
Et Abraham, quand il dit à son peuple : "Adorez Allah, et craignez-Le : cela vous est bien meilleur si vous saviez".
Almanca:
Und Ibrahim als er seinen Leuten sagte: "Dient ALLAH und handelt Taqwa gemäß Ihm gegenüber! Dies ist besser für euch, solltet ihr es wissen.
Rusça:
А вот Ибрахим (Авраам) сказал своему народу: "Поклоняйтесь Аллаху и бойтесь Его! Так будет лучше для вас, если бы вы только знали.
Arapça:
وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ۖ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: "Allah'a kulluk edin, O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır."
Diyanet Vakfı:
İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.

innemâ ta`büdûne min dûni-llâhi evŝânev vetaḫluḳûne ifkâ. inne-lleẕîne ta`büdûne min dûni-llâhi lâ yemlikûne leküm rizḳan febtegû `inde-llâhi-rrizḳa va`büdûhü veşkürû leh. ileyhi türce`ûn.

Türkçe:
"Allah'ın berisinden; bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan/iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk/kölelik ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın; O'na kulluk edin, O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz."
İngilizce:
For ye do worship idols besides Allah, and ye invent falsehood. The things that ye worship besides Allah have no power to give you sustenance: then seek ye sustenance from Allah, serve Him, and be grateful to Him: to Him will be your return.
Fransızca:
Vous n'adorez que des idoles, en dehors d'Allah, et vous forgez un mensonge. Ceux que vous adorez en dehors d'Allah ne possèdent aucun moyen pour vous procurer nourriture; recherchez votre subsistance auprès d'Allah. Adorez-Le et soyez-Lui reconnaissants. C'est à Lui que vous serez ramenés.
Almanca:
Ihr dient anstelle von ALLAH doch nur Götzen und ihr erfindet nur Ifk-Lüge . Gewiß, diejenigen, denen ihr anstelle von ALLAH dient, haben für euch kein Rizq, so strebt das Rizq bei ALLAH an, dient Ihm und erweist euch Ihm gegenüber dankbar! Zu Ihm werdet ihr zurückgebracht.
Rusça:
Вы поклоняетесь вместо Аллаха идолам и измышляете ложь. Воистину, те, кому вы поклоняетесь вместо Аллаха, не способны даровать вам пропитание. Ищите же пропитание у Аллаха, поклоняйтесь Ему и благодарите Его. К Нему вы будете возвращены".
Arapça:
إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا ۚ إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِندَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ ۖ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz Allah'ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.

vein tükeẕẕibû feḳad keẕẕebe ümemüm min ḳabliküm. vemâ `ale-rrasûli ille-lbelâgu-lmübîn.

Türkçe:
"Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir."
İngilizce:
And if ye reject (the Message), so did generations before you: and the duty of the messenger is only to preach publicly (and clearly).
Fransızca:
Et si vous criez au mensonge, d'autres nations avant vous, ont aussi traité (leurs prophètes) de menteurs. Au Messager, cependant, n'incombe que la transmission claire.
Almanca:
Und solltet ihr ableugnen, so haben bereits viele Umam vor euch abgeleugnet." Und dem Gesandten obliegt nur das deutliche Verkünden.
Rusça:
Если вы сочтете это ложью, то ведь до вас целые народы считали это ложью, но на Посланника возложена только ясная передача откровения.
Arapça:
وَإِن تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْ ۖ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de yalan saymışlardı. Peygambere düşen yalnız açık bir tebliğdir.
Diyanet Vakfı:
Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. Peygamber'e düşen, yalnız açık bir tebliğdir.

Pages

Al-Ankaboot—العنكبوت beslemesine abone olun.