Al-Ankaboot—العنكبوت

İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:
İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

elif-lâm-mîm.

Türkçe:
Elif, Lâm, Mîm.
İngilizce:
A.L.M.
Fransızca:
Alif, Lam, Mim .
Almanca:
Alif-lam-mim .
Rusça:
Алиф. Лям. Мим.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الم
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elif, Lâm, Mîm.
Diyanet Vakfı:
Elif. Lam. Mim.

eḥasibe-nnâsü ey yütrakû ey yeḳûlû âmennâ vehüm lâ yüftenûn.

Türkçe:
İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!
İngilizce:
Do men think that they will be left alone on saying, "We believe", and that they will not be tested?
Fransızca:
Est-ce que les gens pensent qu'on les laissera dire : "Nous croyons ! " sans les éprouver ?
Almanca:
Dachten die Menschen etwa, daß sie in Ruhe gelassen werden, zu sagen: "Wir verinnerlichten den Iman", ohne daß sie einer Fitna unterzogen werden?!
Rusça:
Неужели люди полагают, что их оставят и не подвергнут искушению только за то, что они скажут: "Мы уверовали"?
Arapça:
أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
Diyanet Vakfı:
İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

veleḳad fetenne-lleẕîne min ḳablihim feleya`lemenne-llâhü-lleẕîne ṣadeḳû veleya`lemenne-lkâẕibîn.

Türkçe:
Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir.
İngilizce:
We did test those before them, and Allah will certainly know those who are true from those who are false.
Fransızca:
Certes, Nous avons éprouvé ceux qui ont vécu avant eux; [Ainsi] Allah connaît ceux qui disent la vérité et ceux qui mentent.
Almanca:
Gewiß, bereits setzten WIR diejenigen vor ihnen der Fitna aus. Und ALLAH wird gewiß diejenigen kenntlich machen, die wahrhaftig waren, und ER wird gewiß die Lügner kenntlich machen.
Rusça:
Мы уже подвергли искушению тех, кто был до них. Аллах непременно узнает тех, которые говорят правду, и непременно узнает лжецов.
Arapça:
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۖ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

em ḥasibe-lleẕîne ya`melûne-sseyyiâti ey yesbiḳûnâ. sâe mâ yaḥkümûn.

Türkçe:
Yoksa o kötülükleri sergileyenler bizi geçeceklerini mi sandılar! Ne kötü hüküm veriyorlar!
İngilizce:
Do those who practise evil think that they will get the better of Us? Evil is their judgment!
Fransızca:
Ou bien ceux qui commettent des méfaits, comptent-ils pouvoir Nous échapper ? Comme leur jugement est mauvais !
Almanca:
Oder dachten etwa diejenigen, welche die gottmißfälligen Taten begehen, daß sie Uns entkommen werden?! Erbärmlich ist das, was sie urteilen.
Rusça:
Неужели те, которые совершают злые деяния, полагают, что они опередят Нас (спасутся от наказания)? Скверно же они судят!
Arapça:
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَن يَسْبِقُونَا ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!
Diyanet Vakfı:
Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ne yanlış) hüküm veriyorlar!

men kâne yercû liḳâe-llâhi feinne ecele-llâhi leâtin. vehüve-ssemî`u-l`alîm.

Türkçe:
Allah'a kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semî'dir, Alîm'dir.
İngilizce:
For those whose hopes are in the meeting with Allah (in the Hereafter, let them strive); for the term (appointed) by Allah is surely coming and He hears and knows (all things).
Fransızca:
Celui qui espère rencontrer Allah, le terme fixé par Allah va certainement venir. Et c'est Lui l'Audient, l'Omniscient.
Almanca:
Wer auf die Begegnung ALLAHs hofft, so wird die Frist von ALLAH doch eintreffen! Und ER ist Der Allhörende, Der Allwissende.
Rusça:
Если кто надеется на встречу с Аллахом, то ведь срок Аллаха непременно наступит. Он - Слышащий, Видящий.
Arapça:
مَن كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah'ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir.
Diyanet Vakfı:
Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.

vemen câhede feinnemâ yücâhidü linefsih. inne-llâhe leganiyyün `ani-l`âlemîn.

Türkçe:
Ve kim didinir, gayret sarfederse hiç kuşkusuz, kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir.
İngilizce:
And if any strive (with might and main), they do so for their own souls: for Allah is free of all needs from all creation.
Fransızca:
Et quiconque lutte, ne lutte que pour lui-même, car Allah peut Se passer de tout l'univers.
Almanca:
Und wer Dschihad leistet, der leistet Dschihad für sich selbst. Gewiß, ALLAH ist doch absolut autark aller Schöpfung gegenüber.
Rusça:
Тот, кто сражается, сражается во благо себе. Воистину, Аллах не нуждается в мирах!
Arapça:
وَمَن جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.
Diyanet Vakfı:
Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).

velleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti lenükeffiranne `anhüm seyyiâtihim velenecziyennehüm aḥsene-lleẕî kânû ya`melûn.

Türkçe:
İman edip hayra/barışa yönelik hareketler sergileyenlere gelince, biz onların çirkinliklerini elbette ki örteceğiz! Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz!
İngilizce:
Those who believe and work righteous deeds,- from them shall We blot out all evil (that may be) in them, and We shall reward them according to the best of their deeds.
Fransızca:
Et quant à ceux qui croient et font de bonnes oeuvres, Nous leur effacerons leurs méfaits, et Nous le rétribuerons de la meilleure récompense pour ce qu'ils auront accompli.
Almanca:
Und denjenigen, die den Iman verinnerlichten und gottgefällig Gutes taten, werden WIR zweifelsohne ihre gottmißfälligen Taten tilgen und doch Besseres als das vergelten, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Тем, которые уверовали и совершали праведные деяния, Мы простим их злодеяния и воздадим за наилучшее из того, что они совершали (или лучшим, чем то, что они совершали; или наилучшим образом за то, что они совершали).
Arapça:
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.
Diyanet Vakfı:
İman edip iyi işler yapanların (geçmiş) kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.

veveṣṣayne-l'insâne bivâlideyhi ḥusnâ. vein câhedâke litüşrike bî mâ leyse leke bihî `ilmün felâ tüṭi`hümâ. ileyye merci`uküm feünebbiüküm bimâ küntüm ta`melûn.

Türkçe:
Biz insana, anne-babasına en güzel bir biçimde davranmasını, şunu söyleyerek önerdik: "Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyle bana ortak koşman için seninle çekişirlerse, o takdirde onlara itaat etme. Yalnız banadır dönüşünüz. Nihayet, ben size yapıp-ettiğiniz şeylerin haberini bildireceğim."
İngilizce:
We have enjoined on man kindness to parents: but if they (either of them) strive (to force) thee to join with Me (in worship) anything of which thou hast no knowledge, obey them not. Ye have (all) to return to me, and I will tell you (the truth) of all that ye did.
Fransızca:
Et Nous avons enjoint à l'homme de bien traiter ses père et mère, et "si ceux-ci te forcent à M'associer, ce dont tu n'as aucun savoir, alors ne leur obéis pas". Vers Moi est votre retour, et alors Je vous informerai de ce que vous faisiez.
Almanca:
Und WIR wiesen dem Menschen zu, seinen Eltern Ihsan zu erweisen. Und sollten sie dich bedrängen, damit du Mir gegenüber Schirk betreibst, worüber du kein Wissen hast, dann gehorche ihnen nicht! Zu Mir ist eure Rückkehr, dann werde ICH euch Mitteilung über das machen, was ihr zu tun pflegtet.
Rusça:
Мы заповедали человеку быть добрым к родителям. А если они станут сражаться с тобой, чтобы ты приобщал ко мне сотоварищей, о которых ты ничего не знаешь, то не повинуйся им. Ко Мне предстоит ваше возвращение, и тогда Я поведаю вам о том, что вы совершали.
Arapça:
وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا ۖ وَإِن جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا ۚ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
Diyanet Vakfı:
Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

Pages

Al-Ankaboot—العنكبوت beslemesine abone olun.