035. Fâtır - (Yaratan) Fatir — فاطر

vele-żżillü vele-lḥarûr.

Türkçe:
Gölge ile sıcaklık da aynı değildir.
İngilizce:
Nor are the (chilly) shade and the (genial) heat of the sun:
Fransızca:
ni l'ombre et la chaleur ardente.
Almanca:
auch weder der Schatten, noch die Hitze.
Rusça:
тень и зной.
Arapça:
وَلَا الظِّلُّ وَلَا الْحَرُورُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve ne de gölge ile sıcaklık.
Diyanet Vakfı:
Gölge ile sıcak da bir olmaz.

vemâ yestevi-l'aḥyâü vele-l'emvât. inne-llâhe yüsmi`u mey yeşâ'. vemâ ente bimüsmi`im men fi-lḳubûr.

Türkçe:
Diriler de eşit olmaz, ölüler de. Allah dilediğine/dileyene işittirir. Ama sen, kabirlerdekilere işittiremezsin!
İngilizce:
Nor are alike those that are living and those that are dead. Allah can make any that He wills to hear; but thou canst not make those to hear who are (buried) in graves.
Fransızca:
De même, ne sont pas semblables les vivants et les morts. Allah fait entendre qu'Il veut, alors que toi [Muhammad], tu ne peux faire entendre ceux qui sont dans les tombeaux.
Almanca:
Ebenfalls einander nicht gleich sind, weder die Lebendigen, noch die Toten. Gewiß, ALLAH läßt hören, wen ER will. Und du wirst kein Gehör verleihen denen, die in den Gräbern liegen.
Rusça:
Не равны живые и мертвые. Воистину, Аллах дарует слух тому, кому пожелает, и ты не можешь заставить слышать тех, кто в могиле.
Arapça:
وَمَا يَسْتَوِي الْأَحْيَاءُ وَلَا الْأَمْوَاتُ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَن يَشَاءُ ۖ وَمَا أَنتَ بِمُسْمِعٍ مَّن فِي الْقُبُورِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ölülerle diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirirse de sen, kabirlerdekine işittirecek değilsin.
Diyanet Vakfı:
Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!

in ente illâ neẕîr.

Türkçe:
Sen sadece bir uyarıcısın!
İngilizce:
Thou art no other than a warner.
Fransızca:
Tu n'est qu'un avertisseur.
Almanca:
Du bist nichts anderes als ein Warner.
Rusça:
Ты - всего лишь предостерегающий увещеватель.
Arapça:
إِنْ أَنتَ إِلَّا نَذِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sen sadece bir uyarıcısın.
Diyanet Vakfı:
Sen sadece bir uyarıcısın.

innâ erselnâke bilḥaḳḳi beşîrav veneẕîrâ. veim min ümmetin illâ ḫalâ fîhâ neẕîr.

Türkçe:
Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.
İngilizce:
Verily We have sent thee in truth, as a bearer of glad tidings, and as a warner: and there never was a people, without a warner having lived among them (in the past).
Fransızca:
Nous t'avons envoyé avec la Vérité en tant qu'annonciateur et avertisseur, Il n'est pas une nation qui n'ait déjà eu un avertisseur.
Almanca:
Gewiß, WIR entsandten dich mit der Wahrheit als Überbringer froher Botschaft und als Warner. Und es gibt keine Umma, außer daß bei ihr ein Warner war.
Rusça:
Мы послали тебя с истиной добрым вестником и предостерегающим увещевателем, и нет ни одного народа, к которому не приходил бы предостерегающий увещеватель.
Arapça:
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا ۚ وَإِن مِّنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın.
Diyanet Vakfı:
Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.

veiy yükeẕẕibûke feḳad keẕẕebe-lleẕîne min ḳablihim. câethüm rusülühüm bilbeyyinâti vebizzübüri vebilkitâbi-lmünîr.

Türkçe:
Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Resulleri onlara açık-seçik mesajlar, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.
İngilizce:
And if they reject thee, so did their predecessors, to whom came their messengers with Clear Signs, Books of dark prophecies, and the Book of Enlightenment.
Fransızca:
Et s'ils te traitent de menteur, eh bien, ceux d'avant eux avaient traité (leurs Messagers) de menteurs, cependant que leurs Messagers leur avaient apporté les preuves, les écrits et le Livre illuminant.
Almanca:
Und sollten sie dich der Lüge bezichtigen, so verleugneten bereits diejenigen vor ihnen. Ihre Gesandten kamen zu ihnen mit den klaren Zeichen, mit den Zubur und mit der erleuchtenden Schrift.
Rusça:
Если они не сочли тебя лжецом, то ведь их предшественники также считали лжецами посланников. Их посланники приносили им ясные знамения, Писания и освещающую книгу.
Arapça:
وَإِن يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onlara peygamberleri mucizelerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi.
Diyanet Vakfı:
Eğer seni yalanlıyorlarsa (üzülme), onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. (Oysa ki) peygamberleri onlara açık ayetler (mucizeler), sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.

ŝümme eḫaẕtü-lleẕîne keferû fekeyfe kâne nekîr.

Türkçe:
Sonra ben, inkâr edenleri yakaladım. Ama nasıl oldu benim azabım?!
İngilizce:
In the end did I punish those who rejected Faith: and how (terrible) was My rejection (of them)!
Fransızca:
Puis j'ai saisi ceux qui ont mécru. Et quelle réprobation fut la Mienne.
Almanca:
Dann richtete ICH diejenigen, die Kufr betrieben haben, zugrunde. Also wie war denn Meine Mißbilligung?!
Rusça:
Затем Я схватил тех, которые не уверовали. Каким же было Мое обличение!
Arapça:
ثُمَّ أَخَذْتُ الَّذِينَ كَفَرُوا ۖ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra ben o inkâr edenleri tutup yakaladım. O zaman beni inkâr etmek nasıl oldu?
Diyanet Vakfı:
Sonra ben, o inkar edenleri yakaladım. (Bak ki) cezam nasıl oldu!

elem tera enne-llâhe enzele mine-ssemâi mââ. feaḫracnâ bihî ŝemerâtim muḫtelifen elvânühâ. vemine-lcibâli cüdedüm bîḍuv veḥumrum muḫtelifün elvânühâ vegarâbîbü sûd.

Türkçe:
Görmedin mi, Allah, gökten bir su indirdi. Onunla, renkleri çeşit çeşit meyvelar çıkardık. Dağlardan da yollar var; beyaz, kırmızı, değişik renklerde. Ve simsiyah yollar da var.
İngilizce:
Seest thou not that Allah sends down rain from the sky? With it We then bring out produce of various colours. And in the mountains are tracts white and red, of various shades of colour, and black intense in hue.
Fransızca:
N'as-tu pas vu que, du ciel, Allah fait descendre l'eau ? Puis nous en faisons sortir des fruits de couleurs différentes. Et dans les montagnes, il y a des sillons blancs et rouges, de couleurs différentes, et des roches excessivement noires.
Almanca:
Hast du etwa nicht gesehen, daß ALLAH vom Himmel Wasser fallen ließ, dann brachten WIR damit Früchte hervor, deren Farben vielfältig sind, auch in den 2 Felsenbergen weiße und rote Streifen, deren Farben vielfältig sind, sowie rabenschwarz?!
Rusça:
Неужели ты не видишь, как Аллах ниспосылает с неба воду, посредством которой Мы взращиваем плоды различных цветов. В горах также есть различные тропы - белые, красные и совершенно черные.
Arapça:
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُّخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا ۚ وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُّخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi. Biz onunla renkleri başka başka meyveler çıkardık. Dağlarda da yollar, beyazlı kırmızılı çeşitli renklerde ve kapkara topraklar var.
Diyanet Vakfı:
Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, degişik renklerde ve simsiyah yollar (yaptık).

vemine-nnâsi veddevâbbi vel'en`âmi muḫtelifün elvânühû keẕâlik. innemâ yaḫşe-llâhe min `ibâdihi-l`ulemâ'. inne-llâhe `azîzün gafûr.

Türkçe:
Aynı şekilde, insanlardan, hayvanlardan, davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Azîz'dir, Gafûr'dur.
İngilizce:
And so amongst men and crawling creatures and cattle, are they of various colours. Those truly fear Allah, among His Servants, who have knowledge: for Allah is Exalted in Might, Oft-Forgiving.
Fransızca:
Il y a pareillement des couleurs différentes, parmi les hommes, les animaux et les bestiaux. Parmi Ses serviteurs, seuls les savants craignent Allah. Allah est, certes, Puissant et Pardonneur.
Almanca:
Auch (erschufen WIR) von den Menschen, den Tieren und den An'am , deren Farben vielfältig sind. Solcherart! Ehrfurcht ALLAH gegenüber haben unter Seinen Dienern nur dieWissenden. Gewiß, ALLAH ist allwürdig, allvergebend.
Rusça:
Люди, животные и скот также бывают различных цветов. Боятся Аллаха среди Его рабов только обладающие знанием. Воистину, Аллах - Могущественный, Прощающий.
Arapça:
وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَٰلِكَ ۗ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da türlü renklileri vardır. Kulları içinde Allah'tan ancak âlimler korkar. Şüphe yok ki Allah çok güçlüdür. Hüküm ve hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak alimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.

inne-lleẕîne yetlûne kitâbe-llâhi veeḳâmu-ṣṣalâte veenfeḳû mimmâ razaḳnâhüm sirrav ve`alâniyetey yercûne ticâratel len tebûra.

Türkçe:
Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı/duayı yerine getirenler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak edenler, asla batmayacak bir ticaret umabilirler.
İngilizce:
Those who rehearse the Book of Allah, establish regular Prayer, and spend (in Charity) out of what We have provided for them, secretly and openly, hope for a commerce that will never fail:
Fransızca:
Ceux qui récitent le Livre d'Allah, accomplissent la Salat, et dépensent, en secret et en public de ce que Nous leur avons attribué, espèrent ainsi faire un commerce qui ne périra jamais.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die ALLAHs Schrift vortragen, das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichteten und vom Rizq, dasWIR ihnen gewährten - heimlich und öffentlich gaben, diese hoffen auf einen Handel, der nie stagniert.
Rusça:
Воистину, те, которые читают Писание Аллаха, совершают намаз и расходуют из того, чем Мы наделили их, тайно и открыто, надеются на сделку, которая не окажется безуспешной,
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.

liyüveffiyehüm ücûrahüm veyezîdehüm min faḍlih. innehû gafûrun şekûr.

Türkçe:
Çünkü Allah onlara ücretlerini tam ödeyecek, lütfundan onlara artırma da yapacaktır. Gafûr'dur O, çok affeder; Şekûr'dur, şükredenlere mutlaka karşılık verir.
İngilizce:
For He will pay them their meed, nay, He will give them (even) more out of His Bounty: for He is Oft-Forgiving, Most Ready to appreciate (service).
Fransızca:
afin [qu'Allah] les récompensent pleinement et leur ajoute Sa grâce. Il est Pardonneur et Reconnaissant.
Almanca:
Damit ER ihnen ihre Belohnungen voll vergütet und von Seiner Gunst noch mehr gibt. ER ist allvergebend, reichlichst belohnend.
Rusça:
дабы Он вознаградил их сполна и даже добавил от Своей милости. Воистину, Он - Прощающий, Благодарный.
Arapça:
لِيُوَفِّيَهُمْ أُجُورَهُمْ وَيَزِيدَهُم مِّن فَضْلِهِ ۚ إِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü Allah mükafatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka, lütfundan onlara fazlasını da verecektir. Çünkü O çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.
Diyanet Vakfı:
Çünkü Allah, onların mükafatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.

Pages

035. Fâtır - (Yaratan) Fatir — فاطر beslemesine abone olun.