
vellâhü ḫaleḳaküm min türâbin ŝümme min nuṭfetin ŝümme ce`aleküm ezvâcâ. vemâ taḥmilü min ünŝâ velâ teḍa`u illâ bi`ilmih. vemâ yü`ammeru mim mü`ammeriv velâ yünḳaṣu min `umürihî illâ fî kitâb. inne ẕâlike `ale-llâhi yesîr.
Türkçe:
Allah sizi bir topraktan, sonra bir spermden yarattı; sonra sizi çiftler haline getirdi. O'nun ilmi dışında, bir dişi ne hamile olur ne de doğurur. Yaşayan bir varlığa daha çok ömür verilmesi de onun ömründen biraz azaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Bu, Allah için gerçekten çok kolaydır.
İngilizce:
And Allah did create you from dust; then from a sperm-drop; then He made you in pairs. And no female conceives, or lays down (her load), but with His knowledge. Nor is a man long-lived granted length of days, nor is a part cut off from his life, but is in a Decree (ordained). All this is easy to Allah.
Fransızca:
Et Allah vous a créés de terre, puis d'une goutte de sperme, Il vous a ensuite établis en couples. Nulle femelle ne porte ni ne met bas sans qu'Il le sache. Et aucune existence n'est prolongée ou abrégée sans que cela soit consigné dans un livre . Cela est vraiment facile pour Allah.
Almanca:
Und ALLAH erschuf euch aus Erde, dann aus einer Nutfa , dann machte euch zu Ehepaaren. Und keineWeibliche wird schwanger und sie entbindet nicht, es sei 2 denn nach Seinem Wissen. Und weder das Greisenalter wird ein Greis erreichen, noch wird von Seinem Lebensalter abgezogen außer nach einem Register. Gewiß, dies ist für ALLAH leicht.
Rusça:
Аллах создал вас из земли, затем - из капли, а затем сделал вас парами. Самка может зачать или родить только с Его ведома. Даруется долгожителю долгая жизнь или укорачивается его жизнь, все это есть в Писании (Хранимой скрижали). Воистину, это для Аллаха легко.
Arapça:
وَاللَّهُ خَلَقَكُم مِّن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ أَزْوَاجًا ۚ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَىٰ وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ ۚ وَمَا يُعَمَّرُ مِن مُّعَمَّرٍ وَلَا يُنقَصُ مِنْ عُمُرِهِ إِلَّا فِي كِتَابٍ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O'nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne doğurur. Kendisine ömür verilenin de ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah'a göre kolaydır.
Diyanet Vakfı:
Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiç bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır.

vemâ yestevi-lbaḥrân. hâẕâ `aẕbün fürâtün sâigun şerâbühû vehâẕâ milḥun ücâc. vemin küllin te'külûne laḥmen ṭariyyev vetestaḫricûne ḥilyeten telbesûnehâ. vetera-lfülke fîhi mevâḫira litebtegû min faḍlihî vele`alleküm teşkürûn.
Türkçe:
İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu giderir, içimi hoş ve rahattır; şu tuzludur, acıdır. Ama hepsinden de taze et yersiniz; giyip takınacağınız bir süs çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan nasip aramanız ve şükredebilmeniz için, gemilerin denizi yara yara gittiğini görürsün.
İngilizce:
Nor are the two bodies of flowing water alike,- the one palatable, sweet, and pleasant to drink, and the other, salt and bitter. Yet from each (kind of water) do ye eat flesh fresh and tender, and ye extract ornaments to wear; and thou seest the ships therein that plough the waves, that ye may seek (thus) of the Bounty of Allah that ye may be grateful.
Fransızca:
Les deux mers ne sont pas identiques : [l'eau de] celle-ci est potable, douce et agréable à boire, et celle-là est salée, amère. Cependant de chacune vous mangez une chair fraîche, et vous extrayez un ornement que vous portez. Et tu vois le vaisseau fendre l'eau avec bruit, pour que vous cherchiez certains [de produits] de Sa grâce. Peut-être serez vous reconnaissants .
Almanca:
Und einander nicht gleich sind die beiden Meere, dies ist süß, sehr angenehm, leicht beim Trinken, und dies ist salzig, bitter, und von beiden esst ihr zartes Fleisch und holt Schmuck heraus, den ihr tragt. Und du siehst die Schiffe darauf durchpflügend, damit ihr von Seiner Gunst anstrebt und damit ihr euch dankbar erweist.
Rusça:
Не равны два моря (вида воды). Это - вкусное, пресное, приятное для питья, а это - соленое, горькое. Из каждого из них вы едите свежее мясо и добываете украшения, которые вы носите. Ты видишь, как корабли бороздят их, чтобы вы могли искать Его милость, - быть может, вы будете благодарны.
Arapça:
وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ ۖ وَمِن كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا ۖ وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem iki deniz eşit olmuyor. Şu tatlı, hararet keser, içerken (boğazdan) kayar; şu da tuzlu, yakar kavurur. Bununla beraber her birinden taze bir et yersiniz ve bir ziynet çıkarır, giyinirsiniz. Allah'ın lütfundan nasib arayasınız diye suyu yara yara giden gemileri de görürsün. Gerek ki şükredeceksiniz.
Diyanet Vakfı:
İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır (boğazı yakar). Hepsinden de taze et (balık) yersiniz ve giyeceğiniz süs eşyası çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayıp da şükretmeniz için gemilerin, denizi yarıp gittiğini görürsün.

yûlicü-lleyle fi-nnehâri veyûlicü-nnehâra fi-lleyli veseḫḫara-şşemse velḳamer. küllüy yecrî liecelim müsemmâ. ẕâlikümü-llâhü rabbüküm lehü-lmülk. velleẕîne ted`ûne min dûnihî mâ yemlikûne min ḳiṭmîr.
Türkçe:
Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneş'i ve Ay'ı buyruk altına almıştır. Her biri belirlenen bir süreye kadar akıp gidiyor. İşte Rabbiniz Allah bu; mülk ve yönetim O'nundur. Onun berisinden yakardıklarınız ise bir çekirdek zarına bile hükmedemezler.
İngilizce:
He merges Night into Day, and he merges Day into Night, and he has subjected the sun and the moon (to his Law): each one runs its course for a term appointed. Such is Allah your Lord: to Him belongs all Dominion. And those whom ye invoke besides Him have not the least power.
Fransızca:
Il fait que la nuit pénètre le jour et que le jour pénètre la nuit. Et Il a soumis le soleil à la lune. Chacun d'eux s'achemine vers un terme fixé. Tel est Allah, votre Seigneur : à Lui appartient la royauté, tandis que ceux que vous invoquez, en dehors de Lui, ne sont même pas maîtres de la pellicule d'un noyau de datte.
Almanca:
ER läßt die Nacht in den Tag einfließen und läßt den Tag in die Nacht einfließen. Und ER machte euch die Sonne und den Mond gratis fügbar, beide durchlaufen bis zu einer festgesetzten Frist. Dieser ist ALLAH, euer HERR. Ihm gehört die Herrschaft. Und diejenigen, an die ihr anstelle von Ihm Bittgebete richtet, verfügen nicht einmal über das Häutchen eines Dattelkerns.
Rusça:
Он удлиняет день за счет ночи и удлиняет ночь за счет дня. Он подчинил солнце и луну, и они движутся к назначенному сроку. Таков Аллах, ваш Господь. Ему принадлежит власть, а те, к кому вы взываете помимо Него, не владеют даже плевой на финиковой косточке.
Arapça:
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ ۚ وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِن قِطْمِيرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ayı emrine âmâde kılmıştır. Her biri mukadder bir gayeye akıp gidiyor. İşte bu gördüklerinizi yapan Allah sizin Rabbinizdir. Mülk (hükümranlık) O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, bir çekirdek zarını bile idare edemezler.
Diyanet Vakfı:
Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır. Her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir.

in ted`ûhüm lâ yesme`û dü`âeküm. velev semi`û me-stecâbû leküm. veyevme-lḳiyâmeti yekfürûne bişirkiküm. velâ yünebbiüke miŝlü ḫabîr.
Türkçe:
Onlara çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar da size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin onları ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Hiç kimse sana, Habîr olan Allah'ın verdiği gibi haber veremez.
İngilizce:
If ye invoke them, they will not listen to your call, and if they were to listen, they cannot answer your (prayer). On the Day of Judgment they will reject your "Partnership". and none, (O man!) can tell thee (the Truth) like the One Who is acquainted with all things.
Fransızca:
Si vous les invoquez, ils n'entendent pas votre invocation; et même s'ils entendaient, ils ne sauraient vos répondre. Et le jour du Jugement ils vont nier votre association. Nul ne peut te donner des nouvelles comme Celui qui est parfaitement informé.
Almanca:
Wenn ihr sie ruft, hören sie euren Ruf nicht. Und würden sie hören, würden sie auf euch nicht reagieren. Und am Tag der Auferstehung werden sie eurem Schirk gegenüber Kufr betreiben. Und Mitteilungen bringt dir keiner wie Ein Allkundiger.
Rusça:
Когда вы взываете к ним, они не слышат вашей молитвы, а если бы даже услышали, то не ответили бы вам. В День воскресения они отвергнут ваше поклонение. Никто не поведует тебе так, как Ведающий.
Arapça:
إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءَكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ ۚ وَلَا يُنَبِّئُكَ مِثْلُ خَبِيرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine dua ederseniz duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevabını veremezler. Kıyamet günü de kendilerini Allah'a ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi bir haber veren olmaz.
Diyanet Vakfı:
Eğer onları (putları) çağırırsanız, sizin çağırmanızı işitmezler. Faraza işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koşmanızı reddederler. (Bu gerçeği) sana, her şeyden haberi olan (Allah) gibi hiç kimse haber veremez.

yâ eyyühe-nnâsü entümü-lfüḳarâü ile-llâh. vellâhü hüve-lganiyyü-lḥamîd.
Türkçe:
Ey insanlar, siz Allah'a yönelmiş yoksullarsınız! Allah ise mutlak Ganî, mutlak Hamîd'dir.
İngilizce:
O ye men! It is ye that have need of Allah: but Allah is the One Free of all wants, worthy of all praise.
Fransızca:
ô hommes, vous êtes les indigents ayant besoin d'Allah, et c'est Allah, Lui qui se dispense de tout et Il est Le Digne de louange.
Almanca:
Ihr Menschen! Ihr seid die Bedürftigen ALLAH gegenüber. Und ALLAH ist Der absolut Autarke, Der Alllobenswürdige.
Rusça:
О люди! Вы нуждаетесь в Аллахе, тогда как Аллах - Богатый, Достохвальный.
Arapça:
۞ يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَنتُمُ الْفُقَرَاءُ إِلَى اللَّهِ ۖ وَاللَّهُ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise zengin ve her hamde lâyıktır.
Diyanet Vakfı:
Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye layık olan ancak O'dur.

iy yeşe' yüẕhibküm veye'ti biḫalḳin cedîd.
Türkçe:
Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.
İngilizce:
If He so pleased, He could blot you out and bring in a New Creation.
Fransızca:
S'Il voulait, Il vous ferait disparaître, et ferait surgir une nouvelle création.
Almanca:
Wenn ER will, läßt ER euch vergehen und bringt eine neue Schöpfung hervor.
Rusça:
Если Он пожелает, то погубит вас и приведет новые творения.
Arapça:
إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَدِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer O dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir.
Diyanet Vakfı:
Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir.

vemâ ẕâlike `ale-llâhi bi`azîz.
Türkçe:
Ve bu, Allah'a hiç de güç gelmez.
İngilizce:
Nor is that (at all) difficult for Allah.
Fransızca:
Et cela n'est point difficile pour Allah.
Almanca:
Und dies ist für ALLAHkeinesfalls unmöglich.
Rusça:
Это нетрудно для Аллаха.
Arapça:
وَمَا ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ بِعَزِيزٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve bu, Allah'a göre zor bir şey değildir.
Diyanet Vakfı:
Bu da Allah'a güç bir şey değildir.

velâ teziru vâziratüv vizra uḫrâ. vein ted`u müŝḳaletün ilâ ḥimlihâ lâ yuḥmel minhü şey'üv velev kâne ẕâ ḳurbâ. innemâ tünẕiru-lleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi veeḳâmu-ṣṣalâh. vemen tezekkâ feinnemâ yetezekkâ linefsih. veile-llâhi-lmeṣîr.
Türkçe:
Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımaya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa... Sen ancak Rablerinden için için korkanları ve namazı/duayı yerine getirenleri uyarırsın. Arınıp temizlenen, kendi benliği için arınıp temizlenir. Dönüş Allah'adır.
İngilizce:
Nor can a bearer of burdens bear another's burdens if one heavily laden should call another to (bear) his load. Not the least portion of it can be carried (by the other). Even though he be nearly related. Thou canst but admonish such as fear their Lord unseen and establish regular Prayer. And whoever purifies himself does so for the benefit of his own soul; and the destination (of all) is to Allah.
Fransızca:
Or, personne ne portera le fardeau de l'autrui. Et si une âme surchargée [de péchés] appelle à l'aide, rien de sa charge ne sera supporté par une autre même si c'est un proche parent. Tu n'avertis en fait, que ceux qui craignent leur Seigneur malgré qu'ils ne Le voient pas, et qui accomplissent la Salat. Et quiconque se purifie, ne se purifie que pour lui-même, et vers Allah est la destination.
Almanca:
Und keine verfehlende Seele trägt die Verfehlung einer anderen. Und sollte eine Schwerbelastete um (die Entlastung von) ihrer Last rufen, der (Gerufene) wird (ihr) davon nichts abnehmen, und selbst dann nicht, wäre er von den Nahverwandten. Eigentlich ermahnst du nur diejenigen, die Ehrfurcht vor ihrem HERRN im Verborgenen haben und das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichteten. Und wer sich rein hält, der hält sich doch nur für sich selbst rein. Und zu ALLAH ist das Werden.
Rusça:
Ни одна душа не понесет чужого бремени, и если обремененная душа взмолится о том, чтобы ей помогли понести ее ношу, ничто не будет взято из нее, даже если просящий окажется близким родственником. Ты предостерегаешь только тех, которые боятся своего Господа, не видя Его воочию, и совершают намаз. Кто очищается, тот очищается во благо себе, и к Аллаху предстоит прибытие.
Arapça:
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ وَإِن تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ ۗ إِنَّمَا تُنذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ ۚ وَمَن تَزَكَّىٰ فَإِنَّمَا يَتَزَكَّىٰ لِنَفْسِهِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.
Diyanet Vakfı:
Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarabilirsin. Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.

vemâ yestevi-l'a`mâ velbeṣîr.
Türkçe:
Körle, gören bir olmaz!
İngilizce:
The blind and the seeing are not alike;
Fransızca:
L'aveugle et celui qui voit ne sont pas semblables.
Almanca:
Und einander nicht gleich sind der Blinde und der Sehende,
Rusça:
Не равны слепой и зрячий,
Arapça:
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne kör ile gören eşit olur,
Diyanet Vakfı:
Körle, gören bir olmaz.

vele-żżulümâtü vele-nnûr.
Türkçe:
Karanlıklarla ışık da bir olmaz!
İngilizce:
Nor are the depths of Darkness and the Light;
Fransızca:
ni les ténèbres et la lumière.
Almanca:
auch weder die Finsternisse, noch das Licht,
Rusça:
мраки и свет,
Arapça:
وَلَا الظُّلُمَاتُ وَلَا النُّورُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ne de karanlıklar ile aydınlık,
Diyanet Vakfı:
Karanlıkla aydınlık da bir olmaz.
Pages
