
mel`ûnîn. eyne mâ ŝüḳifû üḫiẕû veḳuttilû taḳtîlâ.
Türkçe:
Lanetlenmiş hale gelirler. Rastlandıkları yerde enselenirler, öldürülür de öldürülürler.
İngilizce:
They shall have a curse on them: whenever they are found, they shall be seized and slain (without mercy).
Fransızca:
Ce sont des maudits. Où qu'on les trouve, ils seront pris et tués impitoyablement :
Almanca:
Sie werden verflucht sein. Überall, wo sie gefunden werden, werden sie ergriffen und gnadenlos getötet.
Rusça:
будучи проклятыми. Где бы их ни обнаружили, их будут хватать и безжалостно убивать.
Arapça:
مَّلْعُونِينَ ۖ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Melun olarak nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve öldürülürler.
Diyanet Vakfı:
Hepsi de lanetlenmiş olarak nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve mutlaka öldürülürler.

sünnete-llâhi fi-lleẕîne ḫalev min ḳabl. velen tecide lisünneti-llâhi tebdîlâ.
Türkçe:
Bu, Allah'ın daha önce gelip geçmişlerde işleyen tavrı-tarzıdır. Allah'ın tavrında herhangi bir değişiklik asla bulamazsın.
İngilizce:
(Such was) the practice (approved) of Allah among those who lived aforetime: No change wilt thou find in the practice (approved) of Allah.
Fransızca:
Telles était la loi établie par Allah envers ceux qui ont vécu auparavant et tu ne trouvera pas de changement dans la loi d'Allah.
Almanca:
Dies ist ALLAHs Handlungsweise mit denjenigen, die vorher vergingen, und du wirst für ALLAHs Handlungsweise gewiß keine Änderung finden.
Rusça:
Таково было установление Аллаха для тех, которые жили прежде, и ты не найдешь изменения в установлении Аллаха.
Arapça:
سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِن قَبْلُ ۖ وَلَن تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın bundan önce geçenler hakkındaki kanunu budur. Ve sen Allah'ın kanununu değiştirmeye asla çare bulamazsın.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

yes'elüke-nnâsü `ani-ssâ`ah. ḳul innemâ `ilmühâ `inde-llâh. vemâ yüdrîke le`alle-ssâ`ate tekûnü ḳarîbâ.
Türkçe:
İnsanlar sana kıyametin saatinden soruyorlar. De ki: "Ona ilişkin bilgi Allah katındadır." Ne bilirsin, belki de o saat yakındır!
İngilizce:
Men ask thee concerning the Hour: Say, "The knowledge thereof is with Allah (alone)": and what will make thee understand?- perchance the Hour is nigh!
Fransızca:
Les gens t'interrogent au sujet de l'Heure . Dis : "Sa connaissance est exclusive à Allah". Qu'en sais-tu ? Il se peut que l'Heure soit proche.
Almanca:
Die Menschen fragen dich nach der Stunde. Sag: "Das Wissen von ihr ist nur bei ALLAH." Und was läßt dich wissen, vielleicht liegt die Stunde nahe.
Rusça:
Люди спрашивают тебя о Часе. Скажи: "Знанием о нем обладает только Аллах". Откуда тебе знать, быть может, Час близок?
Arapça:
يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِندَ اللَّهِ ۚ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsanlar sana kıyamet saaatini soruyorlar. De ki: "Onun ilmi ancak Allah'ın nezdindedir. Ne bilirsin belki kıyamet yakında olur."
Diyanet Vakfı:
İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.

inne-llâhe le`ane-lkâfirîne vee`adde lehüm se`îrâ.
Türkçe:
Hiç kuşkusuz, Allah, inkârcıları lanetlemiş ve onlar için çılgın bir ateş hazırlamıştır.
İngilizce:
Verily Allah has cursed the Unbelievers and prepared for them a Blazing Fire,-
Fransızca:
Allah a maudit les infidèles et leur a préparé une fournaise,
Almanca:
Gewiß, ALLAH verfluchte die Kafir und bereitete für sie Gluthitze.
Rusça:
Воистину, Аллах проклял неверующих и уготовил для них Пламя,
Arapça:
إِنَّ اللَّهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şu muhakkak ki, Allah kâfirleri lânetlemiş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.
Diyanet Vakfı:
Şu muhakkak ki, Allah kafirleri rahmetinden kovmuş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.

ḫâlidîne fîhâ ebedâ. lâ yecidûne veliyyev velâ neṣîrâ.
Türkçe:
Uzun süre kalacaklardır onun içinde. Ne bir dost bulacaklardır ne bir yardımcı.
İngilizce:
To dwell therein for ever: no protector will they find, nor helper.
Fransızca:
pour qu'ils y demeurent éternellement, sans trouver ni alliés ni secoureur.
Almanca:
Darin werden sie ewig für immer bleiben. Sie werden weder Wali, noch Beistehenden finden.
Rusça:
в котором они пребудут вечно. Они не найдут ни покровителя, ни помощника.
Arapça:
خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ لَّا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlar) orada ebedî kalırlar ve ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı.
Diyanet Vakfı:
(Onlar) orada ebedi olarak kalacaklar, (kendilerini koruyacak) ne bir dost ne de bir yardımcı bulacaklardır.

yevme tüḳallebü vucûhühüm fi-nnâri yeḳûlûne yâ leytenâ eṭa`ne-llâhe veeṭa`ne-rrasûl.
Türkçe:
Gün olur, yüzleri ateşin içinde evrilip çevrilir de şöyle derler: "Vay başımıza! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke resule itaat etseydik."
İngilizce:
The Day that their faces will be turned upside down in the Fire, they will say: "Woe to us! Would that we had obeyed Allah and obeyed the Messenger!"
Fransızca:
Le jour où leurs visages seront tournés dans le Feu, ils diront : "Hélas pour nous ! Si seulement nous avions obéi à Allah et obéi au Messager ! ".
Almanca:
An dem Tag, wenn ihre Gesichter im Feuer ständig gedreht werden, werden sie sagen: "Hätten wir doch ALLAH gehorcht, und hätten wir doch dem Gesandten gehorcht!"
Rusça:
В тот день их лица будут поворачиваться (или изменяться) в Огне, и они скажут: "Лучше бы мы повиновались Аллаху и повиновались Посланнику!"
Arapça:
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün yüzleri ateş içinde çevirilirken: "Ah keşke Allah'a itaat etseydik, peygambere itaat etseydik!" derler.
Diyanet Vakfı:
Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e de itaat etseydik! derler.

veḳâlû rabbenâ innâ eṭa`nâ sâdetenâ veküberâenâ feeḍallûne-ssebîl.
Türkçe:
Ve derler ki: "Rabbimiz! Biz, efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar."
İngilizce:
And they would say: "Our Lord! We obeyed our chiefs and our great ones, and they misled us as to the (right) Path.
Fransızca:
Et ils dirent : "Seigneur, nous avons obéi à nos chefs et à nos grands. C'est donc eux qui nous ont égarés du Sentier.
Almanca:
Und sie sagten: "Unser HERR! Wir gehorchten unseren Herrschern und unseren Führern, so ließen sie uns vom Weg abirren.
Rusça:
Они скажут: "Господь наш! Мы повиновались нашим старейшинам и нашей знати, и они сбили нас с пути.
Arapça:
وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yine derler ki: "Ey Rabbimiz! Biz beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yanlış yola götürdüler."
Diyanet Vakfı:
Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yolda saptırdılar, derler.

rabbenâ âtihim ḍi`feyni mine-l`aẕâbi vel`anhüm la`nen kebîrâ.
Türkçe:
"Rabbimiz, onlara iki kat azap ver; onları büyük bir lanet ile lanetle!"
İngilizce:
Our Lord! Give them double Penalty and curse them with a very great Curse!
Fransızca:
ô notre Seigneur, inflige-leur deux fois le châtiment et maudis les d'une grande malédiction".
Almanca:
Unser HERR! Gib ihnen Doppeltes von der Peinigung und verfluche sie mit einem großen Fluch!"
Rusça:
Господь наш! Удвой для них мучения и прокляни их великим проклятием!"
Arapça:
رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Rabbimiz! Onlara azabın iki katını ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle."
Diyanet Vakfı:
Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tekûnû kelleẕîne âẕev mûsâ feberra'ehü-llâhü mimmâ ḳâlû. vekâne `inde-llâhi vecîhâ.
Türkçe:
Ey iman edenler! Mûsa'ya eziyet edenler gibi olmayın! Allah, Mûsa'yı onların dediğinden uzak tutmuştur. O, Allah katında olumlu, itibarlı bir kul idi.
İngilizce:
O ye who believe! Be ye not like those who vexed and insulted Moses, but Allah cleared him of the (calumnies) they had uttered: and he was honourable in Allah's sight.
Fransızca:
ô vous qui croyez ! Ne soyez pas comme ceux qui ont offensé Moïse. Allah l'a déclaré innocent de leurs accusations, car il était honorable auprès d'Allah.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Seid nicht wie diejenigen, die Musa verleumdeten, dann erklärte ihn ALLAH von dem, was sie ihm unterstellten, für unschuldig. Und er war bei ALLAH hochgeschätzt.
Rusça:
О те, которые уверовали! Не будьте подобны тем, которые обидели Мусу (Моисея). Аллах оправдал его и опроверг то, что они говорили. Он был почитаем перед Аллахом.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَىٰ فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا ۚ وَكَانَ عِندَ اللَّهِ وَجِيهًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler: Sizler Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Eziyet ettiler de Allah onu, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah yanında mevki sahibi idi.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefli idi.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenü-tteḳu-llâhe veḳûlû ḳavlen sedîdâ.
Türkçe:
Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve sağlam söz seyleyin!
İngilizce:
O ye who believe! Fear Allah, and (always) say a word directed to the Right:
Fransızca:
ô vous qui croyez ! Craignez Allah et parlez avec droiture.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber und sagt ein zutreffendes Wort,
Rusça:
О те, которые уверовали! Бойтесь Аллаха и говорите правое слово.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin,
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin.
Pages
