Ar-Rad—الرعد

keẕâlike erselnâke fî ümmetin ḳad ḫalet min ḳablihâ ümemül litetlüve `aleyhimü-lleẕî evḥaynâ ileyke vehüm yekfürûne birraḥmân. ḳul hüve rabbî lâ ilâhe illâ hû. `aleyhi tevekkeltü veileyhi metâb.

Türkçe:
İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!"
İngilizce:
Thus have we sent thee amongst a People before whom (long since) have (other) Peoples (gone and) passed away; in order that thou mightest rehearse unto them what We send down unto thee by inspiration; yet do they reject (Him), the Most Gracious! Say: "He is my Lord! There is no god but He! On Him is my trust, and to Him do I turn!"
Fransızca:
Ainsi Nous t'envoyons dans une communauté - que d'autres communautés ont précédée - pour que tu leur récites ce que Nous te révélons [le Coran], cependant qu'ils ne croient pas au Tout Miséricordieux. Dis : "C'est Lui mon Seigneur. Pas d'autre divinité à part Lui. En Lui je place ma confiance Et à Lui je me repens".
Almanca:
So entsandten WIR dich als einen Gesandten zu einer Umma, vor der bereits andere Umam vergingen, damit du ihnen das vorträgst, was WIR dir als Wahy zuteil werden ließen, während sie Dem Allgnade Erweisenden gegenüber Kufr betreiben. Sag: "ER ist mein HERR, es gibt keine Gottheit außer Ihm! Ihm gegenüber übe ich Tawakkul und zu Ihm ist meine Umkehr.
Rusça:
Так Мы отправили тебя к народу, до которого жили другие народы, чтобы ты прочел им то, что Мы внушили тебе в откровении, но они не уверовали в Милостивого. Скажи: "Он - мой Господь, и нет божества, кроме Него. Я уповаю только на Него, и к Нему я вернусь с покаянием".
Arapça:
كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهَا أُمَمٌ لِّتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَٰنِ ۚ قُلْ هُوَ رَبِّي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte seni böyle, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki, onlar Rahmân'a küfredip dururlarken, sen onlara sana vahyettiğimiz kitabı okuyasın. De ki: "O Rahmân benim Rabbimdir, O'ndan başka tanrı yoktur. Ben O'na dayandım, tevbem de O'nadır.
Diyanet Vakfı:
(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı inkar ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır.

velev enne ḳur'ânen süyyirat bihi-lcibâlü ev ḳuṭṭi`at bihi-l'arḍu ev küllime bihi-lmevtâ. bel lillâhi-l'emru cemî`â. efelem yey'esi-lleẕîne âmenû el lev yeşâü-llâhü lehede-nnâse cemî`â. velâ yezâlü-lleẕîne keferû tüṣîbühüm bimâ ṣane`û ḳâri`atün ev teḥullü ḳarîbem min dârihim ḥattâ ye'tiye va`dü-llâh. inne-llâhe lâ yuḫlifü-lmî`âd.

Türkçe:
Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle-tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine asla ters düşmez.
İngilizce:
If there were a Qur'an with which mountains were moved, or the earth were cloven asunder, or the dead were made to speak, (this would be the one!) But, truly, the command is with Allah in all things! Do not the Believers know, that, had Allah (so) willed, He could have guided all mankind (to the right)? But the Unbelievers,- never will disaster cease to seize them for their (ill) deeds, or to settle close to their homes, until the promise of Allah come to pass, for, verily, Allah will not fail in His promise.
Fransızca:
S'ils y avait un Coran à mettre les montagnes en marche, à fendre la terre ou à faire parler les morts (ce serait celui-ci). C'est plutôt à Allah le commandement tout entier. Les croyants ne savent-ils pas que, si Allah voulait, Il aurait dirigé tous les hommes vers le droit chemin. Cependant, ceux qui ne croient pas ne manqueront pas, pour prix de ce qu'ils font d'être frappés par un cataclysme, ou [qu'un cataclysme] s'abattra près de leur demeures jusqu'à ce que vienne la promesse d'Allah. Car Allah, ne manque pas Sa promesse .
Almanca:
Und (sie werden den Iman nicht verinnerlichen), auch dann (nicht), sollte ein Quran hinabgesandt werden, mit dem die Berge in Bewegung gesetzt würden oder die Landschaft gespalten würde oder mit den Toten gesprochen würde. Nein, sondern ALLAH gehört die Bestimmung insgesamt. Wollen diejenigen, die den Iman verinnerlichten, etwa nicht zur Kenntnis nehmen, daß wenn ALLAH wollte, ER alle Menschen rechtleitete?! Und diejenigen, die Kufr betrieben haben, wird immer wieder eine Katastrophe treffen für das, was sie bewerkstelligten, oder sie geschieht in der Nähe ihrer Heimat, bis das von ALLAH Versprochene eintrifft. Gewiß, ALLAH bricht nicht Sein Versprechen.
Rusça:
Если бы был Коран, благодаря которому сдвинулись бы горы, разверзлась бы земля или заговорили бы покойники, то им оказался бы этот Коран. Но любое решение остается только за Аллахом. Разве верующие еще не знают, что если бы Аллах захотел, то наставил бы всех людей на прямой путь? Бедствия не перестанут поражать неверующих за то, что они содеяли, или будут рядом с их жилищами до тех пор, пока не явится обещание Аллаха. Воистину, Аллах не нарушает Своего обещания.
Arapça:
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَىٰ ۗ بَل لِّلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا ۗ أَفَلَمْ يَيْأَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَن لَّوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا ۗ وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُم بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِّن دَارِهِمْ حَتَّىٰ يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir Kur'ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur'an olurdu). Fakat emir bütünüyle Allah'ındır. İman edenler, kâfirlerden ümit kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette insanların hepsine toptan hidayet buyururdu. O küfürde direnenlerin kendi sanatlarıyla başlarına musibet inip duracak, ya da yurtlarının yakınına konacak. Nihayet Allah'ın vaadi gelecek. Muhakkak ki, Allah vaad ettiği zamanı şaşırmaz.
Diyanet Vakfı:
Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur'an olacaktı). Fakat bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hala bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah'ın vadi gelinceye kadar inkar edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir bela gelmeye devam edecek veya o bela evlerinin yakınına inecek. Allah, vadinden asla dönmez.

veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feemleytü lilleẕîne keferû ŝümme eḫaẕtühüm. fekeyfe kâne `iḳâb.

Türkçe:
Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edildi. İnkâr edenlere biraz süre verdim ama sonunda hepsini yakaladım. Gördüler nasılmış azap!
İngilizce:
Mocked were (many) messengers before thee: but I granted respite to the unbelievers, and finally I punished them: Then how (terrible) was my requital!
Fransızca:
On s'est certes moqué des messagers avant toi. Alors, J'ai donné un répit aux mécréants. Ensuite, Je les ai saisis. Et quel fut Mon châtiment !
Almanca:
Und gewiß, bereits wurden vor dir Gesandte verspottet, dann gewährte ICH denjenigen, die Kufr betrieben haben, noch längere Zeit, dann beseitigte ICH sie. Und wie war Meine Bestrafung?!
Rusça:
До тебя посланники также подвергались осмеянию. Я предоставлял отсрочку неверующим, но потом хватал их. Каким же было Мое наказание!
Arapça:
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi. Ben de o kâfirlere bir süre için meydan verdim. Sonra da tuttum onları cezalandırdım. O vakit azabım nasıl imiş (gördüler).
Diyanet Vakfı:
Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkar edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görseydin ki) azabım nasılmış!

efemen hüve ḳâimün `alâ külli nefsim bimâ kesebet. vece`alû lillâhi şürakâ'. ḳul semmûhüm. em tünebbiûnehû bimâ lâ ya`lemü fi-l'arḍi em biżâhirim mine-lḳavl. bel züyyine lilleẕîne keferû mekruhüm veṣuddû `ani-ssebîl. vemey yuḍlili-llâhü femâ lehû min hâd.

Türkçe:
Allah'a ortaklar tanıdılar. Peki, her benliğin yaptığı işin başında duranla bunlar bir mi? De ki: "Onları isimlendirin. Yoksa siz Allah'a, yeryüzünde bilmediği birşey mi haber veriyorsunuz? Yoksa, anlamsız bir laf mı ediyorsunuz?" Hayır, küfre sapanlara, tuzakları süslü gösterildi de yoldan döndürüldüler. Allah'ın şaşırttığına kılavuzluk edecek yok.
İngilizce:
Is then He who standeth over every soul (and knoweth) all that it doth, (like any others)? And yet they ascribe partners to Allah. Say: "But name them! is it that ye will inform Him of something he knoweth not on earth, or is it (just) a show of words?" Nay! to those who believe not, their pretence seems pleasing, but they are kept back (thereby) from the path. And those whom Allah leaves to stray, no one can guide.
Fransızca:
Est-ce que Celui qui observe ce que chaque âme acquiert [est semblable aux associés ? ...] Et pourtant ils donnent des associés à Allah. Dis [leur : ] "Nommez-les. Ou essayez-vous de Lui apprendre ce qu'Il ne connaît pas sur la terre ? Ou avez-vous été simplement séduits par de faux noms ? " En fait, on a embelli aux mécréants leur stratagème et on les a empêchés de prendre le droit chemin. Et quiconque Allah laisse égarer, n'a plus personne pour le guider.
Almanca:
Ist etwa derjenige, der über jede Seele und das, was sie erwirbt, wacht, (gleich dem, der dies nicht kann)?! Und sie gesellten ALLAH (angebliche) Partner bei. Sag: "Nennt sie doch!" Oder macht ihr Ihm etwa Mitteilung über das, was ER auf der Erde nicht kennt oder sind dies nur Worthülsen?! Nein, sondern denjenigen, die Kufr betrieben haben, wurde ihre List schön gemacht und sie wurden vom rechten (Weg) abgehalten. Und wen ALLAH abirren läßt, für ihn gibt es gewiß keinen Rechtleitenden.
Rusça:
Разве Тот, Кто заботится за каждым человеком и тем, что он приобретает, подобен ложным божествам? Но они приобщают сотоварищей к Аллаху. Скажи: "Назовите их! Неужели вы поведаете Ему о существующем на земле такое, что Ему не известно, или же это - всего лишь пустые слова?" Неверующих обольстили их собственной хитростью и сбили с пути. А для того, кого Аллах вводит в заблуждение, нет наставника.
Arapça:
أَفَمَنْ هُوَ قَائِمٌ عَلَىٰ كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ ۗ وَجَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ قُلْ سَمُّوهُمْ ۚ أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْأَرْضِ أَم بِظَاهِرٍ مِّنَ الْقَوْلِ ۗ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّبِيلِ ۗ وَمَن يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bütün kazandıklarıyla her bir nefsin üzerinde böylesine hükümran olan başka kim vardır? Böyle iken tuttular da Allah'a ortaklar uydurdular. De ki: "Onlara isimler verip durun bakalım. Siz O'na yeryüzünde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz? Yoksa anlamı olmayan kuru bir laf mı? Doğrusu küfre sapanlara kendi oyunları güzel gösterildi de yoldan saptırıldılar. Allah her kimi saptırırsa, artık onu yola getirecek kimse yoktur.
Diyanet Vakfı:
Herkesin kazandığını gözetleyip muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Onlar Allah'a ortaklar koştular. De ki: "Onlara ad verin (onlar necidir?). Yoksa siz Allah'a yeryüzünde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yahut boş laf mı ediyorsunuz?" Doğrusu inkar edenlere hileleri süslü gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.

lehüm `aẕâbün fi-lḥayâti-ddünyâ vele`aẕâbü-l'âḫirati eşeḳḳ. vemâ lehüm mine-llâhi miv vâḳ.

Türkçe:
Dünya hayatında bir azap var onlar için; âhiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onları Allah'a karşı koruyacak kimse de yoktur.
İngilizce:
For them is a penalty in the life of this world, but harder, truly, is the penalty of the Hereafter: and defender have they none against Allah.
Fransızca:
Un châtiment les atteindra dans la vie présente. Le châtiment de l'au-delà sera cependant plus écrasant et ils n'auront nul protecteur contre Allah.
Almanca:
Für sie ist Peinigung im diesseitigen Leben bestimmt. Doch die Peinigung im Jenseits ist noch qualvoller. Und sie haben vor ALLAH keinen Schutz-Gewährenden.
Rusça:
Им уготованы мучения в мирской жизни, но мучения в Последней жизни будут еще более тяжкими, и никто не защитит их от Аллаха.
Arapça:
لَّهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَقُّ ۖ وَمَا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مِن وَاقٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir. Onları Allah'dan koruyacak da yoktur.
Diyanet Vakfı:
Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha şiddetlidir. Onları Allah'tan (onun azabından) koruyacak kimse de yoktur.

meŝelü-lcenneti-lletî vu`ide-lmütteḳûn. tecrî min taḥtihe-l'enhâr. ükülühâ dâimüv veżillühâ. tilke `uḳbe-lleẕîne-tteḳav. ve`uḳbe-lkâfirîne-nnâr.

Türkçe:
Sakınıp korunanlara vaat edilen cennetin temsilî anlatımı şu: Altından ırmaklar akar, yemişleri de sürekli, gölgesi de. İşte korunup sakınanların son yurdu. Kâfirlerin son yordu ise ateş...
İngilizce:
The parable of the Garden which the righteous are promised!- beneath it flow rivers: perpetual is the enjoyment thereof and the shade therein: such is the end of the Righteous; and the end of Unbelievers in the Fire.
Fransızca:
Tel est le paradis qui a été promis aux pieux : sous lequel coulent les ruisseaux; ses fruits perpétuels, ainsi que son ombrage. Voilà la fin de ceux qui pratiquent la piété, tandis que la fin des mécréants sera le Feu.
Almanca:
Das Gleichnis der Dschanna, welche den Muttaqi versprochen wurde, ist (eine Dschanna), die von Flüssen durchflossen wird, ihre Früchte sind andauernd, ebenso ihre Schatten. Dies ist die Belohnung für diejenigen, die Taqwa gemäß handelten. Und die Vergeltung für die Kafir ist das Feuer.
Rusça:
Вот описание Рая, обещанного богобоязненным. Там текут реки, не иссякают яства, и не исчезает тень. Таков конец богобоязненных, а концом неверующих будет Огонь.
Arapça:
۞ مَّثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۖ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ أُكُلُهَا دَائِمٌ وَظِلُّهَا ۚ تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَوا ۖ وَّعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Müttakilere vaad olunan cennetin misali şöyledir: Altından ırmaklar akar durur, yemişleri süreklidir, gölgeleri de. İşte bu, takva yolunu tutanların akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir.
Diyanet Vakfı:
Takva sahiplerine vadolunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur. Kafirlerin sonu ise ateştir.

velleẕîne âteynâhümü-lkitâbe yefraḥûne bimâ ünzile ileyke vemine-l'aḥzâbi mey yünkiru ba`ḍah. ḳul innemâ ümirtü en a`büde-llâhe velâ üşrike bih. ileyhi ed`û veileyhi meâb.

Türkçe:
Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenle ferahlarlar. Ama hiziplerden bazıları onun bir kısmını inkâr ederler. De ki: "Bana, yalnız Allah'a kulluk etmem, O'na ortak koşmamam emredildi. Ben O'na yakarır, O'na davet ederim. Dönüşüm de O'nadır."
İngilizce:
Those to whom We have given the Book rejoice at what hath been revealed unto thee: but there are among the clans those who reject a part thereof. Say: "I am commanded to worship Allah, and not to join partners with Him. Unto Him do I call, and unto Him is my return."
Fransızca:
Et ceux à qui Nous avons déjà donné le Livre se réjouissent de ce qu'on a fait descendre vers toi. Tandis que certaines factions en rejettent une partie. Dis : "Il m'a seulement été commandé d'adorer Allah et de ne rien Lui associer. C'est à Lui que j'appelle [les gens], Et c'est vers Lui que sera mon retour".
Almanca:
Und diejenigen, denen WIR die Schrift zuteil werden ließen, freuen sich über das, was dir hinabgesandt wurde. Und unter Al-ahzab sind manche, die einen Teil von ihm abstreiten. Sag: "Mir wurde geboten, daß ich nur ALLAH diene und Ihm gegenüber keinen Schirk betreibe. Zu Ihm richte ich meine Bittgebete und zu Ihm ist meine Rückkehr."
Rusça:
Те, кому Мы даровали Писание, радуются тому, что ниспослано тебе. Но среди союзников (иудеев и язычников) есть такие, которые отвергают часть этого. Скажи: "Мне велено лишь поклоняться Аллаху и не приобщать к Нему сотоварищей. К Нему я призываю, и к Нему предстоит возвращение".
Arapça:
وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ ۖ وَمِنَ الْأَحْزَابِ مَن يُنكِرُ بَعْضَهُ ۚ قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ وَلَا أُشْرِكَ بِهِ ۚ إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَآبِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen (vahiy) le sevinç duyuyorlar. Bununla beraber hizipleşenlerden, âyetlerin bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'na şirk koşmamakla emrolundum. Ben O'na davet ediyorum, dönüşüm de O'nadır."
Diyanet Vakfı:
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene (Kur'an'a) sevinirler. Fakat (senin aleyhinde birleşen) guruplardan onun bir kısmını inkar eden de vardır. De ki: "Bana, sadece Allah'a kulluk etmem ve O'na ortak koşmamam emrolundu. Ben yalnız O'na çağırıyorum ve dönüş de yalnız O'nadır.

vekeẕâlike enzelnâhü ḥukmen `arabiyyâ. veleini-tteba`te ehvâehüm ba`de mâ câeke mine-l`ilmi mâ leke mine-llâhi miv veliyyiv velâ vâḳ.

Türkçe:
İşte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah'tan sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu.
İngilizce:
Thus have We revealed it to be a judgment of authority in Arabic. Wert thou to follow their (vain) desires after the knowledge which hath reached thee, then wouldst thou find neither protector nor defender against Allah.
Fransızca:
Ainsi l'avons-Nous fait descendre (le Coran) [sous forme] de loi en arabe. Et si tu suis leurs passions après ce que tu as reçu comme savoir, il n'y aura pour toi, contre Allah, ni allié ni protecteur.
Almanca:
Und genauso haben WIR ihn als einen Richtenden auf Arabisch hinabgesandt. Und solltest du ihren Neigungen folgen nach dem Wissen, das dir zuteil wurde, so hast du vor ALLAH weder Wali noch Schutz-Gewährenden.
Rusça:
Таким образом Мы ниспослали Коран законом на арабском языке. Если ты станешь потакать их желаниям после того, как к тебе явилось знание, то никто вместо Аллаха не станет твоим покровителем и защитником.
Arapça:
وَكَذَٰلِكَ أَنزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا ۚ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَمَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
Diyanet Vakfı:
Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm (hikmetli bir söz) olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, (işte o zaman) Allah tarafından senin ne bir dostun ne de koruyucun vardır.

veleḳad erselnâ rusülem min ḳablike vece`alnâ lehüm ezvâcev veẕürriyyeh. vemâ kâne lirasûlin ey ye'tiye biâyetin illâ biiẕni-llâh. likülli ecelin kitâb.

Türkçe:
Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre/süreç için bir kitap vardır.
İngilizce:
We did send messengers before thee, and appointed for them wives and children: and it was never the part of a messenger to bring a sign except as Allah permitted (or commanded). For each period is a Book (revealed).
Fransızca:
Et Nous avons certes envoyé avant toi des messagers, et leur avons donné des épouses et des descendants. Et il n'appartient pas à un Messager d'apporter un miracle, si ce n'est qu'avec la permission d'Allah. Chaque échéance a son terme prescrit.
Almanca:
Und gewiß, bereits entsandten WIR vor dir Gesandte und gaben ihnen Ehefrauen und Nachwuchs. Und keinem Gesandten gebührt es, eine Aya zu bringen, außer mit ALLAHs Zustimmung. Für jede Zeitspanne gibt es eine Schrift.
Rusça:
Мы посылали до тебя посланников и даровали им супруг и потомство. Ни один посланник не мог явить знамение без соизволения Аллаха. Для каждого срока есть предписание.
Arapça:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً ۚ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۗ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki, biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan herhangi bir âyet getirmek ise hiçbir peygamberin haddi değildir. Her ecel için bir yazı vardır.
Diyanet Vakfı:
Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkanı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.

yemḥü-llâhü mâ yeşâü veyüŝbit. ve`indehû ümmü-lkitâb.

Türkçe:
Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sâbit tutar. Kitap'ın anası/ana Kitap O'nun katındadır.
İngilizce:
Allah doth blot out or confirm what He pleaseth: with Him is the Mother of the Book.
Fransızca:
Allah efface ou confirme ce qu'Il veut en l'écriture primordiale est auprès de Lui.
Almanca:
ALLAH löscht aus, was ER will, und bestätigt es. Und bei Ihm ist der Ursprung der Schrift.
Rusça:
Аллах стирает и утверждает то, что пожелает, и у Него - Мать Писания.
Arapça:
يَمْحُو اللَّهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ ۖ وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun katındadır.
Diyanet Vakfı:
Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.

Pages

Ar-Rad—الرعد beslemesine abone olun.