021. Enbiyâ - (Peygamberler) Al-Anbiya – الأنبياء

veleḳadi-stühzie birusülim min ḳablike feḥâḳa billeẕîne seḫirû minhüm mâ kânû bihî yestehziûn.

Türkçe:
Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.
İngilizce:
Mocked were (many) messenger before thee; But their scoffers were hemmed in by the thing that they mocked.
Fransızca:
On s'est moqué de messagers venus avant toi. Et ceux qui se sont moqués d'eux, se virent frapper de toutes parts par l'objet même de leurs moqueries.
Almanca:
Und gewiß, bereits wurden vor dir Gesandte verspottet, dann umgab diejenigen, die sich über sie lustig machten, das, was sie zu verspotten pflegten.
Rusça:
До тебя посланники тоже подвергались осмеянию, но тех, которые смеялись над ними, окружило (или поразило) то, над чем они насмехались.
Arapça:
وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay konusu ettikleri şey kuşatıverdi.

ḳul mey yekleüküm billeyli vennehâri mine-rraḥmân. bel hüm `an ẕikri rabbihim mü`riḍûn.

Türkçe:
De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden/Kur'an'ından yüz çeviriyorlar.
İngilizce:
Say: "Who can keep you safe by night and by day from (the Wrath of) (Allah) Most Gracious?" Yet they turn away from the mention of their Lord.
Fransızca:
Dis : "Qui vous protège la nuit et le jour, contre le [châtiment] du Tout Miséricordieux ? " Pourtant ils se détournent du rappel de leur Seigneur.
Almanca:
Sag: "Wer kann euch in der Nacht und am Tage vor Dem Allgnade Erweisenden schützen?" Nein, sondern sie sind gegenüber dem Gedenken an ihren HERRN abwendend.
Rusça:
Скажи: "Кто способен защитить вас от Милостивого днем или ночью?" Но они отворачиваются от поминания своего Господа.
Arapça:
قُلْ مَن يَكْلَؤُكُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَٰنِ ۗ بَلْ هُمْ عَن ذِكْرِ رَبِّهِم مُّعْرِضُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan kim koruyabilir?" Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler.
Diyanet Vakfı:
De ki: Allah'a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.

em lehüm âlihetün temne`uhüm min dûninâ. lâ yesteṭî`ûne naṣra enfüsihim velâ hüm minnâ yuṣḥabûn.

Türkçe:
Yoksa onların; kendilerini bize karşı siperleyecek tanrıları mı var? Ne kendilerine yardıma güç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar.
İngilizce:
Or have they gods that can guard them from Us? They have no power to aid themselves, nor can they be defended from Us.
Fransızca:
Ont-ils donc des divinités en dehors de Nous, qui peuvent les protéger ? Mais celles-ci ne peuvent ni se secourir elles-mêmes, ni se faire assister contre Nous.
Almanca:
Oder haben sie etwa Gottheiten, die sie vor Uns verteidigen?! Sie können doch weder sich selbst beistehen, noch werden sie von Uns begleitet.
Rusça:
Или же у них есть боги, которые могут защитить их от Нас? Они не способны помочь самим себе, и никто не защитит их от Нас.
Arapça:
أَمْ لَهُمْ آلِهَةٌ تَمْنَعُهُم مِّن دُونِنَا ۚ لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَ أَنفُسِهِمْ وَلَا هُم مِّنَّا يُصْحَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler.
Diyanet Vakfı:
Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilahları mı var? (O ilah dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar bizden de alaka ve destek görmezler.

bel metta`nâ hâülâi veâbâehüm ḥattâ ṭâle `aleyhimü-l`umür. efelâ yeravne ennâ ne'ti-l'arḍa nenḳuṣuhâ min aṭrâfihâ. efehümü-lgâlibûn.

Türkçe:
Gerçek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?
İngilizce:
Nay, We gave the good things of this life to these men and their fathers until the period grew long for them; See they not that We gradually reduce the land (in their control) from its outlying borders? Is it then they who will win?
Fransızca:
Au contraire Nous avons accordé une jouissance [temporaire] à ceux-là comme à leurs ancêtres jusqu'à un âge avancé. Ne voient-ils pas que Nous venons à la terre que Nous réduisons de tous côtés ? Seront-ils alors les vainqueurs ?
Almanca:
Nein, sondern WIR gewährten Verbrauchsgüter diesen und ihren Vorfahren, bis ihnen das Leben lang erschien. Nehmen sie etwa nicht wahr, daß WIR gewiß Uns der Erde zuwenden und sie von ihren Enden einengen?! Werden sie etwa die Sieger sein?!
Rusça:
Мы позволили им и их отцам пользоваться благами, так что их жизнь затянулась. Неужели они не видят, что Мы уменьшаем землю по краям (отдаем ее во владение верующим)? Неужели это они одержат верх?
Arapça:
بَلْ مَتَّعْنَا هَٰؤُلَاءِ وَآبَاءَهُمْ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ ۗ أَفَلَا يَرَوْنَ أَنَّا نَأْتِي الْأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا ۚ أَفَهُمُ الْغَالِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O halde üstün gelen onlar mıdır?
Diyanet Vakfı:
Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kafirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?

ḳul innemâ ünẕiruküm bilvaḥy. velâ yesme`u-ṣṣummü-ddü`âe iẕâ mâ yünẕerûn.

Türkçe:
De ki: "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum." Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki!
İngilizce:
Say, "I do but warn you according to revelation": But the deaf will not hear the call, (even) when they are warned!
Fransızca:
Dis : "Je vous avertis par ce qui m'est révélé". Les sourds, cependant, n'entendent pas l'appel quand on les avertit.
Almanca:
Sag: "Ich warne euch ausschließlich mit dem Wahy." Doch die Tauben vernehmen keinen Ruf, wenn sie gewarnt werden.
Rusça:
Скажи: "Я предостерегаю вас посредством откровения". Но глухие не слышат зова, даже когда их предостерегают.
Arapça:
قُلْ إِنَّمَا أُنذِرُكُم بِالْوَحْيِ ۚ وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنذَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum," uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıyı duymazlar.
Diyanet Vakfı:
De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.

veleim messethüm nefḥatüm min `aẕâbi rabbike leyeḳûlünne yâ veylenâ innâ künnâ żâlimîn.

Türkçe:
Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: "Vay bizlere, biz zalimlermişiz!"
İngilizce:
If but a breath of the Wrath of thy Lord do touch them, they will then say, "Woe to us! we did wrong indeed!"
Fransızca:
Si un souffle du châtiment de ton Seigneur les effleurait, ils diraient alors : "Malheur à nous ! Nous étions vraiment injustes".
Almanca:
Und würde sie ein Hauch von der Peinigung deines HERRN treffen, würden sie bestimmt sagen: "Unser Untergang! Gewiß, wir waren Unrecht-Begehende!"
Rusça:
А если их коснется дуновение кары твоего Господа, то они непременно скажут: "О горе нам! Воистину, мы были несправедливы!"
Arapça:
وَلَئِن مَّسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِّنْ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak "Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik" diyeceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Andolsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz, "Vah bize! Hakikaten biz zalim kimselermişiz!" derler.

veneḍa`u-lmevâzîne-lḳiṣṭa liyevmi-lḳiyâmeti felâ tużlemü nefsün şey'â. vein kâne miŝḳâle ḥabbetim min ḫardelin eteynâ bihâ. vekefâ binâ ḥâsibîn.

Türkçe:
Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zere kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz!
İngilizce:
We shall set up scales of justice for the Day of Judgment, so that not a soul will be dealt with unjustly in the least, and if there be (no more than) the weight of a mustard seed, We will bring it (to account): and enough are We to take account.
Fransızca:
Au Jour de la Résurrection, Nous placerons les balances exactes. Nulle âme ne sera lésée en rien, fût-ce du poids d'un grain de moutarde que Nous ferons venir. Nous suffisons largement pour dresser les comptes.
Almanca:
Und WIR stellen die Waagen der Gerechtigkeit am Tag der Auferstehung auf. Dann wird keiner Seele etwas an Unrecht zugefügt. Und würde es (das Vollbrachte) das Gewicht eines Senfkorns haben, würden WIR es berücksichtigen. Und WIR genügen als Rechnende.
Rusça:
В День воскресения Мы установим справедливые Весы, и ни с кем не поступят несправедливо. Если найдется нечто весом с горчичное зернышко, Мы принесем его. Довольно того, что Мы ведем счет!
Arapça:
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا ۖ وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا ۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَاسِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz.
Diyanet Vakfı:
Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.

veleḳad âteynâ mûsâ vehârûne-lfürḳâne veḍiyâev veẕikral lilmütteḳîn.

Türkçe:
Yemin olsun, biz, Mûsa'ya ve Hârun'a hak ile bâtılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik.
İngilizce:
In the past We granted to Moses and Aaron the criterion (for judgment), and a Light and a Message for those who would do right,-
Fransızca:
Nous avons déjà apporté a Moïse et Aaron le Livre du discernement (la Thora) ainsi qu'une lumière et un rappel pour les gens pieux,
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR Musa und Harun zuteil werden Al-furqan, Erhellendes und eine Ermahnung für die Muttaqi,
Rusça:
Мы даровали Мусе (Моисею) и Харуну (Аарону) различение (способность различать истину от лжи), сияние (Таурат) и напоминание для богобоязненных,
Arapça:
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَىٰ وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِّلْمُتَّقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yemin olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran kitabı, takva sahibleri için bir ışık ve öğüt olarak verdik.
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz, Musa ve Harun'a, takva sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan'ı verdik.

elleẕîne yaḫşevne rabbehüm bilgaybi vehüm mine-ssâ`ati müşfiḳûn.

Türkçe:
O korunanlar ki, hiç görmeden Rablerinden korkarlar. Kıyamet saatinden de ürperirler onlar.
İngilizce:
Those who fear their Lord in their most secret thoughts, and who hold the Hour (of Judgment) in awe.
Fransızca:
qui craignent leur Seigneur malgré qu'ils ne Le voient pas , et redoutent l'Heure (la fin du monde).
Almanca:
die Ehrfurcht vor ihrem HERRN im Verborgenen haben, und die vor der Stunde zitternd sind.
Rusça:
которые боятся своего Господа, не видя Его воочию, и трепещут перед Часом.
Arapça:
الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِالْغَيْبِ وَهُم مِّنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler.
Diyanet Vakfı:
(O takva sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.

vehâẕâ ẕikrum mübârakün enzelnâh. efeentüm lehû münkirûn.

Türkçe:
Bu, bereketli bir Zikir'dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz?
İngilizce:
And this is a blessed Message which We have sent down: will ye then reject it?
Fransızca:
Et ceci [le Coran] est un rappel béni que Nous avons fait descendre. Allez-vous donc le renier ?
Almanca:
Und dies (der Quran) ist eine mit Baraka erfüllte Ermahnung, die WIR hinabsandten. Wollt ihr ihn etwa ableugnen?!
Rusça:
Это - благословенное Напоминание, которое Мы ниспослали. Неужели вы станете отвергать его?
Arapça:
وَهَٰذَا ذِكْرٌ مُّبَارَكٌ أَنزَلْنَاهُ ۚ أَفَأَنتُمْ لَهُ مُنكِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bu (Kwr'ân) da indirdiğimiz kutsal bir kitaptır. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?
Diyanet Vakfı:
İşte bu (Kur'an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi onu inkar mı ediyorsunuz?

Pages

021. Enbiyâ - (Peygamberler) Al-Anbiya – الأنبياء beslemesine abone olun.