021. Enbiyâ - (Peygamberler) Al-Anbiya – الأنبياء

vece`alnâ fi-l'arḍi ravâsiye en temîde bihim vece`alnâ fîhâ ficâcen sübülel le`allehüm yehtedûn.

Türkçe:
Yerküreye, onları çalkalamasın diye bir takım dağlar diktik. Ve orada geniş geniş yollar açtık ki, doğru gidebilsinler.
İngilizce:
And We have set on the earth mountains standing firm, lest it should shake with them, and We have made therein broad highways (between mountains) for them to pass through: that they may receive Guidance.
Fransızca:
Et Nous avons placé des montagnes fermes dans la terre, afin qu'elle ne s'ébranle pas en les [entraînant]. Et Nous y avons placé des défilés servant de chemins afin qu'ils se guident.
Almanca:
Und WIR setzten auf der Erde Felsengebirge, damit sie mit ihnen nicht schwankt, und WIR machten darin breite Wege, damit sie Rechtleitung finden.
Rusça:
Мы воздвигли на земле незыблемые горы, чтобы она не колебалась вместе с ними. Мы проложили на ней широкие дороги, чтобы они следовали верным путем.
Arapça:
وَجَعَلْنَا فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمْ وَجَعَلْنَا فِيهَا فِجَاجًا سُبُلًا لَّعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık, rahat gidebilsinler diye dağların aralarında geniş yollar var ettik.
Diyanet Vakfı:
Onları sarsmasın diye yeryüzünde bir takım dağlar diktik. Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar.

vece`alne-ssemâe saḳfem maḥfûżâ. vehüm `an âyâtihâ mü`riḍûn.

Türkçe:
Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün ayetlerinden hâlâ yüz çeviriyorlar.
İngilizce:
And We have made the heavens as a canopy well guarded: yet do they turn away from the Signs which these things (point to)!
Fransızca:
Et Nous avons fait du ciel un toit protégé. et cependant ils se détournent de ses merveilles.
Almanca:
Und WIR machten den Himmel als eine schützende Decke. Und sie wenden sich noch von Seinen Ayat ab.
Rusça:
Мы сделали небо оберегаемой кровлей, однако они отворачиваются от его знамений.
Arapça:
وَجَعَلْنَا السَّمَاءَ سَقْفًا مَّحْفُوظًا ۖ وَهُمْ عَنْ آيَاتِهَا مُعْرِضُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah'ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar.
Diyanet Vakfı:
Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün ayetlerinden yüz çevirirler.

vehüve-lleẕî ḫaleḳa-lleyle vennehâra veşşemse velḳamer. küllün fî felekiy yesbeḥûn.

Türkçe:
O odur ki, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
İngilizce:
It is He Who created the Night and the Day, and the sun and the moon: all (the celestial bodies) swim along, each in its rounded course.
Fransızca:
Et c'est Lui qui a créé la nuit et le jour, le soleil et la lune, chacun voguant dans une orbite.
Almanca:
Und ER ist Derjenige, Der die Nacht, den Tag, die Sonne und den Mond erschuf. Alle schweben auf einer Flugbahn.
Rusça:
Он - Тот, Кто сотворил ночь и день, солнце и луну. Все плывут по орбитам.
Arapça:
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır.
Diyanet Vakfı:
O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı... yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

vemâ ce`alnâ libeşerim min ḳablike-lḫuld. efeim mitte fehümü-lḫâlidûn.

Türkçe:
Senden önce hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?"
İngilizce:
We granted not to any man before thee permanent life (here): if then thou shouldst die, would they live permanently?
Fransızca:
Et Nous n'avons attribué l'immortalité à nul homme avant toi. Est-ce que si tu meurs, toi, ils seront, eux éternels ?
Almanca:
Auch gewährten WIR keinem Menschen vor dir die Ewigkeit. Wenn du sterben wirst, werden sie etwa dann die Ewigen sein?!
Rusça:
Никому из людей до тебя Мы не даровали бессмертия. Неужели, если даже ты умрешь, они будут жить вечно?
Arapça:
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِّن قَبْلِكَ الْخُلْدَ ۖ أَفَإِن مِّتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?
Diyanet Vakfı:
Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar?

küllü nefsin ẕâiḳatü-lmevt. veneblûküm bişşerri velḫayri fitneh. veileynâ türce`ûn.

Türkçe:
Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
İngilizce:
Every soul shall have a taste of death: and We test you by evil and by good by way of trial. to Us must ye return.
Fransızca:
Toute âme doit goûter la mort. Nous vous éprouverons par le mal et par le bien [à titre] de tentation. Et c'est a Nous vous serez ramenés.
Almanca:
Jedes Lebewesen wird den Tod erfahren! Und WIR prüfen euch mit dem Bösen und mit dem Guten als Fitna. Und zu Uns werdet ihr zurückgebracht.
Rusça:
Каждая душа вкусит смерть. Мы испытываем вас добром и злом ради искушения, и к Нам вы будете возвращены.
Arapça:
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۗ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً ۖ وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.

veiẕâ raâke-lleẕîne keferû iy yetteḫiẕûneke illâ hüzüvâ. ehâẕe-lleẕî yeẕküru âliheteküm. vehüm biẕikri-rraḥmâni hüm kâfirûn.

Türkçe:
O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini/Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.
İngilizce:
When the Unbelievers see thee, they treat thee not except with ridicule. "Is this," (they say), "the one who talks of your gods?" and they blaspheme at the mention of (Allah) Most Gracious!
Fransızca:
Quand les mécréants te voient, ils ne te prennent qu'en dérision (disant) : "Quoi ! Est-ce là celui qui médit de vos divinités ? " Et ils nient [tout] rappel du Tout Miséricordieux.
Almanca:
Und wenn dich diejenigen, die Kufr betrieben haben, sehen, machen sie dich zu nichts anderem als zum Spott: "Ist dieser derjenige, der eure Gottheiten kritisiert?"Während sie selbst doch dem Gedenken an Den Allgnade Erweisenden gegenüber Kufr betreiben.
Rusça:
Когда неверующие видят тебя, они лишь насмехаются над тобой и говорят: "Не тот ли это, кто плохо отзывается о ваших богах?" Но сами они не веруют в поминание Милостивого.
Arapça:
وَإِذَا رَآكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ آلِهَتَكُمْ وَهُم بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O inkârcılar seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve "İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?" diyorlar. Halbuki onlar Rahmân'ın kitabını inkâr ediyorlar.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Kafirler seni gördükleri zaman: "Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep alaya alırlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah'ın Kitabını inkar edenlerin ta kendileridir.

ḫuliḳa-l'insânü min `acel. seürîküm âyâtî felâ testa`cilûn.

Türkçe:
İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!
İngilizce:
Man is a creature of haste: soon (enough) will I show you My Signs; then ye will not ask Me to hasten them!
Fransızca:
L'homme a été créé prompt dans sa nature. Je vous montrerai Mes signes [la réalisation de Mes menaces]. Ne me hâtez donc pas.
Almanca:
Der Mensch ist aus Eile erschaffen. ICH werde euch Meine Ayat zeigen, so fordert keine Eile von Mir.
Rusça:
Человек сотворен нетерпеливым. Я покажу вам Свои знамения, и посему не торопите Меня.
Arapça:
خُلِقَ الْإِنسَانُ مِنْ عَجَلٍ ۚ سَأُرِيكُمْ آيَاتِي فَلَا تَسْتَعْجِلُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.
Diyanet Vakfı:
İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin.

veyeḳûlûne metâ hâẕe-lva`dü in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
Diyorlar ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaat ne zaman?"
İngilizce:
They say: "When will this promise come to pass, if ye are telling the truth?"
Fransızca:
Et ils disent : "A quand cette promesse si vous êtes véridiques ? "
Almanca:
Und sie sagen: "Wann wird dieses Versprechen 2 erfüllt, solltet ihr wahrhaftig sein?"
Rusça:
Они говорят: "Когда же исполнится это обещание, если вы говорите правду?"
Arapça:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğru sözlü iseniz (bildirin) bu vaad ne zamandır? derler.
Diyanet Vakfı:
"Eğer, diyorlar, doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu tehdit?"

lev ya`lemü-lleẕîne keferû ḥîne lâ yeküffûne `av vucûhihimü-nnâra velâ `an żuhûrihim velâ hüm yünṣarûn.

Türkçe:
O inkâr edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamayacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi!
İngilizce:
If only the Unbelievers knew (the time) when they will not be able to ward off the fire from their faces, nor yet from their backs, and (when) no help can reach them!
Fransızca:
Si [seulement] les mécréants connaissaient le moment où ils ne pourront empêcher le feu de leurs visages ni de leur dos, et où ils ne seront point secourus...
Almanca:
Würden diejenigen, die Kufr betrieben haben, es doch nur wissen! (Es geschieht), wenn sie das Feuer weder von ihren vorderen Seiten noch von ihren hinteren Seiten zurückhalten können, noch ihnen beigestanden wird.
Rusça:
Если бы только неверующие знали о том времени, когда они не смогут отвратить Огонь от своих лиц и своих спин, когда им никто не поможет!
Arapça:
لَوْ يَعْلَمُ الَّذِينَ كَفَرُوا حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ النَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمْ وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu kâfirler ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve yardım da göremeyecekleri zamanı, bir bilseler!
Diyanet Vakfı:
İnkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!

bel te'tîhim bagteten fetebhetühüm felâ yesteṭî`ûne raddehâ velâ hüm yünżarûn.

Türkçe:
Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak.
İngilizce:
Nay, it may come to them all of a sudden and confound them: no power will they have then to avert it, nor will they (then) get respite.
Fransızca:
Mais non, cela leur viendra subitement et ils seront alors stupéfaits; ils ne pourront pas le repousser et on ne leur donnera pas de répit.
Almanca:
Nein, sondern sie (die Stunde) bricht über sie plötzlich herein, dann macht sie sie sprachlos verwundert, dann werden sie diese weder aufhalten können, noch wird ihnen eine Frist gewährt.
Rusça:
Он (Ад или День воскресения) настигнет их внезапно и ошеломит их. Они не смогут избавиться от него, и им не будет предоставлена отсрочка.
Arapça:
بَلْ تَأْتِيهِم بَغْتَةً فَتَبْهَتُهُمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمْ يُنظَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.
Diyanet Vakfı:
Bilakis kendilerine o (kıyamet) öyle ani gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.

Pages

021. Enbiyâ - (Peygamberler) Al-Anbiya – الأنبياء beslemesine abone olun.