Al-Anaam—الأنعام

elleẕîne âteynâhümü-lkitâbe ya`rifûnehû kemâ ya`rifûne ebnâehüm. elleẕîne ḫasirû enfüsehüm fehüm lâ yü'minûn.

Türkçe:
O kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirler. Ama öz benliklerini hüsrana uğratan bunlar, iman etmezler.
İngilizce:
Those to whom We have given the Book know this as they know their own sons. Those who have lost their own souls refuse therefore to believe.
Fransızca:
Ceux à qui Nous avons donné le Livre reconnaissent (le Messager Muhammad) comme ils reconnaissent leurs propres enfants. Ceux qui font leur propre perte sont ceux qui ne croient pas.
Almanca:
Diejenigen, denen WIR die Schrift zuteil werden ließen, kennen ihn (den Gesandten), wie sie ihre eigenen Kinder kennen. Diejenigen, die sich selbst zum Scheitern brachten, diese werden den Iman nicht verinnerlichen
Rusça:
Те, кому Мы даровали Писание, знают его, как знают своих сыновей. Те, которые потеряли самих себя, никогда не уверуют.
Arapça:
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ ۘ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, Peygamber'i, kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler. Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Resulullah'ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar.

vemen ażlemü mimmeni-fterâ `ale-llâhi keẕiben ev keẕẕebe biâyâtih. innehû lâ yüfliḥu-żżâlimûn.

Türkçe:
Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Şu da bir gerçek ki, zalimler asla kurtulamazlar!
İngilizce:
Who doth more wrong than he who inventeth a lie against Allah or rejecteth His signs? But verily the wrong-doers never shall prosper.
Fransızca:
Qui donc est plus injuste que celui qui invente un mensonge contre Allah, ou qui traite de mensonge Ses versets ? Les injustes ne réussiront pas.
Almanca:
Und keiner begeht mehr Unrecht als derjenige, der im Namen ALLAHs Lügen erfindet oder Seine Ayat verleugnet. Gewiß, die Unrecht-Begehenden sind niemals erfolgreich.
Rusça:
Кто может быть несправедливее того, кто возвел на Аллаха навет или счел ложью Его знамения? Воистину, не преуспеют беззаконники.
Arapça:
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِآيَاتِهِ ۗ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.
Diyanet Vakfı:
Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler!

veyevme naḥşüruhüm cemî`an ŝümme neḳûlü lilleẕîne eşrakû eyne şürakâükümü-lleẕîne küntüm tez`umûn.

Türkçe:
Gün olur, onları bir araya toplayıp haşrederiz. Sonra, şirke batanlara sorarız: "Nerededir o bir şey zannedip durduğunuz ortaklarınız?"
İngilizce:
One day shall We gather them all together: We shall say to those who ascribed partners (to Us): "Where are the partners whom ye (invented and) talked about?"
Fransızca:
Et le Jour où Nous les rassemblerons tous puis dirons à ceux qui auront donné des associés : "Où sont donc vos associés que vous prétendiez ?
Almanca:
Und (erwähne) den Tag, an dem WIR sie allesamt versammeln werden, dann zu denjenigen, die Schirk betrieben haben, sagen: "Wo sind denn die von euch (Mir beigesellten) Partner, die ihr (als solche) zu nennen pflegtet?!"
Rusça:
В тот день Мы соберем их вместе, а затем скажем тем, кто приобщал сотоварищей: "Где сотоварищи, о существовании которых вы предполагали?"
Arapça:
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah'a ortak koşanlara: " Hani nerede o Allah'a ortak saydığınız ortaklarınız?" diyeceğiz.
Diyanet Vakfı:
Unutma o günü ki- onları hep birden toplayacağız; sonra da, Allah'a ortak koşanlara: Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz.

ŝümme lem tekün fitnetühüm illâ en ḳâlû vellâhi rabbinâ mâ künnâ müşrikîn.

Türkçe:
Sonunda şunu söylemekten başka bahaneleri kalmaz: "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik."
İngilizce:
There will then be (left) no subterfuge for them but to say: "By Allah our Lord, we were not those who joined gods with Allah."
Fransızca:
Alors il ne leur restera comme excuse que de dire : "Par Allah notre Seigneur ! Nous n'étions jamais des associateurs".
Almanca:
Dann wird ihre Fitna nichts anderes sein, als daß sie sagen: "Bei ALLAH, unser HERR! Wir waren keine Muschrik."
Rusça:
Тогда у них не будет никакого оправдания, кроме слов: "Клянемся Аллахом, нашим Господом, мы не были многобожниками!"
Arapça:
ثُمَّ لَمْ تَكُن فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَن قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra, (Onlar): "Rabbimiz, Allah'a yemin ederiz ki, biz müşriklerden değildik" demekten başka bir özür bulamayacaklar.
Diyanet Vakfı:
Sonra onların mazeretleri, "Rabbimiz Allah hakkı için biz ortak koşanlar olmadık!" demekten başka bir şey olmadı.

ünżur keyfe keẕebû `alâ enfüsihim veḍalle `anhüm mâ kânû yefterûn.

Türkçe:
Bak da gör, nasıl yalan söylediler öz benliklerine karşı! Ve iftira için kullandıkları şeyler, onları bırakıp kayboldu.
İngilizce:
Behold! how they lie against their own souls! But the (lie) which they invented will leave them in the lurch.
Fransızca:
Vois comment ils mentent à eux-mêmes ! Et comment les abandonnent (les associés) qu'ils inventaient !
Almanca:
Siehe, wie sie sich selbst belogen haben. Und ihnen ist abhanden gekommen, was sie zu erlügen pflegten.
Rusça:
Посмотри, как они лгут о самих себе! Но покинет их все, что они измышляли.
Arapça:
انظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَىٰ أَنفُسِهِمْ ۚ وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bak, vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler! O uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitti.
Diyanet Vakfı:
Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (tanrı diye) uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!

veminhüm mey yestemi`u ileyk. vece`alnâ `alâ ḳulûbihim ekinneten ey yefḳahûhü vefî âẕânihim vaḳrâ. veiy yerav külle âyetil lâ yü'minû bihâ. ḥattâ iẕâ câûke yücâdilûneke yeḳûlü-lleẕîne keferû in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.

Türkçe:
İçlerinden sana kulak verenler vardır; ama biz onu gereğince anlamamaları için kalplerine kılıflar geçirmiş, kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur. Tüm mucizeleri görseler de onlara inanmazlar. Nihayet sana gelip seninle çekişerek söyle derler küfre sapanlar: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir."
İngilizce:
Of them there are some who (pretend to) listen to thee; but We have thrown veils on their hearts, So they understand it not, and deafness in their ears; if they saw every one of the signs, not they will believe in them; in so much that when they come to thee, they (but) dispute with thee; the Unbelievers say: "These are nothing but tales of the ancients."
Fransızca:
Il en est parmi eux qui viennent t'écouter, cependant que Nous avons entouré de voiles leurs coeurs, qui les empêchent de comprendre (le Coran), et dans leurs oreilles est une lourdeur. Quand même ils verraient toutes sortes de preuves, ils n'y croiraient pas. Et quand ils viennent disputer avec toi, ceux qui ne croient pas disent alors : "Ce ne sont que des légendes des anciens".
Almanca:
Und manche von ihnen hören dir zu. Doch WIR haben ihre Herzen mit Bedeckung umhüllt, um ihn (den Quran) nicht zu begreifen, und ihre Ohren schwerhörig gemacht. Und selbst dann, wenn ihnen jede Aya gewahr würde, würden sie den Iman daran nicht verinnerlichen. Dann, als sie zu dir kamen, um mit dir zu disputieren, sagten diejenigen, die Kufr betrieben haben: "Dies ist doch nichts anderes als Märchen der Vorfahren!"
Rusça:
Среди них есть такие, которые слушают тебя, но Мы накинули на их сердца покрывала, чтобы они не могли понять его, и поразили их уши глухотой. Какое бы знамение они ни увидели, они все равно не уверуют в него, и поэтому, когда они приходят к тебе, чтобы препираться с тобой, неверующие говорят: "Это - всего лишь сказки древних народов".
Arapça:
وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ ۖ وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۚ وَإِن يَرَوْا كُلَّ آيَةٍ لَّا يُؤْمِنُوا بِهَا ۚ حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوكَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İçlerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz, onu anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne örtüler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Onlar, bütün delilleri görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar. Ve o kâfirler: "Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" derler.
Diyanet Vakfı:
Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kafirler sana geldiklerinde: "Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek seninle tartışırlar.

vehüm yenhevne `anhü veyen'evne `anh. veiy yühlikûne illâ enfüsehüm vemâ yeş`urûn.

Türkçe:
Hem ondan alıkoyarlar hem ondan uzaklaşırlar. Öz benliklerinden başkasını helâk etmiyorlar. Ama farkında değiller.
İngilizce:
Others they keep away from it, and themselves they keep away; but they only destroy their own souls, and they perceive it not.
Fransızca:
Ils empêchent [les gens] de s'approcher de lui et s'en écartent eux-mêmes. Ils ne feront périr qu'eux-mêmes sans s'en rendre compte.
Almanca:
Während sie davon 1 (vom Quran) abraten und sich davon abwenden. Und sie richten doch nur sich selbst zugrunde, ohne daß sie es bemerken.
Rusça:
Они удерживают других от него (прямого пути), и сами сторонятся его, однако они губят только самих себя, не ощущая этого.
Arapça:
وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْأَوْنَ عَنْهُ ۖ وَإِن يُهْلِكُونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, insanları Kur'ân'a iman etmekten menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller.
Diyanet Vakfı:
Onlar, hem insanları Peygamber'e yaklaşmaktan vazgeçirmeye çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini helak ederler.

velev terâ iẕ vuḳifû `ale-nnâri feḳâlû yâ leytenâ nüraddü velâ nükeẕẕibe biâyâti rabbinâ venekûne mine-lmü'minîn.

Türkçe:
Ah bir görsen, ateşin başında durdurulup da şöyle dediklerini: "Ne olurdu, geri gönderilsek, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden oluversek."
İngilizce:
If thou couldst but see when they are confronted with the Fire! They will say: "Would that we were but sent back! Then would we not reject the signs of our Lord, but would be amongst those who believe!"
Fransızca:
Si tu les voyais, quand ils seront placés devant le Feu. Ils diront alors : "Hélas ! Si nous pouvions être renvoyés (sur la terre), nous ne traiterions plus de mensonges les versets de notre Seigneur et nous serions du nombre des croyants".
Almanca:
Und würdest du doch nur sehen, als sie dem Feuer vorstellig wurden und dann sagten: "Würden wir doch zurückgebracht, (würden wir) die Ayat unseres HERRN nicht verleugnen und mit den Mumin sein!"
Rusça:
Если бы ты только увидел их, когда их остановят перед Огнем. Они скажут: "О, если бы нас вернули обратно! Мы не считали бы ложью знамения нашего Господа и стали бы верующими!"
Arapça:
وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: "Ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabb'imizin âyetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık" dediklerini bir görsen!
Diyanet Vakfı:
Onların ateşin karşısında durdurulup "Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!" dediklerini bir görsen!..

bel bedâ lehüm mâ kânû yuḫfûne min ḳabl. velev ruddû le`âdû limâ nühû `anhü veinnehüm lekâẕibûn.

Türkçe:
İşin doğrusu şu: Önceden gizlemekte oldukları karşılarına dikildi. Geri gönderilselerdi yasaklandıkları şeyi mutlaka yineleyeceklerdi. Doğrusu, onlar, tam yalancıdırlar.
İngilizce:
Yea, in their own (eyes) will become manifest what before they concealed. But if they were returned, they would certainly relapse to the things they were forbidden, for they are indeed liars.
Fransızca:
Mais non ! Voilà que leur apparaîtra ce qu'auparavant ils cachaient . Or, s'ils étaient rendus [à la vie terrestre], ils reviendraient sûrement à ce qui leur était interdit. Ce sont vraiment des menteurs.
Almanca:
Nein, sondern ihnen offenbarte sich das, was sie vorher zu verbergen pflegten. Und würden sie zurückgebracht, würden sie doch wiederholen, was ihnen untersagt wurde. Und gewiß, sie sind doch Lügner.
Rusça:
О нет! Им открылось то, что они скрывали прежде. Если бы их вернули обратно, то они непременно вернулись бы к тому, что им было запрещено. Воистину, они - лжецы.
Arapça:
بَلْ بَدَا لَهُم مَّا كَانُوا يُخْفُونَ مِن قَبْلُ ۖ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da ondan, yoksa geri çevrilselerdi yine menedildikleri şeyi yapmaya dönerlerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar.
Diyanet Vakfı:
Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. Eğer (dünyaya) geri gönderilseler yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar.

veḳâlû in hiye illâ ḥayâtüne-ddünyâ vemâ naḥnü bimeb`ûŝîn.

Türkçe:
Dediler ki: "Şu dünya hayatımızdan başkası yok. Biz diriltilecek de değiliz."
İngilizce:
And they (sometimes) say: "There is nothing except our life on this earth, and never shall we be raised up again."
Fransızca:
Et ils disent : " Il n'y a pour nous [d'autre vie] que celle d'ici-bas; et nous ne serons pas ressuscités".
Almanca:
Sie sagten: "Es gibt doch nur das unsere diesseitige Leben und wir werden niemals auferweckt."
Rusça:
Они говорят: "Есть только наша мирская жизнь, и мы не будем воскрешены".
Arapça:
وَقَالُوا إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki: " Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek değiliz".
Diyanet Vakfı:
Onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz, demişlerdi.

Pages

Al-Anaam—الأنعام beslemesine abone olun.