
üşdüd bihî ezrî.
Türkçe:
"Onunla sırtımı kuvvetlendir!"
İngilizce:
Add to my strength through him,
Fransızca:
accrois par lui ma force !
Almanca:
stärke mich mit ihm
Rusça:
Умножь благодаря ему силу мою
Arapça:
اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onunla arkamı kuvvetlendir.
Diyanet Vakfı:
Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir.

veeşrikhü fî emrî.
Türkçe:
"Onu işime ortak kıl!"
İngilizce:
And make him share my task:
Fransızca:
et associe-le à ma mission,
Almanca:
und beteilige ihn an meiner Angelegenheit,
Rusça:
и позволь ему разделить со мной мою миссию,
Arapça:
وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Elçilik) işimde onu bana ortak et.
Diyanet Vakfı:
Ve onu işime ortak kıl.

key nüsebbiḥake keŝîrâ.
Türkçe:
"Taki seni çokça tespih edelim!"
İngilizce:
That we may celebrate Thy praise without stint,
Fransızca:
afin que nous Te glorifions beaucoup,
Almanca:
damit wir Dich 2 viel lobpreisen
Rusça:
чтобы мы славили Тебя многократно
Arapça:
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki seni çok tesbih edelim.
Diyanet Vakfı:
Böylece seni bol bol tesbih edelim.

veneẕkürake keŝîrâ.
Türkçe:
"Seni çokça analım!"
İngilizce:
And remember Thee without stint:
Fransızca:
et que nous T'invoquions beaucoup.
Almanca:
und dir viel gedenken.
Rusça:
и поминали Тебя многократно.
Arapça:
وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Seni çok analım.
Diyanet Vakfı:
Ve çok çok analım seni.

inneke künte binâ beṣîrâ.
Türkçe:
"Kuşkusuz sen, bizi görmektesin."
İngilizce:
For Thou art He that (ever) regardeth us.
Fransızca:
Et Toi, certes, Tu es Très Clairvoyant sur nous".
Almanca:
Gewiß, DU bist uns immer allsehend."
Rusça:
Воистину, Ты видишь нас".
Arapça:
إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphe yok ki sen bizi görüp duruyorsun."
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz sen bizi görmektesin.

ḳâle ḳad ûtîte sü'leke yâ mûsâ.
Türkçe:
Buyurdu: "İstediğin sana verildi, ey Mûsa!"
İngilizce:
(Allah) said: "Granted is thy prayer, O Moses!"
Fransızca:
[Allah] dit : "Ta demande est exaucée, ô Moïse.
Almanca:
ER sagte: "Bereits wurde dir deine Bitte gewährt, Musa!"
Rusça:
Он сказал: "О Муса (Моисей)! Ты уже получил то, что попросил.
Arapça:
قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah buyurdu: "Ey Musa! Dilediğin (şeyler) sana verildi."
Diyanet Vakfı:
Allah: Ey Musa! dedi, istediğin sana verildi.

veleḳad menennâ `aleyke merraten uḫrâ.
Türkçe:
"Yemin olsun, sana bir kez daha lütufta bulunmuştuk."
İngilizce:
And indeed We conferred a favour on thee another time (before).
Fransızca:
Et Nous t'avons déjà favorisé une première fois,
Almanca:
Und gewiß, bereits erwiesen WIR dir ein anderes Mal Wohltaten,
Rusça:
Мы и прежде оказывали тебе милость,
Arapça:
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
And olsun biz, sana diğer bir defa daha ihsan etmiştik
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.

iẕ evḥaynâ ilâ ümmike mâ yûḥâ.
Türkçe:
Hani, annene vahyedileni şöyle vahyetmiştik:
İngilizce:
Behold! We sent to thy mother, by inspiration, the message:
Fransızca:
lorsque Nous révélâmes à ta mère ce qui fut révélé :
Almanca:
als WIR deiner Mutter Wahy zuteil werden ließen von dem, was als Wahy erteilt wird:
Rusça:
когда внушили твоей матери откровение:
Arapça:
إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّكَ مَا يُوحَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir vakit ilham edilmesi gereken (ancak ilham ile bilinebilen) şu ilhamı annene verdik:
Diyanet Vakfı:
Bir zaman, vahyedilecek şeyi annene (şöyle) vahyetmiştik:

eni-ḳẕifîhi fi-ttâbûti faḳẕifîhi fi-lyemmi felyülḳihi-lyemmü bissâḥili ye'ḫuẕhü `adüvvül lî ve`adüvvul leh. veelḳaytü `aleyke meḥabbetem minnî. velituṣne`a `alâ `aynî.
Türkçe:
"Onu tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi bıraktım ki, gözümün önünde yetiştirilesin."
İngilizce:
Throw (the child) into the chest, and throw (the chest) into the river: the river will cast him up on the bank, and he will be taken up by one who is an enemy to Me and an enemy to him': But I cast (the garment of) love over thee from Me: and (this) in order that thou mayest be reared under Mine eye.
Fransızca:
"Mets-le dans le coffret, puis jette celui-ci dans les flots pour qu'ensuite le fleuve le lance sur la rive; un ennemi à Moi et à lui le prendra". Et J'ai répandu sur toi une affection de Ma part , afin que tu sois élevé sous Mon oeil.
Almanca:
"Lege ihn in die Holzkiste, dann wirf sie in den Fluß, dann wird der Fluß sie ans Ufer spülen, dann nimmt ihn ein Feind von Mir und ein Feind von ihm." Und ICH machte dich beliebt und damit du unter Meiner Aufsicht erzogen wirst.
Rusça:
"Положи его в сундук и пусти его по реке, и река выбросит его на берег. Его подберет Мой враг и его враг". Я одарил тебя Своей любовью, и тебя взрастили у Меня на Глазах.
Arapça:
أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ ۚ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu (Musa'yı) tabut içine koy da denize bırak. Deniz de onu sahile atsın. Onu hem bana düşman, hem ona düşman olan biri alsın. Bir de benim gözetimim altında yetiştirilmen için, üzerine katımdan bir sevgi bırakmıştım. (Ey Musa!)
Diyanet Vakfı:
Musa'yı sandığa koy; sonra onu denize (Nil'e) bırak; deniz onu kıyıya atsın da, benim düşmanım ve onun düşmanı olan biri onu alsın. (Ey Musa! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim.

iẕ temşî uḫtüke feteḳûlü hel edüllüküm `alâ mey yekfülüh. feraca`nâke ilâ ümmike key teḳarra `aynühâ velâ taḥzen. veḳatelte nefsen fenecceynâke mine-lgammi vefetennâke fütûnâ. felebiŝte sinîne fî ehli medyene ŝümme ci'te `alâ ḳaderiy yâ mûsâ.
Türkçe:
"Hani, kızkardeşin gidiyor, şöyle diyordu: 'Onun bakımını üstlenecek kişiyi size göstereyim mi?' Nihayet, seni annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık. Seni iyice bir imtihana çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra, belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Mûsa!"
İngilizce:
Behold! thy sister goeth forth and saith, 'shall I show you one who will nurse and rear the (child)?' So We brought thee back to thy mother, that her eye might be cooled and she should not grieve. Then thou didst slay a man, but We saved thee from trouble, and We tried thee in various ways. Then didst thou tarry a number of years with the people of Midian. Then didst thou come hither as ordained, O Moses!
Fransızca:
Et voilà que ta sur (te suivait en) marchant et disait : "Puis-je vous indiquer quelqu'un qui se chargera de lui ? " Ainsi, Nous te rapportâmes à ta mère afin que son oeil se réjouisse et qu'elle ne s'afflige plus. Tu tuas ensuite un individu; Nous te sauvâmes des craintes qui t'oppressaient; et Nous t'imposâmes plusieurs épreuves. Puis tu demeuras des années durant chez les habitants de Madyan. Ensuite tu es venu, ô Moïse, conformément à un décret.
Almanca:
(Und erinnere daran), als deine Schwester vorbeiging und sagte: "Soll ich euch jemanden zeigen, der ihn betreuen kann?" Dann brachten WIR dich zu deiner Mutter zurück, damit sie fröhlich und nicht traurig wird. Und du hast einen Menschen getötet, dann retteten WIR dich von der Betrübnis und ließen dich mehreren Fitnas unterziehen, dann bist du (einige) Jahre bei den Leuten von Madyan geblieben. Dann kamst du der Bestimmung nach, Musa!
Rusça:
Твоя сестра пришла и сказала: "Не указать ли вам на того, кто будет заботиться о нем?" Мы вернули тебя к твоей матери, чтобы порадовался ее взор и чтобы она не горевала. Ты убил человека, и Мы спасли тебя от скорби и подвергли тебя тяжелому испытанию. О Муса (Моисей)! Ты пробыл многие годы среди жителей Мадьяна, а теперь вернулся в срок.
Arapça:
إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ مَن يَكْفُلُهُ ۖ فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ ۚ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا ۚ فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَا مُوسَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani kız kardeşin (Firavun'un sarayına) giderek: "Ona bakacak birini size buluvereyim mi? diyordu. Böylece seni tekrar annene verdik ki, gözü aydın olsun da kederlenmesin. Hem sen, bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık. Seni çeşitli musibetlerle imtihan ettik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra ey Musa! Belli bir çağa (peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa) geldin.
Diyanet Vakfı:
Hani, kız kardeşin gidip "Ona bakacak birini size bulayım mı?" diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!
Pages
