
ḳul sîrû fi-l'arḍi ŝümme-nżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmükeẕẕibîn.
Türkçe:
Şunu söyle: Dolaşın yeryüzünde de bakın nasıl olmuş gerçeği yalanlayanların sonu!
İngilizce:
Say: "Travel through the earth and see what was the end of those who rejected Truth."
Fransızca:
Dis : "Parcourez la terre et regardez ce qu'il est advenu de ceux qui traitaient la vérité de mensonge".
Almanca:
Sag: "Geht auf der Erde umher, dann seht, wie das Anschließende von den Leugnenden war."
Rusça:
Скажи: "Постранствуйте по земле и посмотрите, каким был конец тех, которые сочли ложью истину".
Arapça:
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!".
Diyanet Vakfı:
De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra (peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın!

ḳul limem mâ fi-ssemâvâti vel'arḍ. ḳul lillâh. ketebe `alâ nefsihi-rraḥmeh. leyecme`anneküm ilâ yevmi-lḳiyâmeti lâ raybe fîh. elleẕîne ḫasirû enfüsehüm fehüm lâ yü'minûn.
Türkçe:
Sor: "Kimindir gökler ve yer?" Cevap ver: "Allah'ındır." O Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde bir araya mutlaka toplayacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler.
İngilizce:
Say: "To whom belongeth all that is in the heavens and on earth?" Say: "To Allah. He hath inscribed for Himself (the rule of) Mercy. That He will gather you together for the Day of Judgment, there is no doubt whatever. It is they who have lost their own souls, that will not believe.
Fransızca:
Dis : "A qui appartient ce qui est dans les cieux et la terre ? " Dis : "A Allah ! " Il S'est à Lui-même prescrit la miséricorde . Il vous rassemblera, certainement, au Jour de la Résurrection : il n'y a pas de doute là-dessus. Ceux qui font leur propre perte sont ceux qui ne croient pas.
Almanca:
Sag: "Wem gehört das, was in den Himmeln und auf Erden ist?" Sag: "ALLAH!" ER hat Sich Selbst der Gnade verpflichtet. ER wird euch doch noch zu einem Tag der Auferstehung versammeln, an dem es keinerlei Zweifel gibt. Diejenigen, die sich selbst zum Scheitern gebracht haben, diese werden den Iman nicht verinnerlichen.
Rusça:
Скажи: "Кому принадлежит то, что на небесах и на земле?" Скажи: "Аллаху! Он предписал Себе милосердие. Он непременно соберет вас вместе в День воскресения, в котором нет сомнения. Те, которые потеряли самих себя, никогда не уверуют".
Arapça:
قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ قُل لِّلَّهِ ۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ۚ لَيَجْمَعَنَّكُمْ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ ۚ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" "Allah'ındır" de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.
Diyanet Vakfı:
(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. "Allah'ındır" de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı. Sizi, varlığında şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Kendilerini ziyana sokanlar var ya işte onlar inanmazlar.

velehû mâ sekene fi-lleyli vennehâr. vehüve-ssemî`u-l`alîm.
Türkçe:
Gecenin ve gündüzün içinde yer alan her şey O'nundur. O, Semî'dir, her şeyi duyar; Alîm'dir, her şeyi bilir.
İngilizce:
To him belongeth all that dwelleth (or lurketh) in the night and the day. For he is the one who heareth and knoweth all things."
Fransızca:
Et à Lui tout ce qui réside dans la nuit et le jour. C'est Lui qui est l'Audient, l'Omniscient.
Almanca:
Und Ihm gehört alles, was während der Nacht und des Tages ruht. Und ER ist Der Allhörende, Der Allwissende.
Rusça:
Ему принадлежит все, что покоится днем и ночью, и Он - Слышащий, Знающий.
Arapça:
۞ وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gecede, gündüzde barınan her şey O'nundur. O, işitendir, bilendir.
Diyanet Vakfı:
Gecede ve gündüzde barınan her şey O'nundur. O her şeyi işitendir, bilendir.

ḳul egayra-llâhi etteḫiẕü veliyyen fâṭiri-ssemâvâti vel'arḍi vehüve yuṭ`imü velâ yuṭ`am. ḳul innî ümirtü en ekûne evvele men esleme velâ tekûnenne mine-lmüşrikîn.
Türkçe:
De ki: "Göklerin ve yerin Fâtır'ı olan o yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah'tan başkasını mı velî edineyim?" De ki: "Bana, İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçenlerin ilki olmam emredildi." Ve sakın şirke sapanlardan olma!
İngilizce:
Say: "Shall I take for my protector any other than Allah, the Maker of the heavens and the earth? And He it is that feedeth but is not fed." Say: "Nay! but I am commanded to be the first of those who bow to Allah (in Islam), and be not thou of the company of those who join gods with Allah."
Fransızca:
Dis : "Devais-je prendre pour allié autre qu'Allah, le Créateur des cieux et de la terre ? C'est Lui qui nourrit et personne ne Le nourrit. Dis : "On m'a commandé d'être le premier à me soumettre ". Et ne sois jamais du nombre des associateurs.
Almanca:
Sag: "Soll ich etwa einen anderen als Wali anstelle von ALLAH nehmen, Dem Schöpfer der Himmel und der Erde, Der zu speisen gibt, während ER nicht gespeist wird?!" Sag: "Gewiß, mir wurde geboten, der Erste zu sein, der den Islam annahm." Und gehöre nicht zu den Muschrik!
Rusça:
Скажи: "Неужели я возьму своим покровителем кого-либо, кроме Аллаха, Творца небес и земли? Он кормит, а Его не кормят". Скажи: "Мне велено быть первым из тех, кто покорился". Не будь же в числе многобожников.
Arapça:
قُلْ أَغَيْرَ اللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيًّا فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُ ۗ قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ ۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen Allah'tan başka dost mu tutayım?" "Ben İslâm olanların ilki olmakla emrolundum" de ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma.
Diyanet Vakfı:
De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim! De ki: Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi).

ḳul innî eḫâfü in `aṣaytü rabbî `aẕâbe yevmin `ażîm.
Türkçe:
Şunu da söyle: "Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım ben."
İngilizce:
Say: "I would, if I disobeyed my Lord, indeed have fear of the penalty of a Mighty Day.
Fransızca:
Dis : "Je crains, si je désobéis à mon Seigneur, le châtiment d'un jour redoutable ".
Almanca:
Sag: "Gewiß, ich fürchte, sollte ich meinem HERRN widersprechen, die Peinigung eines gewaltigen Tages."
Rusça:
Скажи: "Я боюсь, что если я ослушаюсь моего Господа, то меня постигнут мучения в Великий день".
Arapça:
قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım".
Diyanet Vakfı:
De ki: Ben, Rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.

mey yuṣraf `anhü yevmeiẕin feḳad raḥimeh. veẕâlike-lfevzü-lmübîn.
Türkçe:
Kendisinden azap uzaklaştırılana o gün rahmet etmiştir. İşte açık kurtuluş budur.
İngilizce:
On that day, if the penalty is averted from any, it is due to Allah's mercy; And that would be (Salvation), the obvious fulfilment of all desire.
Fransızca:
En ce jour, quiconque est épargné, c'est qu'[Allah] lui a fait miséricorde, Et voilà le succès éclatant.
Almanca:
Wer davon an diesem Tag verschont wird, dem hat ER bereits Gnade erwiesen. Und dies ist der überragende Gewinn.
Rusça:
Тот, кто будет отвращен от них (мучений) в тот день, того Он помиловал. Это будет очевидное преуспеяние.
Arapça:
مَّن يُصْرَفْ عَنْهُ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمَهُ ۚ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün kimden azab giderilirse, kuşkusuz Allah ona rahmet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.
Diyanet Vakfı:
O gün kim azaptan kurtarılırsa, gerçekten Allah onu esirgemiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.

veiy yemseske-llâhü biḍurrin felâ kâşife lehû illâ hû. veiy yemseske biḫayrin fehüve `alâ külli şey'in ḳadîr.
Türkçe:
Allah sana bir keder dokundurursa, onu O'ndan başka açacak yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa, O, her şey üzerinde güç sahibidir.
İngilizce:
If Allah touch thee with affliction, none can remove it but He; if He touch thee with happiness, He hath power over all things.
Fransızca:
Et si Allah fait qu'un malheur te touche, nul autre que Lui ne peut l'enlever. Et s'Il fait qu'un bonheur te touche... c'est qu'Il est Omnipotent.
Almanca:
Sollte ALLAH dich von einem Unglück treffen lassen, so wird keiner es beheben können außer Ihm. Und sollte ER dich von Gutem treffen lassen, so ist ER über alles allmächtig.
Rusça:
Если Аллах коснется тебя бедой, то никто не сможет избавить от нее, кроме Него. Если же Он коснется тебя благом, то ведь Он способен на всякую вещь.
Arapça:
وَإِن يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ ۖ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.
Diyanet Vakfı:
Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). Şüphesiz O herşeye kadirdir.

vehüve-lḳâhiru fevḳa `ibâdih. vehüve-lḥakîmü-lḫabîr.
Türkçe:
Ve kulları üzerinde hüküm ve egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Tüm hikmetlerin kaynağıdır O. Her şeyden haberdardır.
İngilizce:
He is the irresistible, (watching) from above over His worshippers; and He is the Wise, acquainted with all things.
Fransızca:
C'est Lui Dominateur Suprême sur Ses serviteurs; c'est Lui le Sage, le Parfaitement Connaisseur.
Almanca:
Und ER ist Der Herrschende über Seine Diener. Und ER ist Der Allweise, Der Allkundige.
Rusça:
Он - Одолевающий и находится над Своими рабами. Он - Мудрый, Ведающий.
Arapça:
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, kullarının üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.
Diyanet Vakfı:
O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.

ḳul eyyü şey'in ekberu şehâdeten. ḳuli-llâhü şehîdüm beynî vebeyneküm veûḥiye ileyye hâẕe-lḳur'ânü liünẕiraküm bihî vemem belag. einneküm leteşhedûne enne me`a-llâhi âliheten uḫrâ. ḳul lâ eşhed. ḳul innemâ hüve ilâhüv vâḥidüv veinnenî berîüm mimmâ tüşrikûn.
Türkçe:
Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur'an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah'ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?" De ki: "Ben buna tanıklık etmiyorum." De ki: "O, sadece tek bir tanrıdır! Ve ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım!"
İngilizce:
Say: "What thing is most weighty in evidence?" Say: "Allah is witness between me and you; This Qur'an hath been revealed to me by inspiration, that I may warn you and all whom it reaches. Can ye possibly bear witness that besides Allah there is another Allah?" Say: "Nay! I cannot bear witness!" Say: "But in truth He is the one Allah, and I truly am innocent of (your blasphemy of) joining others with Him."
Fransızca:
Dis : "Qu'y a-t-il de plus grand en fait de témoignage ? " Dis : " Allah est témoin entre moi et vous; et ce Coran m'a été révélé pour que je vous avertisse, par sa voie, vous et tous ceux qu'il atteindra." Est-ce vous vraiment qui attestez qu'il y ait avec Allah d'autres divinités ? Dis : "Je n'atteste pas". Dis [aussi]: "Il n'y a qu'une Divinité Unique. Et moi, je désavoue ce que vous (Lui) associez".
Almanca:
Sag: "Was wäre das von noch bedeutenderer Bezeugung (meiner Prophetenschaft)?" Sag: "ALLAH ist der Bezeugende zwischen mir und euch. Und dieser Quran wurde mir durch Wahy zuteil, damit ich euch mit ihm ermahne sowie diejenigen, die von ihm Kenntnis haben. Bezeugt ihr etwa neben ALLAH noch zusätzliche Götter?!" Sag: "Ich bezeuge es nicht. ER ist gewiß nur ein einziger Gott, und gewiß, ich sage mich los von dem, was ihr an Schirk betreibt."
Rusça:
Скажи: "Чье свидетельство является самым важным?" Скажи: "Аллах - Свидетель между мною и вами. Этот Коран дан мне в откровение, чтобы я предостерег посредством него вас и тех, до кого он дойдет. Неужели вы действительно свидетельствуете, что наряду с Аллахом существуют другие боги?" Скажи: "Я не свидетельствую об этом". Скажи: "Он является Единственным Богом, и я не причастен к тому, что вы приобщаете в сотоварищи".
Arapça:
قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادَةً ۖ قُلِ اللَّهُ ۖ شَهِيدٌ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۚ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا الْقُرْآنُ لِأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ ۚ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللَّهِ آلِهَةً أُخْرَىٰ ۚ قُل لَّا أَشْهَدُ ۚ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?". De ki: "Allah, benimle sizin aranızda şahittir ve bana bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla hem sizi, hem de sizden sonra kendisine ulaşan herkesi uyarayım. Allah'la beraber başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten şahitlik eder misiniz?" De ki: "Ben buna şahitlik etmem". "O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve gerçekten ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım"de.
Diyanet Vakfı:
De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: (Hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: "Ben buna şahitlik etmem." "O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım" de.

elleẕîne âteynâhümü-lkitâbe ya`rifûnehû kemâ ya`rifûne ebnâehüm. elleẕîne ḫasirû enfüsehüm fehüm lâ yü'minûn.
Türkçe:
O kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirler. Ama öz benliklerini hüsrana uğratan bunlar, iman etmezler.
İngilizce:
Those to whom We have given the Book know this as they know their own sons. Those who have lost their own souls refuse therefore to believe.
Fransızca:
Ceux à qui Nous avons donné le Livre reconnaissent (le Messager Muhammad) comme ils reconnaissent leurs propres enfants. Ceux qui font leur propre perte sont ceux qui ne croient pas.
Almanca:
Diejenigen, denen WIR die Schrift zuteil werden ließen, kennen ihn (den Gesandten), wie sie ihre eigenen Kinder kennen. Diejenigen, die sich selbst zum Scheitern brachten, diese werden den Iman nicht verinnerlichen
Rusça:
Те, кому Мы даровали Писание, знают его, как знают своих сыновей. Те, которые потеряли самих себя, никогда не уверуют.
Arapça:
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ أَبْنَاءَهُمُ ۘ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, Peygamber'i, kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler. Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.
Diyanet Vakfı:
Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Resulullah'ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar.
Pages
