002. Bakara - (İnek) Al-Baqara -- البقرة

veiẕ vâ`adnâ mûsâ erbe`îne leyleten ŝümme-tteḫaẕtümü-l`icle mim ba`dihî veentüm żâlimûn.

Türkçe:
Ve Mûsa ile kırk gece için sözleşmiştik de siz bunun ardından buzağıyı tanrı edinmiştiniz. Zulme sapmıştınız siz.
İngilizce:
And remember We appointed forty nights for Moses, and in his absence ye took the calf (for worship), and ye did grievous wrong.
Fransızca:
Et [rappelez-vous], lorsque Nous donnâmes rendez-vous à Moïse pendant quarante nuits ! .. Puis en son absence vous avez pris le Veau pour idole alors que vous étiez injustes (à l'égard de vous mêmes en adorant autre qu'Allah).
Almanca:
Und (erinnere daran), als WIR Musa ein Versprechen für vierzig Tage gaben, dann nahmt ihr euch das Kalb (als Götzen) in dessen (Abwesenheit) , während ihr Unrecht-Begehende wart.
Rusça:
Вот Мы определили Мусе (Моисею) сорок дней, а после его ухода вы стали поклоняться тельцу, будучи беззаконниками.
Arapça:
وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَىٰ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasından buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.
Diyanet Vakfı:
Musa'ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.

ŝümme `afevnâ `anküm mim ba`di ẕâlike le`alleküm teşkürûn.

Türkçe:
Belki şükredersiniz diye bunun ardından da sizi affetmiştik..
İngilizce:
Even then We did forgive you; there was a chance for you to be grateful.
Fransızca:
Mais en dépit de cela Nous vous pardonnâmes, afin que vous reconnaissiez (Nos bienfaits à votre égard).
Almanca:
Dann vergaben WIR es euch danach, damit ihr euch dankbar erweist.
Rusça:
После этого Мы простили вас, - быть может, вы будете благодарны.
Arapça:
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنكُم مِّن بَعْدِ ذَٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra yine de sizi affettik, artık şükretmeniz gerekiyordu.
Diyanet Vakfı:
O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.

veiẕ âteynâ mûse-lkitâbe velfürḳâne le`alleküm tehtedûn.

Türkçe:
İyiye ve güzele yol bulursunuz ümidiyle Mûsa'ya Kitap'ı ve furkanı/hakla bâtılı ayıran mesajı vermiştik.
İngilizce:
And remember We gave Moses the Scripture and the Criterion (Between right and wrong): There was a chance for you to be guided aright.
Fransızca:
Et [rappelez-vous], lorsque Nous avons donné à Moïse le Livre et le Discernement afin que vous soyez guidés.
Almanca:
Und (erinnere daran), als WIR Musa die Schrift und Al-furqan zuteil werden ließen, damit ihr Rechtleitung findet,
Rusça:
Вот Мы даровали Мусе (Моисею) Писание и различение, - быть может, вы последуете прямым путем.
Arapça:
وَإِذْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, doğru yolda gidesiniz.
Diyanet Vakfı:
Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile batılı ayıran hükümleri verdik.

veiẕ ḳâle mûsâ liḳavmihî yâ ḳavmi inneküm żalemtüm enfüseküm bittiḫâẕikümü-l`icle fetûbû ilâ bâriiküm faḳtülû enfüseküm. ẕâliküm ḫayrul leküm `inde bâriiküm. fetâbe `aleyküm. innehû hüve-ttevvâbü-rraḥîm.

Türkçe:
Hani, Mûsa, toplumuna demişti ki: "Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri'inize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi kabul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok kabul edendir, rahmeti sonsuz olandır."
İngilizce:
And remember Moses said to his people: "O my people! Ye have indeed wronged yourselves by your worship of the calf: So turn (in repentance) to your Maker, and slay yourselves (the wrong-doers); that will be better for you in the sight of your Maker." Then He turned towards you (in forgiveness): For He is Oft-Returning, Most Merciful.
Fransızca:
Et [rappelez-vous], lorsque Moïse dit à son peuple : "ô mon peuple, certes vous vous êtes fait du tort à vous-mêmes en prenant le Veau pour idole. Revenez donc à votre Créateur; puis, tuez donc les coupables vous-mêmes : ce serait mieux pour vous, auprès de votre Créateur" ! ... C'est ainsi qu'Il agréa votre repentir; car c'est Lui, certes, le Repentant et le Miséricordieux !
Almanca:
und als Musa seinen Leuten sagte: "Meine Leute! Zweifelsohne habt ihr euch selbst durch eure Annahme des Kalbes Unrecht angetan, so bereut vor eurem Schöpfer und tötet euch selbst. Dies ist besser für euch bei eurem Schöpfer." Dann vergab ER euch. Gewiß, ER ist Der äußerst Reue-Annehmende, Der Allgnädige.
Rusça:
Вот сказал Муса (Моисей) своему народу: "О мой народ! Вы были несправедливы к себе, когда стали поклоняться тельцу. Покайтесь перед своим Создателем и убейте сами себя (пусть невинные убьют беззаконников). Так будет лучше для вас перед вашим Создателем". Затем Он принял ваши покаяния. Воистину, Он - Принимающий покаяния, Милосердный.
Arapça:
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُم بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُوا إِلَىٰ بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُوا أَنفُسَكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlânız katında sizin için hayırlıdır, böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o Tevvab ve Rahîm'dir.
Diyanet Vakfı:
Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tevbenizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp tevbeleri kabul eden ancak O'dur.

veiẕ ḳultüm yâ mûsâ len nü'mine leke ḥattâ nera-llâhe cehraten feeḫaẕetkümu-ṣṣâ`iḳatü veentüm tenżurûn.

Türkçe:
Siz şunu da söylemiştiniz: "Ey Mûsa! Biz, Allah'ı apaçık görmedikçe sana asla inanmayacağız." Bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz.
İngilizce:
And remember ye said: "O Moses! We shall never believe in thee until we see Allah manifestly," but ye were dazed with thunder and lighting even as ye looked on.
Fransızca:
Et [rappelez-vous], lorsque vous dites : " ô Moïse, nous ne te croirons qu'après avoir vu Allah clairement" ! ... Alors la foudre vous saisit tandis que vous regardiez.
Almanca:
Und (erinnere daran), als ihr zu Musa gesagt habt: "Wir werden dir nicht glauben, bis wir ALLAH offenkundig sehen." Dann traf euch der Blitz, während ihr zugeschaut habt.
Rusça:
Вот вы сказали: "О Муса (Моисей)! Мы не поверим тебе, пока не увидим Аллаха открыто". Вас поразила молния (или постигла гибель), тогда как вы наблюдали за этим.
Arapça:
وَإِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسَىٰ لَن نُّؤْمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى اللَّهَ جَهْرَةً فَأَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı açıkça görmedikçe senin sözünle asla inanmayacağız." demiştiniz de bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı ve siz de bakakalmıştınız.
Diyanet Vakfı:
Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı.

ŝümme be`aŝnâküm mim ba`di mevtiküm le`alleküm teşkürûn.

Türkçe:
Sonra, ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki, şükredebilesiniz.
İngilizce:
Then We raised you up after your death: Ye had the chance to be grateful.
Fransızca:
Puis Nous vous ressuscitâmes après votre mort afin que vous soyez reconnaissants.
Almanca:
Dann erweckten WIR euch nach eurem Tod, damit ihr euch dankbar erweist,
Rusça:
Затем Мы воскресили вас после смерти, - быть может, вы будете благодарны.
Arapça:
ثُمَّ بَعَثْنَاكُم مِّن بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından yeniden diriltmiştik.
Diyanet Vakfı:
Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.

veżallelnâ `aleykümü-lgamâme veenzelnâ `aleykümü-lmenne vesselvâ. külû min ṭayyibâti mâ razaḳnâküm. vemâ żalemûnâ velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.

Türkçe:
Ve bulutu üstünüze gölgelik yaptık ve size kudret helvasıyla bıldırcın indirdik: "Rızık olarak size verdiklerimizin, en temizlerinden yiyin." dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, onlar kendi benliklerine zulmetmekteydiler.
İngilizce:
And We gave you the shade of clouds and sent down to you Manna and quails, saying: "Eat of the good things We have provided for you:" (But they rebelled); to us they did no harm, but they harmed their own souls.
Fransızca:
Et Nous vous couvrîmes de l'ombre d'un nuage, et fîmes descendre sur vous la manne et les cailles : - "Mangez des délices que Nous vous avons attribués ! " - Ce n'est pas à Nous qu'ils firent du tort, mais ils se firent tort à eux-mêmes.
Almanca:
und beschatteten euch mit Wolken und schickten euch Al-mann und As-salwa . Esst von den Tay-yibat dessen, was WIR euch als Rizq gewährten! Doch nicht gegen Uns begingen sie Unrecht, sondern sie pflegten gegen sich selbst Unrecht zu begehen.
Rusça:
Мы осенили вас облаками и ниспослали вам манну и перепелов: "Вкушайте блага, которыми Мы наделили вас". Они не были несправедливы по отношению к Нам - они поступали несправедливо по отношению к себе.
Arapça:
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَأَنزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَىٰ ۖ كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ ۖ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik ve "Verdiğimiz güzel nimetlerden yeyiniz" (dedik). Hakikatta onlar bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.

veiẕ ḳulne-dḫulû hâẕihi-lḳaryete fekülû minhâ ḥayŝü şi'tüm ragadev vedḫulü-lbâbe süccedev veḳûlû ḥiṭṭatün nagfir leküm ḫaṭâyâküm. vesenezîdü-lmuḥsinîn.

Türkçe:
Şöyle demiştik: "Girin şu kente; orada, dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Kapıdan secde ederek girin ve 'Affet bizi!' deyin ki, hatalarınızı bağışlayalım. Biz güzel davranıp, güzellik üretenlere daha fazlasını da veririz."
İngilizce:
And remember We said: "Enter this town, and eat of the plenty therein as ye wish; but enter the gate with humility, in posture and in words, and We shall forgive you your faults and increase (the portion of) those who do good."
Fransızca:
Et [rappelez-vous], lorsque Nous dîmes : "Entrez dans cette ville, et mangez-y à l'envie où il vous plaira; mais entrez par la porte en vous prosternant et demandez la "rémission" (de vos péchés); Nous vous pardonnerons vos fautes si vous faites cela et donnerons davantage de récompense pour les bienfaisants.
Almanca:
Und (erinnere daran), als WIR sagten: "Tretet ein in diese Ortschaft und esst darin allerorts, wo ihr wollt, reichlich. Und tretet ein durch das Tor Sudschudvollziehend und sagt: "Entlastung!" Dann vergeben WIR euch eure Verfehlungen und WIR werden die Muhsin noch mehr gewinnen lassen."
Rusça:
Вот Мы сказали: "Войдите в этот город и ешьте вволю, где пожелаете. Войдите во врата, поклонившись, и скажите: "Прости нас!" Мы простим ваши прегрешения и приумножим награду творящим добро".
Arapça:
وَإِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هَٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَّغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْ ۚ وَسَنَزِيدُ الْمُحْسِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir zamanlar "Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve "hıtta" (bizi bağışla!) deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız" dedik.
Diyanet Vakfı:
(İsrailoğullarına:) Bu kasabaya girin, orada bulunanlardan dilediğiniz şekilde bol bol yeyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) "Hıtta!" (Ya Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz, demiştik.

febeddele-lleẕîne żalemû ḳavlen gayra-lleẕî ḳîle lehüm feenzelnâ `ale-lleẕîne żalemû riczem mine-ssemâi bimâ kânû yefsüḳûn.

Türkçe:
Ne var ki zulme sapanlar, bir sözü kendilerine söylenmiş olandan başkasıyla değiştirdiler. Bunun üzerine biz, bu zalimler üstüne, ürettikleri kötülüklere karşılık olarak gökten bir pislik indirdik.
İngilizce:
But the transgressors changed the word from that which had been given them; so We sent on the transgressors a plague from heaven, for that they infringed (Our command) repeatedly.
Fransızca:
Mais, à ces paroles, les pervers en substituèrent d'autres, et pour les punir de leur fourberie Nous leur envoyâmes du ciel un châtiment avilissant.
Almanca:
Dennoch tauschten diejenigen, die Unrecht begingen, ein Wort gegen das aus, das ihnen nicht gesagt wurde, dann schickten WIR über diejenigen, die Unrecht begingen, Peinigung vom Himmel für das, was sie an Fisq zu betreiben pflegten.
Rusça:
Беззаконники заменили сказанное им слово другим, и Мы ниспослали на беззаконников наказание с неба за то, что они поступали нечестиво.
Arapça:
فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَنزَلْنَا عَلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِّنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için o zalimlere murdar bir azap indirdik.
Diyanet Vakfı:
Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik.

veiẕi-stesḳâ mûsâ liḳavmihî feḳulne-ḍrib bi`aṣâke-lḥacer. fenfecerat minhü-ŝnetâ `aşrate `aynâ. ḳad `alime küllü ünâsim meşrabehüm. külû veşrabû mir rizḳi-llâhi velâ ta`ŝev fi-l'arḍi müfsidîn.

Türkçe:
Bir zamanlar Mûsa, toplumu için su istemişti de biz, "Değneğinle şu taşa vur!" demiştik. Taştan hemen oniki göze fışkırmıştı. Her bölük insan kendilerine özgü su kaynağını bilmişti. "Allah'ın rızkından yiyin, için; yeryüzünde bozgunculuk yaparak şuna buna saldırmayın." demiştik.
İngilizce:
And remember Moses prayed for water for his people; We said: "Strike the rock with thy staff." Then gushed forth therefrom twelve springs. Each group knew its own place for water. So eat and drink of the sustenance provided by Allah, and do no evil nor mischief on the (face of the) earth.
Fransızca:
Et [rappelez-vous], quand Moïse demanda de l'eau pour désaltérer son peuple, c'est alors que Nous dîmes : "Frappe le rocher avec ton bâton." Et tout d'un coup, douze sources en jaillirent, et certes, chaque tribu sut où s'abreuver ! - "Mangez et buvez de ce qu'Allah vous accorde; et ne semez pas de troubles sur la terre comme des fauteurs de désordre".
Almanca:
Und (erinnere daran), als Musa für seine Leute um Wasser bat, dann sagten WIR: "Schlage mit deinem Stock an den Felsen!" Dann entsprangen daraus zwölf Quellen, bereits kennt jede Gruppe ihre Trinkstelle. Esst und trinkt von ALLAHs Rizq und übertreibt nicht auf Erden als Verderben-Anrichtende!
Rusça:
Вот Муса (Моисей) попросил питья для своего народа, и Мы сказали: "Ударь своим посохом по камню". Из него забили двенадцать ключей, и все люди узнали, где им надлежит пить. Ешьте и пейте из того, чем наделил Аллах, и не творите на земле зла, распространяя нечестие!
Arapça:
۞ وَإِذِ اسْتَسْقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ فَقُلْنَا اضْرِب بِّعَصَاكَ الْحَجَرَ ۖ فَانفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًا ۖ قَدْ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٍ مَّشْرَبَهُمْ ۖ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِن رِّزْقِ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de "asanla taşa vur!" demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk ve saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.
Diyanet Vakfı:
Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona: Değneğinle taşa vur! demiştik. Derhal (taştan) oniki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi. (Onlara:) Allah'ın rızkından yeyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin, dedik.

Pages

002. Bakara - (İnek) Al-Baqara -- البقرة beslemesine abone olun.