002. Bakara - (İnek) Al-Baqara -- البقرة

ve`alleme âdeme-l'esmâe küllehâ ŝümme `araḍahüm `ale-lmelâiketi feḳâle embiûnî biesmâi hâülâi in küntüm ṣâdiḳîn.

Türkçe:
Ve Âdem'e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: "Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz."
İngilizce:
And He taught Adam the names of all things; then He placed them before the angels, and said: "Tell me the names of these if ye are right."
Fransızca:
Et Il apprit à Adam tous les noms (de toutes choses), puis Il les présenta aux Anges et dit : "Informez-Moi des noms de ceux-là, si vous êtes véridiques ! " (dans votre prétention que vous êtes plus méritants qu'Adam).
Almanca:
Und ER lehrte Adam alle Namen, dann führte ER sie (die Dinge) den Engeln vor und sagte: "TeiltMir deren Namen mit, solltet ihr wahrhaftig sein."
Rusça:
Он научил Адама всевозможным именам, а затем показал их ангелам и сказал: "Назовите мне их имена, если вы говорите правду".
Arapça:
وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.
Diyanet Vakfı:
Allah Adem'e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi.

ḳâlû sübḥâneke lâ `ilme lenâ illâ mâ `allemtenâ. inneke ente-l`alîmü-lḥakîm.

Türkçe:
Dediler ki: "Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alîm'sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakîm'sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin."
İngilizce:
They said: "Glory to Thee, of knowledge We have none, save what Thou Hast taught us: In truth it is Thou Who art perfect in knowledge and wisdom."
Fransızca:
- Ils dirent : "Gloire à Toi ! Nous n'avons de savoir que ce que Tu nous a appris. Certes c'est Toi l'Omniscient, le Sage".
Almanca:
Sie sagten: "Gepriesen-erhaben seist DU! Wir haben kein Wissen außer dem, das DU uns gelehrt hast. Gewiß, DU bist Der Allwissende, Der Allweise."
Rusça:
Они ответили: "Пречист Ты! Мы знаем только то, чему Ты научил нас. Воистину, Ты - Знающий, Мудрый".
Arapça:
قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَا إِلَّا مَا عَلَّمْتَنَا ۖ إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin".
Diyanet Vakfı:
Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak sensin, dediler.

ḳâle yâ âdemü embi'hüm biesmâihim. felemmâ embeehüm biesmâihim ḳâle elem eḳul leküm innî a`lemü gaybe-ssemâvâti vel'arḍi vea`lemü mâ tübdûne vemâ küntüm tektümûn.

Türkçe:
Allah buyurdu: "Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını." Âdem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu: "Dememiş miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim, A'lem'im. Ve ben, sizin açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi de en iyi biçimde bilmekteyim."
İngilizce:
He said: "O Adam! Tell them their names." When he had told them, Allah said: "Did I not tell you that I know the secrets of heaven and earth, and I know what ye reveal and what ye conceal?"
Fransızca:
- Il dit : "ô Adam, informe-les de ces noms; " Puis quand celui-ci les eut informés de ces noms, Allah dit : "Ne vous ai-Je pas dit que Je connais les mystères des cieux et de la terre, et que Je sais ce que vous divulguez et ce que vous cachez ? "
Almanca:
ER sagte: "Adam! Teile ihnen deren Namen mit!" Und nachdem er ihnen deren Namen mitgeteilt hatte, sagte ER: "Sagte ICH euch etwa nicht, daß ICH das Verborgene der Himmel und der Erde kenne, und daß ICH das kenne, was ihr offenlegt und was ihr zu verheimlichen pflegtet?!"
Rusça:
Он сказал: "О Адам! Поведай им об их именах". Когда Адам поведал им об их именах, Он сказал: "Разве Я не говорил вам, что знаю сокровенное на небесах и земле, и знаю, что вы совершаете открыто и что вы утаиваете?"
Arapça:
قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَائِهِمْ ۖ فَلَمَّا أَنبَأَهُم بِأَسْمَائِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi.
Diyanet Vakfı:
(Bunun üzerine: ) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semavat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim? dedi.

veiẕ ḳulnâ lilmelâiketi-scüdû liâdeme fesecedû illâ iblîs. ebâ vestekbera vekâne mine-lkâfirîn.

Türkçe:
O vakit biz meleklere, "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.
İngilizce:
And behold, We said to the angels: "Bow down to Adam" and they bowed down. Not so Iblis: he refused and was haughty: He was of those who reject Faith.
Fransızca:
Et lorsque Nous demandâmes aux Anges de se prosterner devant Adam, ils se prosternèrent à l'exception d'Iblis qui refusa, s'enfla d'orgueil et fut parmi les infidèles.
Almanca:
Und (erinnere daran), als WIR zu den Engeln sagten: "Vollzieht Sudschud vor Adam!" Sogleich vollzogen sie Sudschud, außer Iblis lehnte es ab, erhob sich in erheblicher Arroganz und war von den Kafir.
Rusça:
Вот Мы сказали ангелам: "Падите ниц перед Адамом". Они пали ниц, и только Иблис отказался, возгордился и стал одним из неверующих.
Arapça:
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَىٰ وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.
Diyanet Vakfı:
Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kafirlerden oldu.

veḳulnâ yâ âdemü-skün ente vezevcüke-lcennete vekülâ minhâ ragaden ḥayŝü şi'tümâ. velâ taḳrabâ hâẕihi-şşecerate fetekûnâ mine-żżâlimîn.

Türkçe:
Ve Âdem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin ve orada dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz."
İngilizce:
We said: "O Adam! dwell thou and thy wife in the Garden; and eat of the bountiful things therein as (where and when) ye will; but approach not this tree, or ye run into harm and transgression."
Fransızca:
Et Nous dîmes : "ô Adam, habite le Paradis toi et ton épouse, et nourrissez-vous-en de partout à votre guise; mais n'approchez pas de l'arbre que voici : sinon vous seriez du nombre des injustes".
Almanca:
Und WIR sagten: "Adam, bewohne mit deiner Gattin die Dschanna und esst darin reichlich, von wo ihr beide wollt, doch nähert euch nicht diesem Baum, sonst werdet ihr von den Verlierern sein."
Rusça:
Мы сказали: "О Адам! Поселись в Раю вместе со своей супругой. Ешьте там вволю, где пожелаете, но не приближайтесь к этому дереву, а не то окажетесь одними из беззаконников".
Arapça:
وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هَٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
Diyanet Vakfı:
Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik.

feezellehüme-şşeyṭânü `anhâ feaḫracehümâ mimmâ kânâ fîh. veḳulne-hbiṭû ba`ḍuküm liba`ḍin `adüvv. veleküm fi-l'arḍi müsteḳarruv vemetâ`un ilâ ḥîn.

Türkçe:
Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süre kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkânı olacaktır."
İngilizce:
Then did Satan make them slip from the (garden), and get them out of the state (of felicity) in which they had been. We said: "Get ye down, all (ye people), with enmity between yourselves. On earth will be your dwelling-place and your means of livelihood - for a time."
Fransızca:
Peu de temps après, Satan les fit glisser de là et les fit sortir du lieu où ils étaient. Et Nous dîmes : "Descendez (du Paradis); ennemis les uns des autres. Et pour vous il y aura une demeure sur la terre, et un usufruit pour un temps.
Almanca:
So ließ der Satan sie diesbezüglich Fehler begehen, so brachte er sie hinaus von dem, wo sie sich befanden. Und WIR sagten: "Steigt ab! Die einen von euch (Menschen) sind Feind für die anderen (Satane), und für euch gibt es auf Erden Aufenthaltsort und Verbrauchsgut bis zu einer bestimmten Zeit."
Rusça:
Сатана же побудил их споткнуться о него и вывел их оттуда, где они находились. И тогда Мы сказали: "Низвергнитесь и будьте врагами друг другу! Земля будет для вас обителью и предметом пользования до определенного срока".
Arapça:
فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ ۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ ۖ وَلَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَىٰ حِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları (cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: "Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik.
Diyanet Vakfı:
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.

feteleḳḳâ âdemü mir rabbihî kelimâtin fetâbe `aleyh. innehû hüve-ttevvâbü-rraḥîm.

Türkçe:
Bunun üzerine Âdem, Rabbinden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar.
İngilizce:
Then learnt Adam from his Lord words of inspiration, and his Lord Turned towards him; for He is Oft-Returning, Most Merciful.
Fransızca:
Puis Adam reçut de son Seigneur des paroles , et Allah agréa son repentir car c'est Lui certes, le Repentant, le Miséricordieux.
Almanca:
Dann empfing Adam Worte von seinem HERRN, so vergab ER ihm. Gewiß, ER ist Der Allvergebende, Der Allgnädige.
Rusça:
Адам принял слова от своего Господа, и Он принял его покаяние. Воистину, Он - Принимающий покаяние, Милосердный.
Arapça:
فَتَلَقَّىٰ آدَمُ مِن رَّبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ ۚ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.
Diyanet Vakfı:
Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.

ḳulne-hbiṭû minhâ cemî`â. feimmâ ye'tiyenneküm minnî hüden femen tebi`a hüdâye felâ ḫavfün `aleyhim velâ hüm yaḥzenûn.

Türkçe:
"Hepiniz oradan aşağı inin." dedik. Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederle de yüzyüze gelmeyeceklerdir.
İngilizce:
We said: "Get ye down all from here; and if, as is sure, there comes to you Guidance from me, whosoever follows My guidance, on them shall be no fear, nor shall they grieve.
Fransızca:
- Nous dîmes : "Descendez d'ici, vous tous ! Toutes les fois que Je vous enverrai un guide , ceux qui [le] suivront n'auront rien à craindre et ne seront point affligés".
Almanca:
WIR sagten: "Steigt davon allesamt ab! Und wenn euch von Mir Rechtleitung erreicht, so wird es um diejenigen, die Meiner Rechtleitung folgen, weder Angst geben, noch werden sie traurig sein."
Rusça:
Мы сказали: "Низвергнитесь отсюда все!" Если к вам явится руководство от Меня, то те, которые последуют за Моим руководством, не познают страха и не будут опечалены.
Arapça:
قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمِيعًا ۖ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.

velleẕîne keferû vekeẕẕebû biâyâtinâ ülâike aṣḥâbü-nnâr. hüm fîhâ ḫâlidûn.

Türkçe:
Nankörlüğe sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar, ateşin dostu olacaklardır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
İngilizce:
But those who reject Faith and belie Our Signs, they shall be companions of the Fire; they shall abide therein.
Fransızca:
Et ceux qui ne croient pas (à nos messagers) et traitent de mensonge Nos révélations, ceux-là sont les gens du Feu où ils demeureront éternellement.
Almanca:
Und diejenigen, die Kufr betrieben und Unsere Ayat ableugnet haben, diese sind die Weggenossen des Feuers. Darin bleiben sie ewig.
Rusça:
А те, которые не уверуют и сочтут ложью Наши знамения, будут обитателями Огня. Они пребудут там вечно.
Arapça:
وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır.
Diyanet Vakfı:
İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir, onlar orada ebedi kalırlar.

yâ benî isrâîle-ẕkürû ni`metiye-lletî en`amtü `aleyküm veevfû bi`ahdî ûfi bi`ahdiküm veiyyâye ferhebûn.

Türkçe:
Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın; bana verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size ahdimde vefalı olayım. Ve yalnız benden korkun.
İngilizce:
O Children of Israel! call to mind the (special) favour which I bestowed upon you, and fulfil your covenant with Me as I fulfil My Covenant with you, and fear none but Me.
Fransızca:
ô enfants d'Israël, rappelez-vous Mon bienfait dont Je vous ai comblés. Si vous tenez vos engagements vis-à-vis de Moi, Je tiendrai les miens. Et c'est Moi que vous devez redouter.
Almanca:
Kinder Israils! Entsinnt euch Meiner Gaben, die ICH euch gewährt habe, und erfüllt das von Mir Auferlegte, dann erfülle ICH das euch von Mir Versprochene, und habt Ehrfurcht Mir gegenüber!
Rusça:
О сыны Исраила (Израиля)! Помните милость, которую Я оказал вам. Будьте верны завету со Мной, и Я буду верен завету с вами. Меня одного страшитесь.
Arapça:
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!
Diyanet Vakfı:
Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vadettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.

Pages

002. Bakara - (İnek) Al-Baqara -- البقرة beslemesine abone olun.