Al-Mutaffifin—المطففين

veylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.

Türkçe:
Vay haline o gün, yalanlayanların!
İngilizce:
Woe, that Day, to those that deny-
Fransızca:
Malheur, ce jour-là, aux négateurs,
Almanca:
Niedergang ist an diesem Tag für die Ableugner bestimmt,
Rusça:
Горе в тот день обвиняющим во лжи,
Arapça:
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Vay haline yalanlayanların o gün!
Diyanet Vakfı:
O gün vay haline yalancıların!

elleẕîne yükeẕẕibûne biyevmi-ddîn.

Türkçe:
Onlar ki din gününü yalanlarlar.
İngilizce:
Those that deny the Day of Judgment.
Fransızca:
qui démentent le jour de la Rétribution.
Almanca:
diejenigen, die den Tag des Din ableugnen.
Rusça:
которые считают ложью День воздаяния!
Arapça:
الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ceza gününü yalanlayanlardır.
Diyanet Vakfı:
Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.

vemâ yükeẕẕibü bihî illâ küllü mü`tedin eŝîm.

Türkçe:
Onu ancak her şımarıp azmış, günaha batmış olan yalanlar.
İngilizce:
And none can deny it but the Transgressor beyond bounds the Sinner!
Fransızca:
Or, ne le dément que tout transgresseur, pécheur :
Almanca:
Und ihn leugnet nur jeder verfehlende Grenzüberschreitende ab.
Rusça:
Его считает ложью только преступник и грешник.
Arapça:
وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu ancak sınırı aşan ve günaha düşkün olanlar yalanlar.
Diyanet Vakfı:
Onu ancak hükümleri çiğneyen ve günaha dalan kimseler yalanlar.

iẕâ tütlâ `aleyhi âyâtünâ ḳâle esâṭîru-l'evvelîn.

Türkçe:
Ayetlerimiz ona okunduğunda, "Daha öncekilerin efsaneleri!" deyiverir.
İngilizce:
When Our Signs are rehearsed to him, he says, "Tales of the ancients!"
Fransızca:
qui, lorsque Nos versets lui sont récités, dit : "[Ce sont] des contes d'anciens ! "
Almanca:
Als ihm Unsere Ayat vorgetragen wurden, sagte er: "Dies sind die Legenden der Früheren."
Rusça:
Когда ему читают Наши аяты, он говорит: "Это - сказки древних народов!"
Arapça:
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, "eskilerin masalları" der.
Diyanet Vakfı:
Böyle birine ayetlerimiz okununca "Eskilerin masalları" derdi.

kellâ bel râne `alâ ḳulûbihim mâ kânû yeksibûn.

Türkçe:
İşin esası o değil! Onların kazanmakta oldukları, kalplerinin üstünde pas oluşturmuştur.
İngilizce:
By no means! but on their hearts is the stain of the (ill) which they do!
Fransızca:
Pas du tout, mais ce qu'ils ont accompli couvre leurs coeurs .
Almanca:
Gewiß, nein! Sondern es überkam ihre Herzen, was sie zu erwerben pflegten.
Rusça:
Но нет! Их сердца окутаны тем, что они приобрели.
Arapça:
كَلَّا ۖ بَلْ ۜ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır hayır, öyle değil. Aksine onların kazandığı günahlar kalplerinin üzerine pas olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini kirletmiştir.

kellâ innehüm `ar rabbihim yevmeiẕil lemaḥcûbûn.

Türkçe:
Hayır! Onlar o gün Rablerine karşı tam bir şekilde perdelenmişlerdir.
İngilizce:
Verily, from (the Light of) their Lord, that Day, will they be veiled.
Fransızca:
Qu'ils prennent garde ! En vérité ce jour-là un voile les empêchera de voir leur Seigneur,
Almanca:
Gewiß, nein! Gewiß, sie sind an diesem Tag von ihrem HERRN doch abgeschirmt.
Rusça:
В тот день они будут отделены от своего Господа завесой,
Arapça:
كَلَّا إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır hayır, doğrusu onlar o gün Rablerini görmekten mahrumdurlar.
Diyanet Vakfı:
Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır.

ŝümme innehüm leṣâlü-lceḥîm.

Türkçe:
Sonra onlar mutlaka cehenneme dalacaklardır.
İngilizce:
Further, they will enter the Fire of Hell.
Fransızca:
ensuite, ils brûleront certes, dans la Fournaise;
Almanca:
Dann gewiß, sie werden doch in Dschahannam hineingeworfen.
Rusça:
а потом они попадут в Ад,
Arapça:
ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُو الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onlar muhakkak cehenneme girecekler.
Diyanet Vakfı:
Sonra onlar cehenneme girerler.

ŝümme yüḳâlü hâẕe-lleẕî küntüm bihî tükeẕẕibûn.

Türkçe:
Sonra da: "İşte budur, o yalanlamakta olduğunuz şey!" denilecektir.
İngilizce:
Further, it will be said to them: "This is the (reality) which ye rejected as false!
Fransızca:
on [leur] dira alors : "Voilà ce que vous traitiez de mensonge ! "
Almanca:
Dann wird ihnen gesagt: "Dies ist das, was ihr abzuleugnen pflegtet."
Rusça:
после чего им скажут: "Вот то, что вы считали ложью".
Arapça:
ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra da onlara: "İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir" denilecek.
Diyanet Vakfı:
Sonra onlara: "İşte yalanlamış olduğunuz (cehennem) budur" denilir.

kellâ inne kitâbe-l'ebrâri lefî `illiyyîn.

Türkçe:
Hayır, sandıkları gibi değil! İyilik sergileyenlerin kitabı İlliyyûn'da, en yüce burçlardadır.
İngilizce:
Nay, verily the record of the Righteous is (preserved) in 'Illiyin.
Fransızca:
Qu'ils prennent garde ! Le livre des bons sera dans l'Illiyoun -
Almanca:
Gewiß, nein! Gewiß, das Register der Gütig-Gehorsamen ist doch in 'Illiyin,
Rusça:
Но нет! Книга благочестивых окажется в Иллиййуне.
Arapça:
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hayır hayır, iyilerin yazısı muhakkak Illiyyîn'dedir.
Diyanet Vakfı:
Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyun'dadır.

vemâ edrâke mâ `illiyyûn.

Türkçe:
İlliyyûn'un ne olduğunu sana anlatan nedir?
İngilizce:
And what will explain to thee what 'Illiyun is?
Fransızca:
et qui te dira ce qu'est l'Illiyoun ? -
Almanca:
und was weißt du, was 'Illiyin ist,
Rusça:
Откуда ты мог знать, что такое Иллиййун?
Arapça:
وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bildin mi sen, Illiyyîn nedir?
Diyanet Vakfı:
İlliyyun nedir, bilir misin?

Pages

Al-Mutaffifin—المطففين beslemesine abone olun.