Al-Insan—الإنسان

Arapça:
İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Açıklama:
 
00:00

hel etâ `ale-l'insâni ḥînüm mine-ddehri lem yekün şey'em meẕkûrâ.

Arapça:

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنسَانِ حِينٌ مِّنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُن شَيْئًا مَّذْكُورًا

Türkçe:

İnsan üzerinden, henüz anılan bir şey olmadığı bir süre geçmedi mi zamandan?

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi.

Diyanet Vakfı:

İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?

İngilizce:

Has there not been over Man a long period of Time, when he was nothing - (not even) mentioned?

Fransızca:

S'est-il écoulé pour l'homme un laps de temps durant lequel il n'était même pas une chose mentionnable ?

Almanca:

Überkam den Menschen eine Weile von der Zeit, wo er nichts Erwähnbares war?!

Rusça:

Неужели не прошло то время, когда человек был безвестен?

Açıklama:
 
00:00

innâ ḫalaḳne-l'insâne min nuṭfetin emşâc. nebtelîhi fece`alnâhü semî`am beṣîrâ.

Arapça:

إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا

Türkçe:

Doğrusu, biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden hale geçiririz onu. Sonunda onu işitici, görücü yaptık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık.

Diyanet Vakfı:

Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.

İngilizce:

Verily We created Man from a drop of mingled sperm, in order to try him: So We gave him (the gifts), of Hearing and Sight.

Fransızca:

En effet, Nous avons créé l'homme d'une goutte de sperme mélangé [aux composantes diverses] pour le mettre à l'épreuve. [C'est pourquoi] Nous l'avons fait entendant et voyant.

Almanca:

Gewiß, WIR erschufen den Menschen aus vermischter Nutfa, um ihn zu prüfen, dann machten WIR ihn hörend, sehend.

Rusça:

Мы создали человека из смешанной капли, подвергая его испытанию, и сделали его слышащим и зрячим.

Açıklama:
 
00:00

innâ hedeynâhü-ssebîle immâ şâkirav veimmâ kefûrâ.

Arapça:

إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا

Türkçe:

Biz onu yola kılavuzladık. Artık ya şükredici olur ya nankör.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör.

Diyanet Vakfı:

Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.

İngilizce:

We showed him the Way: whether he be grateful or ungrateful (rests on his will).

Fransızca:

Nous l'avons guidé dans le chemin, - qu'il soit reconnaissant ou ingrat -

Almanca:

Gewiß, WIR leiteten ihn zum Weg recht, entweder dankend oder äußerst kufr-betreibend.

Rusça:

Мы повели его путем либо благодарным, либо неблагодарным.

Açıklama:
 
00:00

innâ a`tednâ lilkâfirîne selâsile veaglâlev vese`îrâ.

Arapça:

إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلَاسِلَ وَأَغْلَالًا وَسَعِيرًا

Türkçe:

Biz, nankörler için zincirler, bukağılar ve kızgın bir ateş hazırladık.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Çünkü biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır.

Diyanet Vakfı:

Doğrusu biz, kafirler için zincirler; demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.

İngilizce:

For the Rejecters we have prepared chains, yokes, and a blazing Fire.

Fransızca:

Nous avons préparé pour les infidèles des chaînes, des carcans et une fournaise ardente.

Almanca:

Gewiß, WIR bereiteten den Kafir Ketten, Fesseln und Gluthitze vor.

Rusça:

Мы приготовили для неверующих цепи, оковы и пламя.

Açıklama:
 
00:00

inne-l'ebrâra yeşrabûne min ke'sin kâne mizâcühâ kâfûrâ.

Arapça:

إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِن كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا

Türkçe:

İyilere gelince, onlar, karışımı kâfur olan bir kadehten içerler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Kuşkusuz iyiler de karışımı kâfûr olan dolgun bir kadehten içerler.

Diyanet Vakfı:

İyiler ise, kafur katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.

İngilizce:

As to the Righteous, they shall drink of a Cup (of Wine) mixed with Kafur,-

Fransızca:

Les vertueux boiront d'une coupe dont le mélange sera de camphre,

Almanca:

Gewiß, die Gütigen trinken vom Wein, der mit Kampfer vermischt ist,

Rusça:

А благочестивые будут пить из чаши вино, смешанное с камфарой.

Açıklama:
 
00:00

`ayney yeşrabü bihâ `ibâdü-llâhi yüfeccirûnehâ tefcîrâ.

Arapça:

عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا

Türkçe:

Bir kaynak ki, Allah'ın kulları ondan içerler ve onu fışkırtarak akıtırlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Bir kaynak ki ondan Allah'ın kulları içerler, güzel yollar açarak akıtırlar onu.

Diyanet Vakfı:

(Bu,) Allah'ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.

İngilizce:

A Fountain where the Devotees of Allah do drink, making it flow in unstinted abundance.

Fransızca:

d'une source de laquelle boiront les serviteurs d'Allah et ils la feront jaillir en abondance. .

Almanca:

aus einer Quelle, aus der ALLAHs Diener trinken, sie lassen sie kräftig sprudeln.

Rusça:

Рабы Аллаха будут пить из источника, давая ему течь полноводными ручьями.

Açıklama:
 
00:00

yûfûne binneẕri veyeḫâfûne yevmen kâne şerruhû müsteṭîrâ.

Arapça:

يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا

Türkçe:

Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

O kullar adaklarını yerine getirirler ve fenalığı salgın (olan) bir günden korkarlar.

Diyanet Vakfı:

O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.

İngilizce:

They perform (their) vows, and they fear a Day whose evil flies far and wide.

Fransızca:

Ils accomplissent leurs voeux et ils redoutent un jour dont le mal s'étendra partout.

Almanca:

Sie erfüllen das Gelübde und fürchten einen Tag, dessen Bosheit ausgebreitet ist.

Rusça:

Они исполняют обеты и боятся дня, зло которого разлетается.

Açıklama:
 
00:00

veyuṭ`imûne-ṭṭa`âme `alâ ḥubbihî miskînev veyetîmev veesîrâ.

Arapça:

وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا

Türkçe:

Yoksula, yetime ve esire, yemeği severek yedirirler.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.

Diyanet Vakfı:

Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.

İngilizce:

And they feed, for the love of Allah, the indigent, the orphan, and the captive,-

Fransızca:

et offrent la nourriture, malgré son amour , au pauvre, à l'orphelin et au prisonnier,

Almanca:

Und sie speisen die Speise trotz Liebe ihr gegenüber den Armen, den Waisen und den Gefangengehaltenen:

Rusça:

Они дают пищу беднякам, сиротам и пленникам, несмотря на любовь к ней.

Açıklama:
 
00:00

innemâ nuṭ`imüküm livechi-llâhi lâ nürîdü minküm cezâev velâ şükûrâ.

Arapça:

إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا

Türkçe:

"Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz;

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:

Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.

Diyanet Vakfı:

"Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz."

İngilizce:

(Saying),"We feed you for the sake of Allah alone: no reward do we desire from you, nor thanks.

Fransızca:

(disant) : "C'est pour le visage d'Allah que nous vous nourrissons : nous ne voulons de vous ni récompense ni gratitude.

Almanca:

"Wir speisen euch doch nur um ALLAHs Willen. Wir wollen von euch weder Lohn noch Danksagung,

Rusça:

Они говорят: "Мы кормим вас лишь ради Лика Аллаха и не хотим от вас ни награды, ни благодарности!

Açıklama:

Pages

Al-Insan—الإنسان beslemesine abone olun.