Al-Qamar—القمر

fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.

Türkçe:
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
İngilizce:
Ah! how (terrible) was My Penalty and My Warning!
Fransızca:
Comment furent donc Mon châtiment et Mes avertissements ?
Almanca:
Also wie waren Meine Peinigung und Meine Ermahnungen?!
Rusça:
Какими же были мучения от Меня и предостережения Мои!
Arapça:
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.
Diyanet Vakfı:
(Bu azgınlara) azabım ve uyarılarım nasıl oldu!

innâ erselnâ `aleyhim ṣayḥatev vâḥideten fekânû keheşîmi-lmuḥteżir.

Türkçe:
Biz, onlar üzerine bir tek ses gönderdik de ağılcının serptiği kuru ot gibi kırılıp ufalandılar.
İngilizce:
For We sent against them a single Mighty Blast, and they became like the dry stubble used by one who pens cattle.
Fransızca:
Nous lâchâmes sur eux un seul Cri, et voilà qu'ils furent réduits à l'état de paille d'étable.
Almanca:
Gewiß, WIR schickten über sie einen einzigen Schrei, dann waren sie wie die Stoppeln für den Stallinhaber.
Rusça:
Воистину, Мы наслали на них всего лишь один вопль, и они уподобились сену хозяина загона.
Arapça:
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.
Diyanet Vakfı:
Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.

veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.

Türkçe:
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
İngilizce:
And We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
Fransızca:
Et vraiment, Nous avons rendu le Coran facile pour la médiation. Y a-t-il quelqu'un pour réfléchir ?
Almanca:
Und gewiß, bereits erleichterten WIR den Quran zur Ermahnung! Gibt es etwa einen sich Erinnernden?!
Rusça:
Мы облегчили Коран для поминания. Но есть ли поминающие?
Arapça:
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Kur'an'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?

keẕẕebet ḳavmü lûṭim binnüẕür.

Türkçe:
Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
İngilizce:
The people of Lut rejected (his) warning.
Fransızca:
Le peuple de Lot traita de mensonges les avertissements.
Almanca:
Abgeleugnet haben die Leute von Lut die Warnungen.
Rusça:
Народ Лута (Лота) счел ложью предостережения.
Arapça:
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
Diyanet Vakfı:
Lut'un kavmi de uyarıcı peygamberleri yalanladı.

innâ erselnâ `aleyhim ḥâṣiben illâ âle lûṭ. necceynâhüm biseḥar.

Türkçe:
Biz de üzerlerine çakıl taşları fırlatan bir rüzgâr gönderdik. Sadece Lût'un ailesini, seher vakti kurtarmıştık,
İngilizce:
We sent against them a violent Tornado with showers of stones, (which destroyed them), except Lut's household: them We delivered by early Dawn,-
Fransızca:
Nous lâchâmes sur eux un ouragan, excepté la famille de Lot que Nous sauvâmes avant l'aube,
Almanca:
Gewiß, WIR schickten über sie einen Sandsturm außer der Familie von Lut, diese erretteten WIR vor der Morgendämmerung,
Rusça:
Мы наслали на них ураган с камнями, и только семью Лута (Лота) Мы спасли перед рассветом
Arapça:
إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا آلَ لُوطٍ ۖ نَّجَّيْنَاهُم بِسَحَرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de onların üzerlerine (taşlar savuran) bir fırtına gönderdik. Yalnız Lût ailesini seher vakti kurtardık,
Diyanet Vakfı:
Biz de üstlerine taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik. Ancak Lut ailesini seher vakti kurtardık.

ni`metem min `indinâ. keẕâlike neczî men şekera.

Türkçe:
Katımızdan bir nimet olarak. Şükredeni işte böyle ödüllendiririz biz.
İngilizce:
As a Grace from Us: thus do We reward those who give thanks.
Fransızca:
à titre de bienfait de Notre part : ainsi récompensons-Nous celui qui est reconnaissant.
Almanca:
als Wohltat von Uns. Solcherart vergelten WIR demjenigen, der sich dankbar erweist.
Rusça:
по милости от Нас. Так Мы воздаем тем, кто благодарен.
Arapça:
نِّعْمَةً مِّنْ عِندِنَا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي مَن شَكَرَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.
Diyanet Vakfı:
Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni işte böyle mükafatlandırırız.

veleḳad enẕerahüm baṭşetenâ fetemârav binnüẕür.

Türkçe:
Yemin olsun, Lût onları bizim yakalayışımız hakkında uyarmıştı da onlar, uyarılarla ilgili olarak kuşkulanıp çekişmişlerdi.
İngilizce:
And (Lut) did warn them of Our Punishment, but they disputed about the Warning.
Fransızca:
Il les avait pourtant avertis de Nos représailles. Mais ils mirent les avertissements en doute.
Almanca:
Und gewiß, bereits warnten WIR sie vor Unserer Gewalttat, dann zweifelten sie die Warnungen an.
Rusça:
Он предостерег их от Нашей Хватки, но они усомнились в его предостережениях.
Arapça:
وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Lût), onları bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat ikazlara karşı kuşku duydular,
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki, Lut onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu tehditleri kuşkuyla karşıladılar.

veleḳad râvedûhü `an ḍayfihî feṭamesnâ a`yünehüm feẕûḳû `aẕâbî venüẕür.

Türkçe:
Yemin olsun, Lût'un misafirlerinden nefislerini tatmin etmek istemişlerdi de onların gözlerini silme kör etmiştik. Hadi, tadın azabımı ve uyarılarımı?
İngilizce:
And they even sought to snatch away his guests from him, but We blinded their eyes. (They heard:) "Now taste ye My Wrath and My Warning."
Fransızca:
En effet, ils voulaient séduire ses hôtes. Nous aveuglâmes leurs yeux "Goûtez donc Mon châtiment et Mes avertissements.
Almanca:
Und gewiß, bereits suchten sie ihn gegen seine Neigung und seine Gäste zu verführen, dann löschten WIR ihr Augenlicht aus. Also erfahrt Meine Peinigung und Meine Warnungen!
Rusça:
Они настойчиво требовали от него его гостей, и тогда Мы лишили их зрения. Вкусите же мучения от Меня и предостережения Мои!
Arapça:
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِ فَطَمَسْنَا أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onun konuklarından murad almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik).
Diyanet Vakfı:
Onlar Lut'un misafirlerine karşı kötülük yapmayı planlamışlardı. Hemen biz onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" (dedik).

veleḳad ṣabbeḥahüm bükraten `aẕâbüm müsteḳirr.

Türkçe:
Yemin olsun, sabahleyin erkenden, kararlı ve oturaklı bir azap yakaladı onları.
İngilizce:
Early on the morrow an abiding Punishment seized them:
Fransızca:
En effet, au petit matin, un châtiment persistant les surprit.
Almanca:
Und gewiß, bereits morgens, in der Morgenfrühe kam zu ihnen eine (über sie) niedergelassene Peinigung.
Rusça:
На утро их постигли неотвратимые мучения.
Arapça:
وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sabah erken, onları kararlı bir azab yakaladı.
Diyanet Vakfı:
Bir sabah kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı.

feẕûḳû `aẕâbî venüẕür.

Türkçe:
Hadi, tadın azabımı ve uyarılarımı!
İngilizce:
So taste ye My Wrath and My Warning.
Fransızca:
Goûtez donc Mon châtiment et Mes avertissements.
Almanca:
Also erfahrt Meine Peinigung und Meine Warnungen!
Rusça:
Вкусите же мучения от Меня и предостережения Мои!
Arapça:
فَذُوقُوا عَذَابِي وَنُذُرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Azabımı ve uyarılarımı tadın! (dedik).
Diyanet Vakfı:
İşte azabımı ve uyanlarımı tadın! (denildi).

Pages

Al-Qamar—القمر beslemesine abone olun.