
tenzi`u-nnâse keennehüm a`câzü naḫlim münḳa`ir.
Türkçe:
İnsanları, köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.
İngilizce:
Plucking out men as if they were roots of palm-trees torn up (from the ground).
Fransızca:
il arrachait les gens comme des souches de palmiers déracinés.
Almanca:
er zog die Menschen heraus, als wären sie Stümpfe entwurzelter Dattelpalmen.
Rusça:
Он вырывал людей, словно стволы выкорчеванных пальм.
Arapça:
تَنزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(O rüzgar) insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.
Diyanet Vakfı:
O rüzgar, insanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi yere seriyordu.

fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.
Türkçe:
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
İngilizce:
Yea, how (terrible) was My Penalty and My Warning!
Fransızca:
Comment furent Mon châtiment et Mes avertissements ?
Almanca:
Also wie waren Meine Peinigung und Meine Ermahnungen?!
Rusça:
Какими же были мучения от Меня и предостережения Мои!
Arapça:
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nasılmış benim azabım ve uyarım?
Diyanet Vakfı:
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!

veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.
Türkçe:
Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?
İngilizce:
But We have indeed made the Qur'an easy to understand and remember: then is there any that will receive admonition?
Fransızca:
En effet, Nous avons rendu le Coran facile pour la médiation. Y a-t-il quelqu'un pour réfléchir ?
Almanca:
Und gewiß, bereits erleichterten WIR den Quran zur Ermahnung! Gibt es etwa einen sich Erinnernden?!
Rusça:
Мы облегчили Коран для поминания. Но есть ли поминающие?
Arapça:
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْآنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?
Diyanet Vakfı:
Andolsun biz Kur'an'ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu?

keẕẕebet ŝemûdü binnüẕür.
Türkçe:
Semûd da uyarıları yalanlamıştı.
İngilizce:
The Thamud (also) rejected (their) Warners.
Fransızca:
Les Tamud ont traité de mensonges les avertissements ?
Almanca:
Abgeleugnet hat Thamud die Warnungen.
Rusça:
Самудяне сочли ложью предостережения.
Arapça:
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Semûd da o uyarıları yalanladılar.
Diyanet Vakfı:
Semud kavmi de uyarıcıları yalanladı.

feḳâlû ebeşeram minnâ vâḥiden nettebi`uhû innâ iẕel lefî ḍalâliv vesü`ur.
Türkçe:
Şöyle demişlerdi: "İçimizden bir tek insana mı uyacağız? Vallahi böyle bir durumda biz, sapıklık ve çılgınlık içine düşeriz."
İngilizce:
For they said: "What! a man! a Solitary one from among ourselves! shall we follow such a one? Truly should we then be straying in mind, and mad!
Fransızca:
Ils dirent : "Allons-nous suivre un seul homme (Salih) d'entre nous-mêmes ? Nous serions alors dans l'égarement et la folie.
Almanca:
Dann sagten sie: "Etwa einem einzigen Menschen von uns folgen wir? Gewiß, wir sind dann doch im Irregehen und in Peinigung.
Rusça:
Они сказали: "Неужели мы последуем за одним из нас? В этом случае мы окажемся в заблуждении и будем страдать (или отдалимся от истины).
Arapça:
فَقَالُوا أَبَشَرًا مِّنَّا وَاحِدًا نَّتَّبِعُهُ إِنَّا إِذًا لَّفِي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz. dediler.
Diyanet Vakfı:
"Aramızdan bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık etmiş oluruz" dediler.

eülḳiye-ẕẕikru `aleyhi mim beyninâ bel hüve keẕẕâbün eşir.
Türkçe:
"Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir."
İngilizce:
Is it that the Message is sent to him, of all people amongst us? Nay, he is a liar, an insolent one!
Fransızca:
Est-ce que le message a été envoyé à lui à l'exception de nous tous ? C'est plutôt un grand menteur, plein de prétention et d'orgueil".
Almanca:
Wurde ihm etwa von unter uns die Ermahnung zuteil? Nein, sondern er ist ein prahlerischer Lügner."
Rusça:
Неужели среди всех нас напоминание ниспослано только ему одному? О нет! Он - надменный лжец".
Arapça:
أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِن بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir (dediler).
Diyanet Vakfı:
"Vahiy, aramızda ona mı verildi? Hayır o, yalancı ve şımarığın biridir" (dediler.)

seya`lemûne gadem meni-lkeẕẕâbü-l'eşir.
Türkçe:
Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah!
İngilizce:
Ah! they will know on the morrow, which is the liar, the insolent one!
Fransızca:
Demain, ils sauront qui est le grand menteur plein de prétention et d'orgueil.
Almanca:
Sie werden noch morgen wissen, wer der prahlerische Lügner ist.
Rusça:
Завтра они узнают, кто является надменным лжецом!
Arapça:
سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.
Diyanet Vakfı:
Yarın onlar, yalancı ve şımarığın kim olduğunu bileceklerdir.

innâ mürsilü-nnâḳati fitnetel lehüm ferteḳibhüm vaṣṭabir.
Türkçe:
Bir imtihan aracı olarak kendilerine dişi deveyi göndereceğiz. Artık gözetle onları ve sabret!
İngilizce:
For We will send the she-camel by way of trial for them. So watch them, (O Salih), and possess thyself in patience!
Fransızca:
Nous leur enverrons la chamelle, comme épreuve . Surveille-les donc et sois patient.
Almanca:
Gewiß, WIR werden das Kamelweibchen als Fitna für sie entsenden, also warte auf sie und übe dich noch mehr in Geduld!
Rusça:
Аллах сказал их пророку: "Мы посылаем верблюдицу для того, чтобы испытать их. Подожди же и будь терпелив.
Arapça:
إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi göndereceğiz. Onun için sen onları gözet ve sabırlı ol.
Diyanet Vakfı:
Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.

venebbi'hüm enne-lmâe ḳismetüm beynehüm. küllü şirbim muḥteḍar.
Türkçe:
Suyun, aralarında bölüştürüleceğini onlara bildir. Her su alış/içiş nöbetledir/içilecek her miktar hazırlanmıştır.
İngilizce:
And tell them that the water is to be divided between them: Each one's right to drink being brought forward (by suitable turns).
Fransızca:
Et informe-les que l'eau sera en partage entre eux [et la chamelle]; chacun boira à son tour.
Almanca:
Und 3 teile ihnen mit, daß das Wasser zwischen ihnen geteilt wird! Jeder Trinkanteil ist nur für die Anwesenden.
Rusça:
Сообщи им, что вода поделена между ними и верблюдицей. Пусть же они приходят попить каждый раз в отведенное для них время".
Arapça:
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ الْمَاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْ ۖ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar, hazır kılınmıştır.
Diyanet Vakfı:
Onlara, suyun aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her biri kendi içme sırasında gelsin.

fenâdev ṣâḥibehüm fete`âṭâ fe`aḳara.
Türkçe:
Arkadaşlarını çağırdılar, o da hançerini kapıp deveyi boğazladı.
İngilizce:
But they called to their companion, and he took a sword in hand, and hamstrung (her).
Fransızca:
Puis ils appelèrent leur camarade qui prit [son épée] et [la] tua.
Almanca:
Dann riefen sie ihren Weggenossen, dann nahm er (das Schwert), dann verletzte er ihre Beine.
Rusça:
Они позвали своего товарища, и тот схватил верблюдицу и перерезал ей поджилки.
Arapça:
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.
Diyanet Vakfı:
Arkadaşlarını çağırdılar, o da (bundan cür'et alarak) kılıcını kaptı ve deveyi kesti.
Pages
