Al-Jathiya—الجاثية

hâẕâ kitâbünâ yenṭiḳu `aleyküm bilḥaḳḳ. innâ künnâ nestensiḫu mâ küntüm ta`melûn.

Türkçe:
Bu bizim kitabımız, karşınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yapıp-ettiklerinizin kopyasını çıkarıyorduk/yaptıklarınızı kaydediyorduk.
İngilizce:
This Our Record speaks about you with truth: For We were wont to put on Record all that ye did.
Fransızca:
Voilà Notre Livre. Il parle de vous en toute vérité car Nous enregistrions [tout] ce que vous faisiez".
Almanca:
Dies 3 ist Unsere Schrift, sie sagt gegen euch wahrheitsgemäß aus. Gewiß, WIR ließen das abschreiben, was ihr zu tun pflegtet.
Rusça:
Это Писание Наше (Книга деяний) говорит против вас истинно. Мы приказали записывать все, что вы совершали.
Arapça:
هَٰذَا كِتَابُنَا يَنطِقُ عَلَيْكُم بِالْحَقِّ ۚ إِنَّا كُنَّا نَسْتَنسِخُ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte kitabınız, yüzünüze karşı hakkı söylüyor, çünkü biz sizin yaptıklarnızı hep kaydediyorduk." (denir).
Diyanet Vakfı:
"Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk."

feemme-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti feyüdḫilühüm rabbühüm fî raḥmetih. ẕâlike hüve-lfevzü-lmübîn.

Türkçe:
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanların durumu şu: Rableri onları rahmetine sokacaktır. İşte açık zafer budur.
İngilizce:
Then, as to those who believed and did righteous deeds, their Lord will admit them to His Mercy that will be the achievement for all to see.
Fransızca:
Ceux qui ont cru et fait de bonnes oeuvres, leur Seigneur les fera entrer dans sa miséricorde. Voilà le succès évident.
Almanca:
Also hinsichtlich derjenigen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, diese läßt ihr HERR in Seine Gnade eintreten. Dies ist der eindeutige Erfolg.
Rusça:
Что касается тех, которые уверовали и совершали праведные деяния, то их Господь введет их в Свою милость. Это и есть явное преуспеяние.
Arapça:
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُدْخِلُهُمْ رَبُّهُمْ فِي رَحْمَتِهِ ۚ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْمُبِينُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip iyi işler yapanlara gelince; Rableri onları rahmeti içine koyacaktır. İşte apaçık kurtuluş budur.
Diyanet Vakfı:
İnanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur.

veemme-lleẕîne keferû. efelem tekün âyâtî tütlâ `aleyküm festekbertüm veküntüm ḳavmem mücrimîn.

Türkçe:
İnkâr ve nankörlüğe sapmış olanlara gelince, onlara şöyle denecek: "Ayetlerimiz karşınızda okunurdu ama siz büyüklük taslardınız, suç işleyen bir toplum oldunuz, öyle değil mi?"
İngilizce:
But as to those who rejected Allah, (to them will be said): "Were not Our Signs rehearsed to you? But ye were arrogant, and were a people given to sin!
Fransızca:
Et quant à ceux qui ont mécru [il sera dit]: "Mes versets ne vous étaient-ils pas récités ? Mais vous vous enfliez d'orgueil et vous étiez des gens criminels".
Almanca:
Doch hinsichtlich derjenigen, die Kufr betrieben haben: "Wurden euch Meine Ayat nicht vorgetragen, dann ihr euch in Arroganz erhoben habt und ihr schwer verfehlende Leute wart?!"
Rusça:
А что касается тех, которые не уверовали, то им будет сказано: "Разве вам не читались Мои аяты? Вы возгордились и были людьми грешными.
Arapça:
وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا أَفَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَاسْتَكْبَرْتُمْ وَكُنتُمْ قَوْمًا مُّجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ama kâfirlere gelince; onlara da denilir ki; "Size âyetlerim okunmadı mı? Siz büyüklük tasladınız ve günah işleyen bir kavim oldunuz değil mi?
Diyanet Vakfı:
Ama inkar edenlere gelince onlara: Âyetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi? denilir.

veiẕâ ḳîle inne va`de-llâhi ḥaḳḳuv vessâ`atü lâ raybe fîhâ ḳultüm mâ nedrî me-ssâ`atü in neżunnü illâ żannâ vemâ naḥnü bimüsteyḳinîn.

Türkçe:
Hani, size, "Hiç kuşkusuz, Allah'ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur" dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: "Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece bir şeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz."
İngilizce:
And when it was said that the promise of Allah was true, and that the Hour- there was no doubt about its (coming), ye used to say, 'We know not what is the hour: we only think it is an idea, and we have no firm assurance.'
Fransızca:
Et quand on disait : "la promesse d'Allah est vérité; et l'Heure n'est pas l'objet d'un doute", vous disiez : "Nous ne savons pas ce que c'est que l'Heure; et nous ne faisions à son sujet que de simples conjectures et nous ne sommes pas convaincus [qu'elle arrivera].
Almanca:
Und als gesagt wurde: "Gewiß, ALLAHs Versprechen ist wahr sowie die Stunde, über die es keinen Zweifel gibt." Habt ihr gesagt: "Wir wissen nicht, was die Stunde ist, wir spekulieren doch nur eine Spekulation und wir haben keine Gewißheit darüber."
Rusça:
Когда вам говорили, что обещание Аллаха истинно и что в Часе нет сомнения, вы говорили: "Мы не знаем, что такое Час. Мы полагаем, что это - всего лишь предположения. Мы не имеем твердой убежденности"".
Arapça:
وَإِذَا قِيلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَالسَّاعَةُ لَا رَيْبَ فِيهَا قُلْتُم مَّا نَدْرِي مَا السَّاعَةُ إِن نَّظُنُّ إِلَّا ظَنًّا وَمَا نَحْنُ بِمُسْتَيْقِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın vaadi gerçektir. "O kıyâmetin geleceğinde şüphe yoktur." denildiğinde "Kıyamet nedir bilmiyoruz." Yalnız bir zandan ibârettir sanıyoruz. Fakat bu hususta kesin bir bilgimiz yok." derdiniz.
Diyanet Vakfı:
"Allah'ın vadi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur" dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz, (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz.

vebedâ lehüm seyyietü mâ `amilû veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn.

Türkçe:
Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş, alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıvermiştir.
İngilizce:
Then will appear to them the evil (fruits) of what they did, and they will be completely encircled by that which they used to mock at!
Fransızca:
Et leur apparaîtra [la laideur] de leurs mauvaises actions. Et ce dont ils se moquaient les cernera.
Almanca:
Und ihnen wurden die Bosheiten dessen sichtbar, was sie taten. Und sie umgab das, was sie zu verspotten pflegten.
Rusça:
Им открылось зло, которое они совершили, и их окружило (или поразило) то, над чем они насмехались.
Arapça:
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken yaptıkları amellerin kötülüğü gözlerinin önüne serildi, alay edip durdukları şey onları kuşatıverdi.
Diyanet Vakfı:
Yaptıklarının kötülükleri onlara görünmüş, alay edip durdukları şey onları kuşatmıştır.

veḳîle-lyevme nensâküm kemâ nesîtüm liḳâe yevmiküm hâẕâ veme'vâküm-nnâru vemâ leküm min nâṣirîn.

Türkçe:
Şöyle denilir: "Unutuyoruz sizi bugün! Tıpkı sizin, bugününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi. İşte böyle! Sığınağınız ateştir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır."
İngilizce:
It will also be said: "This Day We will forget you as ye forgot the meeting of this Day of yours! and your abode is the Fire, and no helpers have ye!
Fransızca:
Et on leur dira : "Aujourd'hui Nous vous oublions comme vous avez oublié la rencontre de votre jour que voici. Votre refuge est le Feu; et vous n'aurez point de secoureurs.
Almanca:
Und es wurde gesagt: "An diesem Tag vernachlässigen WIR euch, wie ihr die Begegnung mit eurem diesem Tag vergessen habt, und eure Unterkunft ist das Feuer. Und für euch gibt es heute keinerlei Beistehende.
Rusça:
Будет сказано: "Сегодня Мы предадим вас забвению, подобно тому, как вы предали забвению встречу с этим днем вашим. Вашим пристанищем будет Огонь, и не будет у вас помощников.
Arapça:
وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن نَّاصِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün kâfirlere şöyle denilir; "Siz, dünyada bugüne kavuşmayı nasıl unuttuysanız, biz de bugün sizi öylece unutacağız. Yeriniz ateştir ve sizin için yardımcılardan bir kimse de yoktur."
Diyanet Vakfı:
Denilir ki: Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de bugün sizi unuturuz. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur!

ẕâliküm biennekümü-tteḫaẕtüm âyâti-llâhi hüzüvev vegarratkümü-lḥayâtü-ddünyâ. felyevme lâ yuḫracûne minhâ velâ hüm yüsta`tebûn.

Türkçe:
Bunun sebebi şudur: "Siz, Allah'ın ayetlerini eğlence aracı yaptınız, dünya hayatı sizi aldattı/gurura itti. Bugün ateşten çıkarılmayacaklar, özür dilemeleri de kabul edilmeyecek."
İngilizce:
This, because ye used to take the Signs of Allah in jest, and the life of the world deceived you: (From) that Day, therefore, they shall not be taken out thence, nor shall they be received into Grace.
Fransızca:
Cela parce que vous preniez en raillerie les versets d'Allah et que la vie d'ici-bas vous trompait". Ce jour-là on ne les en fera pas sortir et on ne les excusera pas non plus.
Almanca:
Dies, weil ihr ALLAHs Ayat doch zum Spott genommen habt und das diesseitige Leben euch täuschte! Also an diesem Tag, weder gehen sie aus ihm (Feuer) heraus, noch werden sie zufriedengestellt.
Rusça:
Это вам - за то, что вы насмехались над знамениями Аллаха и обольстились мирской жизнью. Сегодня они не выйдут оттуда, и от них не потребуют покаяния".
Arapça:
ذَٰلِكُم بِأَنَّكُمُ اتَّخَذْتُمْ آيَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَغَرَّتْكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا ۚ فَالْيَوْمَ لَا يُخْرَجُونَ مِنْهَا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun sebebi şudur; Siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bugün onlar, ateşten çıkarılmayacaklar ve kendilerinden özür dilemeleri de kabul edilmeyecektir.
Diyanet Vakfı:
Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Siz Allah'ın ayetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bugün ateşten çıkarılmayacaklardır ve onların (Allah'ı) hoşnut etmeleri de istenmeyecektir.

felillâhi-lḥamdü rabbi-ssemâvâti verabbi-l'arḍi rabbi-l`âlemîn.

Türkçe:
Hamt; göklerin Rabbi, yerin Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır!
İngilizce:
Then Praise be to Allah, Lord of the heavens and Lord of the earth,- Lord and Cherisher of all the Worlds!
Fransızca:
Louange à Allah, Seigneur des cieux et Seigneur de la terre : Seigneur de l'univers.
Almanca:
So gebührt alles Lob ALLAH, Dem HERRN der Himmel und Dem HERRN der Erde, Dem HERRN aller Schöpfung.
Rusça:
Хвала Аллаху, Господу небес и земли, Господу миров!
Arapça:
فَلِلَّهِ الْحَمْدُ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَرَبِّ الْأَرْضِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
Diyanet Vakfı:
Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi bütün alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

velehü-lkibriyâü fi-ssemâvâti vel'arḍ. vehüve-l`azîzü-lḥakîm.

Türkçe:
Göklerde ve yerde ululuk/büyüklük O'nundur! Azîz'dir O, Hakîm'dir.
İngilizce:
To Him be glory throughout the heavens and the earth: and He is Exalted in Power, Full of Wisdom!
Fransızca:
Et à Lui la grandeur dans les cieux et la terre. Et c'est Lui le Puissant, le Sage.
Almanca:
Und Ihm gehört die Herrlichkeit in den Himmeln und auf Erden. Und ER ist Der Allwürdige, Der Allweise.
Rusça:
Ему принадлежит величие на небесах и на земле. Он - Могущественный, Мудрый.
Arapça:
وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerde ve yerde büyüklük ve hâkimiyet O'nundur. O, Aziz'dir (herşeye galiptir); Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Diyanet Vakfı:
Göklerde ve yerde azamet yalnız O'nundur. O, azizdir, hakimdir.

Pages

Al-Jathiya—الجاثية beslemesine abone olun.