
veiẕâ `alime min âyâtinâ şey'en-tteḫaẕehâ hüzüvâ. ülâike lehüm `aẕâbüm mühîn.
Türkçe:
Ayetlerimizden birşeyin bilgisine ulaşınca, alaya aldı onu. İşte onlar içindir horlayıp yere batıran bir azap.
İngilizce:
And when he learns something of Our Signs, he takes them in jest: for such there will be a humiliating Penalty.
Fransızca:
S'il a connaissance de quelques-uns de Nos versets, il les tourne en dérision. Ceux-là auront un châtiment avilissant :
Almanca:
Und wenn er von Unseren Ayat etwas kennt, nimmt er sie zum Spott. Für diese ist eine erniedrigende Peinigung bestimmt.
Rusça:
Когда он узнает о чем-либо из Наших знамений, он начинает насмехаться над ними. Таким уготованы унизительные мучения.
Arapça:
وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Âyetlerimizden birşey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için rezil ve rüsvay edici bir azap vardır.
Diyanet Vakfı:
(O) ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman onlarla alay eder. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır!

miv verâihim cehennem. velâ yugnî `anhüm mâ kesebû şey'ev velâ me-tteḫaẕû min dûni-llâhi evliyâ'. velehüm `aẕâbün `ażîm.
Türkçe:
Arkalarından cehennem! Kazanmış oldukları da Allah dışında edindikleri veliler de onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. Çok büyük bir azap vardır onlar için.
İngilizce:
In front of them is Hell: and of no profit to them is anything they may have earned, nor any protectors they may have taken to themselves besides Allah: for them is a tremendous Penalty.
Fransızca:
L'Enfer est à leur trousses. Ce qu'ils auront acquis ne leur servira à rien, ni ce qu'ils auront pris comme protecteurs, en dehors d'Allah. Ils auront un énorme châtiment.
Almanca:
Vor ihnen steht Dschahannam. Und weder das, was sie sich erwarben, wird ihnen nützen, noch das, was sie sich anstelle von ALLAH als Wali nahmen. Und für sie ist eine überharte Peinigung bestimmt.
Rusça:
Перед ними - Геенна. Не спасут их то, что они приобрели, и те, кого они взяли себе в покровители и помощники вместо Аллаха. Им уготованы великие мучения.
Arapça:
مِّن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ ۖ وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ötelerinde cehennem var. Ne kazandıkları şeyler, ne de Allah'tan başka edindikleri dostlar, kendilerinden hiçbir şeyi (azabı) kaldıramaz. Onlar için büyük bir azab vardır.
Diyanet Vakfı:
Ötelerinde de cehennem vardır. Kazandıkları şeyler de, Allah'ı bırakıp edindikleri dostlar da onlara hiçbir fayda vermez. Büyük azap onlaradır.

hâẕâ hüdâ. velleẕîne keferû biâyâti rabbihim lehüm `aẕâbüm mir riczin elîm.
Türkçe:
İyiye ve güzele bir kılavuzdur bu! Rablerinin ayetlerini inkâr edenler için, korkunç bir pislik azabı öngörülmüştür.
İngilizce:
This is (true) Guidance and for those who reject the Signs of their Lord, is a grievous Penalty of abomination.
Fransızca:
Ceci [le Coran] est un guide. Et ceux qui récusent les versets de leur Seigneur auront le supplice d'un châtiment douloureux.
Almanca:
Dies (der Quran) ist eine Rechtleitung. Und für diejenigen, die Kufr den Ayat ihres HERRN gegenüber betreiben, ist eine Peinigung von äußerst qualvoller Strafe bestimmt.
Rusça:
Это - верное руководство. А тем, которые не уверовали в знамения своего Господа, уготованы мучения от великого наказания.
Arapça:
هَٰذَا هُدًى ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مِّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu Kur'an bir hidâyettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise, en şiddetlisinden acıklı bir azab vardır.
Diyanet Vakfı:
İşte bu Kur'an bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkar edenlere gelince, onlara en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.

allâhü-lleẕî seḫḫara lekümü-lbaḥra litecriye-lfülkü fîhi biemrihî velitebtegû min faḍlihî vele`alleküm teşkürûn.
Türkçe:
Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O'nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz.
İngilizce:
It is Allah Who has subjected the sea to you, that ships may sail through it by His command, that ye may seek of his Bounty, and that ye may be grateful.
Fransızca:
Allah, c'est Lui qui vous a assujetti la mer, afin que les vaisseaux y voguent, par Son ordre, et que vous alliez en quête de Sa grâce afin que vous soyez reconnaissants.
Almanca:
ALLAH ist Derjenige, Der für euch das Meer gratis fügbar machte, damit die Schiffe darauf nach Seiner Anweisung fahren, damit ihr von Seiner Gunst anstrebt und damit ihr euch dankbar erweist.
Rusça:
Аллах - Тот, Кто подчинил вам море, чтобы корабли плыли по нему по Его воле и чтобы вы искали Его милость. Быть может, вы будете благодарны.
Arapça:
۞ اللَّهُ الَّذِي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah O (yüce) zâttır ki, emriyle içinde gemilerin seyretmesi, sizin de O'nun lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için denizi emrinize vermiştir.
Diyanet Vakfı:
Allah o (yüce) varlıktır ki, emri gereğince içinde gemilerin yüzmesi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için ve de şükredesiniz diye denizi size hazır hale getirmiştir.

veseḫḫara leküm mâ fi-ssemâvâti vemâ fi-l'arḍi cemî`am minh. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yetefekkerûn.
Türkçe:
Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O'ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.
İngilizce:
And He has subjected to you, as from Him, all that is in the heavens and on earth: Behold, in that are Signs indeed for those who reflect.
Fransızca:
Et Il vous a assujetti tout ce qui est dans les cieux et sur la terre, le tout venant de Lui. Il y a là des signes pour des gens qui réfléchissent .
Almanca:
Und ER machte für euch gratis fügbar das, was in den Himmeln und was auf Erden ist, allesamt sind von Ihm. Gewiß, darin sind Ayat für Leute, die nachdenken.
Rusça:
Он подчинил вам то, что на небесах, и то, что на земле. Воистину, в этом - знамения для людей размышляющих.
Arapça:
وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O, göklerde ve yerde bulunan herşeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen topluluklar için ibret ve deliller vardır.
Diyanet Vakfı:
O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.

ḳul lilleẕîne âmenû yagfirû lilleẕîne lâ yercûne eyyâme-llâhi liyecziye ḳavmem bimâ kânû yeksibûn.
Türkçe:
İman edenlere söyle: "Allah'ın günlerini ummayanları affetsinler ki, O, bir toplumu kazandıklarıyla cezalandırsın."
İngilizce:
Tell those who believe, to forgive those who do not look forward to the Days of Allah: It is for Him to recompense (for good or ill) each People according to what they have earned.
Fransızca:
Dis à ceux qui ont cru de pardonner à ceux qui n'espèrent pas les jours d'Allah afin qu'Il rétribue [chaque] peuple pour les acquis qu'ils faisaient.
Almanca:
Sag denjenigen, die den Iman verinnerlichten, denjenigen zu verzeihen, die auf die siegreichen Schlachten für ALLAH nicht hoffen, damit ALLAH Leuten vergilt, mit dem, was sie zu erwerben pflegten.
Rusça:
Скажи верующим, чтобы они простили тех, которые не надеются на дни Аллаха, дабы Он воздал людям за то, что они приобретали.
Arapça:
قُل لِّلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! İman edenlere söyle: Allah'ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar. Çünkü Allah her kavmi kazandıklarıyla cezalandıracaktır.
Diyanet Vakfı:
İman edenlere söyle: Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır.

men `amile ṣâliḥan felinefsih. vemen esâe fe`aleyhâ. ŝümme ilâ rabbiküm türce`ûn.
Türkçe:
Kim hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kötülük yapan da kendi aleyhine yapmış olur. Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz.
İngilizce:
If any one does a righteous deed, it ensures to the benefit of his own soul; if he does evil, it works against (his own soul). In the end will ye (all) be brought back to your Lord.
Fransızca:
Quiconque fait le bien, le fait pour lui-même; et quiconque agit mal, agit contre lui-même. Puis vous serez ramenés vers votre Seigneur.
Almanca:
Wer gottgefällig Gutes tat, (dies tut er) für sich selbst, und wer Schlechtes tat, (dies tut er) gegen sich selbst. Dann werdet ihr zu eurem HERRN zurückgebracht.
Rusça:
Кто поступает праведно, тот поступает во благо себе. А кто творит зло, тот поступает во вред себе. А затем вы будете возвращены к вашему Господу.
Arapça:
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ۖ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Her kim iyi bir iş yaparsa onun faydası kendisinedir. Kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra hep Rabbinize döndürüleceksiniz.
Diyanet Vakfı:
Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.

veleḳad âteynâ benî isrâîle-lkitâbe velḥukme vennübüvvete verazaḳnâhüm mine-ṭṭayyibâti vefeḍḍalnâhüm `ale-l`âlemîn.
Türkçe:
Yemin olsun, biz, İsrailoğullarına Kitap'ı, hükmetme gücünü, peygamberliği verdik, onları temiz yiyeceklerden rızıklandırdık ve kendilerini âlemler üzerine imtiyazlı kıldık.
İngilizce:
We did aforetime grant to the Children of Israel the Book the Power of Command, and Prophethood; We gave them, for Sustenance, things good and pure; and We favoured them above the nations.
Fransızca:
Nous avons effectivement apporté aux Enfants d'Israël le Livre, la sagesse, la prophétie, et leur avons attribué de bonnes choses, et les préférâmes aux autres humains [leurs contemporains];
Almanca:
Und gewiß, bereits ließen WIR den Kindern Israils die Schrift, die Weisheit und die Prophetenschaft zuteil werden, WIR gewährten ihnen Rizq von den Tayyibat , und WIR bevorzugten sie vor den (anderen) Menschen.
Rusça:
Мы уже даровали сынам Исраила (Израиля) Писание, власть и пророчество, наделили их благами и предпочли их мирам.
Arapça:
وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun ki biz, vaktiyle İsrailoğulları'na kitap, hüküm ve peygamberlik vermiştik. Onları temiz rızıklarla rızıklandırmıştık. Ve onları âlemlerden üstün kılmıştık.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki biz, İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları dünyalara üstün kıldık.

veâteynâhüm beyyinâtim mine-l'emr. feme-ḫtelefû illâ mim ba`di mâ câehümü-l`ilmü bagyem beynehüm. inne rabbeke yaḳḍî beynehüm yevme-lḳiyâmeti fîmâ kânû fîhi yaḫtelifûn.
Türkçe:
Onlara, iş ve yönetime ilişkin açık-seçik belgeler verdik. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık ve kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, onlar arasında, tartışıp durdukları şeyle ilgili olarak kıyamet günü hüküm verecektir.
İngilizce:
And We granted them Clear Signs in affairs (of Religion): it was only after knowledge had been granted to them that they fell into schisms, through insolent envy among themselves. Verily thy Lord will judge between them on the Day of Judgment as to those matters in which they set up differences.
Fransızca:
Et Nous leur avons apporté des preuves évidentes de l'Ordre . Ils ne divergèrent qu'après que la science leur fut venue, par agressivité entre eux. Ton Seigneur décidera parmi eux, au Jour de la Résurrection, sur ce en quoi ils divergeaient.
Almanca:
Auch ließen WIR ihnen klare Zeichen von der Angelegenheit zuteil werden. So wurden sie nicht uneins außer, nachdem zu ihnen das Wissen gekommen ist - aus Übertretung untereinander. Gewiß, dein HERR richtet unter ihnen am Tag der Auferstehung über das, worüber sie uneins zu sein pflegten.
Rusça:
Мы даровали им ясные знамения из повеления. Они же разошлись во мнениях лишь после того, как к ним явилось знание, по причине зависти и несправедливого отношения друг к другу. Воистину, твой Господь рассудит их в День воскресения в том, в чем они расходились во мнениях.
Arapça:
وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ ۖ فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ ۚ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Din hususunda onlara apaçık deliller verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik ve düşmanlık yüzünden ayrılığa düşmüşlerdi. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyâmet günü aralarında hükmedecektir.
Diyanet Vakfı:
Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

ŝümme ce`alnâke `alâ şerî`atim mine-l'emri fettebi`hâ velâ tettebi` ehvâe-lleẕîne lâ ya`lemûn.
Türkçe:
Daha sonra seni, iş ve yönetimde bir şerîat/bir yol-yöntem üzerine koyduk. Artık ona uy! Bilmeyenlerin keyifleri ardınca gitme!
İngilizce:
Then We put thee on the (right) Way of Religion: so follow thou that (Way), and follow not the desires of those who know not.
Fransızca:
Puis Nous t'avons mis sur la voie de l'Ordre [une religion claire et parfaite]. Suis-la donc et ne suis pas les passions de ceux qui ne savent pas.
Almanca:
Dann brachten WIR dich zu einer Schir'a von der Angelegenheit, so folge ihr und folge nicht den Neigungen derjenigen, die nicht wissen.
Rusça:
Потом Мы наставили тебя на путь из повеления. Следуй им и не потакай желаниям тех, которые не обладают знанием.
Arapça:
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَىٰ شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra (Ey Muhammed) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin hevâ ve heveslerine uyma.
Diyanet Vakfı:
Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma.
Pages
