079. Nâziât - (Söküp Çıkaranlar) An-Naziat—النازعات

fekeẕẕebe ve`aṣâ.

Türkçe:
Ama o yalanladı, isyan etti.
İngilizce:
But (Pharaoh) rejected it and disobeyed (guidance);
Fransızca:
Mais il le qualifia de mensonge et désobéit;
Almanca:
So leugnete er ab und widersetzte sich,
Rusça:
но тот счел его ложью и ослушался,
Arapça:
فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat Firavun yalanladı, karşı geldi.
Diyanet Vakfı:
(O ise) hemen yalanladı ve isyan etti.

ŝümme edbera yes`â.

Türkçe:
Sonra, sırtını döndü; koşuyordu.
İngilizce:
Further, he turned his back, striving hard (against Allah).
Fransızca:
Ensuite, il tourna le dos, s'en alla précipitamment,
Almanca:
dann kehrte er den Rücken und ging,
Rusça:
а потом отвернулся и принялся усердствовать.
Arapça:
ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra koşarak dönüp gitti.
Diyanet Vakfı:
Sonra (inkar için) olanca çabasını göstererek sırtını döndü.

feḥaşera fenâdâ.

Türkçe:
Derken, bir araya toplayıp bağırdı.
İngilizce:
Then he collected (his men) and made a proclamation,
Fransızca:
rassembla [les gens] et leur fit une proclamation,
Almanca:
so versammelte er (die Leute) und rief,
Rusça:
Он собрал толпу и громко воззвал,
Arapça:
فَحَشَرَ فَنَادَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Derken adamlarını topladı da bağırdı:
Diyanet Vakfı:
Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı:

feḳâle ene rabbükümü-l'a`lâ.

Türkçe:
Dedi ki: "Ben sizin en yüce rabbinizim."
İngilizce:
Saying, "I am your Lord, Most High".
Fransızca:
et dit : "C'est moi votre Seigneur, le très-Haut".
Almanca:
dann sagte er: "Ich bin euer hoher HERR."
Rusça:
и сказал: "Я - ваш Всевышний Господь!"
Arapça:
فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ben sizin en yüce Rabbinizim dedi.
Diyanet Vakfı:
Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi.

feeḫaẕehü-llâhü nekâle-l'âḫirati vel'ûlâ.

Türkçe:
Bunun üzerine Allah, onu sonraya ve önceye ibret olmak üzere bir ceza ile çarptı.
İngilizce:
But Allah did punish him, (and made an) example of him, - in the Hereafter, as in this life.
Fransızca:
Alors Allah le saisit de la punition exemplaire de l'au-delà et de celle d'ici-bas.
Almanca:
Dann belangte ALLAH ihn mit der harten Bestrafung für das Letzte und Erste.
Rusça:
Тогда Аллах подверг его наказанию как в Последней жизни, так и в первой жизни.
Arapça:
فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah da onu tuttu, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi.
Diyanet Vakfı:
Allah onu, (herkese ibret olarak) dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı.

inne fî ẕâlike le`ibratel limey yaḫşâ.

Türkçe:
Kuşkusuz, bunda, içine ürperti düşen için tam bir ibret vardır.
İngilizce:
Verily in this is an instructive warning for whosoever feareth (Allah).
Fransızca:
Il y a certes là un sujet de réflexion pour celui qui craint.
Almanca:
Gewiß, darin ist doch eine Lehre für jeden, der ehrfürchtig ist.
Rusça:
Воистину, в этом было назидание для тех, кто богобоязнен.
Arapça:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِّمَن يَخْشَىٰ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kuşkusuz bunda, saygı duyacaklar için bir ibret vardır.
Diyanet Vakfı:
Elbette bunda, korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.

eentüm eşeddü ḫalḳan emi-ssemâü. benâhâ.

Türkçe:
Siz mi daha zorsunuz yaratılışça, gök mü?
İngilizce:
What! Are ye the more difficult to create or the heaven (above)? (Allah) hath constructed it:
Fransızca:
êtes-vous plus durs à créer ? ou le ciel, qu'Il a pourtant construit ?
Almanca:
Seid ihr etwa schwieriger in der Schöpfung oder der Himmel?! ER richtete ihn ein,
Rusça:
Вас ли труднее создать или небо? Он воздвиг его,
Arapça:
أَأَنتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاءُ ۚ بَنَاهَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti.
Diyanet Vakfı:
Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti,

rafe`a semkehâ fesevvâhâ.

Türkçe:
Onu O yapıp kurdu. Onun boyunu yükseltti; ardından ona ahenk ve düzen verdi.
İngilizce:
On high hath He raised its canopy, and He hath given it order and perfection.
Fransızca:
Il a élevé bien haut sa voûte, puis l'a parfaitement ordonné;
Almanca:
ER erhöhte seine Dicke, dann ebnete ER ihn,
Rusça:
поднял его своды и сделал его совершенным.
Arapça:
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.
Diyanet Vakfı:
Onu yükseltti, düzene koydu,

veagṭaşe leylehâ veaḫrace ḍuḥâhâ.

Türkçe:
Gecesini kararttı, kuşluğunu ortaya çıkardı.
İngilizce:
Its night doth He endow with darkness, and its splendour doth He bring out (with light).
Fransızca:
Il a assombri sa nuit et fait luire son jour.
Almanca:
und ER verfinsterte seine Nacht und ER brachte seine Morgendämmerung hervor.
Rusça:
Он сделал его ночью темным и вывел утреннюю зарю.
Arapça:
وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı.
Diyanet Vakfı:
Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.

vel'arḍa ba`de ẕâlike deḥâhâ.

Türkçe:
Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.
İngilizce:
And the earth, moreover, hath He extended (to a wide expanse);
Fransızca:
Et quant à la terre, après cela, Il l'a étendue :
Almanca:
Und die Erde danach dehnte ER aus.
Rusça:
После этого Он распростер землю,
Arapça:
وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَٰلِكَ دَحَاهَا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.
Diyanet Vakfı:
Ondan sonra da yerküreyi döşedi,

Pages

079. Nâziât - (Söküp Çıkaranlar) An-Naziat—النازعات beslemesine abone olun.