
veḳâlû eiẕâ ḍalelnâ fi-l'arḍi einnâ lefî ḫalḳin cedîd. bel hüm biliḳâi rabbihim kâfirûn.
Türkçe:
Şöyle dediler: "Toprakta kaybolup gittiğimiz zaman mı, o zaman mı yeni bir yaratılış içinde olacağız!" Gerçek şu ki, onlar her şeyden önce, Rablerinin huzuruna varmayı inkâr ediyorlar.
İngilizce:
And they say: "What! when we lie, hidden and lost, in the earth, shall we indeed be in a Creation renewed? Nay, they deny the Meeting with their Lord.
Fransızca:
Et ils disent : "Quand nous serons perdus dans la terre [sous forme de poussière], redeviendrons-nous une création nouvelle ? " En outre, ils ne croient pas en la rencontre avec leur Seigneur.
Almanca:
Und sie sagten: "Wenn wir auf Erden verloren gehen, werden wir etwa eine neue Erschaffung erfahren?" Nein, sondern sie sind gegenüber der Begegnung mit ihrem HERRN kufr-betreibend.
Rusça:
Они говорят: "Неужели после того, как мы затеряемся в земле, мы возродимся в новом творении?" Но они не веруют во встречу со своим Господом.
Arapça:
وَقَالُوا أَإِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ ۚ بَلْ هُم بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar: "Biz yerde kaybolup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta bulunacağız?" dediler. Fakat onlar Rablerine kavuşmayı (O'nun huzuruna varacaklarını) inkâr eden kâfirlerdir.
Diyanet Vakfı:
"Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman, gerçekten (o vakit) biz mi yeniden yaratılacağız?" derler. Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkar etmektedirler.

ḳul yeteveffâküm melekü-lmevti-lleẕî vukkile biküm ŝümme ilâ rabbiküm türce`ûn.
Türkçe:
Söyle onlara: "Size vekil edilen ölüm meleği canınızı alır, sonra doğrudan doğruya Rabbinize döndürülürsünüz."
İngilizce:
Say: "The Angel of Death, put in charge of you, will (duly) take your souls: then shall ye be brought back to your Lord."
Fransızca:
Dis : "L'Ange de la mort qui est chargé de vous, vous fera mourir. Ensuite, vous serez ramenés vers Votre Seigneur".
Almanca:
Sag: "Der Engel des Todes, der für euch zuständig gemacht wurde, wird eure (Seelen) vollständig einziehen, dann werdet ihr zu eurem HERRN zurückgebracht."
Rusça:
Скажи: "Ангел смерти, которому вы поручены, упокоит вас, а затем вы будете возвращены к своему Господу".
Arapça:
۞ قُلْ يَتَوَفَّاكُم مَّلَكُ الْمَوْتِ الَّذِي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Size vekil kılınmış olan ölüm meleği canınızı alacak, sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz."
Diyanet Vakfı:
De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.

velev terâ iẕi-lmücrimûne nâkisû ruûsihim `inde rabbihim. rabbenâ ebṣarnâ vesemi`nâ ferci`nâ na`mel ṣâliḥan innâ mûḳinûn.
Türkçe:
Günahkârları, Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş olarak şöyle derken bir görsen: "Rabbimiz; gördük, duyduk, geri gönder bizi ki, barışa/hayra yönelik iyi iş yapalım. Artık kesin olarak inanıyoruz."
İngilizce:
If only thou couldst see when the guilty ones will bend low their heads before their Lord, (saying:) "Our Lord! We have seen and we have heard: Now then send us back (to the world): we will work righteousness: for we do indeed (now) believe."
Fransızca:
Si tu voyais alors les criminels [comparaître], têtes basses devant leur Seigneur ! "Notre Seigneur, Nous avons vu et entendu, renvoie-nous donc afin que nous puissions faire du bien; nous croyons (maintenant) avec certitude".
Almanca:
Und würdest du doch nur sehen, wenn die schwer Verfehlenden ihre Köpfe vor ihrem HERRN verneigen: "Unser HERR! Wir sahen ein und hörten, so schicke uns zurück, um gottgefällig Gutes zu tun. Wir haben nun Gewißheit."
Rusça:
Если бы ты видел, как грешники опустят головы перед своим Господом: "Господь наш! Мы увидели и услышали. Пошли нас обратно, и мы будем поступать праведно. Воистину, мы обрели убежденность".
Arapça:
وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُءُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz." derlerken bir görsen!
Diyanet Vakfı:
O günahkarların, Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, "Rabbimiz! Gördük duyduk, şimdi bizi (dünyaya) geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kesin olarak inandık" diyecekleri zamanı bir görsen!

velev şi'nâ leâteynâ külle nefsin hüdâhâ velâkin ḥaḳḳa-lḳavlü minnî leemleenne cehenneme mine-lcinneti vennâsi ecme`în.
Türkçe:
Biz dileseydik, her benliğe hidayetini elbette verirdik. Fakat benden şu yolda söz hak olmuştur: "Yemin olsun, cehennemi tamamıyla cinlerden ve insanlardan dolduracağım."
İngilizce:
If We had so willed, We could certainly have brought every soul its true guidance: but the Word from Me will come true, "I will fill Hell with Jinns and men all together."
Fransızca:
"Si Nous voulions, Nous apporterions à chaque âme sa guidée. Mais la parole venant de Moi doit être réalisée : "J'emplirai l'Enfer de djinns et d'hommes réunis".
Almanca:
Und würden WIR es wollen, hätten WIR jeder Seele ihre Rechtleitung zuteil werden lassen. Doch das Gesagte von Mir ist Rechtens: "Gewiß, ICH werde Dschahannam mit Dschinn und Menschen, allesamt vollmachen."
Rusça:
Если бы Мы пожелали, то наставили бы на прямой путь каждого человека, однако исполнится Слово Мое: "Я непременно заполню Геенну джиннами и людьми - всеми вместе!"
Arapça:
وَلَوْ شِئْنَا لَآتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدَاهَا وَلَٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنِّي لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer biz dilemiş olsaydık her nefse hidâyetini verirdik. Fakat benden: "Bütün insanlar ve cinlerden cehennemi elbette dolduracağım." sözü hak olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır.

feẕûḳû bimâ nesîtüm liḳâe yevmiküm hâẕâ. innâ nesînâküm veẕûḳû `aẕâbe-lḫuldi bimâ küntüm ta`melûn.
Türkçe:
"Bu gününüzü unutmuş olmanın karşılığını tadın. Kuşkusuz, biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık o uzun süreli azabı tadın!"
İngilizce:
Taste ye then - for ye forgot the Meeting of this Day of yours, and We too will forget you - taste ye the Penalty of Eternity for your (evil) deeds!
Fransızca:
"Goûtez donc ! Pour avoir oublié la rencontre de votre jour que voici. Nous aussi Nous vous avons oubliés. Goûtez au châtiment éternel pour ce que vous faisiez".
Almanca:
So erfahrt (die Peinigung) dafür, daß ihr die Begegnung dieses euren Tages vergessen habt. Gewiß, WIR berücksichtigen euch nicht. Und erfahrt die Peinigung in Ewigkeit für das, was ihr zu tun pflegtet.
Rusça:
Вкусите за то, что вы предали забвению встречу с этим днем вашим. Воистину, Мы предали забвению вас самих. Вкусите же вечные мучения за то, что вы совершали.
Arapça:
فَذُوقُوا بِمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا إِنَّا نَسِينَاكُمْ ۖ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O halde bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan dolayı tadın azabı! İşte biz de sizi unuttuk. Yapmakta olduğunuz işler yüzünden tadın ebedî azabı!
Diyanet Vakfı:
(O gün onlara şöyle diyeceğiz:) Bu güne kavuşmayı unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu biz de sizi unuttuk; yaptıklarınızdan ötürü ebedi azabı tadın!

innemâ yü'minü biâyâtine-lleẕîne iẕâ ẕükkirû bihâ ḫarrû süccedev vesebbeḥû biḥamdi rabbihim vehüm lâ yestekbirûn.
Türkçe:
Bizim ayetlerimize o kimseler inanır ki, onlarla kendilerine öğüt verildiğinde, secdelere kapanırlar ve hiç böbürlenmeyerek Rablerine hamt ile tespih ederler.
İngilizce:
Only those believe in Our Signs, who, when they are recited to them, fall down in prostration, and celebrate the praises of their Lord, nor are they (ever) puffed up with pride.
Fransızca:
Seuls croient en Nos versets ceux qui, lorsqu'on les leur rappelle, tombent prosternés et, par des louanges à leur Seigneur, célèbrent Sa gloire et ne s'enflent pas d'orgueil .
Almanca:
Den Iman an Unsere Ayat verinnerlichen nur diejenigen, die, wenn sie an sie erinnert wurden, in Sudschud niederfielen und mit dem Lob ihres HERRN lob- 2 priesen, während sie sich nicht in Arroganz erheben.
Rusça:
Воистину, веруют в Наши знамения только те, которые, когда им напоминают о них, падают ниц, прославляют хвалой своего Господа и не проявляют высокомерия.
Arapça:
إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ ۩
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman eder ki, onlarla kendilerine öğüt verildiği zaman secdelere kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler de büyüklük taslamazlar.
Diyanet Vakfı:
Bizim ayetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler.

tetecâfâ cünûbühüm `ani-lmeḍâci`i yed`ûne rabbehüm ḫavfev veṭame`â. vemimmâ razaḳnâhüm yünfiḳûn.
Türkçe:
Yanları yataklarından uzaklaşır; korku ve ümitle Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da dağıtırlar.
İngilizce:
Their limbs do forsake their beds of sleep, the while they call on their Lord, in Fear and Hope: and they spend (in charity) out of the sustenance which We have bestowed on them.
Fransızca:
Ils s'arrachent de leurs lits pour invoquer leur Seigneur, par crainte et espoir; et ils font largesse de ce que Nous Leur attribuons.
Almanca:
Sie bleiben ihren Schlafplätzen öfters fern. Sie richten Bittgebete an ihren HERRN aus Ehrfurcht und aus Zuversicht, und vom Rizq, das WIR ihnen gewährten, geben sie.
Rusça:
Они отрывают свои бока от постелей, взывая к своему Господу со страхом и надеждой, и расходуют из того, чем Мы их наделили.
Arapça:
تَتَجَافَىٰ جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًا وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler.
Diyanet Vakfı:
Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.

felâ ta`lemü nefsüm mâ uḫfiye lehüm min ḳurrati a`yün. cezâem bimâ kânû ya`melûn.
Türkçe:
Hiç kimse, yaptıklarına karşılık onlar için hangi göz aydınlığının saklandığını bilmez.
İngilizce:
Now no person knows what delights of the eye are kept hidden (in reserve) for them - as a reward for their (good) deeds.
Fransızca:
Aucun être ne sait ce qu'on a réservé pour eux comme réjouissance pour les yeux, en récompense de ce qu'ils oeuvraient !
Almanca:
So weiß kein Mensch, was für ihn an Freude verborgen wurde als Belohnung für das, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Ни один человек не знает, какие услады для глаз сокрыты для них в воздаяние за то, что они совершали.
Arapça:
فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَّا أُخْفِيَ لَهُم مِّن قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şimdi hiç kimse kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden neler gizlenmiş olduğunu bilemez.
Diyanet Vakfı:
Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.

efemen kâne mü'minen kemen kâne fâsiḳâ. lâ yestevûn.
Türkçe:
Hiç, bir mümin, bir sapık gibi olur mu? Hayır, eşit olmazlar!
İngilizce:
Is then the man who believes no better than the man who is rebellious and wicked? Not equal are they.
Fransızca:
Celui qui est croyant est-il comparable au pervers ? (Non), ils ne sont point égaux.
Almanca:
Ist etwa derjenige, der iman-erfüllt war, gleich demjenigen, der Fasiq war?! Sie werden bestimmt nicht gleich sein.
Rusça:
Неужели верующий подобен нечестивцу? Не равны они!
Arapça:
أَفَمَن كَانَ مُؤْمِنًا كَمَن كَانَ فَاسِقًا ۚ لَّا يَسْتَوُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyle ya iman eden kimse, fâsık olan gibi olur mu? Onlar eşit olamazlar.
Diyanet Vakfı:
Öyle ya, mümin olan, yoldan çıkmış kimse gibi midir? Bunlar elbette bir olamazlar.

emme-lleẕîne âmenû ve`amilu-ṣṣâliḥâti felehüm cennâtü-lme'vâ. nüzülem bimâ kânû ya`melûn.
Türkçe:
İman edip hayra/barışa yönelik işler yapanlara gelince, onlar için, yaptıklarına karşılık olarak barınacakları cennet konakları vardır.
İngilizce:
For those who believe and do righteous deeds are Gardens as hospitable homes, for their (good) deeds.
Fransızca:
Ceux qui croient et accomplissent les bonnes oeuvres, auront leur résidence dans les Jardins du Refuge, en récompense de ce qu'ils oeuvraient .
Almanca:
Hinsichtlich derjenigen, die den Iman verinnerlicht und gottgefällig Gutes getan haben, für diese sind Dschannat der eigentlichen Unterkunft als Aufenthaltsort bestimmt für das, was zu tun pflegten.
Rusça:
Для тех, которые уверовали и совершали праведные деяния, Сады пристанища станут угощением за то, что они совершили.
Arapça:
أَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوَىٰ نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Evet, iman edip de salih amelleri işleyen kimselerin, yaptıklarına karşılık bir konukluk (ağırlanma) olarak me'vâ (barınak) cennetleri vardır.
Diyanet Vakfı:
İman edip de, iyi işler yapanlara gelince, onlar için yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları cennet konakları vardır.
Pages
