Ar-Room—الروم

İngilizce:
Fransızca:
Almanca:
Rusça:
Arapça:

elif-lâm-mîm.

Türkçe:
Elif, Lâm, Mîm.
İngilizce:
A. L. M.
Fransızca:
Alif, Lam, Mim .
Almanca:
Alif-lam-mim .
Rusça:
Алиф. Лям. Мим.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الم
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Elif, Lâm, Mim.
Diyanet Vakfı:
Elif. Lam. Mim.

gulibeti-rrûm.

Türkçe:
Yenilgiye uğratıldı Rûm.
İngilizce:
The Roman Empire has been defeated-
Fransızca:
Les Romains ont été vaincus,
Almanca:
Besiegt wurden die Römer
Rusça:
Повержены римляне
Arapça:
غُلِبَتِ الرُّومُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rumlar yenildi.
Diyanet Vakfı:
Rumlar, yenildi.

fî edne-l'arḍi vehüm mim ba`di galebihim seyaglibûn.

Türkçe:
Yeryüzünün en yakın/en alçak bir yerinde. Ama onlar yengilerinin ardından galip duruma geçecekler,
İngilizce:
In a land close by; but they, (even) after (this) defeat of theirs, will soon be victorious-
Fransızca:
dans le pays voisins , et après leur défaite ils seront les vainqueurs,
Almanca:
am unteren Teil des Landes. Und sie werden nach ihrer Niederlage siegen
Rusça:
в самой низкой (или ближайшей) земле. Но после своего поражения они одержат верх
Arapça:
فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُم مِّن بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib geleceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Arapların bulunduğu bölgeye en yakın bir yerde onlar, Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir.

fî biḍ`i sinîn. lillâhi-l'emru min ḳablü vemim ba`d. veyevmeiẕiy yefraḥu-lmü'minûn.

Türkçe:
Birkaç yıl içinde. İş/oluş/hüküm, önünde de sonunda da Allah'ındır. Onların galibiyet gününde müminler ferahlayacaklar,
İngilizce:
Within a few years. With Allah is the Decision, in the past and in the Future: on that Day shall the Believers rejoice-
Fransızca:
dans quelques années . A Allah appartient le commandement, au début et à la fin, et ce jour-là les Croyants se réjouiront
Almanca:
in wenigen Jahren. ALLAH unterliegt die Angelegenheit vorher und nachher. Und an diesem Tag freuen sich die Mumin
Rusça:
через несколько (от трех до девяти) лет. Аллах принимал решения до этого и будет принимать их после этого. В тот день верующие возрадуются
Arapça:
فِي بِضْعِ سِنِينَ ۗ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِن قَبْلُ وَمِن بَعْدُ ۚ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir.
Diyanet Vakfı:
Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir.

binaṣri-llâh. yenṣuru mey yeşâ'. vehüve-l`azîzü-rraḥîm.

Türkçe:
Allah'ın yardımıyla. Dilediğine yardım eder O! Azîz'dir, Rahîm'dir O.
İngilizce:
With the help of Allah. He helps whom He will, and He is exalted in might, most merciful.
Fransızca:
du secours d'Allah. Il secourt qui Il veut et Il est le Tout Puissant, le Tout Miséricordieux.
Almanca:
über den Sieg von ALLAH. ER verhilft zum Sieg, wem ER will. Und ER ist Der Allwürdige, Der Allgnädige.
Rusça:
помощи Аллаха. Он помогает, кому пожелает. Он - Могущественный, Милосердный.
Arapça:
بِنَصْرِ اللَّهِ ۚ يَنصُرُ مَن يَشَاءُ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Bu da) Allah'ın yardımıyla (olacaktır). Allah dilediğine yardım eder, galip kılar. O çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
Diyanet Vakfı:
Allah, dilediğine yardım eder, galip kılar. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.

va`de-llâh. lâ yuḫlifü-llâhü va`dehû velâkinne ekŝera-nnâsi lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Allah'ın vaadi bu! Allah kendi vaadine ters düşmez. Ne var ki, insanların çokları bilmiyorlar.
İngilizce:
(It is) the promise of Allah. Never does Allah depart from His promise: but most men understand not.
Fransızca:
C'est [là] la promesse d'Allah. Allah ne manque jamais à Sa promesse mais la plupart des gens ne savent pas.
Almanca:
Dies ist ein Versprechen von ALLAH. ALLAH verletzt nie Sein Versprechen. Doch die meisten Menschen wissen es nicht.
Rusça:
Таково обещание Аллаха, и Аллах не нарушает Своего обещания, однако большинство людей не знают этого.
Arapça:
وَعْدَ اللَّهِ ۖ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Diyanet Vakfı:
(Bu) Allah'ın vadettiğidir. Allah vadinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.

ya`lemûne żâhiram mine-lḥayâti-ddünyâ. vehüm `ani-l'âḫirati hüm gâfilûn.

Türkçe:
Onlar basit ve iğreti hayattan, bir dış görünüşü bilirler. Ama âhiretten tam bir gaflet içindedirler onlar!
İngilizce:
They know but the outer (things) in the life of this world: but of the End of things they are heedless.
Fransızca:
Ils connaissent un aspect de la vie présente, tandis qu'ils sont inattentifs à l'au-delà.
Almanca:
Sie kennen (nur) Oberflächliches vom diesseitigen Leben und sie sind dem Jenseits gegenüber achtlos.
Rusça:
Они знают о мирской жизни только явное и беспечны к Последней жизни.
Arapça:
يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِّنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, sadece bu dünya hayatının dış yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar hep gafildirler.
Diyanet Vakfı:
Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise, onlar tamamen gafildirler.

evelem yetefekkerû fî enfüsihim. mâ ḫaleḳa-llâhü-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ illâ bilḥaḳḳi veecelim müsemmâ. veinne keŝîram mine-nnâsi biliḳâi rabbihim lekâfirûn.

Türkçe:
Kendi benliklerinin içinde olup bitenleri de mi düşünmediler! Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak üzere ve belirlenmiş bir süreye bağlı olarak yaratmıştır. Şu da bir gerçek ki, insanlardan çokları Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr ediyorlar.
İngilizce:
Do they not reflect in their own minds? Not but for just ends and for a term appointed, did Allah create the heavens and the earth, and all between them: yet are there truly many among men who deny the meeting with their Lord (at the Resurrection)!
Fransızca:
N'ont-ils pas médité en eux-mêmes ? Allah n'a créé les cieux et la terre et ce qui est entre eux, qu'à juste raison et pour un terme fixé. Beaucoup de gens cependant ne croient pas en la rencontre de leur Seigneur.
Almanca:
Dachten sie etwa nicht über sich selbst nach?! ALLAH erschuf die Himmel, die Erde und das, was zwischen ihnen ist, nur nach Gesetzmäßigkeit und einer festgelegten Frist. Und gewiß, viele von den Menschen betreiben doch Kufr gegenüber der Begegnung mit ihrem HERRN.
Rusça:
Неужели они не размышляли о самих себе? Аллах создал небеса, землю и то, что между ними, только ради истины и только на определенный срок. Но многие люди не веруют во встречу со своим Господом.
Arapça:
أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنفُسِهِم ۗ مَّا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُّسَمًّى ۗ وَإِنَّ كَثِيرًا مِّنَ النَّاسِ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yaratmıştır? Gerçekten insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
Diyanet Vakfı:
Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkar, etmektedirler.

evelem yesîrû fi-l'arḍi feyenżurû keyfe kâne `âḳibetü-lleẕîne min ḳablihim. kânû eşedde minhüm ḳuvvetev veeŝârü-l'arḍa ve`amerûhâ ekŝera mimmâ `amerûhâ vecâethüm rusülühüm bilbeyyinât. femâ kâne-llâhü liyażlimehüm velâkin kânû enfüsehüm yażlimûn.

Türkçe:
Yeryüzünde dolaşıp bir bakmıyorlar mı ki, nasıl oldu kendilerinden öncekilerin sonu? Onlar kuvvet yönünden bunlardan daha ağır ve baskındılar. Toprağı eşip deşip didik didik etmişlerdi. Ve yeryüzünü, bunların imar ettiklerinden çok daha fazla imar etmişlerdi. Ve resulleri onlara açık-seçik deliller getirmişti. O halde, Allah onlara zulmediyor değildi. Doğrusu, onlardı öz benliklerine zulmedip duranlar.
İngilizce:
Do they not travel through the earth, and see what was the end of those before them? They were superior to them in strength: they tilled the soil and populated it in greater numbers than these have done: there came to them their messengers with Clear (Signs). (Which they rejected, to their own destruction): It was not Allah Who wronged them, but they wronged their own souls.
Fransızca:
N'ont-ils pas parcouru la terre pour voir ce qu'il est advenu de ceux qui ont vécu avant eux ? Ceux-là les surpassaient en puissance et avaient labouré et peuplé la terre bien plus qu'ils ne l'ont fait eux-mêmes. Leurs messagers leur vinrent avec des preuves évidentes. Ce n'est pas Allah qui leur fît du tort; mais ils se firent du tort à eux-mêmes.
Almanca:
Zogen sie etwa nicht auf der Erde umher, damit sie sehen, wie das Anschließende Derjenigen vor ihnen war?! Sie waren noch mächtiger als sie, sie pflügten die Erde und bebauten sie noch mehr als diese sie bebauten. Auch ihre Gesandten kamen zu ihnen mit den klaren Zeichen. Also es gebührt ALLAH nicht, ihnen Unrecht anzutun, doch sie pflegten sich selbst Unrecht anzutun.
Rusça:
Неужели они не странствовали по земле и не видели, каким был конец тех, кто был до них? Они превосходили их силой, возделывали землю и отстраивали ее лучше, чем это делают они (мекканские язычники). Их посланники приносили им ясные знамения. Аллах не был несправедлив к ним - они сами поступили несправедливо по отношению к себе.
Arapça:
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُم بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar, yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Onlar, kendilerinden daha güçlüydüler. Toprağı sürmüşler ve onu, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek Allah onlara zulmetmiyordu. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.

Pages

Ar-Room—الروم beslemesine abone olun.