
velleẕîne âmenû vettebe`athüm ẕürriyyetühüm biîmânin elḥaḳnâ bihim ẕürriyyetehüm vemâ eletnâhüm min `amelihim min şey'. küllü-mriim bimâ kesebe rahîn.
Türkçe:
İman edip zürriyetleri de imanda kendilerine uyanların, soy-soplarını da kendilerine katmışızdır. Ve kendi amellerinden kendilerinin hiçbir şeyini eksiltmemişizdir. Her kişi, kazandığı karşılığında bir rehindir.
İngilizce:
And those who believe and whose families follow them in Faith,- to them shall We join their families: Nor shall We deprive them (of the fruit) of aught of their works: (Yet) is each individual in pledge for his deeds.
Fransızca:
Ceux qui auront cru et que leurs descendants auront suivis dans la foi, Nous ferons que leurs descendants les rejoignent. Et Nous ne diminuerons en rien le mérité de leurs oeuvres, chacun étant tenu responsable de ce qu'il aura acquis.
Almanca:
Und denjenigen, die den Iman verinnerlichten, und deren Nachkommenschaft ihnen mit Iman folgte, schickten WIR ihre Nachkommen nach, und WIR minderten ihnen von ihrem Tun nichts. Jeder Mensch ist dessen, was er erwarb, haftbar.
Rusça:
Мы воссоединим верующих с их потомками, которые последовали за ними в вере, и нисколько не умалим их деяний. Каждый человек является заложником того, что он приобрел.
Arapça:
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَيْءٍ ۚ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İman edip zürriyetleri de iman ile kendilerine tâbi olanlar (yok mu?); işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden birşey de eksiltmedik. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.
Diyanet Vakfı:
İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tabi olanlar (var ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.

veemdednâhüm bifâkihetiv velaḥmim mimmâ yeştehûn.
Türkçe:
Biz onlara canlarının çektiği meyveden ve etten ikram ettik.
İngilizce:
And We shall bestow on them, of fruit and meat, anything they shall desire.
Fransızca:
Nous les pourvoirons abondamment des fruits et des viandes qu'ils désireront.
Almanca:
Und WIR versorgten sie mit Obst und Fleisch von dem, was sie begehren.
Rusça:
Мы наделим их фруктами и мясом таким, какое они пожелают.
Arapça:
وَأَمْدَدْنَاهُم بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara canlarının istediği meyvalar ve etlerden bol bol verdik.
Diyanet Vakfı:
Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.

yetenâza`ûne fîhâ ke'sel lâ lagvun fîhâ velâ te'ŝîm.
Türkçe:
Orada bir kadeh tokuştururlar ki, içinde ne bir boş laf var ne de günaha sokuş.
İngilizce:
They shall there exchange, one with another, a (loving) cup free of frivolity, free of all taint of ill.
Fransızca:
Là, ils se passeront les uns les autres une coupe qui ne provoquera ni vanité ni incrimination.
Almanca:
Sie reichen darin einander Becher, mit dem weder sinnloses Gerede noch Verfehlendes ist.
Rusça:
Они будут передавать друг другу чашу с вином, которое не принесет ни празднословия, ни греха.
Arapça:
يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Orada bir kadeh kapışırlar ki, onda ne bir saçmalama vardır, ne de günaha sokma.
Diyanet Vakfı:
Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama burada (içki yüzünden) ne saçmalama vardır ne de günaha girme.

veyeṭûfü `aleyhim gilmânül lehüm keennehüm lü'lüüm meknûn.
Türkçe:
Çevrelerinde, kendilerine özgülenmiş genç uşaklar dolaşır; sanki sedeflerinde saklı inciler.
İngilizce:
Round about them will serve, (devoted) to them, young male servants (handsome) as Pearls well-guarded.
Fransızca:
Et parmi eux circuleront des garçons à leur service, pareils à des perles bien conservées.
Almanca:
Und ihnen servieren ihre Dienstjungen, die wie in Muscheln aufbewahrte Perlen wären.
Rusça:
Их будут обходить их юные слуги, подобные сокрытому жемчугу.
Arapça:
۞ وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُونٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kendilerine ait bir takım hizmetçiler de onların etrafında dönerler. Bu gençler sanki sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.
Diyanet Vakfı:
Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.

veaḳbele ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍiy yetesâelûn.
Türkçe:
Birbirlerine dönüp soruşurlar. Ve derler:
İngilizce:
They will advance to each other, engaging in mutual enquiry.
Fransızca:
et ils se tourneront les uns vers les autres s'interrogeant;
Almanca:
Und die einen von ihnen wandten sich den anderen zu und fragten,
Rusça:
Они будут расспрашивать друг друга.
Arapça:
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Birbirlerine yönelip soruyorlar.
Diyanet Vakfı:
Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:

ḳâlû innâ künnâ ḳablü fî ehlinâ müşfiḳîn.
Türkçe:
"Daha önce biz, ailemiz içinde endişe ile ürperiyorduk."
İngilizce:
They will say: "Aforetime, we were not without fear for the sake of our people.
Fransızca:
Ils diront : "Nous vivions au milieu des nôtres dans la crainte [d'Allah];
Almanca:
sie sagten: "Gewiß, wir pflegten vorher bei unseren Familien ehrfurcht-erfüllt zu sein,
Rusça:
Они скажут: "Прежде, находясь в кругу своих семей, мы трепещали от страха.
Arapça:
قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve diyorlar ki: "Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık".
Diyanet Vakfı:
Derler ki: "Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilahi azaptan) korkardık."

femenne-llâhü `aleynâ veveḳânâ `aẕâbe-ssemûm.
Türkçe:
"Allah bize lütufta bulundu ve bizi o iliklere işleyen azaptan korudu."
İngilizce:
But Allah has been good to us, and has delivered us from the Penalty of the Scorching Wind.
Fransızca:
Puis Allah nous a favorisés et protégés du châtiment du Samum .
Almanca:
dann erwies ALLAH uns Gnade und schützte uns vor der Peinigung der Gluthitze.
Rusça:
Аллах же оказал нам милость и уберег нас от мучений знойного ветра (или мучений в Аду).
Arapça:
فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah bize lutfetti de bizi (vücûdun) içine işleyen (kavurucu) azabdan korudu.
Diyanet Vakfı:
"Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu."

innâ künnâ min ḳablü ned`ûh. innehû hüve-lberru-rraḥîm.
Türkçe:
"Biz önceden O'na yakarıyorduk. Çünkü O'dur Berr, cömertçe iyilik eden; O'dur rahmeti sınırsız olan."
İngilizce:
Truly, we did call unto Him from of old: truly it is He, the Beneficent, the Merciful!
Fransızca:
Antérieurement, nous L'invoquions. C'est Lui certes, le Charitable, le Très Miséricordieux".
Almanca:
Gewiß, wir pflegten vorher an Ihn Bittgebete zu richten. Gewiß, ER ist Der Gütigste, Der Allgnädige.
Rusça:
Мы взывали к Нему прежде. Воистину, Он - Добродетельный, Милосердный".
Arapça:
إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur.
Diyanet Vakfı:
"Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur."

feẕekkir femâ ente bini`meti rabbike bikâhiniv velâ mecnûn.
Türkçe:
Artık hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kâhinsin ne de cin çarpmış.
İngilizce:
Therefore proclaim thou the praises (of thy Lord): for by the Grace of thy Lord, thou art no (vulgar) soothsayer, nor art thou one possessed.
Fransızca:
Rappelle donc et par la grâce de ton Seigneur tu n'es ni un devin ni un possédé;
Almanca:
So erinnere! Denn du bist wegen der Wohltat deines HERRN weder ein Wahrsager noch ein Geistesgestörter.
Rusça:
Напоминай же! По милости своего Господа ты не являешься ни прорицателем, ни одержимым.
Arapça:
فَذَكِّرْ فَمَا أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Ey Muhammed!) sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnûn.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kahinsin, ne de bir deli.

em yeḳûlûne şâ`irun neterabbeṣu bihî raybe-lmenûn.
Türkçe:
Yoksa şöyle mi diyorlar: "O bir şairdir. Zamanın ölüm getiren felaketine çarpılmasını bekliyoruz."
İngilizce:
Or do they say:- "A Poet! we await for him some calamity (hatched) by Time!"
Fransızca:
Ou bien ils disent : "C'est un poète ! Attendons pour lui le coup de la mort".
Almanca:
Oder sagen sie etwa: "Er ist ein Dichter, bei dem wir ein zweifelhaftes Ende abwarten."
Rusça:
Или же они говорят: "Он - поэт! Давайте же подождем, пока время не разберется с ним".
Arapça:
أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa onlar (senin için): "Bir şâirdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz." mu diyorlar?
Diyanet Vakfı:
Yoksa onlar: (O,) bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar?
Pages
