
feveylüy yevmeiẕil lilmükeẕẕibîn.
Türkçe:
Vay hallerine o gün, yalanlayanların,
İngilizce:
Then woe that Day to those that treat (Truth) as Falsehood;-
Fransızca:
Ce jour-là, malheur à ceux qui traitent (les signes d'Allah) de mensonges,
Almanca:
Also Niedergang an diesem Tag für die Verleugnenden,
Rusça:
Горе в тот день обвиняющим во лжи,
Arapça:
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Vay haline o gün yalanlayanların!
Diyanet Vakfı:
Yalanlayanların vay haline o gün!

elleẕîne hüm fî ḫavḍiy yel`abûn.
Türkçe:
Ki onlar bir batağa dalmış oynamaktadırlar.
İngilizce:
That play (and paddle) in shallow trifles.
Fransızca:
ceux qui s'ébattent dans des discours frivoles
Almanca:
die im Unfug- Treiben herumspielen,
Rusça:
которые забавляются, предаваясь празднословию.
Arapça:
الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki onlar, daldıkları bir batak (bâtıl)da oynayıp duruyorlar.
Diyanet Vakfı:
Ki onlar daldıkları batıl içinde oyalanıp duranlardır.

yevme yüde``ûne ilâ nâri cehenneme da``â.
Türkçe:
O gün cehenneme bir kakılışla kakılırlar.
İngilizce:
That Day shall they be thrust down to the Fire of Hell, irresistibly.
Fransızca:
le jour où ils seront brutalement poussés au feu de l'Enfer :
Almanca:
am Tag, wenn sie im Stoßen zum Feuer von Dschahannam gestoßen werden.
Rusça:
В тот день они будут нещадно ввергнуты в огонь Геенны.
Arapça:
يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün onlar cehennem ateşine itilip kakılacaklar.
Diyanet Vakfı:
O gün cehennem ateşine itilip atılırlar:

hâẕihi-nnâru-lletî küntüm bihâ tükeẕẕibûn.
Türkçe:
"İşte budur yalanlayıp durduğunuz ateş!"
İngilizce:
This:, it will be said, Is the Fire,- which ye were wont to deny!
Fransızca:
Voilà le feu que vous traitiez de mensonge.
Almanca:
"Dies ist das Feuer, das ihr abzuleugnen pflegtet.
Rusça:
Это - тот самый Огонь, который вы считали ложью.
Arapça:
هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlara): "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur" (denilecek).
Diyanet Vakfı:
"İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!" denilir.

efesiḥrun hâẕâ em entüm lâ tübṣirûn.
Türkçe:
"Bu da mı büyü?! Yoksa siz mi görmüyordunuz?"
İngilizce:
Is this then a fake, or is it ye that do not see?
Fransızca:
Est-ce que cela est de la magie ? Ou bien ne voyez-vous pas clair ?
Almanca:
Ist dies etwa Magie, oder seht ihr etwa nicht?!
Rusça:
Неужели это колдовство? Или же вы не видите?
Arapça:
أَفَسِحْرٌ هَٰذَا أَمْ أَنتُمْ لَا تُبْصِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz?
Diyanet Vakfı:
Bir büyü müdür bu, yoksa görmüyor musunuz?

iṣlevhâ faṣbirû ev lâ taṣbirû. sevâün `aleyküm. innemâ tüczevne mâ küntüm ta`melûn.
Türkçe:
"Dalın ona! Artık ister sabredin ister sabretmeyin. Sizin için hepsi birdir. Siz ancak yapıp ettiğiniz şeylerin karşılığıyla yüzyüze geleceksiniz."
İngilizce:
Burn ye therein: the same is it to you whether ye bear it with patience, or not: Ye but receive the recompense of your (own) deeds.
Fransızca:
Brûlez dedans ! Supportez ou ne supportez pas, ce sera égal pour vous : vous n'êtes rétribués que selon ce que vous faisiez.
Almanca:
Tretet in es hinein, dann übt euch in Geduld oder übt euch nicht in Geduld, es ist für euch gleich. Euch wird nur vergolten, was ihr zu tun pflegtet."
Rusça:
Горите в нем! Вам все равно, будете вы терпеть или не станете проявлять терпения. Вам воздается только за то, что вы совершали.
Arapça:
اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız" (denilecek).
Diyanet Vakfı:
Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız.

inne-lmütteḳîne fî cennâtiv vene`îm.
Türkçe:
Korunup sakınanlar; cennetler, nimetler içindedir.
İngilizce:
As to the Righteous, they will be in Gardens, and in Happiness,-
Fransızca:
Les pieux seront dans des Jardins et dans des délices,
Almanca:
Gewiß, die Muttaqi sind in Dschannat und Wohlergehen,
Rusça:
Воистину, богобоязненные пребудут в Райских садах и блаженстве.
Arapça:
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şüphesiz (günahlardan) korunanlar da cennetlerde, nimetler içindedirler.
Diyanet Vakfı:
Şüphesiz (kötülüklerden) korunanlar cennetlerde ve nimet içindedirler.

fâkihîne bimâ âtâhüm rabbühüm. veveḳâhüm rabbühüm `aẕâbe-lceḥîm.
Türkçe:
Rablerinin kendilerine verdikleriyle keyif çatarlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.
İngilizce:
Enjoying the (Bliss) which their Lord hath bestowed on them, and their Lord shall deliver them from the Penalty of the Fire.
Fransızca:
se réjouissant de ce que leur Seigneur leur aura donné, et leur Seigneur les aura protégés du châtiment de la Fournaise.
Almanca:
freudenerregt über das, was ihr HERR ihnen gewährte. Und ihr HERR schützte sie vor der Peinigung der Hölle.
Rusça:
Они будут радоваться тому, чем их одарит их Господь. Господь их уберег их от мучений в Аду.
Arapça:
فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rablerinin kendilerine verdiği ile zevk ü sefâ sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.
Diyanet Vakfı:
Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler, (Zira) Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.

külû veşrabû henîem bimâ küntüm ta`melûn.
Türkçe:
"Yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak afiyetle yiyin, için;
İngilizce:
(To them will be said:) "Eat and drink ye, with profit and health, because of your (good) deeds."
Fransızca:
"En récompense de ce que vous faisiez, mangez et buvez en toute sérénité,
Almanca:
"Esst und trinkt wohlbekömmlich für das, was ihr zu tun pflegtet."
Rusça:
Ешьте и пейте во здравие за то, что вы совершали!
Arapça:
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Onlara): "Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için" (denilir.)
Diyanet Vakfı:
Onlara: Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için (denilir).

müttekiîne `alâ sürurim maṣfûfeh. vezevvecnâhüm biḥûrin `în.
Türkçe:
Art arda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak." Ve biz onları parlak, iri gözlü hurilerle eşleştirmişizdir.
İngilizce:
They will recline (with ease) on Thrones (of dignity) arranged in ranks; and We shall join them to Companions, with beautiful big and lustrous eyes.
Fransızca:
accoudés sur des lits bien rangés", et Nous leur ferons épouser des houris aux grands yeux noirs,
Almanca:
Sie sind angelehnt auf aufgereihten Liegen. Und WIR ließen sie mit Hur-'in vermählen.
Rusça:
Они будут, прислонившись, возлежать на ложах, выстроенных в ряд, и Мы сочетаем их с черноокими, большеглазыми гуриями.
Arapça:
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik.
Diyanet Vakfı:
" Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak"Onları, ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir:
Pages
