050. Qaf - (Q) Qaf—ق

ḳâf. velḳur'âni-lmecîd.

Türkçe:
Kaf. Şanı yüce, ilahî cömertlikle dolu Kur'an'a yemin olsun ki,
İngilizce:
Qaf: By the Glorious Qur'an (Thou art Allah's Messenger).
Fransızca:
Qaf. Par le Coran glorieux !
Almanca:
Qaf. Beim herrlichen Quran!
Rusça:
Каф. Клянусь славным Кораном!
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ق ۚ وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki,
Diyanet Vakfı:
Kaf. Şerefli Kur'an'a andolsun.

bel `acibû en câehüm münẕirum minhüm feḳâle-lkâfirûne hâẕâ şey'ün `acîb.

Türkçe:
İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "Acayip şey bu!"
İngilizce:
But they wonder that there has come to them a Warner from among themselves. So the Unbelievers say: "This is a wonderful thing!
Fransızca:
Mais ils s'étonnent que l'un des leurs leur vint comme avertisseur; et les mécréants dirent : "Ceci est une chose étonnante".
Almanca:
Nein, sondern sie staunten, daß zu ihnen ein Warner von ihnen kam, so sagten die Kafir: "Dies ist etwas Erstaunliches!
Rusça:
Но они были удивлены тем, что к ним явился предостерегающий увещеватель из них самих, и неверующие сказали: "Это - нечто удивительное!
Arapça:
بَلْ عَجِبُوا أَن جَاءَهُم مُّنذِرٌ مِّنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu kâfirler kendi içlerinden uyarıcı bir peygamber geldiğine şaşırdılar da dediler ki: "Bu şaşılacak bir şeydir!
Diyanet Vakfı:
Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da, kafirler şöyle dediler: "Bu şaşılacak bir şeydir."

eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbâ. ẕâlike rac`um be`îd.

Türkçe:
Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu."
İngilizce:
What! When we die and become dust, (shall we live again?) That is a (sort of) return far (from our understanding).
Fransızca:
Quoi ! Quand nous serons morts et réduits en poussière... ? Ce serait revenir de loin" !
Almanca:
Wenn wir etwa starben und zu Erde wurden, (werden wir wiederkehren)? Dies ist eine weit entfernte Wiederkehr."
Rusça:
Неужели это (воскрешение) произойдет после того, как умрем и станем прахом? Это возвращение невероятно!"
Arapça:
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ۖ ذَٰلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar) dirileceğiz? bu dönüş çok uzaktır."
Diyanet Vakfı:
"Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu, akla uzak bir dönüştür."

ḳad `alimnâ mâ tenḳuṣu-l'arḍu minhüm. ve`indenâ kitâbün ḥafîż.

Türkçe:
Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda.
İngilizce:
We already know how much of them the earth takes away: With Us is a record guarding (the full account).
Fransızca:
Certes, Nous savons ce que la terre rongera d'eux [de leurs corps]; et Nous avons un Livre où tout est conservé.
Almanca:
Bereits wußten WIR, was die Erde von ihnen wegnimmt. Und bei Uns ist eine bewahrende Schrift.
Rusça:
Мы знаем, что земля отнимает от них, и у Нас есть сохраняющее (или хранимое) Писание.
Arapça:
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ ۖ وَعِندَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini elbette biliyoruz. Yanımızda herşeyi kaydedip muhafaza eden bir kitap vardır.
Diyanet Vakfı:
Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır.

bel keẕẕebû bilḥaḳḳi lemmâ câehüm fehüm fî emrim merîc.

Türkçe:
Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler.
İngilizce:
But they deny the Truth when it comes to them: so they are in a confused state.
Fransızca:
Plutôt, ils traitent de mensonge la vérité qui leur est venue : les voilà donc dans une situation confuse.
Almanca:
Nein, sondern sie verleugneten das Wahre, als es zu ihnen kam, so sind sie in einer verworrenen Situation.
Rusça:
Но они сочли ложью истину, когда она явилась к ним, и теперь они находятся в замешательстве.
Arapça:
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَّرِيجٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler.
Diyanet Vakfı:
Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

efelem yenżurû ile-ssemâi fevḳahüm keyfe beneynâhâ vezeyyennâhâ vemâ lehâ min fürûc.

Türkçe:
Bakmadılar mı üstlerindeki göğe ki nasıl kurduk onu, nasıl süsleyip nakışladık?! Yırtığı, çatlağı da yoktur onun.
İngilizce:
Do they not look at the sky above them?- How We have made it and adorned it, and there are no flaws in it?
Fransızca:
N'ont-ils donc pas observé le ciel au-dessus d'eux, comment Nous l'avons bâti et embelli; et comment il est sans fissures ?
Almanca:
Haben sie etwa nicht auf den Himmel über ihnen geschaut, wie WIR ihn errichteten und schmückten, und er keine Risse hat?!
Rusça:
Неужели они не смотрели на то, как Мы построили и украсили небо над ними? В нем нет расщелин.
Arapça:
أَفَلَمْ يَنظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz, onun hiç bir çatlağı yoktur.
Diyanet Vakfı:
Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok.

vel'arḍa medednâhâ veelḳaynâ fîhâ ravâsiye veembetnâ fîhâ min külli zevcim behîc.

Türkçe:
Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran bırakan her türlü çifti.
İngilizce:
And the earth- We have spread it out, and set thereon mountains standing firm, and produced therein every kind of beautiful growth (in pairs)-
Fransızca:
Et la terre, Nous l'avons étendue et Nous y avons enfoncé fermement des montagnes et y avons fait pousser toutes sortes de magnifiques couples de [végétaux],
Almanca:
Und die Erde dehnten WIR aus, setzten in sie Festigende (Berge) und ließen auf ihr von jeder erfreulichen Zweiheit hervorsprießen
Rusça:
Мы простерли землю, установили на ней незыблемые горы и взрастили на ней всякие великолепные пары растений
Arapça:
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeri de nasıl uzatmış, üzerine sabit dağlar oturtmuşuz. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.
Diyanet Vakfı:
Yeryüzünü de döşedik ve ona sabit dağlar koyduk. Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiştirdik.

tebṣiratev veẕikrâ likülli `abdim münîb.

Türkçe:
İbretle bakılası, gönüller açıcı şeyler olarak; hakka yönelen her kula öğüt olarak.
İngilizce:
To be observed and commemorated by every devotee turning (to Allah).
Fransızca:
à titre d'appel à la clairvoyance et un rappel pour tout serviteur repentant.
Almanca:
als Einblick-Gewährendes und Ermahnung für jeden umkehrenden Diener.
Rusça:
для разъяснения и напоминания каждому рабу, который обращается к Аллаху.
Arapça:
تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunlar, Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.
Diyanet Vakfı:
Allah'a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ibret vermek için (bütün bunları yaptık).

venezzelnâ mine-ssemâi mâem mübâraken feembetnâ bihî cennâtiv veḥabbe-lḥaṣîd.

Türkçe:
Gökten, kutlu ve bereketli bir su indirdik de onunla bahçeler yeşerttik, hasatlanacak daneler yetiştirdik.
İngilizce:
And We send down from the sky rain charted with blessing, and We produce therewith gardens and Grain for harvests;
Fransızca:
Et Nous avons fait descendre du ciel une eau bénie, avec laquelle Nous avons fait pousser des jardins et le grain qu'on moissonne,
Almanca:
Und WIR ließen vom Himmel Wasser voller Baraka nach und nach fallen, dann ließen WIR damit Dschannat und erntbare Körner hervorsprießen
Rusça:
Мы ниспослали с неба благословенную воду и взрастили посредством нее сады и зерна собранного урожая,
Arapça:
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُّبَارَكًا فَأَنبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bir de gökten bereketli bir su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz.
Diyanet Vakfı:
Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.

vennaḫle bâsiḳâtil lehâ ṭal`un neḍîd.

Türkçe:
Yüksek yüksek hurma ağaçları büyüttük. Birbirine girmiş kümeler halinde tomurcukları vardır onların.
İngilizce:
And tall (and stately) palm-trees, with shoots of fruit-stalks, piled one over another;-
Fransızca:
ainsi que les hauts palmiers aux régimes superposés,
Almanca:
sowie hohe Dattelpalmen, die büschelartige Früchte tragen,
Rusça:
и высокие пальмы с висящими рядами плодами.
Arapça:
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَّهَا طَلْعٌ نَّضِيدٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik.
Diyanet Vakfı:
Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik. Ve o su ile ölü toprağa can verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.

Pages

050. Qaf - (Q) Qaf—ق beslemesine abone olun.