048. Fetih - (Zafer) Al-Fath — الفتح

seyeḳûlü leke-lmüḫallefûne mine-l'a`râbi şegaletnâ emvâlünâ veehlûnâ festagfir lenâ. yeḳûlûne bielsinetihim mâ leyse fî ḳulûbihim. ḳul femey yemlikü leküm mine-llâhi şey'en in erâde biküm ḍarran ev erâde biküm nef`â. bel kâne-llâhü bimâ ta`melûne ḫabîrâ.

Türkçe:
Bedevilerden, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat ederse, O'nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır.
İngilizce:
The desert Arabs who lagged behind will say to thee: "We were engaged in (looking after) our flocks and herds, and our families: do thou then ask forgiveness for us." They say with their tongues what is not in their hearts. Say: "Who then has any power at all (to intervene) on your behalf with Allah, if His Will is to give you some loss or to give you some profit? But Allah is well acquainted with all that ye do.
Fransızca:
Ceux des Bédouins qui ont été laissés en arrière diront : "Nos biens et nos familles nous ont retenus : implore donc pour nous le pardon". Ils disent avec leurs langues ce qui n'est pas dans leurs coeurs. Dis : "Qui donc peut quelque chose pour vous auprès d'Allah s'Il veut vous faire du mal ou s'Il veut vous faire du bien ? Mais Allah est Parfaitement Connaisseur de ce que vous oeuvrez.
Almanca:
Die Zurückgebliebenen von den Wüstenarabern werden dir sagen: "Uns beschäftigten unser Vermögen und unsere Familien, so bitte für uns um Vergebung!" Sie sagen mit ihren Zungen, was nicht in ihren Herzen ist. Sag: "Wer verfügt für euch über etwas von ALLAH, wenn ER für euch Schädigendes will, oder für euch Nützliches will?" Nein, sondern ALLAH ist dessen, was ihr tut, allkundig.
Rusça:
Бедуины, оставшиеся позади, скажут тебе: "Наше имущество и наши семьи отвлекли нас (или помешали нам). Попроси же для нас прощения". Они произносят своими языками то, чего нет в их сердцах. Скажи: "Кто властен помочь вам чем-нибудь перед Аллахом, если Он захочет навредить вам или захочет принести вам пользу?" О нет! Аллах ведает о том, что вы совершаете.
Arapça:
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا ۚ يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۚ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا ۚ بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
yakında a'râbilerden geri kalmış olanlar sana diyecekler ki, "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Diyanet Vakfı:
Bedevilerden geri kalmış olanlar, sana diyecekler ki: "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

bel żanentüm el ley yenḳalibe-rrasûlü velmü'minûne ilâ ehlîhim ebedev vezüyyine ẕâlike fî ḳulûbiküm veżanentüm żanne-ssev'. veküntüm ḳavmem bûrâ.

Türkçe:
Siz sanmıştınız ki, resul de müminler de ailelerine bir daha asla dönmeyecekler. Bu düşünce kalplerinizde süslendi de çirkin bir sanıya saplandınız ve mahvolmuş bir topluluk haline geldiniz.
İngilizce:
Nay, ye thought that the Messenger and the Believers would never return to their families; this seemed pleasing in your hearts, and ye conceived an evil thought, for ye are a people lost (in wickedness).
Fransızca:
Vous pensiez plutôt que le Messager et les croyants ne retourneraient jamais plus à leur famille. Et cela vous a été embelli dans vos coeurs; et vous avez eu de mauvaises pensées. Et vous fûtes des gens perdus".
Almanca:
Nein, sondern ihr dachtet, daß der Gesandte und die Mumin niemals zu ihren Familien zurückkehren werden, und dies wurde in euren Herzen schön gemacht, ihr habt das schlechte Denken gedacht, und ihr wart verlorene Leute.
Rusça:
Но вы предположили, что Посланник и верующие никогда не вернутся к своим семьям. Это было разукрашено в ваших сердцах, и вы сделали дурные предположения. Вы были пропащими людьми.
Arapça:
بَلْ ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَنقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَىٰ أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنتُمْ قَوْمًا بُورًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Aslında siz Peygamber ve müminlerin, ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.
Diyanet Vakfı:
Aslında siz Peygamberin ve müminlerin ailelerine bir daha dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helaki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

vemel lem yü'mim billâhi verasûlihî feinnâ a`tednâ lilkâfirîne se`îrâ.

Türkçe:
Kim Allah'a ve resulüne iman etmezse bilsin ki biz, inkârcılar için alevli bir ateş hazırladık.
İngilizce:
And if any believe not in Allah and His Messenger, We have prepared, for those who reject Allah, a Blazing Fire!
Fransızca:
Et quiconque ne croit pas en Allah et en Son messager... alors, pour les mécréants, Nous avons préparé une fournaise ardente.
Almanca:
Und wer den Iman an ALLAH und Seinen Gesandten nicht verinnerlicht, so bereiteten WIR doch für die Kafir Gluthitze.
Rusça:
Если кто не уверует в Аллаха и Его Посланника, то ведь Мы приготовили неверующим Пламя.
Arapça:
وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kim Allah'a ve Rasulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.
Diyanet Vakfı:
Kim Allah'a ve Resulüne iman etmezse bilsin ki biz, kafirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.

velillâhi mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. yagfiru limey yeşâü veyü`aẕẕibü mey yeşâ'. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.

Türkçe:
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır! Dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
İngilizce:
To Allah belongs the dominion of the heavens and the earth: He forgives whom He wills, and He punishes whom He wills: but Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
A Allah appartient la souveraineté des cieux et de la terre. Il pardonne à qui Il veut et châtie qui Il veut. Allah demeure cependant, Pardonneur et Miséricordieux.
Almanca:
Und ALLAH gehört die Herrschaft der Himmel und der Erde. ER vergibt, wem ER will, und ER peinigt, wen ER will. Und ALLAH ist immer allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Аллаху принадлежит власть над небесами и землей. Он прощает, кого пожелает, и причиняет мучения, кому пожелает. Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ يَغْفِرُ لِمَن يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاءُ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar dilediğini azaplandırır. Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.
Diyanet Vakfı:
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

seyeḳûlü-lmüḫallefûne iẕe-nṭalaḳtüm ilâ megânime lite'ḫuẕûhâ ẕerûnâ nettebi`küm. yürîdûne ey yübeddilû kelâme-llâh. ḳul len tettebi`ûnâ keẕâliküm ḳâle-llâhü min ḳabl. feseyeḳûlûne bel taḥsüdûnenâ. bel kânû lâ yefḳahûne illâ ḳalîlâ.

Türkçe:
Geri bırakılanlar, ganimetleri almak üzere gittiğiniz zaman şöyle diyecekler: "İzin verin, biz de size uyalım!" Onlar Allah'ın kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki: "Bize asla uyamazsınız! Allah önceden de böyle buyurmuştu." Bu kez şöyle diyecekler: "Hayır, siz bizi kıskanıyorsunuz." İşin doğrusu şu ki, onlar çok az anlıyorlar/onlar, az bir kısmı hariç, anlamıyorlar.
İngilizce:
Those who lagged behind (will say), when ye (are free to) march and take booty (in war): "Permit us to follow you." They wish to change Allah's decree: Say: "Not thus will ye follow us: Allah has already declared (this) beforehand": then they will say, "But ye are jealous of us." Nay, but little do they understand (such things).
Fransızca:
Ceux qui restèrent en arrière diront, quand vous vous dirigez vers le butin pour vous en emparer; "Laissez-nous vous suivre". Ils voudraient changer la parole d'Allah. Dis : "Jamais vous ne nous suivrez : ainsi Allah a déjà annoncé". Mais ils diront : "Vous êtes plutôt envieux à notre égard". Mais ils ne comprenaient en réalité que peu.
Almanca:
Die Zurückgebliebenen werden sagen: "Wenn ihr zu den Beutegütern aufbrecht, um sie einzunehmen, dann laßt uns euch folgen!" Sie wollen ALLAHs Worte ändern. Sag: "Ihr folgt uns nicht! Solcherart sagte ALLAH vorher." Dann werden sie sagen: "Nein, sondern ihr beneidet uns." Nein, sondern sie pflegten nicht zu verstehen außer ein wenig.
Rusça:
Когда вы отправитесь за трофеями, чтобы взять их, оставшиеся позади скажут: "Дайте нам последовать за вами". Они хотят изменить Слово Аллаха. Скажи: "Вы не последуете за нами. Так сказал Аллах прежде". Тогда они скажут: "Нет, вы завидуете нам". Но они мало что смыслят.
Arapça:
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انطَلَقْتُمْ إِلَىٰ مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ ۖ يُرِيدُونَ أَن يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ ۚ قُل لَّن تَتَّبِعُونَا كَذَٰلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِن قَبْلُ ۖ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar: "Bırakın biz de arkanıza düşelim." diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Siz bizimle gelemeyeceksiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur. Onlar size: "Bizi kıskanıyorsunuz." diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.
Diyanet Vakfı:
Siz ganimetleri almak için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın, biz de arkanıza düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: "Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur." Onlar size: Hayır, bizi kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.

ḳul lilmüḫallefîne mine-l'a`râbi setüd`avne ilâ ḳavmin ülî be'sin şedîdin tüḳâtilûnehüm ev yüslimûn. fein tüṭî`û yü'tikümü-llâhü ecran ḥasenâ. vein tetevellev kemâ tevelleytüm min ḳablü yü`aẕẕibküm `aẕâben elîmâ.

Türkçe:
Bedevilerden, geri bırakılmış olanlara de ki: "Siz yakında çok zorlu savaş veren bir kavimle çarpışmaya çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız, yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Yok eğer önceden döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır."
İngilizce:
Say to the desert Arabs who lagged behind: "Ye shall be summoned (to fight) against a people given to vehement war: then shall ye fight, or they shall submit. Then if ye show obedience, Allah will grant you a goodly reward, but if ye turn back as ye did before, He will punish you with a grievous Penalty."
Fransızca:
Dis à ceux des Bédouins qui restèrent en arrière : "Vous serez bientôt appelés contre des gens d'une force redoutable. Vous les combattrez à moins qu'ils n'embrassent l'Islam. Si vous obéissez, Allah vous donnera une belle récompense, et si vous vous détournez comme vous vous êtes détournés auparavant, Il vous châtiera d'un châtiment douloureux".
Almanca:
Sage zu den Zurückgebliebenen von den Wüstenarabern: "Ihr werdet zu Leuten von heftiger Gewalttätigkeit gerufen, ihr kämpft gegen sie oder sie werden Muslime. Und wenn ihr gehorcht, gewährt euch ALLAH eine schöne Belohnung. Und wenn ihr den Rücken kehrt, wie ihr vorher den Rücken gekehrt habt, unterzieht ER euch einer qualvollen Peinigung."
Rusça:
Скажи бедуинам, оставшимся позади: "Вас еще призовут воевать против людей, обладающих суровой мощью. Вы сразитесь с ними, или же они обратятся в ислам. Если вы подчинитесь, то Аллах дарует вам прекрасную награду. Если же вы отвернетесь, как отвернулись прежде, то Аллах причинит вам мучительные страдания".
Arapça:
قُل لِّلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ ۖ فَإِن تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا ۖ وَإِن تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُم مِّن قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
A'rabilerin geri bırakılmış olanlarına de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla savaşırsınız veya müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.
Diyanet Vakfı:
Bedevilerden (seferden) geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükafat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı bir azaba uğratır.

leyse `ale-l'a`mâ ḥaracüv velâ `ale-l'a`raci ḥaracüv velâ `ale-lmerîḍi ḥarac. vemey yüṭi`i-llâhe verasûlehû yüdḫilhü cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâr. vemey yetevelle yü`aẕẕibhü `aẕâben elîmâ.

Türkçe:
Köre zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir azapla cezalandırır.
İngilizce:
No blame is there on the blind, nor is there blame on the lame, nor on one ill (if he joins not the war): But he that obeys Allah and his Messenger,- (Allah) will admit him to Gardens beneath which rivers flow; and he who turns back, (Allah) will punish him with a grievous Penalty.
Fransızca:
Nul grief n'est à faire à l'aveugle, ni au boiteux ni au malade . Et quiconque obéit à Allah et à Son messager, Il le fera entrer dans des Jardins sous lesquels coulent les ruisseaux. Quiconque cependant se détourne, Il le châtiera d'un douloureux châtiment.
Almanca:
Weder für den Blinden ist es eine Verfehlung, noch für den Lahmen ist es eine Verfehlung, noch für den Kranken ist es eine Verfehlung. Und wer ALLAH und Seinem Gesandten gehorcht, den wird ER in Dschannat eintreten lassen, die von Flüssen durchflossen sind. Und wer den Rücken kehrt, den peinigt ER eine qualvolle Peinigung.
Rusça:
Нет греха на слепом, и нет греха на хромом, и нет греха на больном. Кто подчинится Аллаху и Его Посланнику, того Он введет в Райские сады, в которых текут реки. А кто отвернется, того Он подвергнет мучительным страданиям.
Arapça:
لَّيْسَ عَلَى الْأَعْمَىٰ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ ۗ وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Bununla beraber kim Allah'a ve peygamberine itâat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.
Diyanet Vakfı:
Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değildirler.) Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı bir azaba uğratır.

leḳad raḍiye-llâhü `ani-lmü'minîne iẕ yübâyi`ûneke taḥte-şşecerati fe`alime mâ fî ḳulûbihim feenzele-ssekînete `aleyhim veeŝâbehüm fetḥan ḳarîbâ.

Türkçe:
Yemin olsun, Allah müminlerden, o ağacın altında sana bey'at ettikleri sırada hoşnut olmuştur. Onların gönüllerindekini bilmiş, üzerlerine huzur ve sükûn indirmiş ve kendilerine yakın bir fetih nasip etmiştir.
İngilizce:
Allah's Good Pleasure was on the Believers when they swore Fealty to thee under the Tree: He knew what was in their hearts, and He sent down Tranquillity to them; and He rewarded them with a speedy Victory;
Fransızca:
Allah a très certainement agréé les croyants quand ils t'ont prêté le serment d'allégeance sous l'arbre . Il a su ce qu'il y avait dans leurs coeurs, et a fait descendre sur eux la quiétude, et Il les a récompensés par une victoire proche
Almanca:
Gewiß, bereits ist ALLAH zufrieden mit den Mumin, als sie dir Bai'a unter dem Baum leisteten, dann wußte ER, was in ihren Herzen ist, dann sandte ER die Herzensruhe über sie und belohnte sie mit einem nahen Sieg
Rusça:
Аллах остался доволен верующими, когда они присягали тебе под деревом в Худейбии. Он знал, что у них в сердцах, и ниспослал им покой и вознаградил их близкой победой
Arapça:
۞ لَّقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Andolsun o ağacın altında (Hudeybiye'de) sana bey'at ederlerken Allah, müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş onlara güven indirmiş ve onları pek yakın bir fetih ile mükâfatlandırmıştır.
Diyanet Vakfı:
Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.

vemegânime keŝîratey ye'ḫuẕûnehâ. vekâne-llâhü `azîzen ḥakîmâ.

Türkçe:
Alacakları birçok ganimetler de nasip etmiştir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
İngilizce:
And many gains will they acquire (besides): and Allah is Exalted in Power, Full of Wisdom.
Fransızca:
ainsi qu'un abondant butin qu'ils ramasseront. Allah est Puissant et Sage.
Almanca:
und vielen Beutegütern, die sie einnehmen werden. Und ALLAH ist immer allwürdig, allweise.
Rusça:
и многочисленными трофеями, которые они возьмут. Аллах - Могущественный, Мудрый.
Arapça:
وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfatlandırdı. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Yine onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükafalandırdı. Allah üstündür, hikmet sahibidir.

ve`adekümü-llâhü megânime keŝîraten te'ḫuẕûnehâ fe`accele leküm hâẕihî vekeffe eydiye-nnâsi `anküm. velitekûne âyetel lilmü'minîne veyehdiyeküm ṣirâṭam müsteḳîmâ.

Türkçe:
Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaat etti. Şunu da size aceleden verdi ve insanların ellerini de sizden uzak tuttu ki bu, inananlara bir ibret olsun ve Allah sizi dosdoğru yola kılavuzlasın.
İngilizce:
Allah has promised you many gains that ye shall acquire, and He has given you these beforehand; and He has restrained the hands of men from you; that it may be a Sign for the Believers, and that He may guide you to a Straight Path;
Fransızca:
Allah vous a promis un abondant butin que vous prendrez, et Il a hâté pour vous Celle-ci et repoussé de vous les mains des gens, afin que tout cela soit un signe pour les croyants et qu'Il vous guide dans un droit chemin;
Almanca:
ALLAH versprach euch viele Beutegüter, die ihr einnehmt, so beschleunigte ER euch diese und hielt die Hände der Menschen von euch zurück, und damit dies eine Aya für die Mumin wird. Und ER euch zu einem geraden Weg rechtleitet.
Rusça:
Аллах обещал вам многочисленные трофеи, которые вы возьмете. Он ускорил для вас это и убрал от вас руки людей, чтобы это стало знамением для верующих и чтобы наставить вас на прямой путь.
Arapça:
وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَٰذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve Allah sizi doğru yola iletsin.
Diyanet Vakfı:
Allah size, elde edeceğiniz birçok ganimet vadetmiştir. (Bu ganimetlerden) işte şunları hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve sizi dosdoğru yola iletsin.

Pages

048. Fetih - (Zafer) Al-Fath — الفتح beslemesine abone olun.