039. Zümer - (Yığınlar) Az-Zumar—الزمر

innâ enzelnâ `aleyke-lkitâbe linnâsi bilḥaḳḳ. femeni-htedâ felinefsih. vemen ḍalle feinnemâ yeḍillü `aleyhâ. vemâ ente `aleyhim bivekîl.

Türkçe:
Kuşkusuz, bu Kitap'ı biz sana insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin.
İngilizce:
Verily We have revealed the Book to thee in Truth, for (instructing) mankind. He, then, that receives guidance benefits his own soul: but he that strays injures his own soul. Nor art thou set over them to dispose of their affairs.
Fransızca:
Nous t'avons fait descendre le Livre, pour les hommes, en toute vérité. Quiconque se guide [le fait] pour son propre bien; et quiconque s'égare, s'égare à son détriment. Tu n'es nullement responsable [de leurs propres affaires].
Almanca:
Gewiß, WIR sandten dir die Schrift für die Menschen der Wahrheit gemäß hinab. Wer also Rechtleitung findet, (tut es allein) für sich selbst, und wer irregeht, (tut es ausschließlich) gegen sich selbst. Und du bist über sie kein Wakil.
Rusça:
Мы ниспослали тебе Писание для людей во истине. Тот, кто последовал прямым путем, поступил во благо себе. А тот, кто впал в заблуждение, поступает во вред только себе, и ты не являешься их попечителем и хранителем.
Arapça:
إِنَّا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا ۖ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِوَكِيلٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yola gelirse kendi lehinedir. Kim de saparsa, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Sen onların üzerine vekil değilsin.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm)! Şüphesiz biz bu Kitab'ı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.

allâhü yeteveffe-l'enfüse ḥîne mevtihâ velletî lem temüt fî menâmihâ. feyümsikü-lletî ḳaḍâ `aleyhe-lmevte veyürsilü-l'uḫrâ ilâ ecelim müsemmâ. inne fî ẕâlike leâyâtil liḳavmiy yetefekkerûn.

Türkçe:
Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
İngilizce:
It is Allah that takes the souls (of men) at death; and those that die not (He takes) during their sleep: those on whom He has passed the decree of death, He keeps back (from returning to life), but the rest He sends (to their bodies) for a term appointed verily in this are Signs for those who reflect.
Fransızca:
Allah reçoit les âmes au moment de leur mort ainsi que celles qui ne meurent pas au cours de leur sommeil. Il retient celles à qui Il a décrété la mort, tandis qu'Il renvoie les autres jusqu'à un terme fixé. Il y a certainement là des preuves pour des gens qui réfléchissent.
Almanca:
ALLAH zieht die Seelen (der Menschen) bei ihrem Tod ein, sowie von denen, die noch nicht den Tod erfuhren, während ihres Schlafs. Dann hält ER diejenigen zurück, für die ER den Tod bestimmte, und läßt die anderen bis zu einer festgelegten Frist frei. Gewiß, darin sind doch Ayat für Leute, die nachdenken.
Rusça:
Аллах упокаивает души в момент их смерти, а ту, которая пока не умирает, Он забирает во время сна. Он удерживает ту, которой предопределил смерть, а другую отпускает до определенного срока. Воистину, в этом - знамения для людей размышляющих.
Arapça:
اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.
Diyanet Vakfı:
Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.

emi-tteḫaẕû min dûni-llâhi şüfe`â'. ḳul evelev kânû lâ yemlikûne şey'ev velâ ya`ḳilûn.

Türkçe:
Yoksa Allah'ın berisinden şefaatçılar mı edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye sahip olmayan/hiçbir şeye gücü yetmeyen, aklını da işletmeyen varlıklar olsalar da mı?"
İngilizce:
What! Do they take for intercessors others besides Allah? Say: "Even if they have no power whatever and no intelligence?"
Fransızca:
Ont-ils adopté, en dehors d'Allah, des intercesseurs ? Dis : "Quoi ! Même s'ils ne détiennent rien et sont dépourvus de raison ? "
Almanca:
Oder nahmen sie sich etwa anstelle von ALLAH Fürbittende?! Sag: "Selbst dann, wenn sie über nichts verfügen und nicht begreifen können?!"
Rusça:
Или же они взяли себе заступников помимо Аллаха? Скажи: "А если они не владеют ничем и не разумеют?"
Arapça:
أَمِ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ شُفَعَاءَ ۚ قُلْ أَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْئًا وَلَا يَعْقِلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (böyle yapacaksınız)?"
Diyanet Vakfı:
Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı edineceksiniz)?

ḳul lillâhi-şşefâ`atü cemî`â. lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍ. ŝümme ileyhi türce`ûn.

Türkçe:
De ki: "Şefaat, tümden ve sadece Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi O'nundur. Sonunda O'na döndürüleceksiniz."
İngilizce:
Say: "To Allah belongs exclusively (the right to grant) intercession: to Him belongs the dominion of the heavens and the earth: In the End, it is to Him that ye shall be brought back."
Fransızca:
Dis : "L'intercession toute entière appartient à Allah. A Lui la royauté des cieux et de la terre. Puis c'est vers Lui que vous serez ramenés"
Almanca:
Sag: "ALLAH gehört die ganze Fürbitte. Ihm gehört die Herrschaft der Himmel und der Erde. Dann werdet ihr zu Ihm zurückgebracht."
Rusça:
Скажи: "Аллаху принадлежит заступничество целиком. Ему принадлежит власть над небесами и землей, и к Нему вы будете возвращены".
Arapça:
قُل لِّلَّهِ الشَّفَاعَةُ جَمِيعًا ۖ لَّهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
Diyanet Vakfı:
De ki: Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.

veiẕâ ẕükira-llâhü vaḥdehü-şmeezzet ḳulûbü-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati. veiẕâ ẕükira-lleẕîne min dûnihî iẕâ hüm yestebşirûn.

Türkçe:
Allah yalnız başına anıldığında, âhirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun berisindeki, ilahlaştırılmış kişilerle birlikte anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler.
İngilizce:
When Allah, the One and Only, is mentioned, the hearts of those who believe not in the Hereafter are filled with disgust and horror; but when (gods) other than He are mentioned, behold, they are filled with joy!
Fransızca:
Et quand Allah est mentionné seul (sans associés), les coeurs de ceux qui ne croient pas en l'au-delà se crispent et quand on mentionne ceux qui sont en dehors de Lui, voilà qu'ils se réjouissent.
Almanca:
Und wenn ALLAH alleine erwähnt wird, beklommen werden die Herzen derjenigen, die den Iman an das Jenseits nicht verinnerlichen. Und wenn diejenigen anstelle von Ihm erwähnt werden, da freuen sie sich richtig.
Rusça:
Когда поминают одного лишь Аллаха, содрогаются от отвращения сердца тех, которые не веруют в Последнюю жизнь. А когда поминают тех, которые ниже Него, они радуются.
Arapça:
وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ ۖ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِن دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Böyle iken, Allah bir olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların yürekleri burkulur da, O'ndan başkaları anıldığı zaman derhal yüzleri güler.
Diyanet Vakfı:
Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah'tan başkası anıldığı zaman hemen yüzleri güler.

ḳuli-llâhümme fâṭira-ssemâvâti vel'arḍi `âlime-lgaybi veşşehâdeti ente taḥkümü beyne `ibâdike fîmâ kânû fîhi yaḫtelifûn.

Türkçe:
De ki: "Ey Allahım! Ey gökleri ve yeri yaratan, ey görülmeyeni ve görüleni bilen! Sen hüküm vereceksin kulların arasında, ihtilaf ettikleri şeyleri hakkında."
İngilizce:
Say: "O Allah! Creator of the heavens and the earth! Knower of all that is hidden and open! it is Thou that wilt judge between Thy Servants in those matters about which they have differed."
Fransızca:
Dis : "ô Allah, Créateur des cieux et de la terre, Connaisseur de tout ce que le monde ignore comme de ce qu'il perçoit, c'est Toi qui jugeras entre Tes serviteurs ce sur quoi ils divergeaient".
Almanca:
Sag: "ALLAH, DU Schöpfer der Himmel und der Erde, Der Allwissende über das Verborgene und das Sichtbare! DU richtest unter Deinen Dienern in dem, worüber sie uneins zu sein pflegten."
Rusça:
Скажи: "О Аллах, Творец небес и земли, Ведающий сокровенное и явное! Ты рассудишь Своих рабов в том, в чем они расходились во мнениях".
Arapça:
قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Ey gökleri ve yeri yaratan, görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'ım! Kulların arasında, o ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında sen hüküm vereceksin."
Diyanet Vakfı:
De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikarı da bilen Allah! Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.

velev enne lilleẕîne żalemû mâ fi-l'arḍi cemî`av vemiŝlehû me`ahû leftedev bihî min sûi-l`aẕâbi yevme-lḳiyâmeh. vebedâ lehüm mine-llâhi mâ lem yekûnû yaḥtesibûn.

Türkçe:
Eğer yerdekilerin tamamı ve beraberinde bir o kadarı, zulmedenlerin olsa, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için tümünü mutlaka fidye verirlerdi. Çünkü hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılmıştır.
İngilizce:
Even if the wrong-doers had all that there is on earth, and as much more, (in vain) would they offer it for ransom from the pain of the Penalty on the Day of Judgment: but something will confront them from Allah, which they could never have counted upon!
Fransızca:
Si les injustes possédaient tout ce qui se trouve sur la terre, - et autant encore, - ils l'offriraient comme rançon pour échapper au pire châtiment le Jour de la Résurrection; et leur apparaîtra, de la part d'Allah, ce qu'ils n'avaient jamais imaginé;
Almanca:
Und würden diejenigen, die Unrecht begingen, über alles verfügen, was auf Erden ist - allesamt, und mit ihm seinesgleichen, würden sie sich damit vom Schlechten der Peinigung am Tag der Auferstehung zweifelsohne freikaufen. Und ihnen erschien von ALLAH, womit sie nie zu rechnen pflegten.
Rusça:
Если бы у тех, которые поступали несправедливо, было все, что на земле, и еще столько же, то они непременно попытались бы откупиться этим от ужасных мучений в День воскресения. Но откроется им от Аллаха то, о чем они даже не предполагали.
Arapça:
وَلَوْ أَنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ مِن سُوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ وَبَدَا لَهُم مِّنَ اللَّهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı da beraber o zulmedenlerin olsaydı, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka feda ederlerdi. Ancak ne var ki, hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılır.
Diyanet Vakfı:
Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı, kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları feda ederlerdi. Halbuki (o gün) onlar için, Âllah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.

vebedâ lehüm seyyietü mâ kesebû veḥâḳa bihim mâ kânû bihî yestehziûn.

Türkçe:
Kazanmış olduklarının çirkinlikleri, önlerinde belirlenmiş; alay edegeldikleri şey kendilerini sarıvermiştir.
İngilizce:
For the evils of their Deeds will confront them, and they will be (completely) encircled by that which they used to mock at!
Fransızca:
et leur apparaîtront les méfaits qu'ils ont commis, et ce dont ils se raillaient les enveloppera.
Almanca:
Und ihnen wurden die Bosheiten dessen, was sie erwarben, sichtbar. Und sie umgab das, was sie zu verspotten pflegten.
Rusça:
Им откроются злые деяния, которые они приобрели, а то, над чем они издевались, окружит (или поразит) их.
Arapça:
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Öyle ki, yaptıkları amellerin kötülükleri karşılarına çıkmış ve alay edip durdukları şeyler, kendilerini sarmıştır.
Diyanet Vakfı:
Onların kazandıkları kötülükler (o gün) açığa çıkmış, alaya aldıkları şey, kendilerini sarmıştır.

feiẕâ messe-l'insâne ḍurrun de`ânâ. ŝümme iẕâ ḫavvelnâhü ni`metem minnâ ḳâle innemâ ûtîtühû `alâ `ilm. bel hiye fitnetüv velâkinne ekŝerahüm lâ ya`lemûn.

Türkçe:
İnsana bir zorluk/zarar dokunduğunda bize yalvarır-yakarır; sonra ona bizden bir nimet lütfettiğimizde şöyle der: "Bu bir ilim sayesinde verildi bana!" Hayır, öyle değil; o bir fitnedir ama onların çokları bilmiyorlar.
İngilizce:
Now, when trouble touches man, he cries to Us: But when We bestow a favour upon him as from Ourselves, he says, "This has been given to me because of a certain knowledge (I have)!" Nay, but this is but a trial, but most of them understand not!
Fransızca:
Quand un malheur touche l'homme, il Nous invoque. Quand ensuite Nous lui accordons une faveur de Notre part, il dit : "Je ne la dois qu'à [ma] science". C'est une épreuve, plutôt; mais la plupart d'entre eux ne savent pas.
Almanca:
Also wenn den Menschen Schädigendes trifft, richtet er an Uns Bittgebete, dann, wenn WIR ihm eine Wohltat von Uns erwiesen haben, sagt er: "Zuteil wurde mir dies nur wegen dem Wissen, über das ich verfüge." Nein, sondern es ist eine Fitna. Doch die meisten wissen es nicht.
Rusça:
Когда человека касается вред, он взывает к Нам. Когда же Мы предоставляем ему благо от Нас, он говорит: "Воистину, это даровано мне благодаря знанию (знанию Аллаха о моих заслугах или моему знанию)". О нет, это - искушение, но большинство их не знает этого.
Arapça:
فَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِّنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ ۚ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat insana bir sıkıntı dokunuverince bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimiz zaman da: "O bana bir bilgi üzerine verildi." der. Belki bu bir imtihandır, fakat pek çokları bilmezler.
Diyanet Vakfı:
İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, "Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir" der. Hayır o, bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.

ḳad ḳâlehe-lleẕîne min ḳablihim femâ agnâ `anhüm mâ kânû yeksibûn.

Türkçe:
Onlardan öncekiler de bunu söylemişlerdi ama kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir yarar sağlamamıştı.
İngilizce:
Thus did the (generations) before them say! But all that they did was of no profit to them.
Fransızca:
Ainsi parlaient ceux qui vécurent avant eux. Mais ce qu'ils ont acquis ne leur a servi à rien;
Almanca:
Bereits sagten dies doch diejenigen vor ihnen, dann nützte ihnen nicht, was sie zu erwerben pflegten.
Rusça:
Так уже говорили их предшественники, но их не спасло то, что они приобретали.
Arapça:
قَدْ قَالَهَا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onu, bunlardan öncekiler de söyledi. Fakat o kazandıkları, kendilerini kurtarmadı.
Diyanet Vakfı:
Bunu onlardan öncekiler de söylemişti; ama kazandıkları şeyler onlara fayda vermedi.

Pages

039. Zümer - (Yığınlar) Az-Zumar—الزمر beslemesine abone olun.