
ḳul innî ümirtü en a`büde-llâhe muḫliṣal lehü-ddîn.
Türkçe:
De ki: "Bana, dini yalnız Allah'a özgüleyerek, O'na ibadet etmem/O'nun için iş yapıp değer üretmem emredildi."
İngilizce:
Say: "Verily, I am commanded to serve Allah with sincere devotion;
Fransızca:
Dis : "Il m'a été ordonné d'adorer Allah en Lui vouant exclusivement le culte,
Almanca:
Sag: "Mir wurde geboten, ALLAH als Aufrichtiger im Din Ihm gegenüber zu dienen.
Rusça:
Скажи: "Мне велено поклоняться Аллаху, очищая перед Ним веру.
Arapça:
قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَّهُ الدِّينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Bana, dini sadece kendisine halis kılarak Allah'a ibadet etmem emredildi."
Diyanet Vakfı:
De ki: Bana, dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu.

veümirtü lien ekûne evvele-lmüslimîn.
Türkçe:
"Ve bana, müslümanların ilki olmam emredildi."
İngilizce:
And I am commanded to be the first of those who bow to Allah in Islam.
Fransızca:
et il m'a été ordonné d'être le premier des Musulmans.
Almanca:
Und mir wurde geboten, der erste Muslim zu sein."
Rusça:
Мне также велено быть первым из мусульман".
Arapça:
وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Hem O'nun birliğine teslim olan müslümanların ilki olmam da bana emredildi.
Diyanet Vakfı:
Bana müslümanların ilki olmam emrolundu.

ḳul innî eḫâfü in `aṣaytü rabbî `aẕâbe yevmin `ażîm.
Türkçe:
De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım."
İngilizce:
Say: "I would, if I disobeyed my Lord, indeed have fear of the Penalty of a Mighty Day."
Fransızca:
Dis : "Je crains, si je désobéis à mon Seigneur, le châtiment d'un jour terrible".
Almanca:
Sag: "Ich fürchte - sollte ich meinem HERRN widersprechen - die Peinigung eines gewaltigen Tages."
Rusça:
Скажи: "Я боюсь, что если я ослушаюсь своего Господа, то меня постигнут мучения в Великий день".
Arapça:
قُلْ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım."
Diyanet Vakfı:
De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım.

ḳuli-llâhe a`büdü muḫliṣal lehû dînî.
Türkçe:
De ki: "Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum/O'nun için iş yapıp değer üretiyorum."
İngilizce:
Say: "It is Allah I serve, with my sincere (and exclusive) devotion:
Fransızca:
Dis : "C'est Allah que j'adore, et Lui voue exclusivement mon culte.
Almanca:
Sag: "(Nur) ALLAH diene ich als Aufrichtiger in meinem Din Ihm gegenüber.
Rusça:
Скажи: "Я поклоняюсь одному Аллаху, очищая перед Ним веру.
Arapça:
قُلِ اللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَّهُ دِينِي
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
De ki: "Ben dinimi kendisine halis kılarak yalnız Allah'a kulluk ederim."
Diyanet Vakfı:
De ki: Ben dinimde ihlas ile ancak Allah'a ibadet ederim.

fa`büdû mâ şi'tüm min dûnih. ḳul inne-lḫâsirîne-lleẕîne ḫasirû enfüsehüm veehlîhim yevme-lḳiyâmeh. elâ ẕâlike hüve-lḫusrânü-lmübîn.
Türkçe:
"Siz O'nun dışında dilediğinize kulluk/ibadet edin." De ki: "Hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana atanlardır. Dikkat edin! Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur."
İngilizce:
Serve ye what ye will besides him. Say: "Truly, those in loss are those who lose their own souls and their People on the Day of Judgment: Ah! that is indeed the (real and) evident Loss!
Fransızca:
Adorez donc, en dehors de Lui, qui vous voudrez ! " - Dis : "Les perdants sont ceux qui, au Jour de la Résurrection, auront causé la perte de leurs propres âmes et celles de leurs familles". C'est bien cela la perte évidente.
Almanca:
So dient, wem ihr wollt, anstelle von Ihm!" Sag: "Gewiß, die wirklichen Verlierer sind diejenigen, die sich selbst und ihre Familie am Tag der Auferstehung verlieren. Ja! Dies ist das wahre Verlieren."
Rusça:
Поклоняйтесь же, помимо Него, чему пожелаете". Скажи: "Воистину, потерпят убыток те, которые потеряют себя и свои семьи в День воскресения. Воистину, это и есть явный убыток!
Arapça:
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُم مِّن دُونِهِ ۗ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا ذَٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Siz de O'ndan başka dilediğinize kul olun. De ki: "Asıl hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerine ve mensuplarına ziyan edenlerdir. Evet, işte asıl açık hüsran budur."
Diyanet Vakfı:
(Ey Allah'a eş koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.

lehüm min fevḳihim żulelüm mine-nnâri vemin taḥtihim żulelün. ẕâlike yüḫavvifü-llâhü bihî `ibâdeh. yâ `ibâdi fetteḳûn.
Türkçe:
Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarından da gölgeler vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkmaya çağırıyor. "Ey kullarım, benden sakının!"
İngilizce:
They shall have Layers of Fire above them, and Layers (of Fire) below them: with this doth Allah warn off his servants: "O My Servants! then fear ye Me!"
Fransızca:
Au-dessus d'eux, ils auront des couches de feu, et des couches au-dessous d'eux. Voilà ce dont Allah menace Ses esclaves. "ô Mes esclaves, craignez-Moi donc ! "
Almanca:
Für sie gibt es von über ihnen Schatten aus dem Feuer und von unter ihnen ebenso Schatten. Dies ist es, ALLAH läßt damit Seine Diener sich fürchten. "AlsoMeine Diener, handelt Taqwa gemäß Mir gegenüber!"
Rusça:
Над ними будут навесы из огня, и под ними будут навесы". Этим Аллах устрашает Своих рабов. О рабы Мои, бойтесь Меня!
Arapça:
لَهُم مِّن فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِّنَ النَّارِ وَمِن تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ۚ ذَٰلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ ۚ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında yine ateşten tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkutuyor, "Ey kullarım! benden korkun." (diyor).
Diyanet Vakfı:
Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da (öyle) tabakalar var. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım! Yalnızca benden korkun.

velleẕîne-ctenebu-ṭṭâgûte ey ya`büdûhâ veenâbû ile-llâhi lehümü-lbüşrâ. febeşşir `ibâd.
Türkçe:
Tâğuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde var! Muştula kullarıma!
İngilizce:
Those who eschew Evil,- and fall not into its worship,- and turn to Allah (in repentance),- for them is Good News: so announce the Good News to My Servants,-
Fransızca:
Et à ceux qui s'écartent des Tagut pour ne pas les adorer, tandis qu'ils reviennent à Allah, à eux la bonne nouvelle ! Annonce la bonne nouvelle à Mes serviteurs
Almanca:
Und für diejenigen, die sich vom Taghut fernhielten, daß sie ihnen dienen, und ALLAH gegenüber bereuten, ist die frohe Botschaft bestimmt. So überbringe Meinen Dienern frohe Botschaft,
Rusça:
Для тех, которые избежали поклонения тагуту и обратились к Аллаху, есть благая весть. Обрадуй же Моих рабов,
Arapça:
وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَىٰ ۚ فَبَشِّرْ عِبَادِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp da tam gönülle Allah'a yönelenlere gelince, müjde onlaradır. Haydi müjdele kullarımı.
Diyanet Vakfı:
Tağut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele:

elleẕîne yestemi`ûne-lḳavle feyettebi`ûne aḥseneh. ülâike-lleẕîne hedâhümü-llâhü veülâike hüm ülü-l'elbâb.
Türkçe:
Onlar ki, sözü dinler de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlardar, Allah'ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri.
İngilizce:
Those who listen to the Word, and follow the best (meaning) in it: those are the ones whom Allah has guided, and those are the ones endued with understanding.
Fransızca:
qui prêtent l'oreille à la Parole, puis suivent ce qu'elle contient de meilleur. Ce sont ceux-là qu'Allah a guidés et ce sont eux les doués d'intelligence !
Almanca:
die das Gesagte vernehmen und dann dem Besten davon folgen. Diese sind diejenigen, die ALLAH rechtleitete, und diese sind diejenigen mit Verstand.
Rusça:
которые прислушиваются к словам и следуют наилучшим из них. Это - те, которых Аллах наставил на прямой путь. Они и есть обладающие разумом.
Arapça:
الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ ۚ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمْ أُولُو الْأَلْبَابِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. İşte temiz akıllılar da onlardır.
Diyanet Vakfı:
O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.

efemen ḥaḳḳa `aleyhi kelimetü-l`aẕâb. efeente tünḳiẕü men fi-nnâr.
Türkçe:
Üzerine azap sözü hak olanı, ateşe dalmış olanı sen mi kurtaracaksın?
İngilizce:
Is, then, one against whom the decree of Punishment is justly due (equal to one who eschews Evil)? Wouldst thou, then, deliver one (who is) in the Fire?
Fransızca:
Et bien quoi ! Celui contre qui s'avère le décret du châtiment,... est-ce que tu sauves celui qui est dans le Feu ?
Almanca:
Ist etwa derjenige, für den das Wort der Peinigung vollstreckt wurde, (noch zu retten)?! Bist du etwa derjenige, der denjenigen errettet, der im Feuer ist?!
Rusça:
Разве ты сможешь спасти того, относительно кого сбылось Слово о мучениях, кто находится в Огне?
Arapça:
أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنتَ تُنقِذُ مَن فِي النَّارِ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ya üzerine azab kelimesi hak olmuş kimse de mi (böyledir)? Artık o ateşteki kimseyi sen mi çıkaracaksın?
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!

lâkini-lleẕîne-tteḳav rabbehüm lehüm gurafüm min fevḳihâ gurafüm mebniyyetün tecrî min taḥtihe-l'enhâr. va`de-llâh. lâ yuḫlifü-llâhü-lmî`âd.
Türkçe:
Hayır, kurtaramazsınız! Rablerinden sakınanlara gelince, onlar için üst üste bina edilmiş odalar var; altlarından ırmaklar akar. Allah'ın vaadidir bu, Allah vaadine ters düşmez.
İngilizce:
But it is for those who fear their Lord. That lofty mansions, one above another, have been built: beneath them flow rivers (of delight): (such is) the Promise of Allah: never doth Allah fail in (His) promise.
Fransızca:
Mais ceux qui auront craint leur Seigneur auront [pour demeure] des étages [au Paradis] au-dessus desquels d'autres étages sont construits et sous lesquels coulent les rivières. Promesse d'Allah ! Allah ne manque pas à Sa promesse.
Almanca:
Doch für diejenigen, die Taqwa gemäß ihrem HERRN gegenüber handelten, sind Wohnstätten bestimmt, über die noch andere Wohnstätten errichtet sind, die von Flüssen durchflossen werden. Dies ist ALLAHs Versprechen. ALLAH bricht nie das Versprochene.
Rusça:
Но для тех, кто боялся своего Господа, уготованы горницы, расположенные одна над другой, под которыми текут реки. Таково обещание Аллаха, и Аллах не нарушает обещания!
Arapça:
لَٰكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِّن فَوْقِهَا غُرَفٌ مَّبْنِيَّةٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ وَعْدَ اللَّهِ ۖ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ الْمِيعَادَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Fakat o Rablerine sığınarak korunanlar için altlarından ırmaklar akan, üzerlerinden şehnişinler yapılmış, şehnişinli (balkonlu) köşkler vardır. Bu, Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz.
Diyanet Vakfı:
Fakat Rablerinden sakınanlara, üstüste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz.
Pages
