S/A | Türkçe - Erhan Aktaş | Arapça | Ano |
---|---|---|---|
1/1 |
Rahmeti Bol ve Kesintisiz Olan Allah’ın Adıyla. |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ |
1 |
1/2 |
Övülmeye değer olan yalnızca Âlemlerin Rabb’i Allah’tır. |
الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ |
2 |
1/3 |
O’nun Rahmeti Bol ve Kesintisizdir. |
الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ |
3 |
1/4 |
O, Hesap Günü’nün sahibidir. |
مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ |
4 |
1/5 |
Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz. |
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ |
5 |
1/6 |
Bize doğru yolu göster; |
اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ |
6 |
1/7 |
Nimet verdiklerinin yolunu. Gazabına uğrayanların ve sapkınların yolunu değil. |
صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ |
7 |
S/A | Türkçe - Erhan Aktaş | Arapça | Ano |
---|---|---|---|
2/1 |
Elif. Lâm. Mîm |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الم |
8 |
2/2 |
Bu Kitâp, mutlak gerçeğin ta kendisidir. O, muttakîler |
ذَٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ۛ فِيهِ ۛ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ |
9 |
2/3 |
Onlar; gayba |
الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ |
10 |
2/4 |
Onlar, sana indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara îmân ederler. Ve onlar, âhirete de kesin olarak îmân ederler. |
وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ |
11 |
2/5 |
Onlar, Rabb’lerinden bir hidâyet üzerindedirler. Kurtuluşa erenler onlardır. |
أُولَٰئِكَ عَلَىٰ هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ |
12 |
2/6 |
Şu bir gerçektir ki: Kâfirleri(1) uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir; îmân etmezler. |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ |
13 |
2/7 |
Allah, onların(1) kalplerini(2) ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerinde perde vardır. Onları büyük bir azâp beklemektedir. |
خَتَمَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَعَلَىٰ سَمْعِهِمْ ۖ وَعَلَىٰ أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ |
14 |
2/8 |
Kimi insanlar, îmân etmedikleri halde, Allah’a ve âhiret gününe îman ettiklerini söylerler. |
وَمِنَ النَّاسِ مَن يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالْيَوْمِ الْآخِرِ وَمَا هُم بِمُؤْمِنِينَ |
15 |
2/9 |
Onlar(1), Allah’ı ve îmân edenleri aldatmaya çalışıyorlar. Oysa sadece kendilerini aldatıyorlar da bunun ayırdında değiller. |
يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّا أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ |
16 |
2/10 |
Onların(1) kalplerinde hastalık(2) vardır. Allah da bu hastalıklarını arttırmıştır. Bu yalancılıklarından dolayı onlara can yakıcı bir azâp vardır. |
فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ فَزَادَهُمُ اللَّهُ مَرَضًا ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ |
17 |
2/11 |
Onlara(1), “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” denildiğinde, “Biz ancak düzelticileriz.” derler. |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ قَالُوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ |
18 |
2/12 |
İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat bunun ayırdında değiller. |
أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلَٰكِن لَّا يَشْعُرُونَ |
19 |
2/13 |
Ne zaman onlara, “Îmân eden kimseler gibi îmân edin.” dense, “Biz, hiç aklı ermeyenler gibi îmân eder miyiz?” derler. İyi bilin ki asıl aklı ermeyenler onlardır; fakat bunun ayırdında değiller. |
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ ۗ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلَٰكِن لَّا يَعْلَمُونَ |
20 |
2/14 |
Îmân edenlerle karşılaştıkları zaman: “İnandık.” derler.(1) Şeytânları(2) ile baş başa kaldıkları zaman, “Biz, sizinle beraberiz; onlarla sadece alay ediyoruz.” derler. |
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا إِلَىٰ شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ |
21 |
2/15 |
Allah da onları alay konusu yapar. Azgınlıkları içinde bocalayıp durmalarına zaman tanır. |
اللَّهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ |
22 |
2/16 |
Onlar, doğru yola karşılık sapkınlığı satın almışlardır. Bu ticaretlerinde bir kazanç yoktur. Ve doğru yolu bulamamışlardır. |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَىٰ فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ |
23 |
2/17 |
Onların durumu karanlıkta ateş yakan kimselerin durumu gibidir. Ateş, etraflarını aydınlatır aydınlatmaz, Allah onların ışığını yok eder ve onları karanlıklar içinde görmez halde bırakır. |
مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًا فَلَمَّا أَضَاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللَّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَّا يُبْصِرُونَ |
24 |
2/18 |
Sağır, dilsiz ve kördürler. Artık doğru yola dönmezler. |
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ |
25 |
2/19 |
Ya da onların durumu; içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşekler bulunan, sağanak bir yağmurda; ölüm korkusuyla, yıldırım sesinden kulaklarını parmaklarıyla tıkayan kimselerin durumuna benzer. Oysaki Allah, Kâfirleri her yönden kuşatmıştır. |
أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ ۚ وَاللَّهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ |
26 |
2/20 |
Şimşek, neredeyse görmelerini yok edecekti. Şimşek, aydınlık verince ışığında yürürler; üzerlerine karanlık çökünce de oldukları yerde kalakalırlar. Allah dileseydi onların işitme ve görme yeteneklerini tamamen yok ederdi. Kuşkusuz, Allah’ın gücü her şeye yeter. |
يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ ۖ كُلَّمَا أَضَاءَ لَهُم مَّشَوْا فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُوا ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
27 |
2/21 |
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize kulluk edin ki takvâ(1) sahibi olasınız. |
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ |
28 |
2/22 |
O ki sizin için yeri bir döşek, göğü de bir bina yaptı ve gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. O halde, Allah’a bile bile denkler koşmayın. |
الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَأَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَّكُمْ ۖ فَلَا تَجْعَلُوا لِلَّهِ أَندَادًا وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ |
29 |
2/23 |
Eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku duyuyorsanız, o zaman onun benzeri bir sûre getirin. Allah’tan başka bütün tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru söyleyen kimselerseniz! |
وَإِن كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِّمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّن مِّثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُم مِّن دُونِ اللَّهِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ |
30 |
2/24 |
Eğer bunu yapamazsanız -ki asla yapamayacaksınız- o halde Kâfirler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun. |
فَإِن لَّمْ تَفْعَلُوا وَلَن تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ ۖ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ |
31 |
2/25 |
Îmân edip, sâlihâtı(1) yapanları; içlerinde ırmaklar akan cennetler(2) ile müjdele. Onlara ne zaman yiyecek bir şey sunulsa: “Bu daha önce rızıklandığımız şeydir.” derler. Oysa bu onlara benzer olarak verilmiştir. Onlar(3) için arındırılmış eşler vardır. Ve onlar, orada kalıcıdırlar. |
وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِن ثَمَرَةٍ رِّزْقًا ۙ قَالُوا هَٰذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِن قَبْلُ ۖ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا ۖ وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ ۖ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ |
32 |
- toplam 195 içinde 1
- sonraki ›