20/21 |
Allah buyurdu: Al onu! Korkma! Biz onu şimdi ilk haline sokacağız. |
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ ۖ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَىٰ |
2 369 |
20/22 |
Bir de elini koltuğunun altına sok ki, bir başka mucize olmak üzere o, kusursuz ve lekesiz beyazlıkta çıksın. |
وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَىٰ جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَىٰ |
2 370 |
20/23 |
Ta ki, sana, (böylece) en büyük ayetlerimizden bazılarını gösterelim. |
لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى |
2 371 |
20/24 |
Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı. |
اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ |
2 372 |
20/25 |
Musa: Rabbim! dedi, yüreğime genişlik ver. |
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي |
2 373 |
20/26 |
İşimi bana kolaylaştır. |
وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي |
2 374 |
20/27 |
Dilimden (şu) bağı çöz. |
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي |
2 375 |
20/28 |
Ki sözümü anlasınlar. |
يَفْقَهُوا قَوْلِي |
2 376 |
20/29 |
Bana ailemden bir de vezir (yardımcı) ver, |
وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي |
2 377 |
20/30 |
Kardeşim Harun'u. |
هَارُونَ أَخِي |
2 378 |
20/31 |
Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir. |
اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي |
2 379 |
20/32 |
Ve onu işime ortak kıl. |
وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي |
2 380 |
20/33 |
Böylece seni bol bol tesbih edelim. |
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا |
2 381 |
20/34 |
Ve çok çok analım seni. |
وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا |
2 382 |
20/35 |
Şüphesiz sen bizi görmektesin. |
إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا |
2 383 |
20/36 |
Allah: Ey Musa! dedi, istediğin sana verildi. |
قَالَ قَدْ أُوتِيتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسَىٰ |
2 384 |
20/37 |
Andolsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk. |
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً أُخْرَىٰ |
2 385 |
20/38 |
Bir zaman, vahyedilecek şeyi annene (şöyle) vahyetmiştik: |
إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّكَ مَا يُوحَىٰ |
2 386 |
20/39 |
Musa'yı sandığa koy; sonra onu denize (Nil'e) bırak; deniz onu kıyıya atsın da, benim düşmanım ve onun düşmanı olan biri onu alsın. (Ey Musa! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim. |
أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِّي وَعَدُوٌّ لَّهُ ۚ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِّنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي |
2 387 |
20/40 |
Hani, kız kardeşin gidip "Ona bakacak birini size bulayım mı?" diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin ey Musa! |
إِذْ تَمْشِي أُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ مَن يَكْفُلُهُ ۖ فَرَجَعْنَاكَ إِلَىٰ أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ ۚ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا ۚ فَلَبِثْتَ سِنِينَ فِي أَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلَىٰ قَدَرٍ يَا مُوسَىٰ |
2 388 |
20/41 |
Seni, kendim için elçi seçtim. |
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي |
2 389 |
20/42 |
Sen ve kardeşin birlikte ayetlerimi götürün. Beni anmayı ihmal etmeyin. |
اذْهَبْ أَنتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي |
2 390 |
20/43 |
Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. |
اذْهَبَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ |
2 391 |
20/44 |
Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar. |
فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىٰ |
2 392 |
20/45 |
Dediler ki: Rabbimiz! Doğrusu biz, onun bize aşırı derecede kötü davranmasından yahut iyice azmasından endişe ediyoruz. |
قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَن يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَن يَطْغَىٰ |
2 393 |
20/46 |
Buyurdu ki: Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim; işitir ve görürüm. |
قَالَ لَا تَخَافَا ۖ إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَىٰ |
2 394 |
20/47 |
Haydi, ona gidin de deyin ki: Biz, senin Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını hemen bizimle birlikte gönder; onlara eziyet etme! Biz, senin Rabbinden bir ayet getirdik. Kurtuluş, hidayete uyanlarındır. |
فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ ۖ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكَ ۖ وَالسَّلَامُ عَلَىٰ مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَىٰ |
2 395 |
20/48 |
Hakikaten bize vahyolundu ki: (Peygamberleri) yalanlayan ve yüz çevirenlere azap edilecektir. |
إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَىٰ مَن كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ |
2 396 |
20/49 |
Firavun: Rabbiniz de kimmiş, ey Musa? dedi. |
قَالَ فَمَن رَّبُّكُمَا يَا مُوسَىٰ |
2 397 |
20/50 |
O da: Bizim Rabbimiz, her şeye hılkatini (varlık ve özelliğini) veren, sonra da doğru yolu gösterendir, dedi. |
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَىٰ كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَىٰ |
2 398 |
20/51 |
Firavun: Öyle ise, önceki milletlerin hali ne olacak? dedi. |
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْأُولَىٰ |
2 399 |
20/52 |
Musa: Onlar hakkındaki bilgi, Rabbimin yanında bir kitapta bulunur. Rabbim, ne yanılır ne de unutur, dedi. |
قَالَ عِلْمُهَا عِندَ رَبِّي فِي كِتَابٍ ۖ لَّا يَضِلُّ رَبِّي وَلَا يَنسَى |
2 400 |