034. Sebe' - (Sebe) Saba—سبأ

velev terâ iẕ fezi`û felâ fevte veüḫiẕû mim mekânin ḳarîb.

Türkçe:
Bir görsen onları korku ve telaşa düştüklerinde! Artık kaçış-kurtuluş yok! Çok yakın bir yerden yakalanmışlardır.
İngilizce:
If thou couldst but see when they will quake with terror; but then there will be no escape (for them), and they will be seized from a position (quite) near.
Fransızca:
Si tu voyais quand ils seront saisis de peur, - pas d'échappatoires pour eux, - et ils seront saisis de près !
Almanca:
Und (du wirst Erstaunliches erleben), würdest du nur sehen, als sie sich erschreckten. Dann gibt es kein Entkommen. Und sie wurden aus einem nahen Ort ergriffen.
Rusça:
Если бы ты видел, как они будут напуганы. Они не смогут сбежать и будут схвачены поблизости.
Arapça:
وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ فَزِعُوا فَلَا فَوْتَ وَأُخِذُوا مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onları telaşa düştükleri zaman görsen: Artık kaçamak yoktur. Yakın yerden yakalanmışlardır.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Telaşa düştükleri zaman, bir görsen! Artık kurtuluş yoktur, yakın bir yerden yakalanmışlardır.

veḳâlû âmennâ bih. veennâ lehümü-ttenâvuşü mim mekânim be`îd.

Türkçe:
"Ona inandık!" dediler. Ama nasıl mümkün olur onlar için imana ulaşmak o uzak yerden!
İngilizce:
And they will say, "We do believe (now) in the (Truth)"; but how could they receive (Faith) from a position (so far off,-
Fransızca:
Ils diront alors : "Nous croyons en lui ", - Mais comment atteindront-ils la foi de si loin ?
Almanca:
Und sie sagten: "Wir verinnerlichten den Iman an ihn!" Und wie sollte ihnen das Nahekommen daran aus einem fernen Ort möglich sein,
Rusça:
Они скажут: "Мы уверовали в это!" Но как им обрести веру или заслужить прощение в таком далеком месте!
Arapça:
وَقَالُوا آمَنَّا بِهِ وَأَنَّىٰ لَهُمُ التَّنَاوُشُ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve: "O'na iman ettik" demektedirler. Fakat onlar için (âhiret gibi) uzak bir yerden (imana) el sunmak (ulaşabilmek) nerede?
Diyanet Vakfı:
(İş işten geçtikten sonra:) "Ona inandık" demişlerdir, ama uzak yerden (dünya hayatı gelip geçtikten sonra) imana kavuşmak onlar için nasıl mümkün olur?

veḳad keferû bihî min ḳabl. veyaḳẕifûne bilgaybi mim mekânim be`îd.

Türkçe:
Daha önce inkâr etmişlerdi onu. Gayba taş atıp duruyorlardı o uzak yerden.
İngilizce:
Seeing that they did reject Faith (entirely) before, and that they (continually) cast (slanders) on the unseen from a position far off?
Fransızca:
alors qu'auparavant ils y avaient effectivement mécru et ils offensent l'inconnu à partir d'un endroit éloignés !
Almanca:
und bereits betrieben sie doch vorher Kufr an ihn?! Doch sie verwerfen das Verborgene aus einem fernen Ort.
Rusça:
Они не верили в это прежде и делали предположения из далекого места.
Arapça:
وَقَدْ كَفَرُوا بِهِ مِن قَبْلُ ۖ وَيَقْذِفُونَ بِالْغَيْبِ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Halbuki daha önce (dünyada) O'nu inkâr etmişlerdi. Uzak yerden gayba taş atıyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Halbuki daha önce onu (hakkı) inkar etmişlerdi. Uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı.

veḥîle beynehüm vebeyne mâ yeştehûne kemâ fu`ile bieşyâ`ihim min ḳabl. innehüm kânû fî şekkim mürîbün.

Türkçe:
Artık kendileriyle, iştahla arzuladıkları şey arasına engel konmuştur. Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Gerçek şu ki onlar, tutarsızlığa iten bir kuşku içindeydiler.
İngilizce:
And between them and their desires, is placed a barrier, as was done in the past with their partisans: for they were indeed in suspicious (disquieting) doubt.
Fransızca:
On les empêchera d'atteindre ce qu'ils désirent, comme cela fut fait auparavant avec leurs semblables, car ils se trouvaient dans un doute profond.
Almanca:
Und es wurde getrennt zwischen ihnen und dem, was sie begehren, wie es mit ihren Parteifreunden vorher gemacht wurde. Gewiß, Sie pflegten im Verdacht schleichenden Zweifel zu sein.
Rusça:
Между ними и тем, что они пожелают, будет воздвигнута преграда, что прежде произошло с подобными им. Воистину, они терзались смутными сомнениями.
Arapça:
وَحِيلَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ مَا يَشْتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشْيَاعِهِم مِّن قَبْلُ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا فِي شَكٍّ مُّرِيبٍ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Artık kendileriyle arzularının arasına set çekilmiştir. Tıpkı bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü hepsi işkilli bir şüphe içinde bulunuyorlardı
Diyanet Vakfı:
Artık, bundan önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzu ettikleri şey arasına perde çekilmiştir. Şüphesiz onlar, kendilerini endişeye düşüren bir korku içindeydiler.

Pages

034. Sebe' - (Sebe) Saba—سبأ beslemesine abone olun.