Yusuf-- يوسف

velemmâ deḫalû `alâ yûsüfe âvâ ileyhi eḫâhü ḳâle innî ene eḫûke felâ tebteis bimâ kânû ya`melûn.

Türkçe:
Kardeşler Yûsuf'un yanına girdiklerinde, Yûsuf öz kardeşini yanına çekip dedi: "Şu bir gerçek ki, ben senin kardeşinim. Onların yapıp ettiklerine üzülme."
İngilizce:
Now when they came into Joseph's presence, he received his (full) brother to stay with him. He said (to him): "Behold! I am thy (own) brother; so grieve not at aught of their doings."
Fransızca:
Et quand ils furent entrés auprès de Joseph, [celui-ci] retînt son frère auprès de lui en disant : "Je suis ton frère. Ne te chagrine donc pas pour ce qu'ils faisaient".
Almanca:
Und als sie bei Yusuf eintraten, nahm er seinen Bruder zu sich. Er sagte: ”Gewiß, ich bin dein Bruder, so sei nicht verbittert über das, was sie zu tun pflegten."
Rusça:
Когда они вошли к Йусуфу (Иосифу), он прижал к себе своего брата и сказал: "Воистину, я - твой брат. Пусть не печалит тебя то, что они совершали".
Arapça:
وَلَمَّا دَخَلُوا عَلَىٰ يُوسُفَ آوَىٰ إِلَيْهِ أَخَاهُ ۖ قَالَ إِنِّي أَنَا أَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yusuf'un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin'i) yanında alıkoydu. Dedi ki: "Bilesin, ben, senin kardeşinim! İşte bundan dolayı onların yapacaklarına sakın üzülme!"
Diyanet Vakfı:
Yusuf'un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve "Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme" dedi.

felemmâ cehhezehüm bicehâzihim ce`ale-ssiḳâyete fî raḥli eḫîhi ŝümme eẕẕene müeẕẕinün eyyetühe-l`îru inneküm lesâriḳûn.

Türkçe:
Yûsuf, kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz kardeşinin yükü içinde koydu. Sonra bir ünleyici şöyle haykırdı: "Ey kafile, siz herhalde hırsızlık ettiniz!"
İngilizce:
At length when he had furnished them forth with provisions (suitable) for them, he put the drinking cup into his brother's saddle-bag. Then shouted out a crier: "O ye (in) the caravan! behold! ye are thieves, without doubt!"
Fransızca:
Puis, quand il leur eut fourni leurs provisions, il mit la coupe dans le sac de son frère. Ensuite un crieur annonça : "Caravaniers ! vous êtes des voleurs".
Almanca:
Und nachdem er ihnen ihre Bedarfsgüter zur Verfügung gestellt hatte, steckte er den Trinkbecher in die Satteltasche seines Bruders. Dann rief ein Ausrufer aus: "Ihr von der Karawane! Ihr seid zweifelsohne Diebe."
Rusça:
Снабдив их провизией, он положил чашу в мешок своего брата. А затем глашатай закричал: "О караванщики! Вы - воры".
Arapça:
فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!"
Diyanet Vakfı:
(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.

ḳâlû veaḳbelû `aleyhim mâẕâ tefḳidûn.

Türkçe:
Onlara dönüp şöyle dediler: "Ne kaybettiniz?"
İngilizce:
They said, turning towards them: "What is it that ye miss?"
Fransızca:
Ils se retournèrent en disant : "Qu'avez vous perdu ? "
Almanca:
Sie sagten und gingen auf sie zu: "Was vermisst ihr denn?"
Rusça:
Повернувшись к ним лицом, они сказали: "Что вы потеряли?"
Arapça:
قَالُوا وَأَقْبَلُوا عَلَيْهِم مَّاذَا تَفْقِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunlara döndüler de dediler ki: "Ne arıyorsunuz?
Diyanet Vakfı:
(Yusuf'un kardeşleri) onlara dönerek: Ne arıyorsunuz? dediler.

ḳâlû nefḳidü ṣuvâ`a-lmeliki velimen câe bihî ḥimlü be`îriv veenâ bihî za`îm.

Türkçe:
Dediler: "Kralın su tasını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Kefili benim."
İngilizce:
They said: "We miss the great beaker of the king; for him who produces it, is (the reward of) a camel load; I will be bound by it."
Fransızca:
Ils répondirent : "Nous cherchons la grande coupe du roi. La charge d'un chameau à qui l'apportera et j'en suis garant".
Almanca:
Sie sagten: "Wir vermissen den Meßbecher des Königs." Und wer ihn zurückbringt, erhält (als Belohnung) eine Kamelladung, und dafür verbürge ich mich.
Rusça:
Они сказали: "Мы потеряли чашу царя. Кто принесет ее, получит верблюжий вьюк. Я отвечаю за это".
Arapça:
قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَن جَاءَ بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَا بِهِ زَعِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar da dediler ki: "Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulup getirene bir yük zahire var. Üstelik o tas bana zimmetlidir".
Diyanet Vakfı:
Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var dediler. (İçlerinden biri:) Ben buna kefilim, dedi.

ḳâlû tellâhi leḳad `alimtüm mâ ci'nâ linüfside fi-l'arḍi vemâ künnâ sâriḳîn.

Türkçe:
Kardeşler dediler: "Vallahi, siz de iyi biliyorsunuz ki, biz bu toprağa bozgunculuk yapmak için gelmedik, hırsız da değiliz biz."
İngilizce:
(The brothers) said: "By Allah! well ye know that we came not to make mischief in the land, and we are no thieves!"
Fransızca:
"Par Allah, dirent-ils, vous savez certes que nous ne sommes pas venus pour semer la corruption sur le territoire et que nous ne sommes pas des voleurs".
Almanca:
Sie sagten: "Bei ALLAH! Gewiß, bereits wisst ihr, daß wir nicht kamen, um Verderben im Lande anzurichten, und daß wir keine Diebe sind."
Rusça:
Они сказали: "Клянемся Аллахом! Вы знаете, что мы не прибыли для того, чтобы распространять нечестие. Мы не являемся ворами".
Arapça:
قَالُوا تَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُم مَّا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a yemin ederiz ki, dediler, "Muhakkak siz de anlamışsınızdır ya, biz buraya fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz."
Diyanet Vakfı:
Allah'a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz, dediler.

ḳâlû femâ cezâühû in küntüm kâẕibîn.

Türkçe:
Sordular: "Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir?"
İngilizce:
(The Egyptians) said: "What then shall be the penalty of this, if ye are (proved) to have lied?"
Fransızca:
- Quelle sera donc la sanction si vous êtes des menteurs ? (dirent-ils).
Almanca:
Sie 1 sagten: "Welche Bestrafung erhält er (der Täter), wenn ihr gelogen habt?"
Rusça:
Они сказали: "Каким же будет возмездие ему, если вы лжете?"
Arapça:
قَالُوا فَمَا جَزَاؤُهُ إِن كُنتُمْ كَاذِبِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir? dediler.
Diyanet Vakfı:
(Yusuf'un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir?

ḳâlû cezâühû mev vucide fî raḥlihî fehüve cezâüh. keẕâlike neczi-żżâlimîn.

Türkçe:
Kardeşler dedi: "Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz."
İngilizce:
They said: "The penalty should be that he in whose saddle-bag it is found, should be held (as bondman) to atone for the (crime). Thus it is we punish the wrong-doers!"
Fransızca:
Ils dirent : "La sanction infligée à celui dont les bagages de qui la coupe sera retrouvée est : [qu'il soit livré] lui-même [à titre d'esclave à la victime du vol]. C'est ainsi que nous punissons les malfaiteurs".
Almanca:
Sie sagten: "Seine Bestrafung ist: Derjenige, in dessen Satteltasche er gefunden wird, er selbst ist dann die Vergeltung dafür." Und solcherart vergelten wir denjenigen, die Unrecht begehen.
Rusça:
Они сказали: "Тот, в чьем вьюке она будет найдена, будет задержан в наказание. Так мы воздаем беззаконникам".
Arapça:
قَالُوا جَزَاؤُهُ مَن وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz.
Diyanet Vakfı:
"Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.

febedee biev`iyetihim ḳable vi`âi eḫîhi ŝümme-staḫracehâ miv vi`âi eḫîh. keẕâlike kidnâ liyûsüf. mâ kâne liye'ḫuẕe eḫâhü fî dîni-lmeliki illâ ey yeşâe-llâh. nerfe`u deracâtim men neşâ'. vefevḳa külli ẕî `ilmin `alîm.

Türkçe:
Bunun üzerine Yûsuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerin heybelerini aramaya başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yûsuf'a böyle bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yûsuf, Allah'ın dilemesi dışında, kralın dinine göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.
İngilizce:
So he began (the search) with their baggage, before (he came to) the baggage of his brother: at length he brought it out of his brother's baggage. Thus did We plan for Joseph. He could not take his brother by the law of the king except that Allah willed it (so). We raise to degrees (of wisdom) whom We please: but over all endued with knowledge is one, the All-Knowing.
Fransızca:
[Joseph] commença par les sacs des autres avant celui de son frère; puis il la fit sortir du sac de son frère. Ainsi suggérâmes-Nous cet artifice à Joseph. Car il ne pouvait pas se saisir de son frère, selon la justice du roi, à moins qu'Allah ne l'eût voulu. Nous élevons en rang qui Nous voulons. Et au-dessus de tout homme détenant la science il y a un savant [plus docte que lui].
Almanca:
Dann begann er (das Durchsuchen) mit ihren Transportbehältern vor dem Transportbehälter seines Bruders, dann zog er ihn aus dem Transportbehälter seines Bruders. Solcherart haben WIR es für Yusuf geplant. Denn er hätte niemals seinen Bruder nach dem Din des Königs festnehmen können, hätte ALLAH es nicht gewollt. WIR erhöhen um Stellungen, wen WIR wollen. Und über jedem Wissenden gibt es einen noch mehr Wissenden.
Rusça:
Он начал с их мешков до того, как обыскал мешок своего брата, а затем вытащил чашу из мешка своего брата. Мы научили Йусуфа этой хитрости, ибо по законам царя он не мог задержать своего брата, если бы того не захотел Аллах. Мы возносим по степеням тех, кого пожелаем, и выше любого обладающего знанием есть более знающий.
Arapça:
فَبَدَأَ بِأَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَاءِ أَخِيهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِن وِعَاءِ أَخِيهِ ۚ كَذَٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ ۖ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ ۚ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَّن نَّشَاءُ ۗ وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.
Diyanet Vakfı:
Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini (aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusufa böyle bir tedbir öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini tutamayacaktı. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.

ḳâlû iy yesriḳ feḳad seraḳa eḫul lehû min ḳabl. feeserrahâ yûsüfü fî nefsihî velem yübdihâ lehüm ḳâle entüm şerrum mekânâ. vellâhü a`lemü bimâ teṣifûn.

Türkçe:
Kardeşler dediler ki: "Bu çaldı ya, bundan önce de onun kardeşi çalmıştı." Yûsuf bunu içinde sakladı, onlara açıklamadı. Şöyle diyordu: "Kötü bir konumdasınız. O sizin dilinize doladığınız şeyi Allah daha iyi biliyor."
İngilizce:
They said: "If he steals, there was a brother of his who did steal before (him)." But these things did Joseph keep locked in his heart, revealing not the secrets to them. He (simply) said (to himself): "Ye are the worse situated; and Allah knoweth best the truth of what ye assert!"
Fransızca:
Ils dirent : "S'il a commis un vol, un frère à lui auparavant a volé aussi. "Mais Joseph tint sa pensée secrète, et ne la leur dévoila pas. Il dit [en lui même]: "Votre position est bien pire encore ! Et Allah connaît mieux ce que vous décrivez".
Almanca:
Sie sagten: "Wenn er stiehlt, so stahl bereits sein Bruder vor ihm." Yusuf behielt es jedoch bei sich und offenbarte es ihnen nicht, er sagte (bei sich): "Ihr seid sicherlich niedriger in der Stellung. Und ALLAH ist allwissend über das, was ihr darstellt."
Rusça:
Они сказали: "Если он украл, то ведь еще раньше воровал его брат". Йусуф (Иосиф) утаил это в своей душе и не открылся им, а только подумал: "Ваше положение еще более отвратительно, и Аллаху лучше знать о том, что вы измышляете".
Arapça:
۞ قَالُوا إِن يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ أَخٌ لَّهُ مِن قَبْلُ ۚ فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفْسِهِ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ ۚ قَالَ أَنتُمْ شَرٌّ مَّكَانًا ۖ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki: "Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı". O vakit Yusuf bunu içine attı, onlara hiç belli etmeden: "Siz çok fena bir mevkidesiniz, ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor" dedi.
Diyanet Vakfı:
(Kardeşleri) dediler ki: "Eğer o çaldıysa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı." Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. (Kendi kendine) dedi ki: Siz daha kötü durumdasınız! Allah, sizin anlattığınızı çok iyi bilir.

ḳâlû yâ eyyühe-l`azîzü inne lehû eben şeyḫan kebîran feḫuẕ eḥadenâ mekâneh. innâ nerâke mine-lmuḥsinîn.

Türkçe:
Kardeşler dediler ki: "Ey vezir! Bunun ihtiyar bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Senin iyilikseverlerden olduğuna inanıyoruz."
İngilizce:
They said: "O exalted one! Behold! he has a father, aged and venerable, (who will grieve for him); so take one of us in his place; for we see that thou art (gracious) in doing good."
Fransızca:
- Ils dirent : "ô Al-Azize, il a un père très vieux; saisis-toi donc de l'un de nous, à sa place. Nous voyons que tu es vraiment du nombre des gens bienfaisants".
Almanca:
Sie sagten: "Al-'aziz! Er hat doch einen Vater, der ein Greis ist, so nimm einen von uns an seiner Stelle fest. Wir sehen dich doch als einen der Muhsin."
Rusça:
Они сказали: "О повелитель! Его отец - многолетний старик. Задержи вместо него кого-либо из нас. Мы видим, что ты - один из творящих добро".
Arapça:
قَالُوا يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ إِنَّ لَهُ أَبًا شَيْخًا كَبِيرًا فَخُذْ أَحَدَنَا مَكَانَهُ ۖ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Dediler ki: "Ey vezir! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz."
Diyanet Vakfı:
Dediler ki: Ey aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz.

Pages

Yusuf--  يوسف beslemesine abone olun.