008. Enfâl - (Ganimetler) Al-Anfal -- الأنفال

yes'elûneke `ani-l'enfâl. ḳuli-l'enfâlü lillâhi verrasûl. fetteḳu-llâhe veaṣliḥû ẕâte beyniküm. veeṭî`ü-llâhe verasûlehû in küntüm mü'minîn.

Türkçe:
Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: "Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah'tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun. Ve eğer müminler iseniz Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaat edin!"
İngilizce:
They ask thee concerning (things taken as) spoils of war. Say: "(such) spoils are at the disposal of Allah and the Messenger: So fear Allah, and keep straight the relations between yourselves: Obey Allah and His Messenger, if ye do believe."
Fransızca:
Ils t'interrogent au sujet du butin. Dis : "Le butin est à Allah et à Son messager." Craignez Allah, maintenez la concorde entre vous et obéissez à Allah et à Son messager, si vous êtes croyants.
Almanca:
Sie fragen dich nach den Al-anfal. Sag: "Al-anfal gehören ALLAH und dem Gesandten, also handelt Taqwa gemäß ALLAH gegenüber, schlichtet den Streit untereinander wieder und gehorcht ALLAH und Seinem Gesandten, wenn ihr Mumin seid.
Rusça:
Они спрашивают тебя о трофеях. Скажи: "Трофеи принадлежат Аллаху и Посланнику". Побойтесь же Аллаха и урегулируйте разногласия между собой. Повинуйтесь Аллаху и Его Посланнику, если вы являетесь верующими.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْأَنفَالِ ۖ قُلِ الْأَنفَالُ لِلَّهِ وَالرَّسُولِ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ ۖ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Sana ganimetlerin bölüştürülmesini soruyorlar. De ki, ganimetlerin taksimi Allah'a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçekten mümin kimseler iseniz Allah'tan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin. Allah'a ve Resulü'ne itaat edin.
Diyanet Vakfı:
Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz (gerçek) müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah ve Resulüne itaat edin.

inneme-lmü'minûne-lleẕîne iẕâ ẕükira-llâhü vecilet ḳulûbühüm veiẕâ tüliyet `aleyhim âyâtühû zâdethüm îmânev ve`alâ rabbihim yetevekkelûn.

Türkçe:
İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.
İngilizce:
For, Believers are those who, when Allah is mentioned, feel a tremor in their hearts, and when they hear His signs rehearsed, find their faith strengthened, and put (all) their trust in their Lord;
Fransızca:
Les vrais croyants sont ceux dont les coeurs frémissent quand on mentionne Allah. Et quand Ses versets leur sont récités, cela fait augmenter leur foi. Et ils placent leur confiance en leur Seigneur.
Almanca:
Die Mumin sind ausschließlich diejenigen, deren Herzen Ehrfurcht empfinden, wenn ALLAH erwähnt wird, und wenn ihnen Seine Ayat vorgetragen werden, lassen diese ihren Iman zunehmen, und sie üben Tawakkul ihrem HERRN gegenüber.
Rusça:
Верующими являются только те, сердца которых испытывают страх при упоминании Аллаха, вера которых усиливается, когда им читают Его аяты, которые уповают на своего Господа,
Arapça:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ آيَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.
Diyanet Vakfı:
Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.

elleẕîne yüḳîmûne-ṣṣalâte vemimmâ razaḳnâhüm yünfiḳûn.

Türkçe:
Namazı/duayı yerine getirirler onlar. Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden dağıtırlar.
İngilizce:
Who establish regular prayers and spend (freely) out of the gifts We have given them for sustenance:
Fransızca:
Ceux qui accomplissent la Salat et qui dépensent [dans le sentir d'Allah] de ce que Nous leur avons attribué.
Almanca:
Es sind diejenigen, die das rituelle Gebet ordnungsgemäß verrichten und vom Rizq gaben, dasWIR ihnen gewährten.
Rusça:
которые совершают намаз и расходуют из того, чем Мы их наделили.
Arapça:
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.

ülâike hümü-lmü'minûne ḥaḳḳâ. lehüm deracâtün `inde rabbihim vemagfiratüv verizḳun kerîm.

Türkçe:
Gerçek anlamda müminler, işte bunlardır. Rableri katında dereceler, bağışlanma ve bol bir rızık var onlar için.
İngilizce:
Such in truth are the believers: they have grades of dignity with their Lord, and forgiveness, and generous sustenance:
Fransızca:
Ceux-là sont, en toute vérité les croyants : à eux des degrés (élevés) auprès de leur Seigneur, ainsi qu'un pardon et une dotation généreuse.
Almanca:
Diese sind die wahren Mumin. Für sie sind hohe Stellungen bei ihrem HERRN bestimmt, Vergebung und edles Rizq.
Rusça:
Они являются истинно верующими. Им уготованы высокое положение у их Господа, прощение и щедрый удел.
Arapça:
أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا ۚ لَّهُمْ دَرَجَاتٌ عِندَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte gerçekten mümin olanlar onlardır. Onlara Rablerinin katında dereceler vardır, bağışlanma ve değerli rızık vardır.
Diyanet Vakfı:
İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.

kemâ aḫraceke rabbüke mim beytike bilḥaḳḳ. veinne ferîḳam mine-lmü'minîne lekârihûn.

Türkçe:
Bildiğin gibi, Rabbin seni hak uğruna, öz yurdundan çıkarmıştı. Ve müminlerden bir grup tamamen isteksizdi.
İngilizce:
Just as thy Lord ordered thee out of thy house in truth, even though a party among the Believers disliked it,
Fransızca:
De même, c'est au nom de la vérité que ton Seigneur t'a fait sortir de ta demeure, malgré la répulsion d'une partie des croyants .
Almanca:
(Ihre Abneigung gegen diese Einteilung von Al-anfal ist) genauso (wie damals), als dein HERR dich aus deiner Wohnstätte mit der Wahrheit herausführen ließ, während eine Gruppe von den Mumin gewiß dem doch abgeneigt war.
Rusça:
Таким же образом твой Господь побудил тебя выйти из дома ради истины, хотя некоторые из верующих не хотели этого.
Arapça:
كَمَا أَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِن بَيْتِكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّ فَرِيقًا مِّنَ الْمُؤْمِنِينَ لَكَارِهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Nitekim Rabbin seni, hak uğruna savaşmak için evinden çıkarmıştı. Oysa müslümanların bir kısmı o zaman bundan hoşlanmamışlardı.
Diyanet Vakfı:
(Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir.

yücâdilûneke fi-lḥaḳḳi ba`de mâ tebeyyene keennemâ yüsâḳûne ile-lmevti vehüm yenżurûn.

Türkçe:
İş apaçık ortaya çıktıktan sonra bile, hak konusunda seninle çekişiyorlardı. Sanki onlar gözleri baka baka ölüme sürülüyorlardı.
İngilizce:
Disputing with thee concerning the truth after it was made manifest, as if they were being driven to death and they (actually) saw it.
Fransızca:
Ils discutent avec toi au sujet de la vérité après qu'elle fut clairement apparue; comme si on les poussait vers la mort et qu'ils (la) voyaient .
Almanca:
Sie disputieren mit dir über das Wahre, nachdem es ihnen sichtbar wurde, als würden sie in den Tod hineingetrieben, während sie (ihn) sehen.
Rusça:
Они препирались с тобой относительно истины после того, как она стала очевидна, словно их вели на смерть, и они наблюдали за этим.
Arapça:
يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَمَا تَبَيَّنَ كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنظُرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve gerçek, gün gibi açığa çıktıktan sonra bile seninle münakaşaya devam etmişlerdi; sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlardı.
Diyanet Vakfı:
Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı.

veiẕ ye`idükümü-llâhü iḥde-ṭṭâifeteyni ennehâ leküm veteveddûne enne gayra ẕâti-şşevketi tekûnü leküm veyürîdü-llâhü ey yüḥiḳḳa-lḥaḳḳa bikelimâtihî veyaḳṭa`a dâbira-lkâfirîn.

Türkçe:
O sırada Allah, iki gruptan birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi kelimeleriyle tam bir biçimde ortaya koymayı ve küfre batmışların ardını-arkasını kesmeyi istiyordu.
İngilizce:
Behold! Allah promised you one of the two (enemy) parties, that it should be yours: Ye wished that the one unarmed should be yours, but Allah willed to justify the Truth according to His words and to cut off the roots of the Unbelievers;-
Fransızca:
(Rappelez-vous), quand Allah vous promettait qu'une des deux bandes sera à vous. "Vous désiriez vous emparer de celle qui était sans armes, alors qu'Allah voulait par Ses paroles faire triompher la vérité et anéantir les mécréants jusqu'au dernier .
Almanca:
Und (erinnere daran), als ALLAH euch versprochen hat, daß eine der beiden Gruppen euch gehören wird. Jedoch ihr wünschtet gerne, daß die nicht kampfbereite (Gruppe) euch gehörte. Doch ALLAH will dem Wahren mit Seinen Worten zur Geltung verhelfen und die Kafir ausrotten.
Rusça:
Вот Аллах обещал вам, что вам достанется один из двух отрядов. Вы пожелали, чтобы вам достался невооруженный отряд. Но Аллах желает подтвердить истину своими словами и искоренить неверующих,
Arapça:
وَإِذْ يَعِدُكُمُ اللَّهُ إِحْدَى الطَّائِفَتَيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ اللَّهُ أَن يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte o zaman Allah size iki taifeden (kervan veya kureyş ordusundan) birini vaad ediyordu ki, sizin olacaktı. Siz ise arzu ediyordunuz ki, şanı ve şerefi olmayan şey (kervan) sizin olsun. Halbuki Allah, âyetleriyle hakkı yerine oturtmak ve kâfirlerinarkasını kesmek istiyordu.
Diyanet Vakfı:
Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kafirlerin ardını kesmek istiyordu.

liyüḥiḳḳa-lḥaḳḳa veyübṭile-lbâṭile velev kerihe-lmücrimûn.

Türkçe:
Diliyordu ki, kötülüğü temsil edenler istemese de hakkı ayan-beyan gözler önüne koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın.
İngilizce:
That He might justify Truth and prove Falsehood false, distasteful though it be to those in guilt.
Fransızca:
afin qu'Il fasse triompher la vérité et anéantir le faux, en dépit de la répulsion qu'en avaient les criminels.
Almanca:
ER wird gewiß dem Wahren zur Geltung verhelfen und das für nichtig Erklärte annullieren, selbst dann, wenn die schwer Verfehlenden dem abgeneigt sind.
Rusça:
чтобы восторжествовала истина и исчезла ложь, даже если это ненавистно грешникам.
Arapça:
لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ki, hakkın hak olduğunu tanıtsın ve batılı büsbütün yok etsin, varsın o günahkârlar istemesin.
Diyanet Vakfı:
(Bunlar,) günahkarlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı ortadan kaldırmak içindi.

iẕ testegîŝûne rabbeküm festecâbe leküm ennî mümiddüküm bielfim mine-lmelâiketi mürdifîn.

Türkçe:
Hani siz, Rabbinizden yardım ve destek diliyordunuz; O, sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: "Hiç kuşkunuz olmasın, ben size, meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım ulaştıracağım."
İngilizce:
Remember ye implored the assistance of your Lord, and He answered you: "I will assist you with a thousand of the angels, ranks on ranks."
Fransızca:
(Et rappelez-vous) le moment où vous imploriez le secours de votre Seigneur et qu'Il vous exauça aussitôt : "Je vais vous aider d'un millier d'Anges déferlant les uns à la suite des autres.
Almanca:
(Und erinnere daran), als ihr euren HERRN um Hilfe gebeten habt und ER euch dann erhört hat: "Gewiß, ICH werde euch mit tausend Engeln reihenweise Verstärkung gewähren."
Rusça:
Вот вы попросили своего Господа о помощи, и Он ответил вам: "Я помогу вам тысячью ангелов, следующих друг за другом".
Arapça:
إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ الْمَلَائِكَةِ مُرْدِفِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O vakit siz Rabbinizden yardım diliyordunuz. O da: "Ben işte ardarda bin melekle size yardım ediyorum" diye duanızı kabul buyurmuştu.
Diyanet Vakfı:
Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peşpeşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.

vemâ ce`alehü-llâhü illâ büşrâ velitaṭmeinne bihî ḳulûbüküm. veme-nnaṣru illâ min `indi-llâh. inne-llâhe `azîzün ḥakîm.

Türkçe:
Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve o sayede kalpleriniz huzur ve rahatlık bulsun diye yaptı. Yardım yalnız ve yalnız Allah katındandır. Hiç şüphesiz Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
İngilizce:
Allah made it but a message of hope, and an assurance to your hearts: (in any case) there is no help except from Allah: and Allah is Exalted in Power, Wise.
Fransızca:
Allah ne fit cela que pour (vous) apporter une bonne nouvelle et pour qu'avec cela vos coeurs se tranquillisent. Il n'y a de victoire que de la part d'Allah. Allah est Puissant est Sage.
Almanca:
Und ALLAH hat dies ausschließlich als frohe Botschaft vollbracht und damit eure Herzen Ruhe finden. Und den Sieg verleiht nur ALLAH. Gewiß, ALLAH ist allwürdig, allweise.
Rusça:
Аллах сделал это доброй вестью, дабы ваши сердца обрели покой. Победа может быть только от Аллаха. Воистину, Аллах - Могущественный, Мудрый.
Arapça:
وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَىٰ وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِ قُلُوبُكُمْ ۚ وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِندِ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunu da Allah size sırf bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer ancak Allah katındandır. Gerçekten Allah mutlak galiptir ve hikmet sahibidir.
Diyanet Vakfı:
Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir.

Pages

008. Enfâl - (Ganimetler) Al-Anfal -- الأنفال beslemesine abone olun.