007. A'râf - (Orta Yer) Al-Araf – الأعراف

inneküm lete'tûne-rricâle şehvetem min dûni-nnisâ'. bel entüm ḳavmüm müsrifûn.

Türkçe:
"Siz, kadınları bırakıp şehvetiniz yüzünden erkeklere gidiyorsunuz. Doğrusu siz sınır tanımayan bir topluluksunuz."
İngilizce:
For ye practise your lusts on men in preference to women : ye are indeed a people transgressing beyond bounds.
Fransızca:
Certes, vous assouvissez vos désirs charnels avec les hommes au lieu des femmes ! Vous êtes bien un peuple outrancier."
Almanca:
Gewiß, ihr verkehrt doch intim aus Begierde mit Männern anstatt mit (euren) Ehefrauen. Nein, sondern ihr seid ausschweifende Leute!"
Rusça:
В похотливом вожделении вы приходите к мужчинам вместо женщин. Воистину, вы являетесь народом преступным".
Arapça:
إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِّن دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz.
Diyanet Vakfı:
Çünkü siz, şehveti tatmin için kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz taşkın bir milletsiniz."

vemâ kâne cevâbe ḳavmihî illâ en ḳâlû aḫricûhüm min ḳaryetiküm. innehüm ünâsüy yeteṭahherûn.

Türkçe:
Toplumunun cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: "Çıkarın şunları kentimizden. Çünkü onlar, temizlik tutkunu insanlardır."
İngilizce:
And his people gave no answer but this: they said, "Drive them out of your city: these are indeed men who want to be clean and pure!"
Fransızca:
Et pour toute réponse, son peuple ne fit que dire : "Expulsez-les de votre cité. Ce sont des gens qui veulent se garder purs" !
Almanca:
Die Antwort seiner Leute war nichts anderes als daß sie sagten: "Treibt sie aus eurer Stadt hinaus! Gewiß, sie sind Menschen, die sich rein halten wollen."
Rusça:
В ответ его народ лишь сказал: "Прогоните их из вашего селения. Воистину, эти люди хотят очиститься".
Arapça:
وَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَن قَالُوا أَخْرِجُوهُم مِّن قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) kentinizden çıkarın, çünkü onlar, fazla temizlenen insanlarmış! "demelerinden başka bir şey olmadı.
Diyanet Vakfı:
Kavminin cevabı: Onları (Lut'u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı.

feenceynâhü veehlehû ille-mraeteh. kânet mine-lgâbirîn.

Türkçe:
Biz de onu ve ailesini kurtardık. Karısı müstesna. O, geriye kalıp yere geçenlerden oldu.
İngilizce:
But we saved him and his family, except his wife: she was of those who legged behind.
Fransızca:
Or, Nous l'avons sauvé, lui et sa famille, sauf sa femme qui fut parmi les exterminés.
Almanca:
Dann erretteten WIR ihn und seine Familie außer seiner Ehefrau, sie gehörte zu den zugrundegehenden Zurückgebliebenen.
Rusça:
Мы спасли его и его семью, кроме его жены, которая оказалась в числе оставшихся позади.
Arapça:
فَأَنجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı(nı kurtarmadık) çünkü o, geride kalanlardan oldu.
Diyanet Vakfı:
Biz de onu ve karısından başka aile efradını kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan (kafirlerden) idi.

veemṭarnâ `aleyhim meṭarâ. fenżur keyfe kâne `âḳibetü-lmücrimîn.

Türkçe:
Üzerlerine bir de yağmur indirdik. Bak nasıl oldu suçluların sonu!
İngilizce:
And we rained down on them a shower (of brimstone): Then see what was the end of those who indulged in sin and crime!
Fransızca:
Et Nous avons fait pleuvoir sur eux une pluie Regarde donc ce que fut la fin des criminels !
Almanca:
Und WIR ließen Peinigungs- Regen auf sie niedergehen. So siehe, wie das Anschließende von den schwer Verfehlenden war.
Rusça:
Мы пролили на них дождь. Посмотри же, каким был конец грешников!
Arapça:
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا ۖ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ve üzerlerine bir (azab) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu!
Diyanet Vakfı:
Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkarların sonu nasıl oldu!

veilâ medyene eḫâhüm şu`aybâ. ḳâle yâ ḳavmi-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. ḳad câetküm beyyinetüm mir rabbiküm feevfü-lkeyle velmîzâne velâ tebḫasü-nnâse eşyâehüm velâ tüfsidû fi-l'arḍi ba`de iṣlâḥihâ. ẕâliküm ḫayrul leküm in küntüm mü'minîn.

Türkçe:
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Size O'ndan başka ilah yok! Size Rabbinizden açık bir kanıt gelmiştir. Ölçü ve tartıda dürüst davranın. İnsanların eşyasına el koymaya tenezzül etmeyin. Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Eğer inanan insanlarsanız bu sizin için daha hayırlıdır."
İngilizce:
To the Madyan people We sent Shu'aib, one of their own brethren: he said: "O my people! worship Allah; Ye have no other god but Him. Now hath come unto you a clear (Sign) from your Lord! Give just measure and weight, nor withhold from the people the things that are their due; and do no mischief on the earth after it has been set in order: that will be best for you, if ye have Faith.
Fransızca:
Et aux Madyan, leur frère Chuaïb : "ô mon peuple, dit-il, adorez Allah. Pour vous, pas d'autre divinité que Lui. Une preuve vous est venue de votre Seigneur. Donnez donc la pleine mesure et le poids et ne donnez pas aux gens moins que ce qui leur est dû. Et ne commettez pas de la corruption sur la terre après sa réforme. Ce sera mieux pour vous si vous êtes croyants.
Almanca:
Und zu Madyan (entsandten) WIR ihren Bruder Schu'aib. Er sagte: "Meine Leute! Dient ALLAH! Ihr habt keinen Gott außer Ihm. Bereits kam zu euch ein deutliches Zeichen von eurem HERRN. So gebt vollständiges Maß und Gewicht und gebt den Menschen das ihnen Zustehende nicht inkomplett. Auch richtet auf der Erde kein Verderben an, nachdem sie gut gemacht wurde. Dies ist besser für euch, wenn ihr Mumin seid.
Rusça:
Мы отправили к мадьянитам их брата Шуейба. Он сказал: "О мой народ! Поклоняйтесь Аллаху, ибо нет у вас другого божества, кроме Него. К вам явилось ясное знамение от вашего Господа. Не обмеривайте и не обвешивайте, не присваивайте себе имущества людей и не распространяйте нечестия на земле после того, как на ней наведен порядок. Так лучше для вас, если только вы являетесь верующими.
Arapça:
وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا ۗ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ قَدْ جَاءَتْكُم بَيِّنَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ ۖ فَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا ۚ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"
Diyanet Vakfı:
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.

velâ taḳ`udû bikülli ṣirâṭin tû`idûne veteṣuddûne `an sebîli-llâhi men âmene bihî vetebgûnehâ `ivecâ. veẕkürû iẕ küntüm ḳalîlen fekeŝŝeraküm. venżurû keyfe kâne `âḳibetü-lmüfsidîn.

Türkçe:
"Her yol üstünde oturup da tehdit savurarak Allah yolundan O'na inananları çevirmeyin. Yolun çarpığını isteyip durmayın. Hatırlayın ki, siz az idiniz, O sizi çoğalttı. Bir bakın, nasılmış bozguncuların sonu!"
İngilizce:
And squat not on every road, breathing threats, hindering from the path of Allah those who believe in Him, and seeking in it something crooked; But remember how ye were little, and He gave you increase. And hold in your mind's eye what was the end of those who did mischief.
Fransızca:
Et ne vous placez pas sur tout chemin, menaçant, empêchant du sentier d'Allah celui qui croit en Lui et cherchant à rendre ce sentier tortueux. Rappelez-vous quand vous étiez peu nombreux et qu'Il vous a multipliés en grand nombre. Et regardez ce qui est advenu aux fauteurs de désordre.
Almanca:
Und lauert nicht auf jedem Weg auf, um (Menschen) einzuschüchtern und von ALLAHs Weg diejenigen abzuhalten, die den Iman verinnerlicht haben - erstrebt nach dem Krümmen (dieses Weges). Und entsinnt euch, als ihr noch wenige wart, dann ließ ER euch mehr werden. Und nehmt wahr, wie das Anschließende von den Verderben-Anrichtenden war.
Rusça:
Не садитесь на дорогах, угрожая и сбивая с пути Аллаха тех, кто уверовал в Него, и пытаясь исказить его. Помните, что вас было мало, а Он приумножил ваше число. Посмотри же, каким был конец злодеев!
Arapça:
وَلَا تَقْعُدُوا بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًا ۚ وَاذْكُرُوا إِذْ كُنتُمْ قَلِيلًا فَكَثَّرَكُمْ ۖ وَانظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur.
Diyanet Vakfı:
Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur!

vein kâne ṭâifetüm minküm âmenû billeẕî ürsiltü bihî veṭâifetül lem yü'minû faṣbirû ḥattâ yaḥküme-llâhü beynenâ. vehüve ḫayru-lḥâkimîn.

Türkçe:
"İçinizden bir grup, benimle gönderilene inanmış, bir başka grup da inanmamışsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar sabırlı olun. O, yargıçların en hayırlısıdır.
İngilizce:
And if there is a party among you who believes in the message with which I have been sent, and a party which does not believe, hold yourselves in patience until Allah doth decide between us: for He is the best to decide.
Fransızca:
Si une partie d'entre vous a cru au message avec lequel j'ai été envoyé, et qu'une partie n'a pas cru, patientez donc jusqu'à ce qu'Allah juge parmi nous car Il est le Meilleur des juges."
Almanca:
Und wenn eine Gruppe von euch den Iman daran verinnerlicht hat, womit ich entsandt wurde, und eine (andere) Gruppe den Iman nicht verinnerlicht hat, dann übt euch in Geduld, bis ALLAH zwischen uns richtet. Und ER ist Der Beste der Richtenden."
Rusça:
Если одна часть из вас уверовала в то, с чем я послан, а другая не уверовала, то потерпите, пока Аллах не рассудит между нами, ибо Он - Наилучший из судей".
Arapça:
وَإِن كَانَ طَائِفَةٌ مِّنكُمْ آمَنُوا بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ وَطَائِفَةٌ لَّمْ يُؤْمِنُوا فَاصْبِرُوا حَتَّىٰ يَحْكُمَ اللَّهُ بَيْنَنَا ۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
Diyanet Vakfı:
Eğer içinizden bir gurup benimle gönderilene inanır, bir gurup da inanmazsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O hakimlerin en iyisidir.

ḳâle-lmeleü-lleẕîne-stekberû min ḳavmihî lenuḫricenneke yâ şu`aybü velleẕîne âmenû me`ake min ḳaryetinâ ev lete`ûdünne fî milletinâ. ḳâle evelev künnâ kârihîn.

Türkçe:
Toplumunun büyüklük taslayan kodamanları dediler ki: "Ey Şuayb! Ya kesinlikle milletinize dönersiniz yahut da seni ve seninle birlikte inananları kentimizden mutlaka çıkarırız." Dedi ki: "Ya istemiyorsak; zor ve baskıyla mı?"
İngilizce:
The leaders, the arrogant party among his people, said: "O Shu'aib! we shall certainly drive thee out of our city - (thee) and those who believe with thee; or else ye (thou and they) shall have to return to our ways and religion." He said: "What! even though we do detest (them)?
Fransızca:
Les notables de son peuple qui s'enflaient d'orgueil, dirent : "Nous t'expulserons certes de notre cité, ô Chuaïb, toi et ceux qui ont cru avec toi. Ou que vous reveniez à notre religion." - Il dit : "Est-ce même quand cela nous répugne ? " .
Almanca:
Die Entscheidungsträger seiner Leute, die sich in Arroganz erhoben haben, sagten: "Gewiß, wir werden dich, Schu'aib, und diejenigen, die den Iman mit dir verinnerlicht haben, aus unserem Ort hinaustreiben, oder ihr kehrt zurück zu unserer Gemeinschaft!" Er sagte: "Selbst dann (wollt ihr dies tun), sollten wir demgegenüber abgeneigt sein?!
Rusça:
Знатные люди из его народа, которые превозносились, сказали: "О Шуейб! Мы непременно изгоним тебя и тех, кто уверовал вместе с тобой, из нашего города или же ты вернешься в нашу религию". Шуейб сказал: "Даже если это ненавистно нам?
Arapça:
۞ قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِن قَوْمِهِ لَنُخْرِجَنَّكَ يَا شُعَيْبُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَكَ مِن قَرْيَتِنَا أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا ۚ قَالَ أَوَلَوْ كُنَّا كَارِهِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki; "İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)"
Diyanet Vakfı:
Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize döneceksiniz" (Şuayb): İstemesek de mi? dedi.

ḳadi-fteraynâ `ale-llâhi keẕiben in `udnâ fî milletiküm ba`de iẕ neccâne-llâhü minhâ. vemâ yekûnü lenâ en ne`ûde fîhâ illâ ey yeşâe-llâhü rabbünâ. vesi`a rabbünâ külle şey'in `ilmâ. `ale-llâhi tevekkelnâ. rabbene-ftaḥ beynenâ vebeyne ḳavminâ bilḥaḳḳi veente ḫayru-lfâtiḥîn.

Türkçe:
"Allah bizi, milletinizden kurtardıktan sonra tekrar o millete dönersek yalan düzüp Allah'a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice her şeyi kuşatmıştır. Allah'a dayanıp güvendik biz! Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın."
İngilizce:
We should indeed invent a lie against Allah, if we returned to your ways after Allah hath rescued us therefrom; nor could we by any manner of means return thereto unless it be as in the will and plan of Allah, Our Lord. Our Lord can reach out to the utmost recesses of things by His knowledge. In the Allah is our trust. our Lord! decide Thou between us and our people in truth, for Thou art the best to decide.
Fransızca:
Certes, nous aurions forgé un mensonge contre Allah si nous revenions à votre religion après qu'Allah nous en a sauvés. Il ne nous appartient pas d'y retourner à moins qu'Allah notre Seigneur ne le veuille. Notre Seigneur embrasse toute chose de Sa science. C'est en Allah que nous plaçons notre confiance. ô notre Seigneur, tranche par la vérité, entre nous et notre peuple car Tu es le meilleur des juges."
Almanca:
Bereits hätte wir im Namen ALLAHs Lügen erfunden, würden wir in eure Gemeinschaft zurückkehren, nachdem ALLAH uns daraus errettete. Und uns gebührt nicht zu ihr (eurer Gemeinschaft) zurückzukehren, es sei denn, ALLAH, unser HERR will dies. 1 Unser HERR umfaßt alles mit Wissen. (Nur) ALLAH gegenüber üben wir Tawakkul. Unser HERR! Decke (dies) zwischen uns und unseren Leuten mit der Wahrheit auf! Denn DU bist gewiß Der Beste der Aufdeckenden."
Rusça:
Мы возведем навет на Аллаха, если вернемся в вашу религию после того, как Аллах спас нас от нее. Не бывать тому, чтобы мы вернулись в вашу религию, если только этого не пожелает Аллах, наш Господь, Который объемлет знанием всякую вещь. Мы уповаем только на Аллаха. Господь наш! Рассуди между нами и нашим народом по истине, ведь Ты - Наилучший из судий".
Arapça:
قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُم بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللَّهُ مِنْهَا ۚ وَمَا يَكُونُ لَنَا أَن نَّعُودَ فِيهَا إِلَّا أَن يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّنَا ۚ وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا ۚ عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا ۚ رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
(Andolsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten) kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hali müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.
Diyanet Vakfı:
Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemiş başka, yoksa ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.

veḳâle-lmeleü-lleẕîne keferû min ḳavmihî leini-tteba`tüm şu`ayben inneküm iẕel leḫâsirûn.

Türkçe:
Toplumunun küfre sapan kodamanları dedi ki: "Eğer Şuayb'ın ardı sıra giderseniz hüsrana gömülenler olursunuz."
İngilizce:
The leaders, the unbelievers among his people, said: "If ye follow Shu'aib, be sure then ye are ruined!"
Fransızca:
Et les notables de son peuple qui ne croyaient pas, dirent : "Si vous suivez Chuaïb, vous serez assurément perdants".
Almanca:
Die Entscheidungsträger seiner Leute, die Kufr betrieben haben, sagten: "Solltet ihr Schu'aib folgen, gewiß wäret ihr dann doch Verlierer.”
Rusça:
Знатные люди из его народа, которые не уверовали, сказали: "Если вы последуете за Шуейбом, то непременно окажетесь в числе потерпевших урон".
Arapça:
وَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ لَئِنِ اتَّبَعْتُمْ شُعَيْبًا إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Eğer Şu'ayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız."
Diyanet Vakfı:
Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: Eğer Şuayb'e uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.

Pages

007. A'râf - (Orta Yer) Al-Araf – الأعراف beslemesine abone olun.