073. Müzemmil - (Bürünen) Al-Muzzammil—المزّمِّل

veẕernî velmükeẕẕibîne üli-nna`meti vemehhilhüm ḳalîlâ.

Türkçe:
Benimle, o nimete boğulmuş yalanlayıcıları baş başa bırak! Birazcık süre tanı onlara.
İngilizce:
And leave Me (alone to deal with) those in possession of the good things of life, who (yet) deny the Truth; and bear with them for a little while.
Fransızca:
Et laisse-moi avec ceux qui crient au mensonge et qui vivent dans l'aisance; et accorde-leur un court répit :
Almanca:
Und laß Mich mit den reichen Ableugnern und gewähre ihnen ein wenig Zeit!
Rusça:
Оставь Меня с обвиняющими во лжи, которые пользуются мирскими благами, и предоставь им небольшую отсрочку.
Arapça:
وَذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O yalanlayıcı zevk ve refah sahiplerini bana bırak, onlara biraz mühlet ver.
Diyanet Vakfı:
Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

inne ledeynâ enkâlev veceḥîmâ.

Türkçe:
Bizim yanımızda bukağılar var, cehennem var!
İngilizce:
With Us are Fetters (to bind them), and a Fire (to burn them),
Fransızca:
Nous avons [pour eux] lourdes chaînes et Enfer,
Almanca:
Gewiß, bei Uns gibt es schwere Fesseln und Hölle,
Rusça:
Воистину, есть у Нас оковы и Ад,
Arapça:
إِنَّ لَدَيْنَا أَنكَالًا وَجَحِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Zira bizim yanımızda bukağılar var, bir cehennem var.
Diyanet Vakfı:
Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar, yakıcı bir ateş, var.

veṭa`âmen ẕâ guṣṣativ ve`aẕâben elîmâ.

Türkçe:
Boğazdan zor geçen bir yiyecek, korkunç bir azap var,
İngilizce:
And a Food that chokes, and a Penalty Grievous.
Fransızca:
et nourriture à faire suffoquer, et châtiment douloureux.
Almanca:
und erstickende Speise und qualvolle Peinigung,
Rusça:
еда, которой давятся, и мучительные страдания.
Arapça:
وَطَعَامًا ذَا غُصَّةٍ وَعَذَابًا أَلِيمًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Boğaza duran bir yiyecek, elem verici bir azap var.
Diyanet Vakfı:
Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var.

yevme tercüfü-l'arḍu velcibâlü vekâneti-lcibâlü keŝîbem mehîlâ.

Türkçe:
O günde ki yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür.
İngilizce:
One Day the earth and the mountains will be in violent commotion. And the mountains will be as a heap of sand poured out and flowing down.
Fransızca:
Le jour où la terre et les montagnes trembleront, tandis que les montagnes deviendront comme une dune de sable dispersée.
Almanca:
an dem Tag, wenn die Erde und die Berge beben, und die Berge zu verstreuten Dünen werden.
Rusça:
В тот день земля и горы сотрясутся, и горы превратятся в холмы сыпучего песка.
Arapça:
يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَّهِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O gün yer ve dağlar sarsılacak, dağlar erimiş bir kum yığınına dönecek.
Diyanet Vakfı:
O gün (kıyamet günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner.

innâ erselnâ ileyküm rasûlen şâhiden `aleyküm kemâ erselnâ ilâ fir`avne rasûlâ.

Türkçe:
Biz size, üstünüze tanık olan bir resul gönderdik. Tıpkı Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi.
İngilizce:
We have sent to you, (O men!) a messenger, to be a witness concerning you, even as We sent a messenger to Pharaoh.
Fransızca:
Nous vous avons envoyé un Messager pour être témoin contre vous, de même que Nous avions envoyé un Messager à Pharaon.
Almanca:
Gewiß, WIR entsandten zu euch einen gegen euch bezeugenden Gesandten, wie WIR zu Pharao einen Gesandten entsandten.
Rusça:
Мы отправили к вам Посланника свидетелем против вас, подобно тому, как отправили посланника к Фараону.
Arapça:
إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ رَسُولًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Doğrusu biz size tanıklık edecek bir elçi gönderdik. Nitekim Firavun'a da bir elçi göndermiştik.
Diyanet Vakfı:
Nasıl Firavun'a bir elçi göndermiş idiysek doğrusu size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik.

fe`aṣâ fir`avnü-rrasûle feeḫaẕnâhü aḫẕev vebîlâ.

Türkçe:
Ama Firavun, resule isyan etti de biz onu korkunç bir tutuşla tutuverdik.
İngilizce:
But Pharaoh disobeyed the messenger; so We seized him with a heavy Punishment.
Fransızca:
Pharaon désobéit alors au Messager. Nous le saisîmes donc rudement.
Almanca:
Dann widersetzte sich Pharao den Gesandten, dann belangten WIR ihn mit einem schweren Belangen.
Rusça:
Фараон ослушался посланника, и Мы схватили его Хваткой суровой.
Arapça:
فَعَصَىٰ فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذًا وَبِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Firavun o elçiye isyan etmişti. Biz de onu ağır bir yakalayışla yakaladık.
Diyanet Vakfı:
Ama Firavun o peygambere karşı gelmiş, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde muaheze etmiştik.

fekeyfe tetteḳûne in kefertüm yevmey yec`alü-lvildâne şîbâ.

Türkçe:
Eğer inkâr ve nankörlüğe saparsanız, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviren o günden nasıl korunacaksınız?
İngilizce:
Then how shall ye, if ye deny (Allah), guard yourselves against a Day that will make children hoary-headed?-
Fransızca:
Comment vous préserverez-vous, si vous mécroyez, d'un jour qui rendra les enfants comme des vieillards aux cheveux blancs ?
Almanca:
Denn wie schützt ihr euch, wenn ihr Kufr betrieben habt, vor einem Tag, der den Kindern graue Haare bringt?!
Rusça:
Как же вы спасетесь, если не уверуете, в тот день, который заставит поседеть младенцев?
Arapça:
فَكَيْفَ تَتَّقُونَ إِن كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Peki inkâr ederseniz, çocukları ihtiyarlatacak o günden (kıyamet gününden) kendinizi nasıl kurtaracaksınız?
Diyanet Vakfı:
Peki inkar ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?

essemâü münfeṭirum bih. kâne va`dühû mef`ûlâ.

Türkçe:
Gök bile o yüzden parçalanır. O'nun vaadi gerçekleşmiştir.
İngilizce:
Whereon the sky will be cleft asunder? His Promise needs must be accomplished.
Fransızca:
[et] durant lequel le ciel se fendra. Sa promesse s'accomplira sans doute.
Almanca:
Der Himmel spaltet sich davon. Seine Androhung wird gewiß erfüllt.
Rusça:
Небо тогда будет расколото, и обещание Его непременно исполнится.
Arapça:
السَّمَاءُ مُنفَطِرٌ بِهِ ۚ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
O günün dehşetinden gök yarılır. Allah'ın sözü kesinlikle gerçekleşmiştir.
Diyanet Vakfı:
Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır. Allah'ın vadi mutlaka yerine gelir.

inne hâẕihî teẕkirah. femen şâe-tteḫaẕe ilâ rabbihî sebîlâ.

Türkçe:
Bu, bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.
İngilizce:
Verily this is an Admonition: therefore, whoso will, let him take a (straight) path to his Lord!
Fransızca:
Ceci est un rappel . Que celui qui veut prenne une voie [menant] à son Seigneur.
Almanca:
Gewiß, dies ist eine Ermahnung. Wer will, schlägt einen Weg zu seinem HERRN ein.
Rusça:
Воистину, это - Назидание, и всякий, кто пожелает, встанет на путь к своему Господу.
Arapça:
إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَن شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
İşte bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.
Diyanet Vakfı:
İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.

inne rabbeke ya`lemü enneke teḳûmü ednâ min ŝülüŝeyi-lleyli veniṣfehû veŝülüŝehû veṭâifetüm mine-lleẕîne me`ak. vellâhü yüḳaddiru-lleyle vennehâr. `alime el len tuḥṣûhü fetâbe `aleyküm faḳraû mâ teyessera mine-lḳur'ân. `alime en seyekûnü minküm merḍâ veâḫarûne yaḍribûne fi-l'arḍi yebtegûne min faḍli-llâhi veâḫarûne yüḳâtilûne fî sebîli-llâh. faḳraû mâ teyessera minhü veeḳîmu-ṣṣalâte veâtü-zzekâte veaḳriḍü-llâhe ḳarḍan ḥasenâ. vemâ tüḳaddimû lienfüsiküm min ḫayrin tecidûhü `inde-llâhi hüve ḫayrav vea`żame ecrâ. vestagfirü-llâh. inne-llâhe gafûrur raḥîm.

Türkçe:
Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin durumunu biliyor. Gecenin üçte ikisinden daha azını, yarısını, üçte birini ayakta geçiriyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyle. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlamıştır. Sizin onu kuşatamayacağınızı bildi de size tövbe nasip etti. O halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur'an'dan, kolay geleni okuyun! Namazı/duayı yerine getirin! Zekâtı verin. Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan af dileyin. Hiç kuşkusuz, Allah çok affedici, çok esirgeyicidir.
İngilizce:
Thy Lord doth know that thou standest forth (to prayer) nigh two-thirds of the night, or half the night, or a third of the night, and so doth a party of those with thee. But Allah doth appoint night and day in due measure He knoweth that ye are unable to keep count thereof. So He hath turned to you (in mercy): read ye, therefore, of the Qur'an as much as may be easy for you. He knoweth that there may be (some) among you in ill-health; others travelling through the land, seeking of Allah's bounty; yet others fighting in Allah's Cause, read ye, therefore, as much of the Qur'an as may be easy (for you); and establish regular Prayer and give regular Charity; and loan to Allah a Beautiful Loan. And whatever good ye send forth for your souls ye shall find it in Allah's Presence,- yea, better and greater, in Reward and seek ye the Grace of Allah: for Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
Ton Seigneur sait, certes, que tu (Muhammad) te tiens debout moins de deux tiers de la nuit, ou sa moitié, ou son tiers. De même qu'une partie de ceux qui sont avec toi. Allah détermine la nuit et le jour. Il sait que vous ne saurez jamais passer toute la nuit en prière. Il a usé envers vous avec indulgence. Récitez donc ce qui [vous] est possible du Coran. Il sait qu'il y aura parmi vous des malades, et d'autres qui voyageront sur la terre, en quête de la grâce d'Allah, et d'autres encore qui combattront dans le chemin d'Allah. Récitez-en donc ce qui [vous] sera possible. Accomplissez la Salat, acquittez la Zakat, et faites à Allah un prêt sincère. Tout bien que vous vous préparez, vous le retrouverez auprès d'Allah, meilleur et plus grand en fait de récompense. Et implorez le pardon d'Allah. Car Allah est Pardonneur et Très Miséricordieux.
Almanca:
Gewiß, dein HERR weiß, daß du doch Qiyam weniger als zwei Drittel der Nacht, die Hälfte davon und ein Drittel davon vollziehst, sowie eine Gruppe von denjenigen mit dir. Und ALLAH bestimmt die Nacht und den Tag. ER wußte, daß ihr es nicht detailliert erfassen könnt, so verzieh ER euch. So rezitiert das vom Quran, wozu ihr imstande seid. ER wußte, daß unter euch Kranke sein werden sowie andere, die im Lande umherreisen, sie streben etwas von ALLAHs Gunst an, sowie andere, die fi-sabilillah kämpfen, so rezitiert davon, wozu ihr imstande seid. Und verrichtet ordnungsgemäß das rituelle Gebet, entrichtet die Zakat und gewährt für ALLAHs (Din) eine Hasan-Anleihe! Und was ihr euch selbst an Gutem vorlegt, findet ihr bei ALLAH besser und gewaltiger an Belohnung. Und bittet ALLAH um Vergebung! Gewiß, ALLAH ist allvergebend, allgnädig.
Rusça:
Воистину, твой Господь знает, что ты и часть тех, кто с тобой, простаиваете менее двух третей ночи, или половину ее, или треть ее. Аллах определяет меру дня и ночи. Он знает, что вам не сосчитать этого, и принимает ваши покаяния. Читайте же из Корана то, что необременительно для вас. Он знает, что среди вас будут больные, что одни странствуют по земле в поисках милости Аллаха, а другие сражаются на пути Аллаха. Читайте же из него то, что необременительно для вас, совершайте намаз, раздавайте закят и одолжайте Аллаху прекрасный заем. Какое бы добро вы ни приготовили для себя заранее, вы найдете его у Аллаха в виде лучшего и большего вознаграждения. Просите же у Аллаха прощения, ведь Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
۞ إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَىٰ مِن ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِّنَ الَّذِينَ مَعَكَ ۚ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ ۚ عَلِمَ أَن لَّن تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ ۚ عَلِمَ أَن سَيَكُونُ مِنكُم مَّرْضَىٰ ۙ وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِن فَضْلِ اللَّهِ ۙ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ ۚ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا ۚ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur'ân'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Diyanet Vakfı:
(Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramaküzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükafatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.

Pages

073. Müzemmil - (Bürünen) Al-Muzzammil—المزّمِّل beslemesine abone olun.