063. Münâfikûn - (İkiyüzlüler) Al-Munafiqoon—المنافقون

iẕâ câeke-lmünâfiḳûne ḳâlû neşhedü inneke lerasûlü-llâh. vellâhü ya`lemü inneke lerasûlüh. vellâhü yeşhedü inne-lmünâfiḳîne lekâẕibûn.

Türkçe:
Münafıklar sana geldiklerinde: "Senin kesinlikle Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık ederiz." derler. Senin kesinlikle O'nun elçisi olduğunu Allah zaten biliyor. Ve Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar.
İngilizce:
When the Hypocrites come to thee, they say, "We bear witness that thou art indeed the Messenger of Allah." Yea, Allah knoweth that thou art indeed His Messenger, and Allah beareth witness that the Hypocrites are indeed liars.
Fransızca:
Quand les hypocrites viennent à toi, ils disent : "Nous attestons que tu es certes le Messager d'Allah"; Allah sait que tu es vraiment Son messager; et Allah atteste que les hypocrites sont assurément des menteurs.
Almanca:
Als die Munafiq zu dir kamen, sagten sie: "Wir bezeugen, daß du doch ALLAHs Gesandter bist." Und ALLAH weiß, daß du doch Sein Gesandter bist. Und ALLAH bezeugt: "Gewiß, die Munafiq sind doch Lügner."
Rusça:
Когда лицемеры приходят к тебе, они говорят: "Свидетельствуем, что ты - Посланник Аллаха". Аллах знает, что ты - Его Посланник, и Аллах свидетельствует, что лицемеры являются лжецами.
Arapça:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Münafıklar sana geldikleri vakit: "Şahitlik ederiz ki sen muhakkak Allah'ın elçisisin." derler. Senin mutlaka kendisinin elçisi olduğunu Allah bilir ve Allah münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.
Diyanet Vakfı:
Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki sen Allah'ın Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki sen elbette, O'nun Peygamberisin. Allah, münafıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.

itteḫaẕû eymânehüm cünneten feṣaddû `an sebîli-llâh. innehüm sâe mâ kânû ya`melûn.

Türkçe:
Yeminlerini bir kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Onların yapmakta oldukları ne kötüdür!
İngilizce:
They have made their oaths a screen (for their misdeeds): thus they obstruct (men) from the Path of Allah: truly evil are their deeds.
Fransızca:
Ils prennent leurs serments pour bouclier et obstruent le chemin d'Allah. Quelles mauvaises choses que ce qu'ils faisaient !
Almanca:
Sie nahmen sich ihre Eide als Schutzschild, dann hielten sie von ALLAHs Weg ab. Gewiß, es wurde schlimm, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Они сделали свои клятвы щитом и сбили других с пути Аллаха. Воистину, скверно то, что они совершают!
Arapça:
اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ ۚ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah'ın yolundan çevirdiler. Onların yaptıkları ne kötüdür!
Diyanet Vakfı:
Yeminlerini kalkan yapıp Allah yolundan yan çizdiler. Gerçekten onların yaptıkları ne kötüdür!

ẕâlike biennehüm âmenû ŝümme keferû feṭubi`a `alâ ḳulûbihim fehüm lâ yefḳahûn.

Türkçe:
Bu durumun sebebi şudur: Onlar iman ettiler, sonra küfre saptılar da kalpleri üzerine mühür basıldı. Artık onlar incelikleri anlamazlar.
İngilizce:
That is because they believed, then they rejected Faith: So a seal was set on their hearts: therefore they understand not.
Fransızca:
C'est parce qu'en vérité ils ont cru, puis rejeté la foi. Leur coeurs donc, ont été scellés, de sorte qu'ils ne comprennent rien.
Almanca:
Dies, weil sie den Iman bekundeten, dann Kufr betrieben, so wurden ihre Herzen versiegelt, so begreifen sie nicht.
Rusça:
Это - потому, что они уверовали, а затем стали неверующими. Затем их сердца были запечатаны, и теперь они не разумеют.
Arapça:
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Bunun sebebi şudur: Onlar inandılar, sonra inkar ettiler, bu yüzden kalblerinin üzeri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar.
Diyanet Vakfı:
Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra inkar etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.

veiẕâ raeytehüm tü`cibüke ecsâmühüm. veiy yeḳûlû tesma` liḳavlihim. keennehüm ḫuşübüm müsennedeh. yaḥsebûne külle ṣayḥatin `aleyhim. hümü-l`adüvvu faḥẕerhüm. ḳâtelehümü-llâh. ennâ yü'fekûn.

Türkçe:
Onları gördüğünde gövdeleri hoşuna gider. Bir şey konuşsalar sözlerine kulak verirsin. Onlar birbirine dayandırılmış keresteler/Hint kumaşı giydirilmiş kütük parçaları gibidirler. Her bağırtıyı aleyhlerinde zannederler. Düşmandır onlar; sakın onlardan! Allah onları kahretsin! Nasıl da aldatıp döndürülüyorlar!
İngilizce:
When thou lookest at them, their exteriors please thee; and when they speak, thou listenest to their words. They are as (worthless as hollow) pieces of timber propped up, (unable to stand on their own). They think that every cry is against them. They are the enemies; so beware of them. The curse of Allah be on them! How are they deluded (away from the Truth)!
Fransızca:
Et quand tu les vois, leurs corps t'émerveillent; et s'ils parlent, tu écoutes leur parole. ils sont comme des bûches appuyées (contre des murs) et ils pensent que chaque cri est dirigé contre eux. L'ennemi c'est eux. Prends y garde. Qu'Allah les extermine ! Comme les voilà détournés (du droit chemin).
Almanca:
Und wenn du sie siehst, gefallen dir ihre Figuren, und wenn sie sprechen, hörst du ihrem Gesagten zu. Gewiß, sie ähneln gestützen Hölzern, sie vermuten jeden Schrei gegen sie. Sie sind der wahre Feind, so nimm dich vor ihnen in Acht! ALLAH bekämpfe sie. Wie werden sie denn abgebracht?!
Rusça:
Когда ты смотришь на них, их тела восхищают тебя. Когда они говорят, ты слушаешь их слова. Они подобны прислоненным бревнам. Всякий крик они считают обращенным против них. Они являются врагами - остерегайся же их. Да погубит их Аллах! До чего же они отвращены от истины!
Arapça:
۞ وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ ۖ وَإِن يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ ۖ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُّسَنَّدَةٌ ۖ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ ۚ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ ۚ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ ۖ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki dayanmış keresteler gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar?
Diyanet Vakfı:
Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu hale geliyorlar?

veiẕâ ḳîle lehüm te`âlev yestagfir leküm rasûlü-llâhi levvev ruûsehüm veraeytehüm yeṣuddûne vehüm müstekbirûn.

Türkçe:
Onlara, "Hadi gelin, Allah resulü sizin için af dilesin!" dendiğinde kafalarını öteye çevirirler. Ve sen onların böbürlenmiş bir halde dönüp gittiklerini görürsün.
İngilizce:
And when it is said to them, "Come, the Messenger of Allah will pray for your forgiveness", they turn aside their heads, and thou wouldst see them turning away their faces in arrogance.
Fransızca:
Et quand on leur dit : "Venez que le Messager d'Allah implore le pardon pour vous", ils détournent leurs têtes, et tu les vois se détourner tandis qu'ils s'enflent d'orgueil.
Almanca:
Und wenn ihnen gesagt wird: "Kommt, damit ALLAHs Gesandter für euch um Vergebung bittet!", wenden sie ihre Köpfe weg. Und du siehst sie sich abwenden, während sie sich in Arroganz erheben.
Rusça:
Когда им говорят: "Придите, чтобы Посланник Аллаха попросил для вас прощения", - они качают головой, и ты видишь, как они надменно отворачиваются.
Arapça:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللَّهِ لَوَّوْا رُءُوسَهُمْ وَرَأَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara: "Gelin, Allah'ın Resulü sizin için mağfiret dilesin." denildiği zaman başlarını çevirirler ve onların, büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün.
Diyanet Vakfı:
Onlara: Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.

sevâün `aleyhim estagferte lehüm em lem testagfir lehüm. ley yagfira-llâhü lehüm. inne-llâhe lâ yehdi-lḳavme-lfâsiḳîn.

Türkçe:
Sen onlar için ha af dilemişsin ha dilememişsin. Aleyhlerindeki sonuç aynı kalacaktır. Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah, sapıklar topluluğunu doğruya ve güzele iletmez.
İngilizce:
It is equal to them whether thou pray for their forgiveness or not. Allah will not forgive them. Truly Allah guides not rebellious transgressors.
Fransızca:
C'est égal, pour eux, que tu implores le pardon pour eux ou que tu ne le fasses pas : Allah ne leur pardonnera jamais, car Allah ne guide pas les gens pervers.
Almanca:
Es ist für sie gleich, ob du für sie um Vergebung bittest oder für sie nicht um Vergebung bittest. ALLAH wird ihnen nie vergeben! Gewiß, ALLAH leitet die fisq-betreibenden Leute nicht recht.
Rusça:
Попросишь ты для них прощения или не станешь просить для них прощения - им все равно. Аллах не простит их. Воистину, Аллах не ведет прямым путем нечестивых людей.
Arapça:
سَوَاءٌ عَلَيْهِمْ أَسْتَغْفَرْتَ لَهُمْ أَمْ لَمْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ لَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, yoldan çıkmış bir toplumu yola iletmez.
Diyanet Vakfı:
Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de birdir. Allah onları kesinlikle bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, yoldan çıkmış topluluğu doğru yola iletmez.

hümü-lleẕîne yeḳûlûne lâ tünfiḳû `alâ men `inde rasûli-llâhi ḥattâ yenfeḍḍû. velillâhi ḫazâinü-ssemâvâti vel'arḍi velâkinne-lmünâfiḳîne lâ yefḳahûn.

Türkçe:
Onlar: "Allah resulünün yanındakilere infak edip bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!" diyen kişilerdir. Oysaki göklerin ve yerin hazineleri, Allah'ın tekelindedir. Ama münafıklar bunu anlamazlar.
İngilizce:
They are the ones who say, "Spend nothing on those who are with Allah's Messenger, to the end that they may disperse (and quit Medina)." But to Allah belong the treasures of the heavens and the earth; but the Hypocrites understand not.
Fransızca:
Ce sont eux qui disent : "Ne dépensez point pour ceux qui sont auprès du Messager d'Allah, afin qu'ils se dispersent". Et c'est à Allah qu'appartiennent les trésors des cieux et de la terre, mais les hypocrites ne comprennent pas.
Almanca:
Sie sind diejenigen, die sagen: "Spendet nicht für diejenigen, die bei ALLAHs Gesandten sind, damit sie auseinandergehen." Und ALLAH gehören die Magazine der Himmel und der Erde. Doch die Munafiq begreifen es nicht.
Rusça:
Именно они говорят: "Не жертвуйте в пользу тех, кто возле Посланника Аллаха, пока они не покинут его". Аллаху принадлежат сокровищницы небес и земли, но лицемеры не понимают этого.
Arapça:
هُمُ الَّذِينَ يَقُولُونَ لَا تُنفِقُوا عَلَىٰ مَنْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّىٰ يَنفَضُّوا ۗ وَلِلَّهِ خَزَائِنُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَفْقَهُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onlar öyle kimselerdir ki: "Allah'ın elçisinin yanında bulunanları beslemeyin ki dağılıp gitsinler." diyorlar. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır, fakat münafıklar anlamazlar.
Diyanet Vakfı:
Onlar: Allah'ın elçisinin yanında bulunanlar için hiçbir şey harcamayın ki dağılıp gitsinler, diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar.

yeḳûlûne leir raca`nâ ile-lmedîneti leyuḫricenne-l'e`azzü minhe-l'eẕell. velillâhi-l`izzetü velirasûlihî velilmü'minîne velâkinne-lmünâfiḳîne lâ ya`lemûn.

Türkçe:
Şöyle derler: "Eğer Medine'ye dönersek, yemin olsun ki, itibarlı ve baskın olan, ezik ve zayıf olanı oradan çıkaracaktır!" Güç ve itibar Allah'a, onun resulüne ve iman sahiplerine özgüdür. Ama münafıklar bunu bilmezler.
İngilizce:
They say, "If we return to Medina, surely the more honourable (element) will expel therefrom the meaner." But honour belongs to Allah and His Messenger, and to the Believers; but the Hypocrites know not.
Fransızca:
Ils disent : "Si nous retournons à Médine, le plus puissant en fera assurément sortir le plus humble ". Or c'est à Allah qu'est la puissance ainsi qu'à Son messager et aux croyants. Mais les hypocrites ne le savent pas.
Almanca:
Sie sagen: "Wenn wir zur Madina zurückkehren, dann wird doch der Würdigere von ihr den Niedrigeren vertreiben." Und die Würde gehört ALLAH, Seinem Gesandten und den Mumin. Doch die Munafiq wissen es nicht.
Rusça:
Они говорят: "Когда мы вернемся в Медину, то могущественные среди нас непременно изгонят оттуда униженных". Могущество присуще Аллаху, Его Посланнику и верующим, но лицемеры не знают этого.
Arapça:
يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ ۚ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Diyorlar ki: "Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, daha üstün olan, daha alçak olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." Üstünlük, ancak Allah'a, O'nun elçisine ve müminlere mahsustur. Fakat münafıklar bilmezler.
Diyanet Vakfı:
Onlar: Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû lâ tülhiküm emvâlüküm velâ evlâdüküm `an ẕikri-llâh. vemey yef`al ẕâlike feülâike hümü-lḫâsirûn.

Türkçe:
Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah'ı anmaktan/Allah'ın zikri olan Kur'an'dan alıkoymasın! Böyle bir şey yapanlar, hüsrana uğramışların ta kendileridir.
İngilizce:
O ye who believe! Let not your riches or your children divert you from the remembrance of Allah. If any act thus, the loss is their own.
Fransızca:
ô vous qui avez cru ! Que ni vos biens ni vos enfants ne vous distraient du rappel d'Allah. Et quiconque fait cela... alors ceux-là seront les perdants.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Lasst weder eure Vermögensgüter, noch eure Kinder euch von ALLAHs Gedenken ablenken! Und wer dieses tut, so sind diese die wirklichen Verlierer.
Rusça:
О те, которые уверовали! Пусть ваше имущество и ваши дети не отвлекают вас от поминания Аллаха. А те, которые поступают таким образом, окажутся потерпевшими убыток.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey İnananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.

veenfiḳû mimmâ razaḳnâküm min ḳabli ey ye'tiye eḥadekümü-lmevtü feyeḳûle rabbi levlâ eḫḫartenî ilâ ecelin ḳarîbin feeṣṣaddeḳa veeküm mine-ṣṣâliḥîn.

Türkçe:
Sizden birine ölüm gelip de, "Ey Rabbim, yakın bir süreye kadar beni geciktirseydin de içtenliğimi belgelemek için birşeyler vererek iyilik ve barış sevenler olsaydım!" demesinden önce, size rızık olarak verdiklerimizden dağıtın.
İngilizce:
and spend something (in charity) out of the substance which We have bestowed on you, before Death should come to any of you and he should say, "O my Lord! why didst Thou not give me respite for a little while? I should then have given (largely) in charity, and I should have been one of the doers of good".
Fransızca:
Et dépensez de ce que Nous vous avons octroyé avant que la mort ne vienne à l'un de vous et qu'il dise alors : "Seigneur ! si seulement Tu m'accordais un court délai : je ferais l'aumône et serais parmi les gens de bien".
Almanca:
Und gebt vom Rizq, das WIR euch gewährten, bevor zum einem von euch der Tod kommt, dann sagt er: "Mein HERR! Hättest DU mir doch bis zu einer nahen Frist Aufschub gewährt! - dann werde ich spenden und von den gottgefällig Guttuenden sein."
Rusça:
Расходуйте из того, чем Мы вас наделили, до того, как вас постигнет смерть и вы скажете: "Господи! Предоставь мне недолгую отсрочку, и я буду раздавать милостыню и стану одним из праведников".
Arapça:
وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir süreye kadar erteleseydin de sadaka verip iyilerden olsaydım!" demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah) için harcayın.
Diyanet Vakfı:
Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın.

Pages

063. Münâfikûn - (İkiyüzlüler) Al-Munafiqoon—المنافقون beslemesine abone olun.