058. Mücâdele - (Tartışma) Al-Mujadila—المجادلة

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû iẕâ ḳîle leküm tefesseḥû fi-lmecâlisi fefseḥû yefseḥi-llâhü leküm. veiẕâ ḳîle-nşüzû fenşüzû yerfe`i-llâhü-lleẕîne âmenû minküm velleẕîne ûtü-l`ilme deracât. vellâhü bimâ ta`melûne ḫabîr.

Türkçe:
Ey iman edenler! Size, "Meclislerde yer açın!" dendiğinde, yer açın ki, Allah da sizin için genişlik sağlasın. "Kalkın!" dendiğinde de kalkın ki, Allah, içinizden inananlarla kendilerine ilim verilmiş olanların derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
İngilizce:
O ye who believe! When ye are told to make room in the assemblies, (spread out and) make room: (ample) room will Allah provide for you. And when ye are told to rise up, rise up Allah will rise up, to (suitable) ranks (and degrees), those of you who believe and who have been granted (mystic) Knowledge. And Allah is well-acquainted with all ye do.
Fransızca:
ô vous qui avez cru ! Quand on vous dit : "Faites place [aux autres] dans les assemblées", alors faites place. Allah vous ménagera une place (au Paradis) Et quand on vous dit de vous lever, levez-vous. Allah élèvera en degrés ceux d'entre vous qui auront cru et ceux qui auront reçu le savoir. Allah est parfaitement Connaisseur de ce que vous faites.
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt!Wenn euch gesagt wird: "Macht Platz beim Sitzen!", dann macht Platz! ALLAH möge euch Platz machen lassen. Und wenn euch gesagt wird: "Steht auf!", dann steht auf! ALLAH erhöht diejenigen von euch, die den Iman verinnerlichten, und diejenigen, denen dasWissen zuteil wurde, um Stellungen. Und ALLAH ist dessen allkundig, was ihr tut.
Rusça:
О те, которые уверовали! Когда вас просят на собраниях сесть пошире, то садитесь пошире, и Аллах одарит вас местом просторным. Когда же вам велят подняться, то поднимайтесь. Аллах возвышает по степеням тех из вас, кто уверовал, и тех, кому даровано знание. Аллах ведает о том, что вы совершаете.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قِيلَ لَكُمْ تَفَسَّحُوا فِي الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا يَفْسَحِ اللَّهُ لَكُمْ ۖ وَإِذَا قِيلَ انشُزُوا فَانشُزُوا يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Size: "Meclislerde yer açın." denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size "Kalkın." denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Size "Meclislerde yer açın" denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size "Kalkın" denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

yâ eyyühe-lleẕîne âmenû iẕâ nâceytümü-rrasûle feḳaddimû beyne yedey necvâküm ṣadeḳaten. ẕâlike ḫayrul leküm veaṭher. feil lem tecidû feinne-llâhe gafûrur raḥîm.

Türkçe:
Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
İngilizce:
O ye who believe! When ye consult the Messenger in private, spend something in charity before your private consultation. That will be best for you, and most conducive to purity (of conduct). But if ye find not (the wherewithal), Allah is Oft-Forgiving, Most Merciful.
Fransızca:
ô vous qui avez cru ! Quand vous avez un entretien confidentiel avec le Messager, faites précéder d'une aumône votre entretien : cela est meilleur pour vous et plus pur. Mais si vous n'en trouvez pas les moyens alors Allah est Pardonneur et très Miséricordieux !
Almanca:
Ihr, die den Iman verinnerlicht habt! Wenn ihr euch mit dem Gesandten vertraulich unterhalten wollt, so gebt vor eurer vertraulichen Unterredung eine Sadaqa! Dies ist besser für euch und reiner. Und wenn ihr (es) nicht vermögt, also gewiß, ALLAH ist allvergebend, allgnädig.
Rusça:
О те, которые уверовали! Если вы беседуете с Посланником в тайне, то предварите вашу тайную беседу милостыней. Так будет лучше для вас и чище. Но если вы ничего не найдете, то ведь Аллах - Прощающий, Милосердный.
Arapça:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ۚ ذَٰلِكَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَأَطْهَرُ ۚ فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet edendir..
Diyanet Vakfı:
Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

eeşfaḳtüm en tüḳaddimû beyne yedey necvâküm ṣadeḳât. feiẕ lem tef`alû vetâbe-llâhü `aleyküm feeḳîmu-ṣṣalâte veâtü-zzekâte veeṭî`ü-llâhe verasûleh. vellâhü ḫabîrum bimâ ta`melûn.

Türkçe:
Gizli konuşmanızdan önce, sadakalar vermekten ürperdiniz mi? Çünkü yapmadınız. Allah size tövbe nasip etti. Artık namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin, Allah'a ve resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
İngilizce:
Is it that ye are afraid of spending sums in charity before your private consultation (with him)? If, then, ye do not so, and Allah forgives you, then (at least) establish regular prayer; practise regular charity; and obey Allah and His Messenger. And Allah is well-acquainted with all that ye do.
Fransızca:
Appréhendez-vous de faire précéder d'aumônes votre entretien ? Mais, si vous ne l'avez pas fait et qu'Allah a accueilli votre repentir, alors accomplissez la Salat, acquittez la Zakat, et obéissez à Allah et à Son messager. Allah est Parfaitement Connaisseur de ce que vous faites.
Almanca:
Scheut ihr euch etwa, vor eurer vertraulichen Unterredung Sadaqa zugeben?! Und wenn ihr es nicht macht - und ALLAH nahm bereits eure Reue an, so verrichtet ordnungsgemäß das rituelle Gebet, entrichtet die Zakat und gehorcht ALLAH und Seinem Gesandten! Und ALLAH ist dessen allkundig, was ihr tut.
Rusça:
Неужели вы боялись предварять вашу тайную беседу милостыней? Если вы не сделали этого и Аллах принял ваше покаяние, то совершайте намаз, выплачивайте закят и повинуйтесь Аллаху и Его Посланнику. Аллах ведает о том, что вы совершаете.
Arapça:
أَأَشْفَقْتُمْ أَن تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ ۚ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ ۚ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.
Diyanet Vakfı:
Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekatı verin Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

elem tera ile-lleẕîne tevellev ḳavmen gaḍibe-llâhü `aleyhim. mâ hüm minküm velâ minhüm veyaḥlifûne `ale-lkeẕibi vehüm ya`lemûn.

Türkçe:
Allah'ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin ediyorlar.
İngilizce:
Turnest thou not thy attention to those who turn (in friendship) to such as have the Wrath of Allah upon them? They are neither of you nor of them, and they swear to falsehood knowingly.
Fransızca:
N'as-tu pas vu ceux qui ont pris pour alliées des gens contre qui Allah S'est courroucé ? Ils ne sont ni des vôtres, ni des leurs; et ils jurent mensongèrement, alors qu'ils savent .
Almanca:
Sahst du etwa nicht diejenigen, die sich Leute, über die ALLAH erzürnt ist, als Wali nahmen?! Sie sind weder von euch, noch von ihnen, und sie schwören auf die Lüge, während sie wissen.
Rusça:
Разве ты не видел тех, которые дружат с людьми, на которых разгневался Аллах? Они не относятся ни к вам, ни к ним. Они дают заведомо ложные клятвы.
Arapça:
۞ أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِم مَّا هُم مِّنكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.
Diyanet Vakfı:
Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.

e`adde-llâhü lehüm `aẕâben şedîdâ. innehüm sâe mâ kânû ya`melûn.

Türkçe:
Allah, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ne kötüdür onların yapmakta oldukları!
İngilizce:
Allah has prepared for them a severe Penalty: evil indeed are their deeds.
Fransızca:
Allah leur a préparé un dur châtiment. Ce qu'ils faisaient alors était très mauvais.
Almanca:
ALLAH bereitete ihnen eine qualvolle Peinigung vor. Gewiß, es war schlecht, was sie zu tun pflegten.
Rusça:
Аллах приготовил для них тяжкие мучения. Воистину, скверно то, что они совершают!
Arapça:
أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا ۖ إِنَّهُمْ سَاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah onlara çetin bir azab hazırlamıştır. Onlar ne kötü işler yapıyorlar!
Diyanet Vakfı:
Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey çok kötüdür!

itteḫaẕû eymânehüm cünneten feṣaddû `an sebîli-llâhi felehüm `aẕâbüm mühîn.

Türkçe:
Yeminlerini kalkan edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Küçük düşürücü bir azap var onlar için.
İngilizce:
They have made their oaths a screen (for their misdeeds): thus they obstruct (men) from the Path of Allah: therefore shall they have a humiliating Penalty.
Fransızca:
Prenant leurs serments comme boucliers, ils obstruent le chemin d'Allah. Ils auront donc un châtiment avilissant.
Almanca:
Sie nahmen sich ihre Eide als Schutzschild, dann hielten sie von ALLAHs Weg ab. So ist für sie erniedrigende Peinigung bestimmt.
Rusça:
Они сделали свои клятвы щитом и сбили других с пути Аллаха. Им уготованы унизительные мучения.
Arapça:
اتَّخَذُوا أَيْمَانَهُمْ جُنَّةً فَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ فَلَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan çevirdiler. Onlar için küçük düşürücü bir azab vardır.
Diyanet Vakfı:
Onlar yeminlerini kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. Bu yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır.

len tugniye `anhüm emvâlühüm velâ evlâdühüm mine-llâhi şey'â. ülâike aṣḥâbü-nnâr. hüm fîhâ ḫâlidûn.

Türkçe:
Onların malları da çocukları da kendilerine, Allah'a karşı hiçbir şey sağlamaz. Ateş halkıdır onlar.Uzun süre kalcaklardır orada.
İngilizce:
Of no profit whatever to them, against Allah, will be their riches nor their sons: they will be Companions of the Fire, to dwell therein (for aye)!
Fransızca:
Ni leurs bien, ni leurs enfants ne leur seront d'aucune utilité contre la [punition] d'Allah. Ce sont les gens du Feu où ils demeureront éternellement.
Almanca:
Ihnen werden weder ihr Vermögen, noch ihre Kinder vor ALLAH etwas nützen. Diese sind die Weggenossen des Feuers, sie bleiben darin ewig.
Rusça:
Ни имущество, ни дети ничем не помогут им пред Аллахом. Они являются обитателями Огня и пребудут там вечно.
Arapça:
لَّن تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا ۚ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Onların ne malları, ne de evlatları, kendilerinden, Allah'dan hiçbir şey savamaz. Onlar ateş halkıdır. Orada ebedî kalacaklardır.
Diyanet Vakfı:
Onların malları da oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem ehlidirler. Orada ebedi kalacaklardır.

yevme yeb`aŝühümü-llâhü cemî`an feyaḥlifûne lehû kemâ yaḥlifûne leküm veyaḥsebûne ennehüm `alâ şey'. elâ innehüm hümü-lkâẕibûn.

Türkçe:
Allah onları tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve bir şey yaptıklarını sanacaklar. Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir.
İngilizce:
One day will Allah raise them all up (for Judgment): then will they swear to Him as they swear to you: And they think that they have something (to stand upon). No, indeed! they are but liars!
Fransızca:
Le jour où Allah les ressuscitera tous, ils Lui jureront alors comme ils vous jurent à vous-mêmes, pensant s'appuyer sur quelque chose de solide. Mais ce sont eux les menteurs.
Almanca:
An dem Tag, wenn ER sie allesamt erweckt, werden sie Ihm schwören, wie sie euch schwören, und sie denken, sie verfügen über etwas (Nützliches). Ja, zweifelsohne! Sie sind die eigentlichen Lügner.
Rusça:
В тот день, когда Аллах воскресит их всех, они станут клясться перед Ним, подобно тому, как клянутся перед вами, полагая, что это поможет им. Воистину, они - лжецы.
Arapça:
يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ ۖ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ ۚ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını, sanacaklardır. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.
Diyanet Vakfı:
O gün Allah onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada size yemin ettikleri gibi, O'na yemin edeceklerdir. Kendilerinin bir şey (hakikat) üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar.

istaḥveẕe `aleyhimü-şşeyṭânü feensâhüm ẕikra-llâh. ülâike ḥizbü-şşeyṭân. elâ inne ḥizbe-şşeyṭâni hümü-lḫâsirûn.

Türkçe:
Şeytan onları kuşattı da Allah'ın zikrini/Kur'an'ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın hizbi hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
İngilizce:
The Evil One has got the better of them: so he has made them lose the remembrance of Allah. They are the Party of the Evil One. Truly, it is the Party of the Evil One that will perish!
Fransızca:
Le Diable les a dominés et leur a fait oublier le rappel d'Allah. Ceux-là sont le parti du Diable et c'est le parti du Diable qui sont assurément les perdants.
Almanca:
Der Satan bemächtigte sich ihrer, dann ließ er sie ALLAHs Gedenken vergessen. Diese sind die Partei des Satans. Ja, zweifelsohne! Die Partei des Satans sind die wirklichen Verlierer.
Rusça:
Сатана одолел их и заставил их забыть о поминании Аллаха. Они являются партией сатаны. Воистину, партия сатаны - это потерпевшие убыток.
Arapça:
اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki şeytanın partisi kaybedecektir.
Diyanet Vakfı:
Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah'ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar.

inne-lleẕîne yüḥâddûne-llâhe verasûlehû ülâike fi-l'eẕellîn.

Türkçe:
Allah'a ve resulüne kafa tutanlar en aşağılık kişiler arasındadırlar.
İngilizce:
Those who resist Allah and His Messenger will be among those most humiliated.
Fransızca:
Ceux qui s'opposent à Allah et à Son messager seront parmi les plus humiliés.
Almanca:
Gewiß, diejenigen, die sich ALLAH und Seinem Gesandten widersetzen, diese sind unter den Erniedrigsten.
Rusça:
Те, которые враждуют с Аллахом и Его Посланником, окажутся в числе самых униженных.
Arapça:
إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:
Allah'a ve Resulüne düşman olanlar var ya, onlar en alçaklar arasındadırlar.
Diyanet Vakfı:
Allah'a ve Peygamberine düşman olanlar, işte onlar en aşağıların arasındadırlar.

Pages

058. Mücâdele - (Tartışma) Al-Mujadila—المجادلة beslemesine abone olun.